Mart 2022
Abbas Güçlü Ahmet Tan Alev Coşkun Ali Eralp Ali Sirmen Ali Tartanoğlu Alican Uludağ Altan Öymen Arslan BULUT Ataol Behramoğlu Atilla Kart Aydınlık yazarları Ayşenur Arslan Barış Yarkadaş Bedri Baykam Bekir Coşkun Bilim Teknik Bozkurt Güvenç Burak H. Özdemir Bülent Soylan Can Ataklı Can Dündar Celal Şengör Cengiz Önal Cengiz Özakıncı Cevat Kulaksız Ceyhun Balcı chp Coşkun Özdemir Cumhuriyet yazarları Cüneyt Arcayürek Çiğdem Toker Deniz Kavukçuoğlu Doğan Kuban Dr. M. Galip Baysan Dünya haberleri Ece Temelkuran Eğitim Ekonomi Emin Çölaşan Emine Ülker Tarhan Emre Kongar Erdal Atabek Erdal Atıcı Eren Erdem Ergin Yıldızoğlu Erhan Karaesmen Erol Manisalı Ertuğrul Kazancı Ferhan Şensoy Fırat Kozok Fikret Bila genel Gündüz Akgül Güner Yiğitbaşı Güngör Mengi Güray Öz Gürbüz Evren Hakkı Keskin Hasan Pulur Hayrettin Ökçesiz Hikmet Çetinkaya Hikmet Sami Türk Hulki Cevizoğlu Hüner Tuncer Hüseyin Baş Işık Kansu Işıl Özgentürk İlhan Cihaner İlhan Selçuk İlhan Taşçı İnci Aral İrfan O. Hatipoğlu İsmet İnönü Kemal Baytaş Kemal Kılıçdaroğlu Köşe Yazıları Kurtul Altuğ Kürşat Başar Levent Bulut Levent Kırca Leyla Yıldız lozan Mehmet Ali Güller Mehmet Faraç Mehmet Haberal Mehmet Halil Arık Mehmet Türker Melih Aşık Merdan Yanardağ Meriç Velidedeoğlu Mine Kırıkkanat Miyase İlknur muharrem ince Mustafa Balbay Mustafa Mutlu Mustafa Sönmez Mümtaz Soysal Müyesser Yıldız Necati Doğru Necla Arat Nihat Genç Nilgün Cerrahoğlu Nuray Mert Nusret Ertürk Oktay Akbal Oktay Ekinci Oray Eğin Orhan Birgit Orhan Bursalı Orhan Erinç Ömer Yıldız Özdemir İnce Özgen Acar Özgür Mumcu Öztin Akgüç Rıza Zelyut Rifat Serdaroğlu Ruhat Mengi Sabahattin Önkibar Sağlık Saygı Öztürk Selcan Taşçı Serpil Özkaynak Sevgi Özel Sinan Meydan Siyaset Soner Yalçın Sözcü yazarları Spor Süheyl Batum Şükran Soner Tarım Tarih Tayfun Talipoğlu Tekin Özertem Tülay Hergünlü Tülay Özüerman Tünay Süer Türey köse Türkiye Türkkaya Ataöv Uğur Dündar Uğur Mumcu Utku Çakırözer Ümit Zileli Vatan Yazarları Video Yakup Kepenek Yaşar Nuri Öztürk Yaşar Öztürk Yazı Dizileri Yener Güneş Yeniçağ yazarları Yılmaz Özdemir Yılmaz Özdil Yurt Yazarları Yüksel Pazarkaya Zeki Tekiner Zeynep Göğüş Zeynep Oral Zulal Kalkandelen

Solun önünde duran en büyük görevlerden birisi Cumhuriyeti demokratikleştirmektir.
Cumhuriyet siyasal İslam’ı yarattı, AKP’yi yarattı, 20 yıldır bu ülkede emekçiler, yoksullar, Kürtleri inim inim inletiyor. Evet Cumhuriyet olsun ama demokratik olsun. Cumhuriyet olsun ama bu topraklarda yaşayan farklı etnik grupların, farklı inanç grupların da kapsasın.


Dünden Bugüne Sol (3)
Çankaya Belediyesi Doğan Taşdelen Çağdaş Sanatlar Merkezi Sabahattin Ali Konferans Salonu’nda 18.03.2022 günü Ankara Dayanışma Derneğ’inin düzenlediği Dünden Bugüne Sol konulu panel düzenlendi. Mustafa Pınar’ın kolaylaştırıcı olarak yönettiği panelde konuşmacı olarak Fikri Sağlar, Av. Şanal Sarıhan, Sarp Kuray, Tuncer Bakırhan katıldılar. 
Salonun çoğunluk koltukları izleyenler tarafından doldurulduğu panelden önce, Deniz, Gezmiş, Mahir Çayan, Yusuf Aslan ve öteki devrimcilerin eylem ve mücadelelerini yansıtan film gösterisinden sonra Dernek Başkanı Yusuf Sayın, kolaylaştırıcı Mustafa Pınar genelin amacını, sosyalizmin sürecini açıklayan konuşmalarından sonra, konuşmacılara söz verildi. Salonda ön sıralarda oturan bir bayan saygı duruşu ve İstiklal Marşı sırasında sol elini havaya kaldırmış öylece duruyordu.
Panelin açılışında Dernek Başkanı Yusuf Sayın şunları söyledi:
“Ülkenin o günden bugüne değişen bir şeyi kalmadı. Katliamlar yine devam ediyor, acılar yine devam ediyor, sömürü yine devam ediyor, emek tamamıyla sokağa atılıyor. Emek değersizleşiyor, nerede bir hırsız varsa itibar görüyor, bu böyle gitmemeli, Türkiye’ye sol gerek, parasız eğitim için Türkiye’ye sol gerek, parasız sağlık için Türkiye’ye sol gerek ve özgür bir üniversite için gençliğe sol gerek ve tarladaki ırgata, sanayideki işçiye sol gerek. Sol yanı eksik olan bir ülkenin ne demokrasi güçlenir ne de kendi geleceği teminat altına alınır. Sol bir vicdandır, sol bir emektir, sol bir demokrasidir, sol bir sosyalizmdir, sol bir kominizimdir, dünyaya ve Türkiye’ye sol gerek. Bu salona boş girdiniz dolu çıkacaksınız; “kalsın benim davam divana kalsın” diyor Pir Sultan Abdal ve bizim davamız divana kalmasın, bizler sokakta özgürleşerek, bizler bu düzeni değiştirmek için bu takım düzeni bu tek adam rejimini değiştirmek için hepinizi taşın altına elinizi koymaya çağırıyorum”.
Birinci ve ikinci bölümdeki yazımızda, Sarp Kuray ve Fikri Sağlar’ın konuşmalarını verdik. Bu üçüncü yazımızda Tuncer Bakırhan’ın(1)paneldeki konuşmasını veriyoruz, Tuncer Bakırhan konuşmasında şunları söyledi:
Başlarken ne sınıf mücadelesi bitti ne sol bitti ne sol mücadele ne sınıf mücadele durağan bir değil, akışkandır, dinamiktir, dönem dönem oturur izler, dönem dönem mücadele eder, bedel öder ama hiçbir dönem ne bizim topraklarda ne dünyanın en ücra köşelerinde yok olmaz, kendini yeniler, güçlenir, direnir mücadelesine devam eder. Bugün de zaman sayacı aslında bizim lehimize dönüyor. Emperyalist kapitalist sistem ciddi bir kriz yaşıyor, dünyayı ciddi bir karanlık içerisine terk etti, hem de sifiri bir karanlık. Soldan umudunu kesen veya sosyalist ülkelerin uygulamalarından kaynaklı, bu da olmadı, bu da olmayacak” diyenler tekrar başta ülkemiz olmak üzere dünyanın dört yanında yüzünü yönünü umudunu sola döndü. Şimdi hem ülkemizde hem dünyamızın birçok yerinde sol hareketler birleşerek ortaklaşarak dayanışarak ittifaklar oluşturarak üretim oluyorlar. Faşizan otoriter sistemleri deviriyorlar. Ülkemizde de hiçbir dönemde olmadığı kadar da bunun objektif koşullarını oluştuğuna inanıyorum. Belki bunun sonucunda bir devrim ortaya çıkmayacak ama Türkiye’deki mevcut objektif koşullar aslında sınıfın Kürtlerin, Türklerin, Alevilerin ezilenlerin hiçbir dönem olduğu kadar sonuç almaya sonuç değiştirmeye yol açabilecekleri bir potansiyele sahiptir.
Hem dünya sahnesi hem Türkiye sahnesi bizleri solu tekrar sahneye tekrar davet ediyor. Şimdi önemli olan bu sahneyi nasıl dolduracağımız hangi ilkelerle, nasıl bir mücadele yöntemi ile geçmişteki birikimlerimizden geçmişteki deneyimlerimizden de dersler çıkararak bu sahneyi sonuç alıcı bir platforma dönüştüreceğimiz bizim önümüzde duran en büyük ödev en büyük görevlerdir.
Bu ülkede Kürtleri, ötekileri, Alevileri hesaba katmayan ortak mücadele içerisinde omuz omuza yürümeyen mücadele etmeyen hiçbir hareketin başarıya ulaşabileceğini düşünmüyorum. Evet Cumhuriyet kuruldu Cumhuriyetin kurulması değerliydi önemliydi ama Cumhuriyetin eksiklerini, kusurlarını ikinci yüzyılda görmeden tahmin etmeden geçmişte eksik bıraktıkları kanalları doğru bir şekilde doldurmadan işte >Cumhuriyet siyasal İslam’ı yarattı, AKP’yi yarattı, 20 yıldır bu ülkede emekçiler, yoksullar, Kürtleri inim inim inletiyor. Evet Cumhuriyet olsun ama demokratik olsun. Cumhuriyet olsun ama bu topraklarda yaşayan farklı etnik grupların, farklı inanç grupların da kapsasın. Cumhuriyet olsun ama kadının cinsiyet özgürlüğü mücadelesini de tanısın. Demokratik bir yargı olsun, demokratik bir anayasa olsun. Cumhuriyet olsun ama Kürt olmasın, Cumhuriyet olsun ama Alevi inancını yaşamasın. Cumhuriyet olsun ama Kürt anadilde isim istiyorum dediği zaman adı bölücülük olsun, adı milliyetçilik olsun adı başka bir şey olsun.
Evet solun önünde duran en büyük görevlerden birisi ikinci yüzyılda Cumhuriyeti demokratikleştirmektir. Bugün en büyük ödevlerimizden biridir. İşte bu noktada Fikri Bey’in anlattıklarına katılmıyorum. Fikri Bey’in Millet İttifakına ilişkin söylemiş olduğu eleştirilerine ben de katılıyorum. Dümdüz asfalt bir yolda direksiyonu sağa kırarak bu ülkeyi demokratikleştiremeyiz, bu ülkeyi amacına ulaştıramayız, düz bir yolda direksiyon sağa kırıldığı zaman aracın gideceği yer bellidir, şarampoldür. İçinde değiliz ama, biz de isteriz bizim dışımızdaki bir blokun daha demokratik daha kapsayıcı memleketin sorunlarını gündeme alan doğru çözüm önerileriyle doğru perspektiflerle kendisini ortaya koyan bir blok olsun. Bu bizim üçüncü yolumuz demokratik ittifakının karşı çıktığı bir şey değil. Bütün platformlarda bir arada olmak zorunda değiliz. CHP’yle her konuda omuz omuza yürümek zorunda değiliz, Deva Partisiyle, Saadet Partisiyle bir başkasıyla da. Ama bir gerçeklik farkı var. Bu ülkenin en temel sorunlarını görmeden çözüm yolları üretmeden, bu ülkede bulunan 80 milyon insanı kapsamayan biz sözel dile programa sahip olmadan bu ülkede yapılacak olan şeyin adına ne demokrasi ne umut ne gelecek ne de yeni bir ses diyemeyiz. Sola ihtiyaç var, sol kesinlikle sahnda olmalı, bu kesinlikle emekçileri, yoksulları başarıya ulaştıracak bir programa sahip olmalı. Bunun ön koşulları da hiçbir dönemde olmadığı kadar var. Bunu fabrikalarda görüyoruz, sokaklarda görüyoruz, bunu Kürdün demokratik taleplerinde görüyoruz; bunu Alevilerin ortak taleplerinde görüyoruz. Bunu yersiz yurtsuz kalan öğrencilerin direnişinde görüyoruz. Bunu sol öncülük yapmamasına rağmen Migros’ta, faklı yerlerde yakın zamanda işçi emekçi örgütlerinde görüyoruz. Biz burada biraz kendimizi masaya yatırıp sorgulamak, geçmişteki Mahir’lerin, Deniz’lerin, İbrahim’lerin, Mazlum’ların yaratmış olduğu devrimci duruş, devrimci direniş, devrimci dersleri alarak ama geçmişteki sularımız da görerek.
Şimdi çoğu Türkiye’de iyi halde miyiz, bölünerek büyüyoruz, bölünerek dünyanın hiçbir yerinde başarıya ulaşamaz. Nedir bizi bölen, nedir tireler, parantezler koyarak, nedir parçalayan. Dolayısıyla Türkiye’deki devrimci demokratik sol hareketler bölünme yerine ortak bir mücadeleye, ortak bir zemine, ortak bir direnişe, ortak bir duruşu görmek örgütlemek zorunda.
Biz Kürtler olarak, biz Kürtlerin dayanıştığı birlikte mücadele ettiği sol sosyalist çevreler olarak Türkiye’de demokrat, demokrasi adına demokrasi lehine, Türkiye’de kadınların özgürlüğü lehine, Türkiye’de ezilenler yerine olabilecek her gelişmede devrimci bir ortam tavır koymaya hazırız. Yerel seçimlerde bizim tek taraflı karşılıksız, ortaya koymuş olduğumuz duruş tam da bu pozisyonun bir ürünüdür. Evet 25 yıllık talan düzeni 25 yıllık halkı soyan, halka hizmet üretmeyen faşizan gerici, İslamcı düzen gitsin ama yerine de olmaz Mansur Yavaş olmaz, yani bu halkın bedelini emeğini, mücadelesini, katkısını, dövüşme devrimci dönüşüme, halkın geleceğini harcamayan milliyetçi hassasiyetler safına sığınan bir gelecek de tekrar biz zamanımız, enerjimizi, katkımızı boşa harcayacak bir durumda değiliz.
Türkiye’de de dünyada olduğu gibi baskıcı rejimler var. Sayılar o kadar çok ki, geçmişte Hitler’i gördük, Mussolini’yi gördük, işte böyle birkaç tane faşist öncü liderden bahsederken kendimizi sorgulamaz gerekiyor.
Laiklik hangi laiklik, nasıl bir laiklik, devlet laikliği ile bizim yaratacağımız AKP’dir, Hizbullah’tır, Müdafaadır, domuz bağı eli ayağı bağlanarak katledilen Kürtlerin ortaya çıktığı tablodur. Tabi ki laiklik olmalı, kim laikliğe karşı, Kürt hareketi dünyanın en laik hareketidir. Muhafazakâr bir bölgede kadının eşbaşkanı olduğu, milletvekili olduğu, kadının yönettiği sosyal siyasal yaşamda olduğu bir sisteme laiklik arasına mesafe koydu diyebilir miyiz? Asıl demokratik laikliği biz yaşıyoruz, biz yaşatıyoruz. AKP’yi bize karşı böylesine düşmanca davranmasına sebep olan nedir. Bölgenin değişimidir, dönüşümüdür. Rojova’daki kadın devrimidir, Rojova’daki kadınların IŞİD belasına karşı yurdunu yerini koruyan canını otaya koyan duruşudur. Kürt hareketini laiklikle sınamak, laiklik olmadığını söylemek, yani biraz anlaşılır bir şey değildir. Biz kral tipliğine sahipliğine karşıyız, örtünen örtünür, insanların giyimine kuşamına ne taktığına ne giydiğine, nasıl düşündüğü bizi ilgilendirmez. Biz insanların giyim kuşamına karıştığımız müddetçe onları tek tip veya sosyalizmde olduğu gibi sınırlar içerisine çerçeveler içerisine sıkıştırdığımız müddetçe siyasal İslam merakı bizim başımızdan gitmeyecektir. İşte bu şeylerdir AKP’yi yüzde 30 larda tutan.
Dolayısıyla bizim de biraz solu reel politikaya göre güncellememiz yeniden gözden geçirmemiz dünyadaki koşulları, dünyadaki gelişmeleri doğru bir şekilde anlayıp ona göre rayına sokmamız gerekiyor. Pratik bir anlayışla geçmişten günümüze gelen bir mantıkla eksiklerimizi görmeyen halktan tabandan kopuk sadece düşüncelerde kalan bir solla biz ne devrim yapabiliriz ne demokrasiyi getirebiliriz ne de bu siyasal İslam belasından kurtulabiliriz. İşte tam da bu noktada biz biraz önce söylediğimiz gibi yani daha çok direksiyonu sağa kıran biraz sağ milliyetçi hassasiyetleri dikkate alarak oluşturulan millet ittifakı dediğimiz tablo içerisinde yer alan partilerin bir umut yaratmadığını, bir umut yaratmayacağını, yaratabilir en çok Mansur Yavaş gibi bir aktörü yaratabileceğini burada sunuyorum. Ama bizim biraz önce Denizleri Mahirleri, İbrahimleri onların ödedikleri bedelleri, onların yattığı birikimleri izledik. Bugün bu birikimin sonucu bu olmamalı. Tabi ki bu koşulları doğru değerlendirmek bizim elimizdedir. Onun için yeni bir sese yeni bir soluğa daha demokratik daha işliplikçi, daha kapsayıcı Türkiye’de bizim dışımızdaki çevreleri de farklılıkları da dikkate alan onları sağa milliyetçiliğe siyasal İslam’a kaptırmayan bir pratik bizim önümüzde duran en devrimci görevdir. En büyük devrimcilik budur, kapsayan içine alan içinde değiştiren dönüştüren bir yaklaşım olmadığı müddetçe biz azınlık olarak kalmaya bedel ödemeye devam edeceğiz.
Evet HDP tam da bu noktada üçüncü yol “demokrasi ittifakı” diyor. Yani devrimci değerlerden beslenen solun önemli parçalarından birisidir, birisiyiz, hedef te Mahirlerin mirasını devam ettiren bir partidir. HDP mevcut baş yapısıyla mevcut içinde bulunan aktörlerle Denizden, Mahir’den, İbrahim’den farklı bir yere düşmüş bir parti değil, biz Türkiye’nin mozaiğiyiz. Partimize bakıldığı zaman bunu görürüsünüz, yeteli mi, değil. HDP Türkiye’nin bu temel sorunlarını tek başına çözecek altından kalkacak tek sol alternatif mi, hayır değil. Bizim böyle bir iddiamız yok. Ama HDP Türkiye’nin değişimine dönüşümüne solun yeniden sahne alacağı bu sahnede solu güçlendirmeye, solun Türkiye’de adil, eşitlikçi bir düzen kurmasına katkı sunacak temel bir aktördür. Bunu yapmaya çalışıyoruz, başka bir derdimiz yok.
Şimdi eleştiriyoruz, iktidarı bırakmak istemiyorlar, bu sadece AKP’nin 25 yılıyla ilgili bir durum değil, yani Putin’in çok mu farkı var, ya da bir başkasının çok mu farkı var. İktidarların hele böylesine ceberrut, böylesine faşizan bir mantıkla kendisini örgütleyen, toplumu zulümle kusurla terbiye etmeye çalışan bu iktidarları mücadele etmeden direnmeden, bedel ödemeden göndermek halkımızda son girişimle alay etmektir.
Şimdi Millet İttifakı’nım ortaya koyduğu tabloya hayretle bakıyoruz. Emekçinin yanında olmayacaksak, işçinin direnişinde olmayacaksak, öğrencinin haklı mücadelesinde olmayacaksak yerimizde oturarak Tayyibe elli bin defa sayalım, sövelim ne değişecek ne değiştireceğiz. İşte tam da HDP sol değerlere sahip çıkarak sol değerlerde mücadelecidir. HDD’nin bölgede yapmış olduğu değişim, dönüşümü, burada HDD’nin propagandasını yapmak istemiyorum, anlaşmak günlerimizi alabilir, ama kesinlikle şuna emin olabilirsiniz, özellikle Kürt illerindeki kadınlar eski 70 yıl önceki kadınlar değil. Geçmişteki bölgede yaşayan muhafazakâr kesimler, geçmişteki muhafazakâr kesimler değil. Siz tanımıyorsunuz ama şu anda benimle bildikte salonda oturan bizim “melle” dediğimiz seyda değimiz emekli imam arkadaşlarım var. Bizden daha laik, daha demokrat, hatta belki de daha ilerisi bir düşünceye sahiptirler. İşte HDP budur. Değiştiren dönüştüren birlikte yürüyen birlikte sonuç alan bir mantığa bir akla sahiptir. Bu aklın bu mantığın bu sol mücadeleye katkı sunmasını umuyoruz. Bu konuda açık olduğumuzu belirtmek istiyoruz.
Yine şunu belirtmek istiyorum sistem Kürtleri, Kürt demokratik hareketini her zaman daraltılmış bir milliyetçilik içerine hapsetmeye çalıştı. Belki bunun farkındasınız belki değilsiniz, biz o daraltılmış milliyetçilik sınırları içerisi içerisinde kalmadığımız için cezaevlerindeyiz. Siyasi irademize kayyum atanıyor, her gün bir milletvekilimiz alınıyor, tutuklanıyor, on binlerce Kürt siyasetçisi içeridedir. Peki biz laik değilsek, peki biz sol değilsek, biz antiemperyalist değilsek, peki biz AKP ile biz kapalı işler çeviriyorsak başımıza gelenler nedendir. Size sormak istiyorum, AKP’yi en çok rahatsız işte bu mantıktır, bu anlayıştır. Dolayısıyla biraz solu değerlendirirken toplumun geleceğini, sola umut bağlayan halkların umudunu başa çıkarmayacak bir mücadele bir pratik ortağa koymak istiyorsak, kesinlikle Kürtlerin de içerisinde olduğu Alevilerin de Türkiye’deki farklı inanç grupların da bir parçası oldu, birlikte oldu.

