Salonun çoğunluk koltukları izleyenler tarafından doldurulduğu panelden önce, Deniz, Gezmiş, Mahir Çayan, Yusuf Aslan ve öteki devrimcilerin eylem ve mücadelelerini yansıtan film gösterisinden sonra Dernek Başkanı Yusuf Sayın, kolaylaştırıcı Mustafa Pınar genelin amacını, sosyalizmin sürecini açıklayan konuşmalarından sonra, konuşmacılara söz verildi. Salonda ön sıralarda oturan bir bayan saygı duruşu ve İstiklal Marşı sırasında sol elini havaya kaldırmış öylece duruyordu.
Panelin açılışında Dernek Başkanı Yusuf Sayın şunları söyledi:
“Ülkenin o günden bugüne değişen bir şeyi kalmadı. Katliamlar yine devam ediyor, acılar yine devam ediyor, sömürü yine devam ediyor, emek tamamıyla sokağa atılıyor. Emek değersizleşiyor, nerede bir hırsız varsa itibar görüyor, bu böyle gitmemeli, Türkiye’ye sol gerek, parasız eğitim için Türkiye’ye sol gerek, parasız sağlık için Türkiye’ye sol gerek ve özgür bir üniversite için gençliğe sol gerek ve tarladaki ırgata, sanayideki işçiye sol gerek. Sol yanı eksik olan bir ülkenin ne demokrasi güçlenir ne de kendi geleceği teminat altına alınır. Sol bir vicdandır, sol bir emektir, sol bir demokrasidir, sol bir sosyalizmdir, sol bir kominizimdir, dünyaya ve Türkiye’ye sol gerek. Bu salona boş girdiniz dolu çıkacaksınız; “kalsın benim davam divana kalsın” diyor Pir Sultan Abdal ve bizim davamız divana kalmasın, bizler sokakta özgürleşerek, bizler bu düzeni değiştirmek için bu takım düzeni bu tek adam rejimini değiştirmek için hepinizi taşın altına elinizi koymaya çağırıyorum”.
Panelde ilk konuşmayı yapan eski devrimcilerden Sarp Kuray’ın (1) konuşmasını salondakiler pürdikkat dinlerken şunları söyledi:
“1966 da Deniz Harbokulundan mezun olup Türk Donanmasına teğmen olarak katıldım. O zaman Deniz kuvvetleri içinde büyük bir hareketlenme oldu. 12 Mart sürecinde 12 subayla birlikte teğmenlikten askerlikten atılan bir tanesiyim. Dört teğmen arkadaşımla beraber attılar. Ben geldim İstiklal Apartmanında karşıma çıkanlara “Dev Genci arıyorum” dedim ve Dev Genç saflarına katıldım. Ordudan ilk gelen adam olduğum için beni kurucular arasına yazmışlar. Ben 76 yaşına geldim, bunun 13 senesi cezaevi, 11 senesi Avrupa’da sürgün, bu Kenan Evren dinelen ahlaksıza karşı direniş örgütlenme mücadelesi. Üç tane olay, birisi 27 Mayıs, şimdi 27 Mayıs konusunda konuşamıyorlar maalesef, bizim insanlarımız da doğru dürüst konuşamıyorlar. 27 Mayıs’ı gördüm. Ardından gelen 21 Şubat’ı gördüm, 21’i gördüm, 80’i gördüm, bu 22 yıllık iktidarı gördüm. Şimdi 20 yıllık bu iktidarı gördüm.
Ben de tarihi bütünlüğü içinde 18 Mart Çanakkale Zaferimizi kutluyorum, o, iki tane önemli olay yaratmıştır. Bir, düşman donanmasını Çanakkale’den geçirmeyip o Çarlık Rusya’sıyla beraberliğin önünü kesmiştir; Büyük Ekim Devriminin hazırlanmasında büyük katkısı vardır. İki gencecik bir subayı “sana ölmeyi emrediyorum” diyen bir komutanı ki, ondan üç dört sene sonra Türkiye’nin bağımsızlığı hareketinin başına geçecektir. Mustafa Kemal Paşa’yı Türkiye halklarına emanet etmiştir. Bu anlamda 18 Mart Çanakkale Zaferi hepimize kutlu olsun.
