Çok kritik aylar, günler, hatta saatler yaşıyoruz. Ülkemizin, halkımızın
aleyhine durmadan bir şeyler değişiyor. Yeni yeni planlar, tertipler
hazırlanıyor. Sevr haritaları çiziliyor. Kapalı kapılar arkasında sözler alınıp,
sözler veriliyor. Yeni kararlara imzalar atılıyor.
Ülkemiz ABD’ye ve İsrail’e kalkan
yapılıyor.
Sevgili yurdumuz iktidar tarafından “NATO
toprakları” ilan edildi.
NATO ülkemize yerleşmeye çalışıyor.
Şanlı Türk Silahlı Kuvvetlerinin şanlı komutanlarını tutukluyorlar, NATO’dan
komutan ihraç ediyorlar.
Kumanda NATO’da şimdi.
Çok endişe verici, çok tedirgin edici, çok tehlikeli bir ortamdan
geçiyoruz.
Her şeyin haraç mezat satıldığı, Sevr haritalarının havada uçuştuğu,
yurtsever insanlarımızın dört duvar arasında tutsak alındığı, siyasal İslam’ın
19 Mayıs’ları, 29 Ekim’leri, 10 Kasım’ları, Kemalist Cumhuriyeti yok etmeye
çalıştığı bir ortamdan geçiyoruz.
Ülkemiz, parçalanmanın eşiğine gelmiştir. Cemaatler, etnik gruplar ve
emperyalizm pusuda beklemekte, Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyete son
darbeyi vurmaya hazırlanmaktadırlar.
Batı, 1919’larda, 20’lerde beceremediğini bugün, 21. Yüzyılın
Vahdettin’leri, Damat Ferit’leri, BOP eşbaşkanları ile yapmaya
çalışıyor. Mustafa Kemal karşısında onarılmaz yenilgiye düşenler, o
yılların öcünü almaya, Türkiye Cumhuriyetini yok etmeye yeniden
heveslendiler.
Türkiye Cumhuriyeti büyük bir kuşatma altındadır bugün. Amerika’sı,
Avrupa’sı, dincisi, liboşu, PKK’lısı candan, sıkı bir işbirliği içerisinde, dört
koldan saldırıya geçmiş, tüm güçleri ile yüklenmektedirler.
Savaş alanı cumhuriyettir; Cumhuriyet ideolojisidir, Cumhuriyet
ekonomisidir.
Ulusal ekonomi, ulusal kültür, ulusal politika, ulusal olan ne varsa; yerle
bir ediliyor. Tıpkı bir devenin zücaciye dükkânına girmesi gibi… Türkiye bir
kaos, bir kargaşa ortamına itilmiş. Her şey paramparça, her şey darmadağın…
Cumhuriyetimize, ulusal varlığımıza, üniter yapımıza son verilmek
isteniyor.
Yargı siyasallaşmış, iktidarın yandaş bir kuruluşuna dönüşmüştür.
Hak hukuk hak getire!..
“Demokrasinin D’si yoktur ülkemizde. Üç, dört yıldan bu yana
yurtseverler içeride, esir alınmış durumdadırlar.
Ama “bebek katilleri”, bölücüler el üstünde…
Vatan elden gidiyor, parçalanıyor, ihanet çeteleri ülkeyi teslim alıyor, ama
ne yazık ki biz, kırk bir parçaya bölünmüşüz.
Her kafadan, her partiden ayrı bir ses çıkıyor. Herkes “En iyi ben
bilirim, en iyi ben yaparım en doğru ben düşünürüm…” havasına girmiş.
Kimse kimseyi beğenmiyor.
Böyle bir ortamda ayrıntılara dalmaya, “meleklerin
cinsiyetini” tartışmaya hakkımız ve vaktimiz var mı? Sen ben
çekişmeleri ile zaman öldürebilir miyiz? Bu kadar çok parçalanma, bölünme
lüksümüz olabilir mi?
Şimdi “Değişim ve özgürlük” kavramının şemsiyesi altında
herkes, “Cumhuriyet yıkıcılığı” yapıyor.
Cumhuriyeti korumak, kollamak, yıkılmasına engel olmak, Kurtuluş
Savaşında olduğu gibi yine yiğit halkımıza düşmektedir. Orduyu da, yargıyı da
onlar kurtaracaktır.
Bir devrimci için yılın her ayı, her haftası, her günü, her dakikası mücadele
ve propaganda zamanıdır.
Direnme, savaşma zamanıdır.
Sevgili Fazıl Say, Sevgili Yılmaz Özdil, sizler bu ülkenin
yetiştirdiği büyük değerlersiniz.
Soruyorum size:
Kavga zamanı mıdır şimdi , kenetlenme zamanı
mıdır?
Atatürk bugünkü ortamda yaşasaydı, böyle mi davranırdı? Zamanı
gereksiz tartışmalarla boşa mı harcardı? Yoksa en geniş cephede birleşip,
bütünleşerek, eyleme mi geçerdi?
Aydınlara düşen en büyük görev bugün sessiz, tepkisiz, suskun toplulukları
harekete geçirebilmek, tarafsızları kazanmak, halkın bilinçlenmesine, gerçekleri
görmesine yardımcı olmak, onları demokratik eylemlere, direnişlere
hazırlamaktır.
Ulusal birlik ve beraberlik temelinde yılmadan, usanmadan, her gün yeni bir
dirençle yeni bir güne başlamaktır.
Aydınlara düşen en büyük görev bugün, Türkiye’yi parçalamak isteyen tertip ve
tertipçilerin karşısında ulusal çizgide birleşip bütünleşerek bir güç, bir
varlık olduğunu göstermektir.
Yeni yeni 19 Mayıs’lar, 29 Ekim’ler, 10 Kasım’lar yaratmaktır.
Direnmek, direnmek, direnmektir…
Ulusalcı örgütler ne kadar güçlenir, gelişir, büyürse işbirlikçilerin
yüreğine o kadar korku salar.
Vakit daralmaktadır. Zaman kavga zamanı değildir.
Bölünme, parçalanma zamanı değildir.
İhanet çeteleri karşısında bir güç olduğumuzu gösterme
zamanıdır.
Ali Eralp
Yorum Gönder