Dünden Bugüne Sol (3)
Ukrayna’daki savaşa karşı olun ama Afrin’de Türkiye’nin mevcut İslamcı politikasını eleştiren bir sola ihtiyacı var. Ukrayna’da savaşa hayır ama Afrin’de beş bin yıllık Kürt kentinde Türkiye’nin kaymakam atamasına, postane açmasına oradaki Kürtleri Arap çocuklarını asimile etmesine “evet”, böyle sol olmaz, buna sol denilmez, böyle bir sol var diyorsak bu soldur diyorsak kendimizi kandırıyoruz. Yanılıyoruz bizden sonraki kuşakların hakkını çalıyoruz, hukukunu çalıyoruz, bu sisteme mahkûm ediyoruz. Dolayısıyla umutluyuz, inanıyoruz bu zemin de var bu potansiyel de var, merak etmeyin direniyoruz da biz de çökmedik, biz de çökmeyeceğiz. Ama biraz dayanışmaya, biraz desteğe, biraz empati yapmaya, biraz birbirimizi anlamaya, biraz Kürt kardeşlerimizin de sorunlarını kendi sorunlarımız gibi görmeye bir pratiğe bir akla bir mücadeleye sahip olabilirsek bu ülkenin geleceği parlak. Bu topraklarda verilen bedel yaratılan değer, bu topraklarda ortaya çıkan nitelik dünyanın hiçbir yerinde yok. Bu topraklar az bedel ödemedi, bu toprakların direnişi çeğelrin direnişinden kalır bir yanı yok. Buna sahip çıkmak bunu önere etmek, bunun değerini vermek, bunun hakkını vermek kendisine “sol” diyen, “sosyalist” diyen, “demokrat” diyen hepimizin temel görevlerinden birisidir.
Ben inanıyorum Türkiye kesinlikle bu iktidar blokundan kurtulacak, kesinlikle yerine yeni bir yönetim gelecek. Bizim gelip gelmememizin bir önemi yok, ama gelecek olanın biraz önce saydığım gibi kadından Kürde, emekçiye sadece sermayenin çıkarlarını öncelemeyen bir mantığa bir anlayışa sahip olması gerektiğini düşünüyoruz. Böyle düşünebilirsek yine arkadaşlarımızın dediği gibi dayanışabilirsek, birlikte mücadele edebilirsek başaramayacağımız şey yok. En büyük güç top tüfek değildir, Putin’in nükleer silahları Ukrayna’nın yoksul emekçi halkına takıldı. Halkın duruşu, halkın direnişi, halk seli karşısında hiçbir diktatör tutunamadı, kalamadı direnemedi, bunun koşulları varken bunu doğru bir şekilde çevirmemiz gerektiğini düşünüyorum.
Cumhuriyetin kuruluşunda Cumhuriyetin eksik kalan yanı bugün de devam ettirebilirsek kusur bakmayın önümüzdeki yıllar Türkiye halkları için daha kötü günlerin habercisi olabilir. Daha kötü günleri yaşamamak için daha güzel yarınlar için ben de dayanışma içinde olmanın birlikte olmanın değerli ve kıymetli olduğunu HDP olarak, Kürtler olarak, büyük bir parçası adına her zaman Türkiye’de demokrasinin demokratik değerlerin, demokratik çıkışın açımının yanında olduğumuzu olacağımızı belirtmek istiyorum”.

Cevat Kulaksız

Cevat Kulaksız
Son notlar

(1) Tuncer Bakırhan kimdir?
Tuncer Bakırhan (1970, Susuz, Kars), Demokratik Halk Partisi (DEHAP) eski başkanı ve Siirt eski Belediye Başkanıdır. İçişleri Bakanlığı tarafından belediye başkanlığı görevinden alındı, tutuklandı ve 10 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Susuz ‘da büyümüş, ilk ve orta öğrenimini Kars’ta, Bursa'da Uludağ Üniversitesi'nde öğrenim görmüştür. Öğrenimi sırasında Kürdistan İşçi Partisi'ni (PKK) desteklemekle suçlanıp gözaltına alındı, ancak kısa bir süre sonra serbest bırakıldı.
Siyasi kariyer:
1989 yılında Halkın Emek Partisi'nin (HEP) gençlik kanadında yer almaya başladı ve 1999 yerel seçimlerinde Kars'tan aday oldu, ancak seçilemedi. Daha sonra Halkın Demokrasi Partisi'nin (HADEP) Kars ili parti genel başkanlığına seçildi. 2003 yılında HADEP kapatıldıktan sonra DEHAP'a katıldı.
Haziran 2003'te yapılan ikinci olağanüstü parti kongresinde DEHAP'ın genel başkanlığına seçildi.  2002'deki milletvekili seçimlerinde partisi, kendi seçim çevresinde en çok oyu aldı, ancak partisinin oy vermediği gerçeği nedeniyle üstlenemedi. Seçim barajını aşamadı. Liderliği altında parti, PKK ile Türk Hükümeti arasındaki çatışma için bir barış kampanyası başlattı ve isyancıların siyasi sürece katılımını kolaylaştırmak için PKK üyeleri için genel af çağrısında bulundu.  DEHAP Kasım 2005'te feshedildi ve Demokratik Toplum Partisi'ne katılmasının ardından (DTP) ve partilerin genel başkan yardımcısı oldu.  2009 yerel seçimlerinde DTP'nin Şenyurt’tan adayıydı ama seçilemedi. 2014 yerel seçimlerinde Barış ve Demokrasi Partisi'nden (BDP) Siirt Belediye Başkanı seçildi. Kasım 2016'da İçişleri Bakanlığı tarafından görevden alındı ve aynı gün gözaltına alındı. 16 Aralık 2016'da resmen tutuklandı ve Temmuz 2018'de terör örgütüne üye olmak ve terör örgütü propagandası yapmaktan 10 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Eylül 2021'de tutuklanması nedeniyle Türkiye aleyhine karar verdi.
Diğer yasal kovuşturma:
Siyasi kariyeri boyunca birçok kez "ifade özgürlüğü" ile ilgili olarak yargılandı. 2004'te bir seçim mitinginde Kürtçe merhaba ve veda etmekten yargılandı. Kürdistan Topluluklar Birliği (KCK) soruşturması nedeniyle 17 Ocak 2012'de tutuklandı ve 30 Nisan 2013'te cezaevinden serbest bırakıldı.
Kaynak: https://en.wikipedia.org/wiki/Tuncer_Bak%C4%B1rhan

Halkımızdan Özür Dileyeceğine Teşekkür Bekliyor
Değerli dostlarım; tansiyonumun 20'lere fırlaması nedeniyle, sağlığım için bir süre yazmama kararı almış ve niçin yazmıyorum diye merak etmemeniz için de,  sizlere bir mesajla keyfiyeti bildirmiştim. 