Tarihi bir bütünlük içinde almak lazımdır, çok olaylardan geçtik, tarih bir bütündür. Maalesef son zamanlarda birtakım çabalarla tarihi parçalama noktasına geldiler, tarihi bütünlüğü içinde de birikme konakları vardır ve sıçrama konakları vardır. Birikme konaklarına biz Devrim Konakları diyoruz. Sıçrama konaklarına da Devrim Konakları diyoruz, Bunlar hepsi beraberdir. Şimdi güçlendirilmiş Anayasadan bahsediyorlar, güçlendirilmiş blok anayasa falan diyorlar. Bu o kadar kahırlı ve sabırlı bir mücadelenin neticesinde olmuştur ki, ta Alemdar Mustafa Paşa’ya kadar ineceksin bir kere. Alemdar Mustafa Paşa’yı bilir bu toplum, değerli bir toplum birikimli bir toplum.
Buraya dört tane askeriyle geliyor, Kosova toprağıyla kopuyor geliyor ve padişaha diyor ki, “ben senin yer yüzünde Allah’ın temsilcisi olma yetkilerini sınırlandıracağım” diyor. Bakın, o “senedi İttifak’a bakın, bir de Magna Carta’ya bakın, yıllar önce asılar önce verilmiş aynı işleri istiyor. Olmuyor, Alemdar Mustafa Paşa çevreye oturduğu konağı baruthaneyi yakıp Yeniçerilerle beraber yok oluyor. Ardında 1876 geliyor, ardından 1908 geliyor, biraz daha ileri bir adım, 1919 Anayasası geliyor, biraz daha ileri bir adım ardından Cumhuriyet Devrimi geliyor. Sonra Mustafa Kemal Paşa’nın ölümünden sonra bir gericilik devri başlıyor 27 Mayıs geliyor, savunamıyorlar 27 Mayıs’ı “asker yaptı” falan diye. Bakın sosyal olaylarda asker mi yaptı, jandarma mı yaptı, sivil mi yaptı öyle bir şey yok. Bilimsel Sosyalizm bize bir şey öğretmiştir, gelen olay toplumu ileriye çıkarıyorsa toplumu ileri sıçratıyorsa, o olay bizim için devrimdir. O mu yaptı, bu mu yaptı bunların tüm Türkiye’de yapacaklarının alt yapısını hazırlamak için ideolojik alanda ortaya çıkan manevralardır. Haydi bakalım yapsınlar bakalım 27 Mayıs Anayasasını, haydi sıfır baraj konulsun. Anayasa Mahkemesinden (AYM) TRT bağımsızlığına kadar, üniversite özerkliğine kadar yapılsın. Hepiniz biliyorsunuz o anayasayı. Askerler yaptı diye anayasanın gerisinde duruyor.
O Temsilciler Meclisin ini nasıl kurulduğu öbürü beriki. Tarihi bir bütünlük içinde almak lazım. Tarihin biriktirme konakları vardır. Bu konaklar sabırlıca geçilecek konaklardır. Bu konakların sonunda biriktirme noktaları, sıçrama konaklarına yani devrim konaklarına gelir. Buna göre strateji ve taktik yapılır. Birikim konağında Devrim Stratejisini koyarsanız mağlup olursunuz. Veya devrim konağında birikim konağında taktik ve stratejinin yaparsanız da mağlup olursunuz. Bunlara da isimler konulmuş, bunlar siyasal eğilimler olarak tasfiye edilmiş, hepsini siz biliyorsunuz.
Şimdi devrimci hareketinde devrim süreçleri var. Atlama konakları var, Mustafa Suphilerle başlayan bir süreç var. Üç tane eğilim var. Dışarıdan gelen 15 öncü arkadaşımızın haricinde Ankara’da altıncı aday fırkası var, İstanbul’da da Aydınlık denilen bir grup var. Devrimci hareket 1919 un koşullarında tasfiye olmuştur, bir yönüyle tasfiye edilmiştir.