Eksik olmayınız,  sizlerin içten şifa dilekleri ve aldığım ilaçlar biraz tansiyonumu normale döndürdü, buna rağmen bir süre daha yazmamak istiyordum. Ancak, ülkemizde öyle acayip olaylar yaşanıyor ki; gel de yazmadan dur. 

İnanın, bir süre daha yazmamak için çok direnmeme rağmen,  sabredemedim,  yazmazsam daha fazla strese gireceğimi düşünerek,  bu makaleyi yazmaya başladım. 

AKP Genel Başkanı ve partili Cumhurbaşkanının şu pişkinliğine bakar mısınız?

Ülkeyi, en başta ekonomisi olmak üzere,  felaketin eşiğine getiren ve hiçbir sorunu çözemeyen ERDOĞAN; bu durumdan dolayı erken seçim kararı alarak halkımızdan özür dileyecek yerde, pişkinliğe vererek, pahalılıktan şikayet etmeyin,  halinize şükredin diyor, Ukrayna örneğini vererek,  ülkemizi yılanların çıyanların işgalinden koruduk, özgürlüğünüzden olmadınız, ülkenizi terk etmek zorunda kalmadınız,  ülkemizi Ukrayna ve Suriye yapmadık,  en büyük hizmetimiz ülkemizi işgalden koruduk, halinize şükredin diyor. 

Ölümü gösterip,  sıtmaya razı etmeye çalışıyor insanlarımızı. 

Bizim ülkemize yönelik bir saldırı ve işgal tehdidi yok ki; nereden çıkarıyor bu saldırı ve işgal tehdidini, bizi hangi ülkenin işgalinden korumuş? Sayın ERDOĞAN sanırım hayal veya rüya görüyor. 

Ülkemizi işgalden koruyanlar, ATATÜRK ve 2. Dünya Savaşında ülkemizi savaşa sokmayan,  İsmet İNÖNÜ'dür. 

Evet,  ülkemiz bugün  işgal altında, anayasa ve yasaları ihlal eden, ülkeyi keyfine göre babasının çiftliği gibi yönetmeye çalışan, ülkenin kaynaklarını yandaşlara peşkeş çeken, kapitülasyonları hortlatan,  özgürlükleri yok eden, halka hesap vermekten kaçınan tek adam ERDOĞAN ve Saray iktidarının işgali altındadır ülkemiz. 

Niçin,  Ukrayna’ya ve Suriye'ye bakarak halimize şükredeceğiz,  pahalılığın altında inim inim inleyeceğiz,  özgürlüklerimizden yoksun yaşamaya mahkum olacağız?

Ukrayna yerine, niçin Almanya'ya, Fransa'ya, İngiltere'ye, ABD'ye bakarak, onlara imrenerek hayıflanmayalım ve  üzülmeyelim?

Millet olarak bir yerlere bakacaksak, Ukrayna'ya değil gelişmiş özgür ve rafah içindeki batı ülkelerine bakmalıyız ve halimize şükredecek yerde,  utanmalıyız,  üzülmeliyiz. 

Bir de çıkmış, Rusya ve Ukrayna arasında arabuluculuğa soyunuyor. 

Sanki, ATATÜRK'ün Yurtta Sulh Cihanda Sulh ilkesini çiğneyerek,  Suriye'nin içişlerine karışan,  Suriye'nin iç savaş sonucunda  harabeye dönmesinde ve bölünmesinde, Rusya ve ABD'nin Güney komşumuz olmasında ve Suriye'nin Kuzeyinde Kürt oluşumunun ortaya çıkmasında kendisinin hatalı dış politikaları yokmuş ve ülkemizi Suriye batağına sürüklememiş gibi, şimdi Ukrayna ve Rusya arasında barışı sağlamaya çalışıyor. 

Sen,  barış yanlısıysan, önce kapının önünü süpüreceksin. Suriye’nin toprak bütünlüğü ve bağımsızlığını koruması için,  doğrudan Suriye lideri Esat ile görüşeceksin efendi. 

Kelin ilacı olsa başına sürermiş. 

Kendisi, Suriye'yi karıştıran, Suriye batağında debelenirken, barış havarisi kesilen bir zat'ın,  barış girişimlerinde samimi olamayacağı açıktır. 

Sayın ERDOĞAN; Ukrayna ve Rusya savaşını,  kendisinin iktidarda kalması için fırsata çevirmek istemekte ve iç ve dış politikada adından söz ettirerek, sempati ve oy devşirme gayreti içindedir. 

Bu nedenle, Ukrayna ve Rusya arasında,  Antalya barış müzakeresinden sonra,  bugün de İstanbul müzakeresinde başrol oynamış ve müzakere öncesinde konuşma yaparak Dünya basını önünde poz vermiştir. 

EDOĞAN; iktidarda kalabilmek için,  beyhude çırpınmaktadır. 

Halkımız,  ERDOĞAN tek adam Saray yönetiminin altında,  inim inim inlemekte ve seçim sandığını beklemektedir.  

Güner Yiğitbaşı

29/03/2022 

Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

Dünden Bugüne Sol (2)

2021 Yılı Sedat Peker Yılı olmalı
Laiklik olmadan demokrasi olmaz
Bu iktidarda demokrasi iflas etmiştir, sol bunu haykırmalıdır
Laiklik olmadan bağımsız yargıyı ve demokrasiyi oluşturamazsınız.
Laiklik olmadan Türkiye demokratik bir ülke olmaz.
Bu hükümet eğitim ve adaleti yok etti
Çankaya Belediyesi Doğan Taşdelen Çağdaş Sanatlar Merkezi Sabahattin Ali Konferans Salonu’nda 18.03.2022 günü Ankara Dayanışma Derneğ’inin düzenlediği Dünden Bugüne Sol konulu panel düzenlendi. Mustafa Pınar’ın kolaylaştırıcı olarak yönettiği panelde konuşmacı olarak Fikri Sağlar, Av. Şanal Sarıhan, Sarp Kuray, Tuncer Bakırhan katıldılar.
Salonun çoğunluk koltukları izleyenler tarafından doldurulduğu panelden önce, Deniz, Gezmiş, Mahir Çayan, Yusuf Aslan ve öteki devrimcilerin eylem ve mücadelelerini yansıtan film gösterisinden sonra Dernek Başkanı Yusuf Sayın, kolaylaştırıcı Mustafa Pınar genelin amacını, sosyalizmin sürecini açıklayan konuşmalarından sonra, konuşmacılara söz verildi. Salonda ön sıralarda oturan bir bayan saygı duruşu ve İstiklal Marşı sırasında sol elini havaya kaldırmış öylece duruyordu.
Panelin açılışında Dernek Başkanı Yusuf Sayın şunları söyledi:
“Ülkenin o günden bugüne değişen bir şeyi kalmadı. Katliamlar yine devam ediyor, acılar yine devam ediyor, sömürü yine devam ediyor, emek tamamıyla sokağa atılıyor. Emek değersizleşiyor, nerede bir hırsız varsa itibar görüyor, bu böyle gitmemeli, Türkiye’ye sol gerek, parasız eğitim için Türkiye’ye sol gerek, parasız sağlık için Türkiye’ye sol gerek ve özgür bir üniversite için gençliğe sol gerek ve tarladaki ırgata, sanayideki işçiye sol gerek. Sol yanı eksik olan bir ülkenin ne demokrasi güçlenir ne de kendi geleceği teminat altına alınır. Sol bir vicdandır, sol bir emektir, sol bir demokrasidir, sol bir sosyalizmdir, sol bir kominizimdir, dünyaya ve Türkiye’ye sol gerek. Bu salona boş girdiniz dolu çıkacaksınız; “kalsın benim davam divana kalsın” diyor Pir Sultan Abdal ve bizim davamız divana kalmasın, bizler sokakta özgürleşerek, bizler bu düzeni değiştirmek için bu takım düzeni bu tek adam rejimini değiştirmek için hepinizi taşın altına elinizi koymaya çağırıyorum”.

Dünden Bugüne Sol (2)

Panelin ikinci konuşmasında eski bakan ve Milletvekili Fikri Sağlar(1) şunları söyledi:
“-Çanakkale Zaferi, ümmetten topluma geçiş adımında çok önemli bir adıma da vesile olmuştur Çanakkale Savaşı. Çanakkale’de yıldızı parlayan Mustafa Kemal daha sonra T.C. nin kurucusu olarak Mustafa Kemal olmuştur ve bütün dünyaya mazlum ülkelere örnek olabilecek bir emperyalizme karşı oluşturulan Kurtuluş Savaşı’nın da başında bulunmuştur. Sonrası devrimlerin önemli insanıdır. Dolayısıyla farklılıkların yurtsever anlayışı içerisinde ırk, dil, din, cinsiyet, inanç anlamındaki bütün farklılıkların önce yurttaş sonra da halk olarak dönüşmesine vesile olan bir anlayışı yarattığı için Çanakkale Savaşı’nı ciddi bir şekilde irdelemeliyiz, anlamalıyız, kutlarken şehitleri saygıyla anarken, emek verenleri saygıyla anarken bunu da anlamalıyız diye düşünüyorum. Yoksa 18 Mart’ta Çanakkale’de köprünün açılışı olarak önemli bir adım atıldı diye görmemeliyiz. Çünkü Çanakkale Köprüsü’nden günlük 45 bin araç geçme koşulu konmuş. Yani saniyede bir buçuk araç geçmesi gerekiyor, hesaplarsanız. Saniyede bir buçuk araç geçemeyeceğine göre bizim cebimizdeki, öbür cebimizde sakladığımız kefen parasını da Çanakkale Köprüsüyle alacaklardır, bunu da görmek gerekiyor.
İkinci olarak da şunu söylemek isterim, sol ne durumdayı belki anlatmak adına. Bugün vahşi bir savaş uygulanıyor. Rusya Ukrayna’yı işgal etmeye çalışıyor ve çocukların özellikle, gençlerin sivil insanların üzerine hastanelere kreşlere bombalar atılıyor. Oysa bu iki ülke daha çok yeni. Bundan 30 yıl öncesinde aynı ideoloji içerisinde yer almış ülkeler. Şimdi bu ideolojilerinden vaz geçen bir noktadalar. Sovyet Sosyalist Sovyetler Birliği içerisinde mensup olan bu ülkelerin ve birbirlerini bu ülkelerin başında olan Rusya’nın bir işgal anlayışıyla Ukrayna’nın üzerine gitmesinin 70 yıl boyunca ortaya konulmuş olan ideolojide hangi noktaya geldiğimiz acaba bu ideoloji iflas mı etmiştir. Yoksa ideolojiyi kullananlar uygulayanlar mı yanlıştı, noktasına getiriyor bizi.
Ben ideolojilerin yanlış olduğu düşüncesinde değilim. Ama uygulayanların ideolojileri nasıl anladıklarını neşetlerine göre nasıl anladıklarını noktasında bulmak istiyorum. İki buçuk milyona yakın insan Ukrayna’dan göç etti. Zaten dünya göksel üzerine oturuyor, yaklaşık yine yüz binlerce insanın da Rusya’dan Batı ülkelerine göç ettiklerini izliyoruz. Hatta özellikle öncelikle sanatçılar Rusya’yı terk ediyorlar. Bu tehlikeli bir şey sanatçıların bulundukları ülkeden ayılmış olmaları o ülkelerin gidişatının çok kötü olduğunun göstergesidir. Baş balerini Hollanda Kraliyet Balesine girdiği açıklanıyor. Bunlar gelecekle ilgili de bazı şeylerin yeniden düşünülmesi ve geleceğin bu savaş sonrasında farklılacağının göstergesidir.
Daha önce de güneyimizde, ülkemizin güneyinde Orta Doğu’da bilinen büyük kanlı savaşlar yapıldı. O Ukrayna Savaşının önemli göstergesi bence emperyalist yayılmacılığın artık ideolojik anlamda çıktığı. Rusya ciddi bir ideolojik park ülkeydi. Ama şimdi emperyalist bir yayılmacılık içerisinde hatta çarlıkta bahseder noktada. Kanımca Çin de büyük sömürge bizzat yurt dışında sömüren noktada olduğunu da görüyoruz. Bunlara bakınca yeniden bazı şeyleri düzenlenmesi yeni bir dünyanın kuruluşunu iyi görmemiz gerekiyor. Türkiye’de de böyle, 2017 de Almanya’da bir dergi “dünyayı yöneten psikopatlar” diye bir makale yayınladı ve artık demokrasinin askıya alındığı insanlığın en önemli yönetim biçimi olarak kendilerini gördükleri demokratik rejimlerin döndüğü düşüncesindeler ve onların yerine seçimle gelen diktatörler; ama bu diktatörlerin de içinde bulundukları ruh hallerinin psikopatlığa dönüştüğünü” açıklıyor. O zaman üç tanesini söylüyorlar yazmıştı, biri Putin, diğeri Bouch, üçüncüsünü “gözlerime bakarsanız anlarsınız” diyeyim ben”. (Salonda gülüşmeler) “Ama 2017’den sonraki makalelerde sayısı arttı ve onlar da Macaristan Hindistan gibi yerlere gitmeye başladı ve dünya güçleri şimdi seçilmiş diktatörler dönemi başlıyor.
O zaman sol ne yapacağını çok iyi görmeli. Bence önce şu noktaya geliyorum, sosyal demokrasinin, sosyalizmin solun gerçekten insanlığın bundan sonraki dönüşümünde döndürülmeye çalışılan kapitalistlerin, emperyalizmin döndürmeye çalıştığı dezgahtan çevirebilecek tek güç, elimizdeki tek silah olduğu düşüncesindeyim. Ben tabi sosyal demokrasiyi anlatmak istemiyorum ama sosyal demokrasinin Marks’tan gelen enternasyonale bağlı olan bir sol anlayış olduğunu ve özellikle Avrupa sosyal demokrasisinin çok ciddi ilerlemeler insan adına insan odaklı, insan emeği adına çok önemli ilerlemeler ortaya koyduğunu biliyoruz.