Ankara hükümeti ile yazışıyor, “gel” diyorlar, Gazi kendisine cevap veriyor, “gel”; geliyor 15 arkadaşıyla beraber, Kars’ta iki tane Kurtuluş Savaşı komutanıyla karşılaşıyor. Biri Batı Cephesi Komutanlığından alınmış Ali Fuat Paşa, öbürü de 15. Kolordunun komutanı Kazım Karabekir Paşa. Bunu yazan değerli bilim adamları oldu. Bunlar bu konuşmalar, bizim tarihimizde kitaplaştırıldılar. O Siyasal ’da Mete Bey’di değil mi adı, o sol tarihi yazdı. Çoğu sırada Mecliste 1919 da anayasanın tartışmaları yapılıyordu. Mahmut Esat Bozkurt Bey ne diyordu, “bu Meclise oraklarıyla işçiler çarıklarıyla köylüler gelmediği takdirde bu meclis halk meclisi olamaz” diyordu. Ve “bizim tarihimiz çalışan yığınları aldatan tarihidir” diyordu. Bu malzemeye sahipsiniz. Burada tasfiye dilmiştir. Mustafa Suphi’yi şu mu öldürmüştür, bu mu öldürmüştür, öbürü mü öldürmüştür, tartışmaya gerek yok. Tarih büyük belgeler veriyor bizim elimize, ama 1919 koşullarında Türkiye’de devrimci hareket tasfiye edilmiştir. Ankara’da tasfiye dilmiştir, Nazım Bey Dahiliye bakanı olmasına rağmen Çerkez Ethem araya sokulmuştur falan flan tarihi biliyorsunuz.
Birikimi atlama konaklarını biliyorum. Bugünü doğru tespit etmek için bugünün ne olduğunun doğru tespit edilmesinin gerekli olduğunu da biliyorum. Sonra tekrar yıllar geçti 1946 da tekrar sol içindeki bir eğilim Demokrat Partinin çıkışına prim verdi, görüşler derbisi çıkarıldı, aynı bugün olduğu gibi. Nice bazı solcu arkadaşlarımız AKP iktidarına prim verdiler, bu yeni değil, o dönemde de vardı, beraber çıkarıldı. Demokrat Parti iktidarının Türkiye’yi götüreceği konusunda hatta onlara milletvekilli falan teklif edildi. Sonunda 51 tevkifatıyla hepsi toplandı içeri atıldılar. Çünkü Demokrat Parti olayı Türkiye’de bir devrim değil, Türkiye’de birikmiş sermaye birikimini tamamlamış sınıfın iktidarı meselesi olarak alınması gerekli idi. Onu başka türlü aldılar. Tarih yanlış değerlendiği zaman cevabını veriyor esasında.
Şimdi 68 in bir önemi var, demin bütün önder çocukları gösterdiniz (slaytta); baştan hiçbir tartışma yapmadan, hiçbir spekülasyona girmeden söyleyeceğim. Bu gösterdiğiniz bütün arkadaşlarımız onlar bizim samimi arkadaşlarımız, Deniz de Mahir de Sinan da Cevahir de Ulaş da Kadir de Alpaslan da hepsi. Hele burada oturan bu iki arkadaşımın benden de samimi arkadaşlar.
Önde yürüyen inandığı dava için hayatını feda eden ve böyle namussuzluğa karşı isyanın kutsal bir hak olduğunu gösterip devrim teamüllerini kafaya kazıyan arkadaşlarımızı öncü kabul ederiz. Hiç ayırmayız onları, onlar öncüdür. Onlar o tahayyülü tarihsel görevlerini yerine getirmişlerdi. Esas sorulacak hesap bizde. Ondan sonra bu birikim üzerinde biz ne yaptık. Alana biz buraya kendimizi sıkıştırmayacağız, bu feda dönemi idi, eğer kendimizi o feda mangasının içine sokamadıysak oturacağız ondan sonra kendimizin hesabını vereceğiz. Çünkü ondan sonra gelen sene bu birikimin doğru kullanılmadığı, doğru kullanılamadığı senelerdir.