2021 Yılı Sedat Peker Yılı olmalı
Bizde de bunun uygulaması oldu. SHP birçoğunuzu yakından tanıyorum, SHP döneminde Türkiye 12 Eylül Faşist Darbesinin, Sarp yoldaşın söylediği gibi darbelerle müdahalelerle gelen demokrasi dışı bir anlayışla yönetilen Türkiye’de 12 Eylül Faşist darbesiyle de birlikte ortaya çıkan anlayışa “dur” diyebilecek bir sol, gerçek sosyal demokrat bir parti ortaya çıktı. Bu parti önemli görevler yaptı. Ben de mutluyum, ama bu parti daha sonra içinden üç tane büyük partiyi doğurdu. Maalesef baştan beri Türkiye’nin başında hizip anlayışıyla çok ciddi sıkıntılar yaratan o anlayış o yapı partinin bölünmesine neden oldu. Ne oldu SHP’nin içerisinden Kürtler ayrıldılar HP-DEP oluşturdular, Aleviler ayrıldılar Alevi’den partileri oluşturdular, devrimciler çıktılar onlar da devrim odaklı partiler, son parti adını alan partiye dönüştüler. Bu üç tane büyük dinamik güç SHP’nin içinde içerisinde bir bütün olarak müthiş gelişme kaydetmiş ve gerçekten emeği önceleyen ve her şeyden önce sosyal adaleti, siyasal demokrasiyi çoğulculuğu sosyal hakları, hukukun üstünlüğünü temsili demokrasiyi, emeğin en yüce değer olduğunu, sendikaları, sendikal yaşantıyı, grev, toplu sözleşme gibi anlayışları ve örgütlü toplum, özgür birey ve demokratik devlet yapısını ortaya koydu. Koyan bu üç önemli güç şimdi ayrıştırıldı. 2003 ten beri bu dinamik güçleri yeniden bir araya getirmek için mücadele ettik ve bir oluşum ortaya koyduk. SHP, DEHAP, DEP, ÖDEP gibi bütün solda olan partilerle yerel seçimlere girdik aslında genel seçimlere de girmeye çalışıyorduk. Ama olmadı. HEP 1991 yılında HEP, SHP birleşmesinde daha doğrusu birlikte seçimlere girilmesinde, yani şimdi ittifak deniyor, ittifak yapılmasında Ahmet Türk’le benim büyük katkım var. SHP’nin böyle bir hareketin içerisine girmesine çok doğru bir şey yaptığımızı, isteyen eleştirebilir, çok doğru bir şey yaptığımızı şimdi daha iyi anlıyorum. Aradan geçen 30 yıl sonrasında bile ne kadar doğru bir hareket içerisinde olması gereken bir noktaya gelindiğini anlıyorum. Ama ne oldu, arkasından müthiş katliamlar oldu. SHP ve DYP iktidarının demokratikleşme açılımı özgürlüklerin genişletilmesi, hukuk devletinin oluşması doğrultusundaki adımları yok edildi. Nereden bizzat derin devletten. Bunu da daha sonra Susurluk komisyonunda çok açıklıkla belgeleriyle birlikte de gözleme şansını elde ettim. Onun için de mücadelem çok ağır ve çok samimi oldu. Neden, çünkü bir dönemi yok etmeye çalışan bir yapı önümüzde. Hala bu yapı var.
Sedat Peker, bence 2021 yılı Sedat Peker Yılı olmalı.  Sedat Peker’in açıkladıklarını, ifşaatlarını şöyle bir hatırlarsanız Türkiye’nin bu gününün neden olduğunu, niçin fakirliğin, niçin zamların, niçin insanların “artık yeter” noktasına geldiğini iyice görebilirsiniz. Ekonomi çöktü, ekonomiye sıcak para arıyorlar, Sedat Peker’in söylediklerini, şu şunu yaptı, bu bunu yaptıklarını ben topladım, Birleşik Arap Emirliklerinden (BAE) alınacak olan paradan daha fazla rakamlar ortaya çıktı. Yani benim hafsalam almıyor, ben devlet yönetiminden gelmişim orada rakamları görmüştüm, milyar dolarlar, deniyor, 50 Milyar dolarlar filan. Bu rakamlar acaba bu rakamların değerini bilmeden mi söylüyorlar, yoksa gerçekten mi? Evet gerçekten oluyor. Baktığınız zaman 20 yılda AKP iktidarı bir milyon dolara yakın bir ciro yaptığını Türkiye’de görüyoruz.
Peki bu para nerede? Ben bitiriyorum biliyordum, çünkü ben burada böyle okumuştum, çıkan bir şey iki trilyon diyebilirsiniz. Ne kadar olduğunu da bilmiyoruz. Ama bu para nerede? Bu para bizim cebimizde değil, bu para başkalarının cebinde. Kendi paralarını ülkemize büyük rakamlarla torunlarımızı hatta şimdi torunlarımızın çocuklarını da borçlandıracak rakamlarla geri iade ediyorlar. Şimdi düşünebiliyor musunuz elektriği devlet iki buçuk sente satıyor, bize de 13 sente bize satıyorlar. Hesaplayın elektrik bu. Bir başka bir şey daha var, yatırımcılara yenilenebilir elektrik yenilenebilir enerji kaynaklarına idin diye teşvik ediyorlar, gittiler büyük bir şekilde devlet oradan ucuza alıyor, ama o firmaya üreten firmanın üretimdeyse üretim için kullandığı enerji ile yüzde 127 zamlı satıyor. Firma diyor ki, “enerjiyi üretiyorum bana dedin ki teşvik ettin üretimi artır” diye bunu yaptın. Peki benim enerjimi niye zamlı almıyorsun da bana zamlı veriyorsun”, “bu böyle” diyor.
Türkiye şu anda elde edilen tüketilen enerjinin yüzde 58’i yenilenebilir enerjiden kaynaklanıyor. Hidrolik, rüzgâr, güneş. Sadece geri kalan yüzde 42 si kömür, termik ve doğalgazdan. Bize yapılan zamlar bu iki önemli girdiye yapılan zamlardan kaynaklanıyor. O zamlar niye yapılıyor, çünkü elimizde hiçbir stok yok. Şimdi düşünürseniz, uzunca süredir özellikle Orta Doğu’da ve Türkiye’nin güneyindeki çatışmaların altında yatan nedir diye düşünürseniz, çok şey söyleyebilirsiniz.
Ama ben çok basit bir şey söylemek istiyorum, şimdi söylediğim de bugün için de Ukrayna için de aynı şekilde Suriye’de çıkarılan olaylar. Doğu Akdeniz’in altındaki fosil kaynaklı enerjinin en büyük tüketici olan Avrupa’ya götürülmesi yolu sadece Lübnan Suriye Türkiye üzerinden Bulgaristan’dır. Bu çok önemli bir Pazar paylaşımıdır. Rusya bu pazar paylaşımını ötelemek için Suriye’ye gelip yerleşmiştir. Milyonlarca insan öldü. Sonunda ilginçtir, ideolojilerin önünde ülkelerin çıkarları önemli görevler yapmaktadırlar. Nedir bu çıkarlar, Alman Başbakanı şimdiki Başbakan Olaf Şolz (Olaf Scholz) benim de dostum güya, o bile Ukrayna savaşında silah vererek bu işi kızıştırma noktasında bir emperyal güç olarak kendi yerini tutuyor. Bizim insanlarımız da bazı farklı şeyler söylüyor. Ben bu ülkedeki Kürtlerin, Alevilerin, devrimcilerin, Kemalistlerin dışlandığı kadar bir dönemin yaşanmadığı düşüncesindeyim. Evet çok kötü dönemler yaşandı. Bu yaşanmanın nedeni de aslında, biraz evvel benim de mensubu olduğum üyesi olduğum Sarp Yoldaş’ın da ben de CHP liyim dediği bir noktada, nedenlerin bir tanesi de CHP, bana göre çünkü en son yerel seçimlerde Adana, Mersin, Antalya, Ankara, İstanbul ve benzeri birçok yerde belediye başkanlıklarının kazanılmasının nedeni HDP li seçmenin ve HDD’nin siyasi yönetiminin aday çıkarmayarak orada birleşik birleşerek bir güç birliği ile demokrasi adına güç birliği ile yapmış olduğu eyleme teşekkür bile edemedi. Yani böyle bir çekingenlik yakışmaz, ben teşekkür edilmesini birlikte yan yana durulmasını gerekirse de çatışmasını, tartışmasını, kavga etmesini ama ortak bir noktaya varılmasını arzulayan ve bugüne kadar bunu yapan bir insanım. Siyaset budur, siyaset kapının arkasında konuşup kapının önünde fotoğraf vermekten kaçmak değildir, o zaman samimi olamazsınız. Nitekim bu AKP “açılım süreci” diye başlattığı süreçte samimi olmamasından kaynaklanarak insanların umutlarını ve gelecekle ilgili Türkiye’nin önünün açılmasını engelledi. Sonunda “dolabına koydum kaldırdım” dedi birisi. Nasıl kaldırabilir o benim yazdığım yazılarda da belki okuyanlar olmuştur, -halklar eğer samimi olmasa bu kadar da uzamazdı- diye yazdım. Uzamanın nedeni gerçekten bir sonuç çıkacaktır neticenin ciddi bir şekilde bir araya gelen gelmek isteyen halklar, benim baba tarafım Türkmen Alevi’si, ana tarafım da Kürt, ben şimdi neyim. Benim eşim Arnavut, benim oğlum ne, nasıl kendini hissediyorsa o. Artık bu günkü ülkede dünyada Türkiye’de de ırklar, dinler, diller, mezhepler yani kimlik, kimlik üzerinden siyaset yapmak işte sonunda Ukrayna Rusya’yı, Suriye’de Amerika’yı, öbür tarafta başka ülkelerin kırılmasına milyonlarca insanın ölmesine neden oluyor.
İnsan odaklı siyaset yani sol yani sosyal demokrat yani sosyalistler insan odaklı siyaseti yapma doğrultusunda çok samimi kararlılıkla mücadele etmelidirler. Eğer samimiyetiniz yoksa güven duyulmaz.
Bir masa kuruldu, bir umuttur, birçok insanı da umutlandırdı. Ama bu masanın, Bahçeli gibi, “tek ayağa var” demeyeceğim, bu masanın diğer ayakları da yok. Sol yok, Kürtler yok, devrimciler yok. Ben şöyle kibarca bir Twit atmıştım, kızacaklar bana ben böyle söyleyince, “ne bu Kemal Kılıçtaroğlu ile çatışman” diyorlar. Ben Kemal Kılıçtaroğlu’nu çok seven genel başkanı olması için de çok mücadele eden birisiyim; hatta bir TV programında Hakan Bayrakçı ile de tartıştım, sen beni “Kemal Kılıçtaroğlu’nu destekliyorsunuz ama ilk kazığı size atacak” dedi. Ben de dedim ki ona Deniz Baykal’ın yaptıklarından sonra bu Bektaşi şarabına benziyor, şaraplardan bir tanesini içip ötekinin daha kötü olduğunu söyleyebileceğimiz durumda, -Deniz Bey’in yaptıklarından sonra Kemal Bey daha iyidir- demiştim. Kemal Bey iyidir, ama ideolojik anlamda bakarsanız ne kadar iyidir, onu siz karar vereceksiniz. Önemli bir iş yapıyor, bu yaptığı önemli bir işi sağcıları birleştirmek olarak karşımıza getiriyor ve çok önemli, ciddi bir şekilde. Ama buna sol bacağını da koyarsanız o zaman hızlı koşarsınız, tek bacakla koşamazsınız. Sonunda da “biz bunları keşke söyleseydiniz” denmemelidir.
Bakın 16 Nisan 2017 de bir referandum yapıldı. Ülkenin rejimi değişti. Ben parlamentodaydım, o parlamento sırasında Anayasa değişiklikleri ile ilgili müthiş mücadele ettik. Hatta bizim Ali Şeker, Teker TV diye her hareketi kaydetti. Çünkü neden, Anayasa Mahkemesi (AYM) anayasa oylamasında bir tek şekle bakıyor. Yani açık oy mu kullandınız, insanları diğer milletvekilleri oyları üzerinde baskı mı kurdunuz, bunlara bakıyor. Hatırlayın, Sağlık bakanı elinde oyu sallayarak “işte oyumu veriyorum” diyordu, bunlar anayasal suçtur. Ama biz anayasa mahkemesine gitmedik, bu dokümanlar elimizde olmasına rağmen. Niye? Anayasaya aykırı ama, “evet” diyeceğiz diyerek dokunulmazlıkların kaldırılmasına el kaldırdı, 20 tane arkadaşımız. Niye? O gün o arkadaşlarımızı, bende dahil olmak üzere dokunulmazlıklarımızın kaldırılması için çoğunluğun AKP’nin elinde vardı. Ama anayasal değişiklikle yapılan bir değişiklikle dokunulmazlıkların kaldırılması parlamentonun işlevsiz hale getirilmesinin adımıydı, arkadaşımız adımları söyledi. “Konaklar” dedi, konakları adamlar çok doğru koydular, adımıydı. Biz imza topladık 110 kişi, imza toplarken imza toplayanları “kulağından tutar kapının önüne koyarız” dedi. Kibarca herhalde dil sürçtü diye söyledim, “hayır dil sürçmedi” dedi.
Laiklik olmadan demokrasi olmaz

Bu anlayışla geldiğimiz nokta bugün budur. İflas etmiş bir Türkiye’dir. Tek kurtuluş yolu buradan çıkış yolu solun haykırmasıdır. Bu toplantının başlangıcında canlarını veren kanlarını akıtan o yoldaşların izinden gidip onların gerçekten kemiklerinin sızlamasını istemiyorsak çok ciddi bir şekilde artık yeter demeliyiz. Bir de birleşmeliyiz, bir arada olmalıyız. CHP si toplumsal muhalefetin kolunda, diğer kolunda HDP ile yürümeli, kucaklayabilmeli, Türkiye’de v ar olan farklılıkların cinsiyet, ırk, mezhep, dil, din, cinsel tercih neyse hepsini kucaklayan insan olmalı. Bunu yapabilmeniz için laik olmalısınız laik demokrasiyi oluşturabilmeniz için kendiniz laik olmalısınız ve demokrasiye de inanmalısınız.
HDP geçtiğimiz günlerde bir manifesto açıkladı ben de çok destek verdim. Ama bir eksiğini de gördüm, laiklik yoktu hiç. Laiklik bu günkü 20 yıllık bu iktidarın oluşturduğu eylemin, iklimin tek hedefidir ve bu hedefe de ayak uyduruyoruz, benim anlamadığım mesele bu. Hakikaten inanarak mı bunu yapıyoruz yoksa “insanların oyunu çalar mıyız, biz de ütermiyiz” anlayışındayız, bu bir samimiyetsizlik. Yani Meclis başkanı “laiklik kalkmalıdır, anayasadan çıkarılmalıdır” diyor, biz sesimizi çıkarmıyoruz. Aynı şekilde en çok umut bağladığım destek vereceğini duydum ve zaten aldığı oy da kaynaktan olduğunu bilen siyasi partiler de “canım biz demokratik laiklikten yanayız”, diyorlar, onu yapsaydınız bari. Biz hiç söylemiyoruz CHP olarak, ilkemizden okumuzdan bir tanesi laikliktir. Altılı masada laiklik yoktu. Vardı canım” diyorlar, ben görmedim. Yani evet var yazıyor, ama onu siz açmazsanız demokrasiyi oluşturamazsınız, laiklik olmazsa taraflı ve bağımlı yargıya bağlı kalırsınız. Tarafsız ve bağımsız yargıyı oluşturamazsınız. Açmazsanız düşünce ve ifade özgürlüğünü oluşturamazsınız. Laikliği ortaya koyup buradan yürümezseniz Türkiye demokratik bir devlet olmaz. Laikliği koymazsanız orada demokrasiyi hakları özgürlükleri emeğin en yüce değer olduğunu sendikal hakkı özgürce konuşabilme, gösteri, yürüyüş hakkınızın hiçbirini kullanamazsınız. Kullandırmıyorlar şimdi.
Bu hükümet gelir gelmez iki hedefe gitti; bir, eğitim eğitimi yok etti, tamamen laiklik dışı bilimsel olmayan bir eğitimle şimdi bir nesil yetişiyor, “kindar ve dindar nesil” diyorlar. Dindarlığı ve kindarlığı kime karşı sorduğumuzda kimse bir şey söyleyemiyor. Ama bize karşı olduğu söyleniyor, biliniyor, ben en azından hissediyorum.
İkincisi, yargı ve şimdi laiklik, hilafeti hazırlıyorlar, halifeleri bile belli. Ben laiklik ortadan kalktı derken, ondan da bir örnek verdim, yani şimdi isterseniz bana kızarsanız kızın, devlet içerisinde türbanlı insanlar var. Bazı ülkelerin anayasalarında laiklik yazar, sezüler bir toplum olduklarını açıklarlar, bazen de yazmaz, ama katı kuralları vardır. Devlet dairesine girdiği zaman kamu çalışanı hangi dine mensup olduğunu göstermez. İnancı serbesttir, önemli olan hizmet veren kamu görevlisi ile hizmet alan yurttaşın arasındaki güvendir. Türkiye’de son 30 yılda bizim mücadelemiz 12 Eylül faşist darbe ile oluşan türban adı altında kadınlarımızın başını bağlama şeklini değiştirerek bir üniforma yarattılar, tarikat üniforması yarattılar. Yani onların laik Cumhuriyetle rövanş isteyenlerin adına bir üniforma olarak giydirdiler. Bizim karşımıza geldiler. Ben düşünce, ifade özgürlüğümü kullanarak bir TV programında bundan bir sene önce dedim ki, “türbanlı bir hâkimin karşısına gidince benim haklarımı sahiplenecekleri bana karşı normal davranacakları konusunda kuşkularım var, dedim. Bir insani düşüncedir. Bana dediler ki, herkes hakaret etti, sağ olun sizlerden destek aldım. Benim genel başkanım dedi ki “yav Fikri Sağlar nerede yaşıyor, biz hâkimin başörtüsüne ne karışırız, onun özel yaşantısına ne karışırız”. Aramızda yargıçlar da var. Benim söylemek istediğim kadının başının bağlı olması değil. Bir kere temelden yanlış, başörtüsüyle türban farklı şey, başörtüsünü benim anam da takıyor, halam da takıyor. Bu dünyanın her tarafında hele Anadolu’nun her tarafında eşin çok olduğu yerde kadınların korunma giysisidir. Türban öyle değil, ama bu yeni olmuyor, ben bunu bir nedenle söyledim. Düzce’de Sayın Kemal Kılıçtaroğlu, genel başkanım, dedi ki, “30 yıl bu ülkenin 30 yılına mal oldu boşuna başörtüsü kavgası verdik. Bu bana rahmetli İnönü’ye, SHP de çalışan sizlere, İsmet Paşa’ya laiklik yanlısı olan herkese yapılmış olan bir saygısızlıktır. Biz mücadelemizi laik bir demokratik bir devlet olması için yaptık, yoksa kadının başörtüsüne değil ki. Kaldı ki bizim hedefimiz türban bir üniformaydı.
Bir türbanlı hâkim Mersin’de, benim annemle ilgili bir vasilik davası var, annem 95 yaşında yatalak. Israrla, sekizinci katta oturuyor, ısrarla “hastaneye götürüp heyetten yatalak olduğuna dair rapor alacaksın”. Diyoruz ki, avukatlar diyorlar ki, bir, yatalak 94 yaşında kendinde değil”. Nasıl götüreceğiz, doktorlarımız diyor ki, götürdüğümüz anda şok geçirir ve dolayısıyla da sonu olur. “Olsun efendim, ben rapor istiyorum” diyor. Polis gidemez diye rapor verdi, polise soruyorlar, muhtarlık her yerde sorduklarında “gidemez” diyorlar. Sonuç erteleniyor.
Türkiye bu noktada, bu bizim başımıza gelenler, bizim başımıza gelenler sizin başınıza da gelebilir, bir gün olur”.

Cevat Kulaksız

Cevat Kulaksız

Son notlar

(1)Fikri Sağlar (1953), Türk sosyal demokrat bir siyasetçidir. 1990'ların başında Kültür Bakanı ve Susurluk skandalını araştıran meclis komisyonunun üyesiydi. Bir Gün’de köşe yazarlığı yaptı.
1983'te Sosyal Demokrat Popülist Parti'nin (SHP) genel başkan yardımcılığına seçildi. SHP, 1990'larda Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ile birleşti. Sağlar, Türkiye'nin hem 50. hem de 52. hükümetinde bakanlık yaptı. 2001 yılında Sağlar, CHP'nin çıkarlarına karşı çalıştığı iddiasıyla disiplin kuruluna sevk edilerek (onu aklayan) başkalarıyla birlikte CHP'den istifa etti. 2002'de yeni Sosyal Demokrat Halk Partisi'ni kurdu ve Genel Sekreteri oldu. 2002 yılında, bir televizyon tartışma programında yaptığı bazı yorumlar nedeniyle, bazılarıyla birlikte hükümete hakaret etmekle suçlandı.
Kod Adı Susurluk ve Ulusaldan Küresele Çağdaş Kültür adlı iki kitabın yazarıdır.

Akp  Genel Başkanı Ve Partili Cumhurbaşkanı Erdoğan Zimmet Suçu İşlemiştir
AKP Genel Başkanı ve partili Cumhurbaşkanı olan ERDOĞAN; geçtiğimiz günlerde, Cumhurbaşkanı şapkasıyla oturduğu sarayında, AKP Genel Başkanı şapkasıyla partisinin eski ve yeni milletvekillerine, il ve ilçe başkanlarına bir davet vermiş, devletin mutfağında,  devletin çalışanları tarafından devletin parasıyla alınan malzemelerle yapılan yemeklerle, mükellef sofrada onları yedirip içirerek ağırlamıştır. 

Bu toplantı tamamen partisel,  resmi niteliği olmayan özel bir parti toplantısıdır. 

Yapılması gereken yer,  AKP Genel Merkez binası ve yemek içmek için  harcanması gereken paralar da, AKP'nin iktidar partisi olarak tüm partilerden fazla olarak hazineden aldığı yardım paralarıdır. 

Partili cumhurbaşkanı ERDOĞAN;  kendisini ve partisi AKP'yi devletle özdeştirdiği için, hiç korkmadan ve utanmadan,  partisinin ve kendisinin siyasal geleceği için düzenlenen bu partisel gönül alma ve  propaganda toplantısını,  devletin kendisine Cumhurbaşkanı olarak tahsis ettiği resmi sarayında yapmış ve sarayın, kamu yönetimine tahsisli  resmi ödeneğinden harcanan paralarla hazırlanan yemekleri,  özel ve partili yandaşlarına ikram etmiştir. 

Bu davetin etik yanını daha önce yazdığımız “YİYİN EFENDİLER YİYİN AKSIRINCAYA TIKSIRINCAYA KADAR YİYİN” başlıklı makalemizde değerlendirmiştik. 

Bu makalemizde ise; etik dışı bu eylemin, cezai yanını değerlendireceğiz. 

Partili Cumhurbaşkanı ERDOĞAN; etik dışı bu eylemiyle, aynı zamanda Türk Ceza Kanununun 247 maddesinde düzenlenen tipik bir zimmet suçu işlemiştir. 

TCK. nın 247/1 maddesinde aynen; 

“Görevi nedeniyle zilyetliği kendisine devredilmiş olan veya koruma ve gözetimiyle yükümlü olduğu malı kendisinin veya başkasının zimmetine geçiren kamu görevlisi,  beş yıldan oniki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. ”hükmü yer almaktadır. 

Yasa maddesi çok açıktır. Yoruma dahi gerek yoktur. 

Partili Cumhurbaşkanı ERDOĞAN; görevi nedeniyle koruma ve gözetimiyle yükümlü olduğu, devletin parasıyla alınan et sebze, içecek ve diğer gıda maddeleriyle oluşturulan yiyecek ve içeceklerden oluşan menüyü, hiçbir kamusal nitelik taşımayan, devletin yönetimine, halkın yararına bir katkı sunmayan, siyasal ve kişisel amaçlı olarak düzenlenen özel yemekli toplantıda,  partili özel davetlilerine yedirerek,  zimmet suçunu işlemiştir. 

Hiçbir işlem yapılmayacağını bilmemize rağmen, tarihe not düşmek için buradan kendisi hakkında suç duyurusunda bulunuyoruz.

Güner Yiğitbaşı

26/03/2022

Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

Muhalefet Partileri Hiç Mazeret Üretmesinler
AKP ve saray iktidarı, seçimlere çok az bir zaman kala, iktidarını sürdürebilmek amacıyla, kendisine seçim kazandıracağı umuduyla,  yeni bir seçim yasasını Meclise sunmuş ve 17 saatte Anayasa Komisyonundan geçirerek, yasalaştırmak üzere Meclis Genel Kuruluna sunmuştur. 

AKP bu seçim yasasında siyasi mühendislikler yapmış olabilir. 

Bunların hiçbiri mazeret olamaz. 

Her mühendisliğin bir karşı mühendisliği vardır. 

Muhalefet partileri de, bir zahmet bir araya gelip kafa kafaya vererek, kafalarını yorarak,  karşı bir siyasi mühendislik yapıp,  seçim yasasındaki değişiklikleri boşa çıkarmalıdırlar. 

Bu yasal değişiklik,  Millet İttifakına dahil veya dahil olmayan tüm muhalefet partilerini inadına bir araya getirmelidir. 

Bu ekonomik buhrana, boş tencerelere ve bu olumsuz koşullara rağmen,  muhalefet partileri, bir olup  sarayın bu planını boşa çıkararak ülkeyi sarayın bu işgalinden kurtaramazlarsa, yazıklar olsun. 

Bir daha asla seçim kazanamayacakları gibi,  halkın yüzüne asla bakamayacaklardır. 

Bu seçim yasası,  muhalefetin mazereti değil, bilakis önlerine çıkan yeni bir fırsat olarak değerlendirilmelidir. 

Küçüğünden en büyüğüne, hiçbir muhalefet partisinin;  üzümün çöpü,  armudun sapı demeye haklar yoktur. 