Arkadaşlardan Kaypakkaya ile hiç beraber olmadım, tanımam da kendisini, ama iyi çocuktur, fedakâr bir arkadaştır ve o 68 lerin tahayyülleri ideaları halkın kafasına kazıyan öncü biçimde olan bir arkadaşımızdır. Öyle kabul ediyoruz. Neden Muaffak olamadık bu birikime rağmen. Tarihin bütünselliğini hiç kaybetmeyeceğiz. Bakın Stalin bir şey söyledi, “ilkel toplum köleci toplum kapitalist toplum, sosyalist toplum. Bizim feodal toplum dediler, bizim bütün büyük zenginliğimiz atlanmış oldu. Halbuki bilimsel sosyal kurulduğu sırada ne yaptı antikapitalizm tarihe doğru indiler, Cermen ve Roma Medeniyetinin ilişkisini gördüler ve o Cermenlere bir toplum biçimi olarak “barbar” dediler, “barbar” lafını da doğru kullanmıyoruz. Avrupa’nın kullandığı gibi kullanıyoruz. Marksizm’i, “barbar” toplum biçimi olarak kullanılıyor, Engels’te de Marks’ta da böyle kullanılıyor, toplum biçimi olarak kullanılıyor. Peki biz onların Cermenlerle Roma Medeniyeti arasındaki ilişkiyi yani daha yerleşikliğe geçmemiş toplum biçimiyle yerleşik toplum biçimindeki münasebetleri bu coğrafyaya uyguladığımızda karşımıza ne çıkıyor. Yerleşik medeniyet ne İslam medeniyeti; ona aşı yapan kim Orta Asya’dan kopup gelen Türk faktörü. Şimdi böyle anlattılar mı size.
Büyük zenginlikler kaybedildi. Tarihin bütünlüğü derken tarihin bütün bu zenginliğini için bunu almamız lazım bir kere. O zenginlik kaçırıldığı anda Babai İsyanları kaçırılır, ilk Selçuklu döneminde toprakta derebeyleşme başladığı zaman Baba İlyas’tan Baba İshak’a kadar bu coğrafyada ayağa kalkmış, ki Hacı Bektaş’ın kardeşi Menteş de o işindedir, ta Konya Ovasına kadar inmiş ve bu toprakta değişiklik isteyen kadın özgürlüğü isteyen, paylaşım isteyen insanları Fransız askerleriyle kırmışlardı. Bu bizim zenginliğimiz, niye zenginliğimiz bu? Oradan yetişen halifeler Edebali’den, Bektaş’a kadar, hepsi Osmanlı’nın kuruluşunda vardır, tarihi birbirine ekli. Şimdi biz feodal toplum dedik, Orta Çağı atladık gittik. Tarihin bütünlüğünü yok ettik. Yahut Kurtuluş Savaşında Atatürk çıkınca<ya kadar burada hazırlık vardı, İttihatçıların hazırlığı vardı, 15. Orduyu onlar kurmuştu. İşte Kuşçubaşı Eşref’in çiftçiliğinde bilmem ne falan, bakın tarihe böyle bakılmaz. Mustafa Kemal Atatürk Alemdar Mustafa Paşa’dan itibaren bu ülkede o parlamenter demokrasi dediğimiz olayın yönünde atılmış bütün adımları toplayıp onu Cumhuriyetle taçlandırıp o bütün birikimi sembolize etmiş ve Türkiye’yi modern bir Cumhuriyet haline dönüştürmüştür. Arkasına dönüp hiç de inkâr etmemiştir bunu. Ama bizde bağlantı falan yok, bize İttihatçılar ayrı konuşuyorlar, Alemdar Mustafa Paşa’yı ayrı konuşuyorlar, 1980 Ayı konuşuyorlar, o tarihi bir kere bütünleştireceğin. Bugün için bütünleştireceğin. Devrim için tarihi böyledir.
İkinci milattır Gençlik Hareketi, ama gençlik hareketi arkasında tonla bir birikim vardır. Biz o birikime saygılı olduk. Biz abiler kuşağına saygı yaptık, Mihri Belli ’ye ben Mihri abi dedim, Dr. Hoca dedim, burada seminerler yapıldı, bir parti olmadan onun bunun tavsiyesi ile olacak iş değil bu. Strateji ve taktiyi parti kurar. Strateji ve taktiyi bir tane adam kurmaz, aile kurmaz.
İki, devrimi de bir sınıf yapmaz, işçi sınıfının işi değil aranan devrim. Devrim tüm halk kökünün ayaklanmasıdır, istemiyoruz demesi. Şimdi biz 1971 de devrim konağı zannettik, yürüdük tarih o konağın devrim konağı olmadığını bize büyük kayıplarımızı hatırlattı. Bunu hiç unutmayacağayız. Onların kahramanlıklarını asla rencide etmeden ama 1968 de ve 1978 de bu kadar büyük heyecan bu kadar büyük kitleleşme olduğu halde devrim adımına niye gidemediğimizi çok net bir şekilde koydu. Çünkü toplum henüz daha bir devrime gebe değildi. Toplumun gebeliğini tespit edemediğimiz takdirde bir iş yapamayız. Hiçbir sosyal olay, hiçbir sosyal eğilim herhangi bir partinin herhangi bir insanın herhangi bir grubun icadı değildir. Sosyal olaylar tarihsel determinizm içinde kendiliğinde olmaz, ortaya çıkan olaylarda. Mesele onları yönlendirmektir. Koca Marx diyor ki, “bize ebelik düşer doğumu yumuşak olmasını ve halka acı vermemesini temin etmek isteriz” diyor. Bir kere tarihi gidişle iyice kostaklanacaksın.
Şimdi gelelim bugüne. Bugün toplum mihengi bu gericilik dönemi, ben iyi hatırlarım, 1965 de CHP’nin iktidarı kaybetmesiyle beraber 27 Mayıs’ın bütün kazanımlarının üstüne yürümeye başlamışlardır. Önce 12 Mart yaptılar orda büyük kalleşlik yaptılar, ordunun içinde bir 9 Mart olayını örgütlediler, bize geldiler ittifak yaptılar. Biz onlardan istediğimizi koyduk onlar bizden istediklerini koydular, sonunda ilk işleri 9 Mart 12 Mart’a çevirip o beraberlik sağladıkları devrimciliği budadılar. Tarihsel olaylardan korkmayacaksınız hata da yapsanız, tarihsel olayları. Çünkü bütün onların toplamında o birikimden bugün alacağımız tavır çıkacaktır. Şimdi orda kalleşlik yapıldığı anda daha önce 21 Mayıs’ı iyi bilmiyorduk, 21 Mayıs’ı daha iyi bilsek zaten ittifaka falan gitmeyiz biz. 21 Mayıs’ta silahlı kuvvetler birliği var, sonradan bizim başımızda 12 Mart’ta bizi tepeleyen tüm paşaların orada silah üzerine yeminleri var. Adalet Parti iktidarına diyorlar ki gelirse sizi deviririz bunları iktidar yaparsanız, sonra dönüyorlar Hoca Talat Albay’ın başını yiyorlar sonra Fethi Gürcan’ın başını yiyorlar aynileri yüksek rütbeye geliyor, gene bizi almıyorlar yanlarına 9 Mart’ta da bizim başımızı yiyorlar. Kim yiyor, Muhsin Batur ve kadrosu yiyor. Ne yaptınız Muhsin Batur ve kadrosuna, Reisicumhur adayı yaptınız. Ne yaptınız onun kurmay başkanını ne yaptınız Kurmay başkanı yaptınız. Burada kurmay başkanı ne yaptı burada sayın bakanım oturuyor, o benden daha iyi bilir, o daireye bakanı Hasan Fehmi Güneş gibi yiğit bir adamı orda hafifi bir entrika ile indirildi. Çok değerli kararları vardı o faşist cinayetlerin üzerine gitmesi konusunda. O adam geldi Ecevit’i 12 Eylül adına evinden alıp tutuklayan adamdır.
Şimdi demek ki tarihler neyin güçlüğünü neyin kaldığını doğru hesaplamak lazım. Biz Türk ordusu düşmüştür bu işten. Bunu derken, Türk ordusunun o kurulduğu Osmanlının kurulduğu noktadaki Gazilerden Türk gazilerden itibaren Türk ordusunun o sosyal birlikteliğini veririz, ama 60 ihtilalinden sonra Türk ordusunda yapılmış operasyonlarla Türk ordusunun kendi geçmişine nasıl ihanet edildiğini biz biliriz, o bilinmediği takdirde adım atamayız. Demek ki şimdi o birikim döneminin şeylerini doğru tasnif edeceğiz.
Şimdi bugün soruyorum şimdiki arkadaşlara, devrim mi yapacağız, devrime mi gidiyoruz gitmiyoruz mu? Sakın devrim falan yok, milleti bir daha kırdırmaya gerek yok. Evrim konağının içindeyiz, evrim konağı çok yavaş ve sabırla işledir. Öyle evrim konağı beş dakikada gelmez. Çünkü Türkiye’de gericilik aşağı yukarı elli yıldır bütün birikimleri yalnız 27 Mayıs’ın birikimleri değil, isimleri adım adım geri alıyor. Mekteplerde eğitimde sağlıkta orada burada her yerde, bütün o birikimlerdeki bu toprakta yaşayan insanın geleneklerine kadar, göreneklerine kadar, ahlakına kadar, dayanışmasına kadar, imecesine kadar. O kadar şeydeyiz ki devrim yapacağız falan diye bir şey yapmaya gerek yok. O birikim var bizde duruyor, o birikim daha tehlikeli noktalarda daha tarihsel görevler yapabilir. Ama bugün Türkiye bir devrim konağı ile karşı karşıya değildir. Türkiye evrim konağı ile karşı karşıya.
Gene soruyorum, evrim konağının, evrim konakları inişli ve çıkışlı olur, iniş mi yaşanıyor, çıkış mı yaşanıyor. Çünkü iniş momentinde stratejik ve taktik başka örgütleniyor. Çıkışta strateji ve taktik başka türlü örgütleniyor onlara da karar vereceğiz. Sizler elimizde kalmış en değerli birikimlersiniz. Bunu yanlış yapmayacağız doğru mevzileneceğiz. İki tane örnek var. Çok yakın tarihimizde Türkiye’nin en güzel sonradan katılan Kürt hareketi var, onlar da mutlaka bu işin içinde olacak. Onların hangi seküler tabandan geldiklerini bilirim. O konuşmacı olarak oturan arkadaşın da tavrını bilirim, o birikimi de dikkate alacağız, hep beraber. Öyle kapı arkası demokrasi falan yok. Türkiye’yi savunacak birikim bizim bunlara düstur verecek halleri yok. Onların açık yaptıkları ileri biz de açık yapacağız.
Türkiye’deki bu birikimi nasıl mevzilendireceğiz. Ben CHP’ni tercih ettim. Niye, Türkiye’nim her yerinde konferans var. Dedim ki, arkadaşlar tarih size bir misyon getiriyor farkında mısınız? CHP’nin nasıl kurulduğunu son iki üç laf edip bırakacağım. Şimdi CHP Avrupa’daki sosyal demokrat partilerine benzemez. Avrupa’daki sosyal demokrat partiler işçi hareketinin içinde kopmuştur. Avrupa Sosyal Demokrat Partilerinin özelliği işçi hareketinin içinde çıkmadır. Bizdeki sosyal demokrasi işçi hareketinden mi, Atatürk zaferi kazandı baktı Türkiye’de iki tane dinamik var. Bir Kuvayı Milliye dinamiği var, iki sınıf var. Sınıfı tespit etmeden devrim birlik konuşulmaz. Biz hep kiremitlimle uğraşıyoruz, sınıf konuşacağız. Bu ülkenin sınıfsal dinamiği, onların çoğu da ihanet içinde idi o sınıfın. Kompradorların o çantacıların Kurtuluş Savaşı’nda neler yaptıklarını siz benden iyi bilirsiniz. İngilizcilerin direk hainlik ettiğini, Almancıların da son kurşunlarını SİVAS Kongresinde mandacıların turunu attıklarını biliyorsunuz. Onları topladı, yani bir tarafında Kuvayı Milliye birikimi oldu, bir tarafta da sınıfsal birikimi oldu. Zaten bu damga CHP’nin damgası oldu. Ayrışmalar hep buradan oldu. Bu sınıfsal dinamik ilk bulduğu fırsatta CHP sinden kaçtı. Birinci kaçış Terakki Perver Fırka’dır. İkinci kaçış, Gazi onu çok hesaplı yaptı, Serbest Fırka, onu iyi takip etmek lazım, o Fethi Bey’e şeyi. Ayrı bir değerlendirme yapmak lazım. Üçüncü çıkış Demokrat Parti çıkışıdır. Bunların hepsinin anası CHP dir, bunların hepsi Türkiye’nin sınıfsal dinamiklerini oluşturmaktadır. CHP de böyle bir durum var. O kabuk mabuk eleştirdiğiniz işler CHP sinin kuruluşundan günahıdır. Bunu iyi bileceksiniz. Dönemin şartlarını iyi bileceğiz ve kendi birikimimizi harcamadan buradan mevzileneceğiz. Tarihsel olay benim gördüğüm kadar. Devrimciler her zaman her toplumda açık konuşur, bunu yıkalım yeter, bunun yıkılmaması için elinden geleni yapıyor. Ama unutmayalım ki bu yıkılsa da arkasından büyük kıyamet gelecektir. Ona hazırlıklı olalım. Oradaki tavrımız daha iyi bir tavır olacaktır. Ama bu nokta da artık tarihin önümüze koyduğu seçenekler üzerine fazla bir tartışma yapmayalım. Çok büyük bir birikim var. O birikim bu anda mesela ben görüyorum arkadaşlar tüzük kurultayı istiyor, bu parti bu aşamada tüzük kurultayı yapmaz. Bunu istemek de olmaz. Böyle her şeyin birbirine karıştığı bu parti tüzük kurultayı falan yapmaz. Bunlar yapacaklarını bir yapsınlar görelim. Bunu bozmayalım, bunun yapılması bile Türkiye’deki Türkiye halkı için büyük kazanımdır, bunun gitmesi. Onu bile tahammül edemiyorlar. Bu çıkarılan son seçim yasası kamu görevinden kaçalım anlamına gelmiyor. Buradaki birikim her zaman bu olaya kendi asgari müştereklikleri. Ben sosyalistim ben maksimum programı konuştuğum zaman hiç bu ortama uymam, o zaman gidip kendi evinizde konuşun. Bizim minimal programlarımız var onlarda derli toplu olalım, asgari programlar deniyor buna, benim gördüğüm. HDP li arkadaşlara tarihsel görev düşüyor. Onlarla CHP sinin bu dönemde bağlantı kurma çabasını böyle takdirle görüyorum ben. Daha açık, daha net ilişki kurulmalıdır ve birikim mevzilenirken var olan birikimleri yıpratmadan, parti bütünlüklerini yıpratmadan ve bu tarihin geldiği aşamada bu fırsatı böyle değerlendireceklere şans tanıyarak ama kendi birikimimizi de her zaman hatırlatarak bundan sonrasına hazırlıklı olmamız lazım”.
Bundan sonraki yazımızda Fikri Sağlar’ın konuşmasını vermeye çalışacağız.
Cevat Kulaksız
Sonnotlar
(1) Sarp Kuray, (d. 1945), Dev-Genç kurucularından.1945 Sinop Boyabat doğumludur. Babası eski Ankara valisi Enver Kuray, dayısı Yassıada savcısı Ömer Egesel'dir. Önce Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ne, daha sonra da Deniz Harp Okulu'na girmiştir. 1967 yılında Deniz Harp Okulu'nu bitirir. 1969 yılında deniz teğmeni iken ordudan sicilen emekli edilir. Sonra, Dev-Genç eylemlerinde yer almıştır. Ama 12 Mart 1971 Muhtırası yaşanınca 83 sanıklı Deniz Subayları davası nedeniyle tutuklanır, idam istemiyle yargılanarak 4 yıl tutuklu kalır. Dava sonunda 24 yıl hapse mahkûm edilir, fakat 1974 Genel Affından yararlanır. Bu olayların ardından yurt dışına gider. Yurt dışında kurduğu Partizan Yolu/16 Haziran Hareketi adlı örgütü 1988 yılında fesheder. Daha sonra Ankara Sanat Tiyatrosunun kuruculuğunu yapmıştır. 30 Ekim 2008'de Eşber Yağmurdereli, Prof. Dr. Şener Üşümezsoy, Ömer Gürcan gibi isimlerin de aralarında bulunduğu "16 Haziran Hareketi" üyeleriyle SHP'ye katıldı ve 24 Mayıs 2008'de düzenlenen SHP Kurultayında SHP Parti Meclisi üyeliğine seçildi. 4 Şubat 2009 yılında Sarp Kuray, “16 Haziran örgütünü kurup yönettiği ve örgüt adına öldürme, yaralama ve bombalama gibi çok sayıda eylemin talimatını verdiği” gerekçesiyle çarptırıldığı müebbet hapis cezasının infazı için teslim oldu. Polis tarafından tutuklanarak cezaevine konuldu.[1] Müebbet hapis cezasının karşılığı olan yirmi yıllık ceza, on yılda infaz edilmek üzere ve Kuray'ın daha önce üç yıl cezaevinde kaldığı göz önünde bulundurularak yedi yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Sarp Kuray, 28 Kasım 2016 tarihinde tahliye oldu.
https://tr.wikipedia.org/wiki/Sarp_Kuray
Yorum Gönder