Millet İttifakına dahil olan veya olmayan muhalefet partileri; siyaseti,  gerçekten ülkenin yararı için yapıyorlarsa, saray yönetimine son vererek,  parlamenter ve özgür bir demokrasiyi yeniden kurmak istiyorlarsa ve bu isteklerinde gerçekten samimilerse, gerçekleri görmeliler, boylarının ölçüsünü, hadlerini ve tabanlarını bilerek davranmak ve aralarında anlaşmak için kendilerini dev aynasında görmemeleri, naz ve kapris yapmamaları zorunludur. 

İstemek başarmanın yarısıdır. 

Önümüzdeki seçimlerin;  muhalefetin ve ülkenin geleceği ve yüce menfaatleri için çok önemli bir son çıkış olduğu asla unutulmamalıdır. 

Bu gerçeklere rağmen, sağduyulu davranarak, sarayın seçim oyununu bozmak için, demokratik ve özgür parlamenter sistem asgari müştereğinde anlaşmayan, kendi ideolojilerinin teferruatında boğularak,  sarayın iktidarını sürdürmesine koltuk değneği olacak olan  muhalefet partileri, tarihe vatan hain olarak geçeceklerdir.  

Güner Yiğitbaşı

25/03/2022

Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

Dünden Bugüne Sol (1)
Çankaya Belediyesi Doğan Taşdelen Çağdaş Sanatlar Merkezi Sabahattin Ali Konferans Salonu’nda 18.03.2022 günü Ankara Dayanışma Derneğ’inin düzenlediği Dünden Bugüne Sol konulu panel düzenlendi. Mustafa Pınar’ın kolaylaştırıcı olarak yönettiği panelde konuşmacı olarak Fikri Sağlar, Av. Şanal Sarıhan, Sarp Kuray, Tuncer Bakırhan katıldılar.
Salonun çoğunluk koltukları izleyenler tarafından doldurulduğu panelden önce, Deniz, Gezmiş, Mahir Çayan, Yusuf Aslan ve öteki devrimcilerin eylem ve mücadelelerini yansıtan film gösterisinden sonra Dernek Başkanı Yusuf Sayın, kolaylaştırıcı Mustafa Pınar genelin amacını, sosyalizmin sürecini açıklayan konuşmalarından sonra, konuşmacılara söz verildi. Salonda ön sıralarda oturan bir bayan saygı duruşu ve İstiklal Marşı sırasında sol elini havaya kaldırmış öylece duruyordu.
Panelin açılışında Dernek Başkanı Yusuf Sayın şunları söyledi:
Ülkenin o günden bugüne değişen bir şeyi kalmadı. Katliamlar yine devam ediyor, acılar yine devam ediyor, sömürü yine devam ediyor, emek tamamıyla sokağa atılıyor. Emek değersizleşiyor, nerede bir hırsız varsa itibar görüyor, bu böyle gitmemeli, Türkiye’ye sol gerek, parasız eğitim için Türkiye’ye sol gerek, parasız sağlık için Türkiye’ye sol gerek ve özgür bir üniversite için gençliğe sol gerek ve tarladaki ırgata, sanayideki işçiye sol gerek. Sol yanı eksik olan bir ülkenin ne demokrasi güçlenir ne de kendi geleceği teminat altına alınır. Sol bir vicdandır, sol bir emektir, sol bir demokrasidir, sol bir sosyalizmdir, sol bir kominizimdir, dünyaya ve Türkiye’ye sol gerek. Bu salona boş girdiniz dolu çıkacaksınız; “kalsın benim davam divana kalsın” diyor Pir Sultan Abdal ve bizim davamız divana kalmasın, bizler sokakta özgürleşerek, bizler bu düzeni değiştirmek için bu takım düzeni bu tek adam rejimini değiştirmek için hepinizi taşın altına elinizi koymaya çağırıyorum”.
Panelde ilk konuşmayı yapan eski devrimcilerden Sarp Kuray’ın (1) konuşmasını salondakiler pürdikkat dinlerken şunları söyledi:
1966 da Deniz Harbokulundan mezun olup Türk Donanmasına teğmen olarak katıldım. O zaman Deniz kuvvetleri içinde büyük bir hareketlenme oldu. 12 Mart sürecinde 12 subayla birlikte teğmenlikten askerlikten atılan bir tanesiyim. Dört teğmen arkadaşımla beraber attılar. Ben geldim İstiklal Apartmanında karşıma çıkanlara “Dev Genci arıyorum” dedim ve Dev Genç saflarına katıldım. Ordudan ilk gelen adam olduğum için beni kurucular arasına yazmışlar. Ben 76 yaşına geldim, bunun 13 senesi cezaevi, 11 senesi Avrupa’da sürgün, bu Kenan Evren dinelen ahlaksıza karşı direniş örgütlenme mücadelesi. Üç tane olay, birisi 27 Mayıs, şimdi 27 Mayıs konusunda konuşamıyorlar maalesef, bizim insanlarımız da doğru dürüst konuşamıyorlar. 27 Mayıs’ı gördüm. Ardından gelen 21 Şubat’ı gördüm, 21’i gördüm, 80’i gördüm, bu 22 yıllık iktidarı gördüm. Şimdi 20 yıllık bu iktidarı gördüm.
Dünden Bugüne Sol (1)
Ben de tarihi bütünlüğü içinde 18 Mart Çanakkale Zaferimizi kutluyorum, o, iki tane önemli olay yaratmıştır. Bir, düşman donanmasını Çanakkale’den geçirmeyip o Çarlık Rusya’sıyla beraberliğin önünü kesmiştir; Büyük Ekim Devriminin hazırlanmasında büyük katkısı vardır. İki gencecik bir subayı “sana ölmeyi emrediyorum” diyen bir komutanı ki, ondan üç dört sene sonra Türkiye’nin bağımsızlığı hareketinin başına geçecektir. Mustafa Kemal Paşa’yı Türkiye halklarına emanet etmiştir. Bu anlamda 18 Mart Çanakkale Zaferi hepimize kutlu olsun.

Tarihi bir bütünlük içinde almak lazımdır, çok olaylardan geçtik, tarih bir bütündür. Maalesef son zamanlarda birtakım çabalarla tarihi parçalama noktasına geldiler, tarihi bütünlüğü içinde de birikme konakları vardır ve sıçrama konakları vardır. Birikme konaklarına biz Devrim Konakları diyoruz. Sıçrama konaklarına da Devrim Konakları diyoruz, Bunlar hepsi beraberdir. Şimdi güçlendirilmiş Anayasadan bahsediyorlar, güçlendirilmiş blok anayasa falan diyorlar. Bu o kadar kahırlı ve sabırlı bir mücadelenin neticesinde olmuştur ki, ta Alemdar Mustafa Paşa’ya kadar ineceksin bir kere. Alemdar Mustafa Paşa’yı bilir bu toplum, değerli bir toplum birikimli bir toplum.
Buraya dört tane askeriyle geliyor, Kosova toprağıyla kopuyor geliyor ve padişaha diyor ki, “ben senin yer yüzünde Allah’ın temsilcisi olma yetkilerini sınırlandıracağım” diyor. Bakın, o “senedi İttifak’a bakın, bir de Magna Carta’ya bakın, yıllar önce asılar önce verilmiş aynı işleri istiyor. Olmuyor, Alemdar Mustafa Paşa çevreye oturduğu konağı baruthaneyi yakıp Yeniçerilerle beraber yok oluyor.  Ardında 1876 geliyor, ardından 1908 geliyor, biraz daha ileri bir adım, 1919 Anayasası geliyor, biraz daha ileri bir adım ardından Cumhuriyet Devrimi geliyor. Sonra Mustafa Kemal Paşa’nın ölümünden sonra bir gericilik devri başlıyor 27 Mayıs geliyor, savunamıyorlar 27 Mayıs’ı “asker yaptı” falan diye. Bakın sosyal olaylarda asker mi yaptı, jandarma mı yaptı, sivil mi yaptı öyle bir şey yok. Bilimsel Sosyalizm bize bir şey öğretmiştir, gelen olay toplumu ileriye çıkarıyorsa toplumu ileri sıçratıyorsa, o olay bizim için devrimdir. O mu yaptı, bu mu yaptı bunların tüm Türkiye’de yapacaklarının alt yapısını hazırlamak için ideolojik alanda ortaya çıkan manevralardır. Haydi bakalım yapsınlar bakalım 27 Mayıs Anayasasını, haydi sıfır baraj konulsun. Anayasa Mahkemesinden (AYM) TRT bağımsızlığına kadar, üniversite özerkliğine kadar yapılsın. Hepiniz biliyorsunuz o anayasayı. Askerler yaptı diye anayasanın gerisinde duruyor.
O Temsilciler Meclisin ini nasıl kurulduğu öbürü beriki. Tarihi bir bütünlük içinde almak lazım. Tarihin biriktirme konakları vardır. Bu konaklar sabırlıca geçilecek konaklardır. Bu konakların sonunda biriktirme noktaları, sıçrama konaklarına yani devrim konaklarına gelir. Buna göre strateji ve taktik yapılır. Birikim konağında Devrim Stratejisini koyarsanız mağlup olursunuz. Veya devrim konağında birikim konağında taktik ve stratejinin yaparsanız da mağlup olursunuz. Bunlara da isimler konulmuş, bunlar siyasal eğilimler olarak tasfiye edilmiş, hepsini siz biliyorsunuz.
Şimdi devrimci hareketinde devrim süreçleri var. Atlama konakları var, Mustafa Suphilerle başlayan bir süreç var. Üç tane eğilim var. Dışarıdan gelen 15 öncü arkadaşımızın haricinde Ankara’da altıncı aday fırkası var, İstanbul’da da Aydınlık denilen bir grup var. Devrimci hareket 1919 un koşullarında tasfiye olmuştur, bir yönüyle tasfiye edilmiştir.
Ankara hükümeti ile yazışıyor, “gel” diyorlar, Gazi kendisine cevap veriyor, “gel”; geliyor 15 arkadaşıyla beraber, Kars’ta iki tane Kurtuluş Savaşı komutanıyla karşılaşıyor. Biri Batı Cephesi Komutanlığından alınmış Ali Fuat Paşa, öbürü de 15. Kolordunun komutanı Kazım Karabekir Paşa. Bunu yazan değerli bilim adamları oldu. Bunlar bu konuşmalar, bizim tarihimizde kitaplaştırıldılar. O Siyasal ’da Mete Bey’di değil mi adı, o sol tarihi yazdı. Çoğu sırada Mecliste 1919 da anayasanın tartışmaları yapılıyordu. Mahmut Esat Bozkurt Bey ne diyordu, “bu Meclise oraklarıyla işçiler çarıklarıyla köylüler gelmediği takdirde bu meclis halk meclisi olamaz” diyordu. Ve “bizim tarihimiz çalışan yığınları aldatan tarihidir” diyordu. Bu malzemeye sahipsiniz. Burada tasfiye dilmiştir. Mustafa Suphi’yi şu mu öldürmüştür, bu mu öldürmüştür, öbürü mü öldürmüştür, tartışmaya gerek yok. Tarih büyük belgeler veriyor bizim elimize, ama 1919 koşullarında Türkiye’de devrimci hareket tasfiye edilmiştir. Ankara’da tasfiye dilmiştir, Nazım Bey Dahiliye bakanı olmasına rağmen Çerkez Ethem araya sokulmuştur falan flan tarihi biliyorsunuz.
Birikimi atlama konaklarını biliyorum. Bugünü doğru tespit etmek için bugünün ne olduğunun doğru tespit edilmesinin gerekli olduğunu da biliyorum. Sonra tekrar yıllar geçti 1946 da tekrar sol içindeki bir eğilim Demokrat Partinin çıkışına prim verdi, görüşler derbisi çıkarıldı, aynı bugün olduğu gibi. Nice bazı solcu arkadaşlarımız AKP iktidarına prim verdiler, bu yeni değil, o dönemde de vardı, beraber çıkarıldı. Demokrat Parti iktidarının Türkiye’yi götüreceği konusunda hatta onlara milletvekilli falan teklif edildi. Sonunda 51 tevkifatıyla hepsi toplandı içeri atıldılar. Çünkü Demokrat Parti olayı Türkiye’de bir devrim değil, Türkiye’de birikmiş sermaye birikimini tamamlamış sınıfın iktidarı meselesi olarak alınması gerekli idi. Onu başka türlü aldılar. Tarih yanlış değerlendiği zaman cevabını veriyor esasında.
Şimdi 68 in bir önemi var, demin bütün önder çocukları gösterdiniz (slaytta); baştan hiçbir tartışma yapmadan, hiçbir spekülasyona girmeden söyleyeceğim. Bu gösterdiğiniz bütün arkadaşlarımız onlar bizim samimi arkadaşlarımız, Deniz de Mahir de Sinan da Cevahir de Ulaş da Kadir de Alpaslan da hepsi. Hele burada oturan bu iki arkadaşımın benden de samimi arkadaşlar.
Önde yürüyen inandığı dava için hayatını feda eden ve böyle namussuzluğa karşı isyanın kutsal bir hak olduğunu gösterip devrim teamüllerini kafaya kazıyan arkadaşlarımızı öncü kabul ederiz. Hiç ayırmayız onları, onlar öncüdür. Onlar o tahayyülü tarihsel görevlerini yerine getirmişlerdi. Esas sorulacak hesap bizde. Ondan sonra bu birikim üzerinde biz ne yaptık. Alana biz buraya kendimizi sıkıştırmayacağız, bu feda dönemi idi, eğer kendimizi o feda mangasının içine sokamadıysak oturacağız ondan sonra kendimizin hesabını vereceğiz. Çünkü ondan sonra gelen sene bu birikimin doğru kullanılmadığı, doğru kullanılamadığı senelerdir.
Arkadaşlardan Kaypakkaya ile hiç beraber olmadım, tanımam da kendisini, ama iyi çocuktur, fedakâr bir arkadaştır ve o 68 lerin tahayyülleri ideaları halkın kafasına kazıyan öncü biçimde olan bir arkadaşımızdır. Öyle kabul ediyoruz. Neden Muaffak olamadık bu birikime rağmen. Tarihin bütünselliğini hiç kaybetmeyeceğiz. Bakın Stalin bir şey söyledi, “ilkel toplum köleci toplum kapitalist toplum, sosyalist toplum. Bizim feodal toplum dediler, bizim bütün büyük zenginliğimiz atlanmış oldu. Halbuki bilimsel sosyal kurulduğu sırada ne yaptı antikapitalizm tarihe doğru indiler, Cermen ve Roma Medeniyetinin ilişkisini gördüler ve o Cermenlere bir toplum biçimi olarak “barbar” dediler, “barbar” lafını da doğru kullanmıyoruz. Avrupa’nın kullandığı gibi kullanıyoruz. Marksizm’i, “barbar” toplum biçimi olarak kullanılıyor, Engels’te de Marks’ta da böyle kullanılıyor, toplum biçimi olarak kullanılıyor. Peki biz onların Cermenlerle Roma Medeniyeti arasındaki ilişkiyi yani daha yerleşikliğe geçmemiş toplum biçimiyle yerleşik toplum biçimindeki münasebetleri bu coğrafyaya uyguladığımızda karşımıza ne çıkıyor. Yerleşik medeniyet ne İslam medeniyeti; ona aşı yapan kim Orta Asya’dan kopup gelen Türk faktörü. Şimdi böyle anlattılar mı size.
Büyük zenginlikler kaybedildi. Tarihin bütünlüğü derken tarihin bütün bu zenginliğini için bunu almamız lazım bir kere. O zenginlik kaçırıldığı anda Babai İsyanları kaçırılır, ilk Selçuklu döneminde toprakta derebeyleşme başladığı zaman Baba İlyas’tan Baba İshak’a kadar bu coğrafyada ayağa kalkmış, ki Hacı Bektaş’ın kardeşi Menteş de o işindedir, ta Konya Ovasına kadar inmiş ve bu toprakta değişiklik isteyen kadın özgürlüğü isteyen, paylaşım isteyen insanları Fransız askerleriyle kırmışlardı. Bu bizim zenginliğimiz, niye zenginliğimiz bu? Oradan yetişen halifeler Edebali’den, Bektaş’a kadar, hepsi Osmanlı’nın kuruluşunda vardır, tarihi birbirine ekli. Şimdi biz feodal toplum dedik, Orta Çağı atladık gittik. Tarihin bütünlüğünü yok ettik. Yahut Kurtuluş Savaşında Atatürk çıkınca<ya kadar burada hazırlık vardı, İttihatçıların hazırlığı vardı, 15. Orduyu onlar kurmuştu. İşte Kuşçubaşı Eşref’in çiftçiliğinde bilmem ne falan, bakın tarihe böyle bakılmaz. Mustafa Kemal Atatürk Alemdar Mustafa Paşa’dan itibaren bu ülkede o parlamenter demokrasi dediğimiz olayın yönünde atılmış bütün adımları toplayıp onu Cumhuriyetle taçlandırıp o bütün birikimi sembolize etmiş ve Türkiye’yi modern bir Cumhuriyet haline dönüştürmüştür. Arkasına dönüp hiç de inkâr etmemiştir bunu. Ama bizde bağlantı falan yok, bize İttihatçılar ayrı konuşuyorlar, Alemdar Mustafa Paşa’yı ayrı konuşuyorlar, 1980 Ayı konuşuyorlar, o tarihi bir kere bütünleştireceğin. Bugün için bütünleştireceğin. Devrim için tarihi böyledir.
İkinci milattır Gençlik Hareketi, ama gençlik hareketi arkasında tonla bir birikim vardır. Biz o birikime saygılı olduk. Biz abiler kuşağına saygı yaptık, Mihri Belli ’ye ben Mihri abi dedim, Dr. Hoca dedim, burada seminerler yapıldı, bir parti olmadan onun bunun tavsiyesi ile olacak iş değil bu. Strateji ve taktiyi parti kurar. Strateji ve taktiyi bir tane adam kurmaz, aile kurmaz.
İki, devrimi de bir sınıf yapmaz, işçi sınıfının işi değil aranan devrim. Devrim tüm halk kökünün ayaklanmasıdır, istemiyoruz demesi. Şimdi biz 1971 de devrim konağı zannettik, yürüdük tarih o konağın devrim konağı olmadığını bize büyük kayıplarımızı hatırlattı. Bunu hiç unutmayacağayız. Onların kahramanlıklarını asla rencide etmeden ama 1968 de ve 1978 de bu kadar büyük heyecan bu kadar büyük kitleleşme olduğu halde devrim adımına niye gidemediğimizi çok net bir şekilde koydu. Çünkü toplum henüz daha bir devrime gebe değildi. Toplumun gebeliğini tespit edemediğimiz takdirde bir iş yapamayız. Hiçbir sosyal olay, hiçbir sosyal eğilim herhangi bir partinin herhangi bir insanın herhangi bir grubun icadı değildir. Sosyal olaylar tarihsel determinizm içinde kendiliğinde olmaz, ortaya çıkan olaylarda. Mesele onları yönlendirmektir. Koca Marx diyor ki, “bize ebelik düşer doğumu yumuşak olmasını ve halka acı vermemesini temin etmek isteriz” diyor. Bir kere tarihi gidişle iyice kostaklanacaksın.
Şimdi gelelim bugüne. Bugün toplum mihengi bu gericilik dönemi, ben iyi hatırlarım, 1965 de CHP’nin iktidarı kaybetmesiyle beraber 27 Mayıs’ın bütün kazanımlarının üstüne yürümeye başlamışlardır. Önce 12 Mart yaptılar orda büyük kalleşlik yaptılar, ordunun içinde bir 9 Mart olayını örgütlediler, bize geldiler ittifak yaptılar. Biz onlardan istediğimizi koyduk onlar bizden istediklerini koydular, sonunda ilk işleri 9 Mart 12 Mart’a çevirip o beraberlik sağladıkları devrimciliği budadılar. Tarihsel olaylardan korkmayacaksınız hata da yapsanız, tarihsel olayları. Çünkü bütün onların toplamında o birikimden bugün alacağımız tavır çıkacaktır. Şimdi orda kalleşlik yapıldığı anda daha önce 21 Mayıs’ı iyi bilmiyorduk, 21 Mayıs’ı daha iyi bilsek zaten ittifaka falan gitmeyiz biz. 21 Mayıs’ta silahlı kuvvetler birliği var, sonradan bizim başımızda 12 Mart’ta bizi tepeleyen tüm paşaların orada silah üzerine yeminleri var. Adalet Parti iktidarına diyorlar ki gelirse sizi deviririz bunları iktidar yaparsanız, sonra dönüyorlar  Hoca Talat Albay’ın başını yiyorlar sonra Fethi Gürcan’ın başını yiyorlar aynileri yüksek rütbeye geliyor, gene bizi almıyorlar yanlarına 9 Mart’ta da bizim başımızı yiyorlar. Kim yiyor, Muhsin Batur ve kadrosu yiyor. Ne yaptınız Muhsin Batur ve kadrosuna, Reisicumhur adayı yaptınız. Ne yaptınız onun kurmay başkanını ne yaptınız Kurmay başkanı yaptınız. Burada kurmay başkanı ne yaptı burada sayın bakanım oturuyor, o benden daha iyi bilir, o daireye bakanı Hasan Fehmi Güneş gibi yiğit bir adamı orda hafifi bir entrika ile indirildi. Çok değerli kararları vardı o faşist cinayetlerin üzerine gitmesi konusunda. O adam geldi Ecevit’i 12 Eylül adına evinden alıp tutuklayan adamdır.
Şimdi demek ki tarihler neyin güçlüğünü neyin kaldığını doğru hesaplamak lazım. Biz Türk ordusu düşmüştür bu işten. Bunu derken, Türk ordusunun o kurulduğu Osmanlının kurulduğu noktadaki Gazilerden Türk gazilerden itibaren Türk ordusunun o sosyal birlikteliğini veririz, ama 60 ihtilalinden sonra Türk ordusunda yapılmış operasyonlarla Türk ordusunun kendi geçmişine nasıl ihanet edildiğini biz biliriz, o bilinmediği takdirde adım atamayız. Demek ki şimdi o birikim döneminin şeylerini doğru tasnif edeceğiz.
Dünden Bugüne Sol (1)
Şimdi bugün soruyorum şimdiki arkadaşlara, devrim mi yapacağız, devrime mi gidiyoruz gitmiyoruz mu? Sakın devrim falan yok, milleti bir daha kırdırmaya gerek yok. Evrim konağının içindeyiz, evrim konağı çok yavaş ve sabırla işledir. Öyle evrim konağı beş dakikada gelmez. Çünkü Türkiye’de gericilik aşağı yukarı elli yıldır bütün birikimleri yalnız 27 Mayıs’ın birikimleri değil, isimleri adım adım geri alıyor. Mekteplerde eğitimde sağlıkta orada burada her yerde, bütün o birikimlerdeki bu toprakta yaşayan insanın geleneklerine kadar, göreneklerine kadar, ahlakına kadar, dayanışmasına kadar, imecesine kadar. O kadar şeydeyiz ki devrim yapacağız falan diye bir şey yapmaya gerek yok. O birikim var bizde duruyor, o birikim daha tehlikeli noktalarda daha tarihsel görevler yapabilir. Ama bugün Türkiye bir devrim konağı ile karşı karşıya değildir. Türkiye evrim konağı ile karşı karşıya.

Gene soruyorum, evrim konağının, evrim konakları inişli ve çıkışlı olur, iniş mi yaşanıyor, çıkış mı yaşanıyor. Çünkü iniş momentinde stratejik ve taktik başka örgütleniyor. Çıkışta strateji ve taktik başka türlü örgütleniyor onlara da karar vereceğiz. Sizler elimizde kalmış en değerli birikimlersiniz. Bunu yanlış yapmayacağız doğru mevzileneceğiz. İki tane örnek var. Çok yakın tarihimizde Türkiye’nin en güzel sonradan katılan Kürt hareketi var, onlar da mutlaka bu işin içinde olacak. Onların hangi seküler tabandan geldiklerini bilirim. O konuşmacı olarak oturan arkadaşın da tavrını bilirim, o birikimi de dikkate alacağız, hep beraber. Öyle kapı arkası demokrasi falan yok. Türkiye’yi savunacak birikim bizim bunlara düstur verecek halleri yok. Onların açık yaptıkları ileri biz de açık yapacağız.
Türkiye’deki bu birikimi nasıl mevzilendireceğiz. Ben CHP’ni tercih ettim. Niye, Türkiye’nim her yerinde konferans var. Dedim ki, arkadaşlar tarih size bir misyon getiriyor farkında mısınız? CHP’nin nasıl kurulduğunu son iki üç laf edip bırakacağım. Şimdi CHP Avrupa’daki sosyal demokrat partilerine benzemez. Avrupa’daki sosyal demokrat partiler işçi hareketinin içinde kopmuştur. Avrupa Sosyal Demokrat Partilerinin özelliği işçi hareketinin içinde çıkmadır. Bizdeki sosyal demokrasi işçi hareketinden mi, Atatürk zaferi kazandı baktı Türkiye’de iki tane dinamik var. Bir Kuvayı Milliye dinamiği var, iki sınıf var. Sınıfı tespit etmeden devrim birlik konuşulmaz. Biz hep kiremitlimle uğraşıyoruz, sınıf konuşacağız. Bu ülkenin sınıfsal dinamiği, onların çoğu da ihanet içinde idi o sınıfın. Kompradorların o çantacıların Kurtuluş Savaşı’nda neler yaptıklarını siz benden iyi bilirsiniz. İngilizcilerin direk hainlik ettiğini, Almancıların da son kurşunlarını SİVAS Kongresinde mandacıların turunu attıklarını biliyorsunuz. Onları topladı, yani bir tarafında Kuvayı Milliye birikimi oldu, bir tarafta da sınıfsal birikimi oldu. Zaten bu damga CHP’nin damgası oldu. Ayrışmalar hep buradan oldu. Bu sınıfsal dinamik ilk bulduğu fırsatta CHP sinden kaçtı. Birinci kaçış Terakki Perver Fırka’dır. İkinci kaçış, Gazi onu çok hesaplı yaptı, Serbest Fırka, onu iyi takip etmek lazım, o Fethi Bey’e şeyi. Ayrı bir değerlendirme yapmak lazım. Üçüncü çıkış Demokrat Parti çıkışıdır. Bunların hepsinin anası CHP dir, bunların hepsi Türkiye’nin sınıfsal dinamiklerini oluşturmaktadır. CHP de böyle bir durum var. O kabuk mabuk eleştirdiğiniz işler CHP sinin kuruluşundan günahıdır. Bunu iyi bileceksiniz. Dönemin şartlarını iyi bileceğiz ve kendi birikimimizi harcamadan buradan mevzileneceğiz. Tarihsel olay benim gördüğüm kadar. Devrimciler her zaman her toplumda açık konuşur, bunu yıkalım yeter, bunun yıkılmaması için elinden geleni yapıyor. Ama unutmayalım ki bu yıkılsa da arkasından büyük kıyamet gelecektir. Ona hazırlıklı olalım. Oradaki tavrımız daha iyi bir tavır olacaktır. Ama bu nokta da artık tarihin önümüze koyduğu seçenekler üzerine fazla bir tartışma yapmayalım. Çok büyük bir birikim var. O birikim bu anda mesela ben görüyorum arkadaşlar tüzük kurultayı istiyor, bu parti bu aşamada tüzük kurultayı yapmaz. Bunu istemek de olmaz. Böyle her şeyin birbirine karıştığı bu parti tüzük kurultayı falan yapmaz. Bunlar yapacaklarını bir yapsınlar görelim. Bunu bozmayalım, bunun yapılması bile Türkiye’deki Türkiye halkı için büyük kazanımdır, bunun gitmesi. Onu bile tahammül edemiyorlar. Bu çıkarılan son seçim yasası kamu görevinden kaçalım anlamına gelmiyor. Buradaki birikim her zaman bu olaya kendi asgari müştereklikleri. Ben sosyalistim ben maksimum programı konuştuğum zaman hiç bu ortama uymam, o zaman gidip kendi evinizde konuşun. Bizim minimal programlarımız var onlarda derli toplu olalım, asgari programlar deniyor buna, benim gördüğüm. HDP li arkadaşlara tarihsel görev düşüyor. Onlarla CHP sinin bu dönemde bağlantı kurma çabasını böyle takdirle görüyorum ben. Daha açık, daha net ilişki kurulmalıdır ve birikim mevzilenirken var olan birikimleri yıpratmadan, parti bütünlüklerini yıpratmadan ve bu tarihin geldiği aşamada bu fırsatı böyle değerlendireceklere şans tanıyarak ama kendi birikimimizi de her zaman hatırlatarak bundan sonrasına hazırlıklı olmamız lazım”.
Bundan sonraki yazımızda Fikri Sağlar’ın konuşmasını vermeye çalışacağız.

Cevat Kulaksız

Cevat Kulaksız

Sonnotlar

(1) Sarp Kuray, (d. 1945), Dev-Genç kurucularından.
1945 Sinop Boyabat doğumludur. Babası eski Ankara valisi Enver Kuray, dayısı Yassıada savcısı Ömer Egesel'dir. Önce Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ne, daha sonra da Deniz Harp Okulu'na girmiştir. 1967 yılında Deniz Harp Okulu'nu bitirir. 1969 yılında deniz teğmeni iken ordudan sicilen emekli edilir. Sonra, Dev-Genç eylemlerinde yer almıştır. Ama 12 Mart 1971 Muhtırası yaşanınca 83 sanıklı Deniz Subayları davası nedeniyle tutuklanır, idam istemiyle yargılanarak 4 yıl tutuklu kalır. Dava sonunda 24 yıl hapse mahkûm edilir, fakat 1974 Genel Affından yararlanır. Bu olayların ardından yurt dışına gider. Yurt dışında kurduğu Partizan Yolu/16 Haziran Hareketi adlı örgütü 1988 yılında fesheder. Daha sonra Ankara Sanat Tiyatrosunun kuruculuğunu yapmıştır. 30 Ekim 2008'de Eşber Yağmurdereli, Prof. Dr. Şener Üşümezsoy, Ömer Gürcan gibi isimlerin de aralarında bulunduğu "16 Haziran Hareketi" üyeleriyle SHP'ye katıldı ve 24 Mayıs 2008'de düzenlenen SHP Kurultayında SHP Parti Meclisi üyeliğine seçildi. 4 Şubat 2009 yılında Sarp Kuray, “16 Haziran örgütünü kurup yönettiği ve örgüt adına öldürme, yaralama ve bombalama gibi çok sayıda eylemin talimatını verdiği” gerekçesiyle çarptırıldığı müebbet hapis cezasının infazı için teslim oldu. Polis tarafından tutuklanarak cezaevine konuldu.[1] Müebbet hapis cezasının karşılığı olan yirmi yıllık ceza, on yılda infaz edilmek üzere ve Kuray'ın daha önce üç yıl cezaevinde kaldığı göz önünde bulundurularak yedi yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Sarp Kuray, 28 Kasım 2016 tarihinde tahliye oldu.
https://tr.wikipedia.org/wiki/Sarp_Kuray

Yiyin Efendiler Yiyin Aksırıncaya Tıksırıncaya Kadar Yiyin
Eskiye rağbet olsa bir pazarına nur yağarmış. 

Eski AKP Milletvekilleri, İl Başkanları,  AKP'ye nur yağdırmak için;  bugün, iki şapkalı tek adamın, AKP Genel Başkanı şapkası altında, ancak Cumhurbaşkanı şapkasına tahsisli lüks sarayının, lüks salon ve sofrasında bir araya gelerek,  afiyetle yemek yediler ve hasret giderdiler. 

Çift şapkalı AKP Genel Başkanı, Cumhurbaşkanı şapkasına tahsisli sarayının Cumhurbaşkanı amblemli kürsüsünden,  AKP Genel Başkanı şapkasıyla konuşma yaptı ve daha önce her birini dışladığı ve kovduğu eski arkadaşlarını bağrına bastı. 

Sanırım, her doğruları söylemeye cesaret ettiğinde, ERDOĞAN tarafından sürekli yanından  kovulan sivri dilli, özgül ağırlığı yüksek olan kardeşi Bülent ARINÇ'da,  koşarak Saray’a gelmiş ve sofradaki yerini almıştı.  

Cumhurbaşkanı şapkasıyla kendisine tahsisli sarayda, AKP şapkalı Genel Başkan olarak konuşan ERDOĞAN'ın;  timsahın gözyaşlarını içeren duygulu konuşması karşısında,  Bülent ARINÇ ve diğerleri gözyaşlarına boğulmuş olmalılar. 

Tam bir rezalet,  etik dışı bir toplantı. 

Toplantıya ev sahipliği yapan zat, AKP Genel Başkanı sıfatıyla yaptığı siyasi bir toplantıyı, nüfuzunu kötüye kullanarak,  AKP Genel Merkez binası yerine, kendisine Cumhurbaşkanı şapkasıyla tahsisli, millete ait bir kamu malı olan sarayda yapmış, devletin parasıyla pişen yemekleri, devlete ait olan kamu malında, kendi siyasi menfaati için eski arkadaşlarına ikram etmiş, daha önce dışlanan bu kişiler de; utanmadan ve sıkılmadan sarayın cazibesine kapılarak,  koşa koşa davete icabet etmişler ve saradaki lüks yemek sofrasında,  onurlarını meze yapmışlardır. 

Bu fakir halk, ucuz ekmek için karda kıyamette kuyrukta beklerken, her biri en azından emekli milletvekili maaşı alan tuzu kurular, saraydaki lüks sofrada haram yemişlerdir. 

Bu halk artık gözünü açmalı ve tuzu kuruların yedikleri bu haram lokmaları,  ilk seçimde bunların burunlarından fitil fitil getirmelidir. 

Yiyin efendiler yiyin aksırıncaya ve tıksırıncaya kadar yiyin, itibardan tasarruf olmaz. 

Hepinize haran zıkkım olsun yedikleriniz.  

Güner Yiğitbaşı

22/03/2022

Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

Her Tez'in Bir Antitez'i Vardır Ve Bunların Çarpışmasından Yeni Bir Gerçekliğe Ve Doğruya (Senteze) Ulaşılır
Tez, antitez ve sentezden oluşan diyalektik metod'dan hareket edersek, her tez'in bir antitezi mevcut olup, tez ve antitezin çarpışmasından istediğimiz akılcı yeni bir gerçekliğe ve doğruya, yani senteze ulaşmamız pekala mümkündür. 

Durduk yerde diyalektik metodu ortaya atmış değiliz. 

Yetersiz, kendi geleceğinden, iktidarını koruyarak soygun ve keyfi hukuk dışı otokratik düzenini sürdürmekten, hazinenin tüm varlıklarını kendi yakın ve yandaş çevresine peşkeş çekmekten başka hiçbir şeyi düşünmeyen iş başındaki iktidar; bu soygun düzenini devam ettirebilmek ve ikidarda kalabilmek için,  2023 seçimlerini şöyle veya böyle mutlaka kazanmak istemekte, ancak yapılan anket sonuçları ve halkın artık çıplak gözlerle görünen sefaleti ve yoksulluğu nedeniyle,  seçim kazanamayacağı korkusuna kapılmış olduğundan, mevcut seçim yasasında bir değişikliğe giderek,  korkulu rüyası haline gelen Millet İttifakını dağıtacak, kendisini iktidarda bırakacak yeni bir seçim sistemini hazırlamış bulunmaktadır. 

İktidarın tezi; 2023 seçimlerini de kazanarak, mutlak surette iktidarda kalmak ve soygun düzenini devam ettirerek, hesap vermekten kaçmak, bu nedenle de seçim sistemini değiştirmektir. 

Mevcut iktidardan mutlu olmayan, özgürlüklerini, insanca yaşam haklarını yitiren, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik, sosyal ve siyasi krizden memnun olmayan halkımızın ve muhalefet partilerimizin, iş başındaki iktidarın, iktidarını sürdürmeye yönelik bu tezi karşısında, akılcı ve doğru bir sonuca ve senteze ulaşabilmek, iktidarı demokratik yolla iş başıdan uzaklaştırabilmek için,  duygusallıktan uzak akılcı ve doğru bir antitez ortaya koymaları zorunludur.  

İş başındaki siyasal iktidar; Millet İttifakını dağıtmak, ittifak bileşeni partilerin morallerini bozmak, milletvekili çıkarmak için gerekli oy sayıları yetersiz olan küçük partilerin; aldıkları oylarının çöpe giderek,  artık oylardan yararlanarak ittifak içinde milletvekili çıkarmalarını önlemek, bu artık oyların üzerine konmak, HDP'yi seçimlere az bir süre kala kapattırarak, grup kursalar bile yeni bir parti oluşumu içinde seçimlere katılmasının önünü kapatarak,  sözüm ona Kürt Vatandaşlarımızın oylarını geçersiz kılmak ve bu oyların üzerine oturmak ve bu şekilde seçim kazanarak hesap vermekten kaçmak amacıyla yeni bir seçim yasa değişikliğini Meclise sunma hazırlığına girişmiştir. 

Her tezin bir antitezi vardır. 

Millet İttifakının bileşenleri partilerin ve bu partilerin seçmen kitlesinin;  akılcı ve sonuç alıcı, iktidarın tezini çürüterek bir doğruya (senteze) ulaşacakları bir antitez üreterek uygulamaya koymaları,  inkar edilemez bir zorunluluktur. 

İktidarın sunduğu yeni seçim yasasına göre, ittifaka katılan küçük patilerin baraj sorunları yoktur. İttifakın toplam oyları ülke barajını geçiyorsa, küçük partilerin getirilmek istenen %7 ülke barajının altında oy almalarının bir önemi olmamakla birlikte, yeni düzenleme ile küçük partilerin milletvekili çıkarabilmeleri zorlaşmakta ve her seçim çevresinde,  milletvekili çıkarabilecekleri oyu tek başlarına almaları gerekmektedir. 

Bu nedenle, yeni teklif yasalaşırsa, muhalefetin birleştiği Millet İttifakının; ittifakın da ötesinde, hayati olan bu seçimlere mahsus olmak üzere, yer yer parti ittifakına dönüştürülmesi,  Millet İttifakına katılan küçük partilerin;  en başta genel başkanları olmak üzere, makul sayılardaki ileri gelen üst düzey yöneticilerinin Meclise taşınabilmeleri için,  Millet İttifakının lokomotifi ve en büyük partisi olan CHP ve ondan sonra gelen İYİ Parti listelerinden aday gösterilerek, özellikle aday gösterildikleri seçim çevreleri olmak üzere, küçük partilerin oy oranlarının düşük olduğu, oylarının çöpe giderek iktidara yarayacağı tüm seçim çevrelerinde,  küçük partilerin tüm seçmenlerinin, parti farkı gözetmeksizin,  CHP ve İYİ Partiye oy vermelerinin sağlanması konusunda,  akılcı çalışma ve planlamaların yapılması ve iktidarın oyununun bozulması,  zorunludur. 

Bu seçimler, demokrasi ve hukuk devrimi olarak tarihe yazılacak ve ülkemiz demokratik seçimlerle, azınlık Cumhur İttifakının keyfi ve hukuk dışı yönetiminden ve işgalinden kurtarılacaksa, tek adama dayalı otoriter ve keyfi saray yönetimine son verilerek parlamenter sisteme dönmek,  gerçekten ve samimi olarak isteniyor ve  arzu ediliyorsa, bir defaya mahsus olmak üzere,  akılcı düşünmek, duygusallığımızı ve parti aidiyetimizi bir kenara bırakmak, tüm aidiyetimizi; demokratik ve laik, insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne  dayalı Türkiye Cumhuriyeti üzerinde birleştirmek zorundayız. 

HDP'ye oy veren sevgili Kürt vatandaşlarımız için de bir şeyler söylemeyi görev sayıyorum. 

Siyasal iktidar;  seçim yasasını değiştirerek ve HDP'yi kapattırarak,  umduğu sonuca asla ulaşamayacaktır. 

Kürt vatandaşlarımız, beğenin beğenmeyin,  feraset sahibi,  özgürlüklerden ve demokrasiden yana insanlardır. Onlar da, iş başındaki demokrasi ve özgürlük düşmanı siyasal iktidardan memnun değillerdir. HDP kapatılsa ve yerine kurulacak partinin seçimlere katılması engellense de, Kürt vatandaşlarımız;  küsmeyecekler,  oylarını,  asla AKP ve Cumhur İttifakına vermeyecekler ve inadına sandığa giderek, mevcut muhalefet partilerinden seçim kazanmaya en yakın, hukukun üstünlüğüne, insan haklarına ve demokrasiye inanmış en doğru partiye oylarını vereceklerdir. 

Hele, EDİRNE cezaevinde yatmakta olan,  gerçekten ülkesini seven, demokrasi ve özgürlük aşığı, duygularından arınmış, akılcı düşünebilen bir kişi var ki; iktidarın, her sıkıştığında can simidi gibi sarıldığı ÖCALAN yerine, onun telkin ve tavsiyelerine değer veren Kürt Vatandaşlarımız, İstanbul'un kazanılmasındaki vatanseverliklerini,  2023 seçimlerinde de göstereceklerdir, bundan en ufak bir şüphemiz yoktur.    

Güner Yiğitbaşı

21/03/2022

Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget