Mayıs 2023
Abbas Güçlü Ahmet Tan Alev Coşkun Ali Eralp Ali Sirmen Ali Tartanoğlu Alican Uludağ Altan Öymen Arslan BULUT Ataol Behramoğlu Atilla Kart Aydınlık yazarları Ayşenur Arslan Barış Yarkadaş Bedri Baykam Bekir Coşkun Bilim Teknik Bozkurt Güvenç Burak H. Özdemir Bülent Soylan Can Ataklı Can Dündar Celal Şengör Cengiz Önal Cengiz Özakıncı Cevat Kulaksız Ceyhun Balcı chp Coşkun Özdemir Cumhuriyet yazarları Cüneyt Arcayürek Çiğdem Toker Deniz Kavukçuoğlu Doğan Kuban Dr. M. Galip Baysan Dünya haberleri Ece Temelkuran Eğitim Ekonomi Emin Çölaşan Emine Ülker Tarhan Emre Kongar Erdal Atabek Erdal Atıcı Eren Erdem Ergin Yıldızoğlu Erhan Karaesmen Erol Manisalı Ertuğrul Kazancı Ferhan Şensoy Fırat Kozok Fikret Bila genel Gündüz Akgül Güner Yiğitbaşı Güngör Mengi Güray Öz Gürbüz Evren Hakkı Keskin Hasan Pulur Hayrettin Ökçesiz Hikmet Çetinkaya Hikmet Sami Türk Hulki Cevizoğlu Hüner Tuncer Hüseyin Baş Işık Kansu Işıl Özgentürk İlhan Cihaner İlhan Selçuk İlhan Taşçı İnci Aral İrfan O. Hatipoğlu İsmet İnönü Kemal Baytaş Kemal Kılıçdaroğlu Köşe Yazıları Kurtul Altuğ Kürşat Başar Levent Bulut Levent Kırca Leyla Yıldız lozan Mehmet Ali Güller Mehmet Faraç Mehmet Haberal Mehmet Halil Arık Mehmet Türker Melih Aşık Merdan Yanardağ Meriç Velidedeoğlu Mine Kırıkkanat Miyase İlknur muharrem ince Mustafa Balbay Mustafa Mutlu Mustafa Sönmez Mümtaz Soysal Müyesser Yıldız Necati Doğru Necla Arat Nihat Genç Nilgün Cerrahoğlu Nuray Mert Nusret Ertürk Oktay Akbal Oktay Ekinci Oray Eğin Orhan Birgit Orhan Bursalı Orhan Erinç Ömer Yıldız Özdemir İnce Özgen Acar Özgür Mumcu Öztin Akgüç Rıza Zelyut Rifat Serdaroğlu Ruhat Mengi Sabahattin Önkibar Sağlık Saygı Öztürk Selcan Taşçı Serpil Özkaynak Sevgi Özel Sinan Meydan Siyaset Soner Yalçın Sözcü yazarları Spor Süheyl Batum Şükran Soner Tarım Tarih Tayfun Talipoğlu Tekin Özertem Tülay Hergünlü Tülay Özüerman Tünay Süer Türey köse Türkiye Türkkaya Ataöv Uğur Dündar Uğur Mumcu Utku Çakırözer Ümit Zileli Vatan Yazarları Video Yakup Kepenek Yaşar Nuri Öztürk Yaşar Öztürk Yazı Dizileri Yener Güneş Yeniçağ yazarları Yılmaz Özdemir Yılmaz Özdil Yurt Yazarları Yüksel Pazarkaya Zeki Tekiner Zeynep Göğüş Zeynep Oral Zulal Kalkandelen

Sayın Kılıçdaroğlu'na Açık Mektup
Sayın KILIÇDAROĞLU; sizi,  tek adama dayalı saray iktidarını seçim yoluyla demokratik bir şekilde sonlandırmak ve ülkemizde yeniden demokratik özgürlükçü parlamenter sistemi tesis etmek amacıyla iyi niyetli olarak giriştiğiniz siyasal mücadeledeniz nedeniyle kutluyorum, şahsım ve  ve ülkem adına size teşekkürlerimi arz ediyorum. 


Gerçekten;  Millet İttifakını kurarak, büyük fedakarlıklara katlanarak, ülkenin demokratik muhalefet güçlerini bir çatı altında topladınız, ülkemizde yaşayan tüm muhaliflere umut oldunuz, bizleri umutlandırdınız, muhalefetin birlikteliği,  bizleri gerçekten umutlandırdı, hepimiz ülkemize bir değişimin geleceğine ve otokratik saray yönetiminin sonlanacağına samimi olarak inandık. 


Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik buhran, rahmetli DEMİREL'in boş tencereye hiçbir iktidarın dayanamayacağına ilişkin sözü,  gerçekten bizleri çok umutlandırdı. Ancak,  çok önemli  bir konuyu atladık maalesef. ERDOĞAN;  ele geçirdiği tüm medyayı, devletin tüm kurumlarını ve örtülüsü, örtüsüzü,  tüm hazinesini,  istediği gibi siyasi çıkarları için kullanacağını, yalan, iftira ve kurgu videoları devreye sokacağını unutuverdik. ERDOĞAN, bu silahlarını çok iyi kullandı ve eşit  olmayan koşullarda yapılan seçimlerin sonucunda,  siz dahil hepimizi hüsrana uğrattı. 


Sayın KILIÇDAROĞLU; siz gerçekten ürettiğiniz ve vaat ettiğiniz somut projelerinizi çok güzel halkımıza sundunuz, elinizden geleni çok güzel bir şekilde yaptınız, ama seçmenin yüzde ellisinin sosyoekonomik ve kültürel geleneksel yapısı, din ve mezhep faktörü, dinin politikaya alet edilmesi, iktidarın elindeki devlet imkanlarını kendi lehine çok güzel kullanması gibi faktörler,  maalesef sizi  başarısız kıldı. 


Sayın KLIÇDAROĞLU; politika işte öyle bir şey, futbol gibi; nasıl,  takım çok güzel oynadı canla başla mücadele etti ama gol atamayıp yenildi denilemiyorsa, politikada da,  çok çalıştık ama seçimi kazanamadık deme lüksümüz olmuyor maalesef, kimse yenilginin haklı nedenlerini görmek istemiyor, sonuç istiyor. 


İşte bu nedenledir ki; partinizde değişim sesleri duyulmaya başladı. Lütfen, haklı da olsanız hiçbir mazeret üretmeden bu değişim seslerine kulak veriniz ve partinizin kurultayını toplayarak ve aday da olmayarak,  yeni bir yönetimin kurulmasının önünü açarak, Cumhurbaşkanlığı ile taçlandıramadığınız siyasi hayatınızı,  bu demokratik tavrınızla taçlandırınız. 


Gördüğüm kadarıyla, hemen seçim sonrasında değişim sinyalini veren kişilerden birisi de, benim oğlum dediğiniz İMAMOĞLU olup, adı Cumhurbaşkanlığı adaylığında çok geçen ve AKŞENER'in ısrarıyla ekibinize aldığınız ve Cumhurbaşkanı yardımcısı adayı yaptığınız İMAMOĞLU'na ve onun gayretlerine rağmen; İMAMOĞLU'dahi,  çok övündüğü ve umutlu olduğu,  en başta memleketi Trabzon olmak üzere,  Karadeniz’den yeterli oyu sağlamayı başaramadı. Demem o ki; başarısızlığın sebebi siz değilsiniz Sayın KILIÇDAROĞLU. Şayet siz,  seçimin yenileni iseniz, bu yenilgi de bazılarının çok umut bağladıkları İMAMOĞLU ve YAVAŞ'ın da ortaklıkları vardır. 


Ben, parti yönetiminde tepeden tırnağa bir değişim yapılsa dahi, sonucun değişmeyeceğine emin olmama rağmen; sizden,  istifa ederek patinin önünü açmanızı ve daha fazla haksız bir şekilde suçlanmamanızı ve yıpranmamanızı istirham ediyorum. 


Zira, devleti ele geçirmiş, devleti parti devleti haline getirmiş, politik şapkasının yanında kafasına Cumhurbaşkanlığı şapkasını da geçirerek, Cumhurbaşkanına hakaret suçunu kötüye kullanarak muhaliflerinin sesini kesmeyi başaran, özellikle hesap vermediği örtülü ödenek üzerinden politik çıkarları için paralar harcayan ve seçmeni midesinden kendisine bağlayan, hatalı Suriye politikasının ürünü göçmenleri dahi vatandaş ve oy tabanı yapmayı başaran, eğitim yoluyla halkı cahil ve liyakatsiz bırakarak yalanlarına inandırabilen ve onların oylarını devşirebilen, yüzde ellinin takım tutar gibi sorgusuz sualsiz taraftarlık yaptığı ERDOĞAN'ın; tüm muhalefetin alayının kendisine karşı bir araya gelerek sandığa gitmesine rağmen hala seçim kazanması,  ülkemizin yadsınamaz bir siyasal ve sosyolojik gerçeğidir. 


Önümüzde Mart 2024 de yapılacak olan yerel seçimlerin sorumluluğunu üzerinize almayınız. Korkarım ki; bu koşullarda önümüzdeki yerel seçimlerde, 2019 yerel seçimlerinde alınan başarılı sonuçları da göremeyeceğiz. 


Bu nedenledir ki; bırakınız,  parti kendini yenilesin, yenilenmenin önündeki engel olmayınız, siz de bu şekilde,  2024 yapılacak yerel seçim sonuçlarına göre, başarısızlığın sorumlusunun şahsınızın olmadığına, haksız yere suçlandığınıza tanıklık yapma imkanını sağlayınız. 


Sayın KILIÇDAROĞLU; kaybetmiş olsanız da, son seçimlerdeki olağanüstü gayret ve başarılı çalışmalarınızdan dolayı sizi kutluyor ve tekrar teşekkürlerimi sunuyorum. Sağlıkla kalınız.

Güner Yiğitbaşı

30/05/2023

Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

Teşekkürler Kılıçdaroğlu
İkinci tur seçimlerinin kesin olmayan sonuçlarına göre;  ERDOĞAN, seçimleri kazandı(mı)?


KILIÇDAROĞLU; seçimleri kaybetti(mi)?


Hayır, seçimlerin vicdanlardaki kazananı ERDOĞAN değildir, vicdanlara göre ERDOĞAN seçimleri kaybetmiştir. 


Seçimlerin vicdani kaybedeni,  KILIÇDAROĞLU değildir. 


KILIÇDAROĞLU elinden gelen tüm performansı kullanmış,  gece gündüz çalışmış,  çok güzel projeler üreterek somut bir şekilde halkın önüne koymuş olmasına rağmen,  seçmen çoğunluğu elinin tersiyle itmiştir. 


Devletin tüm imkanlarını ve bazılarının Türkçe dahi bilmediği göçmenlerin desteğini arkasına alan,  eşit olmayan koşullarda yapılan bir seçim sonunda ERDOĞAN sayısal olarak üstün gelmiş ise de; bu seçimin gerçek galibi bize göre KILIÇDAROĞLU'dur. 


ERDOĞAN;  bu seçimin mağlubudur, kendisinin yarattığı enkazı devralmış, belki de ilahi adalet böyle istemiş olup, ERDOĞAN  uzun vadede,  kendi yarattığı ve devraldığı bu enkazın altında ezilecektir. 


Bu seçimi, tüm olumsuz koşullara rağmen tercihini ERDOĞAN'dan yana kullanan seçmen çoğunluğu kaybetmiştir. 


Seçimleri; dolaylı olarak ERDOĞAN'ı destekleyen sözde ATATÜRK'çüler kaybetmiştir. 


Seçimleri; meclise girseler de, altılı masanın bileşeni beş parti kaybetmiştir. 


Seçimleri;  özellikle, baştan beri KILIÇDAROĞLU'nu kazanamaz olarak ilan eden ve masayı devirip geri dönmek zorunda kalan AKŞENER kaybetmiştir. 


Seçimlerin gerçek galibi, amasız ve fakatsız, hiçbir karşılık beklemeden,  oylarını KILIÇDAROĞLU'nun şahsında demokrasinin ve özgürlüklerin lehine kullanan Kürt kökenli yurttaşlarımızdır. 


Şimdi, KILIÇDAROĞLU'nun CHP Genel Başkanlığı tartışmaya açılacak ve istifaya davet edilecektir. Seçimin adil ve eşit koşullarda yapılmaması gerçeğine rağmen, seçimler sonuçları itibariyle değerlendirildiğinde, KILIÇDAROĞLU'nun istifasını isteyenler belki haklı kabul edilecekler ama, maalesef CHP'nin başına kim geçerse geçsin, şu 21 yıllık ERDOĞAN iktidarına bakıldığında,  iktidarın nimetlerini çok iyi kullanan, eşit ve adil olmayan seçimlere çok önde başlayan ERDOĞAN'ın yenilemeyeceği, seçim kazanmak için her yolu mübah gören ERDOĞAN'ın,  bugün olduğu gibi,  önümüzdeki seçimlerde de, muhalefetin alayına rağmen,  seçim zaferlerine doymayacağını belirtmeden geçemeyeceğiz. 


ERDOĞAN'ın seçim başarısının temel nedeni;  devleti tüm kurumlarıyla ele geçirmiş ve örtülü ödenek başta olmak üzere devletin tüm imkanlarını kendi seçim başarısı için kullanması, kendisine oy verecek olan seçmen profilini ve kitlesini; ekonomik, sosyolojik ve dinsel olarak kendi elleriyle oluşturmayı başarabilmesidir. 


Teşekkürler KILIÇDAROĞLU; sen elinden geleni,  ilerlemiş yaşına rağmen yılmadan çalışarak yaptın, siyasi yaşamının sonun da Cumhurbaşkanı seçilmeyi ve siyasi yaşamını taçlandırmayı hak etmiştin ama, maalesef seçmen seni  anlayamadıysa,  bu asla senin kabahatin değil, seçmenin ayıbıdır. İçin rahat olsun, bundan sonraki yaşamınızda sağlık ve mutluluklar diliyorum.

Güner Yiğitbaşı

28/05/2023

Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

Bu Ülkede Akıllı Olmak Da Suç Oldu
Allah’ın yarattığı en değerli canlı varlık, insandır. 


İnsanın da en değerli donanımı,  aklı ve aklını kullanarak yaptığı muhakeme gücüdür. 


Sadede gelirsem, HDP yöneticileri ve oy verenleri,  akıllı insanlardır, Allah’ın verdiği aklı kullanarak yaptıkları muhakeme sonucunda doğruyu bulmaktadırlar. 


Çoğunluğu Kürt etnik kökeninden gelen HDP'li bu akıllı insanlar da;  sizin bizim gibi, bu ülkenin emperyal güçlerden kurtarılmasında ve Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunda,  bu topraklar için kanlarını dökmüşler, canlarını vermişlerdir, bu nedenle bu toprakların eşit yurttaşlarıdır. 


Kurtuluşunda ve kuruluşunda kan döktüğü bu güzel ülkenin, güzel bir şekilde yönetilmesini, özgür olmasını, kalkınmasını, yargısının bağımsız olmasını, her insanın karnının doymasını, iş ve güç sahibi olmasını, hukukun üstün olmasını isteme ve bekleme hakkı vardır, Kürt kökenli yurttaşlarımızın da. 


Bu nedenle; yasal bir parti olan HDP eşittir PKK, dolayısıyla HDP'ye oy veren ve/veya HDP'nin oylarıyla desteklediği Millet İttifakının bileşenleri partileri ve mensuplarını da PKK'lı olarak suçlamak, yalandır, iftiradır ve  alçaklıktır. 


Cumhurbaşkanı seçiminde Millet İttifakının ortak adayı KILIÇDAROĞLU'nu destekleyen HDP'yi,  bu seçiminden dolayı eleştirmeye kimsenin hakkı yoktur. 


Aynı şekilde,  organik bir ittifak içine girmediği halde, HDP'nin kendi hür aklı ve iradesiyle, ülke yararını düşünerek Millet İttifakının ortak adayını Cumhurbaşkanlığı seçiminde desteklemesi nedeniyle,  Millet İttifakını;  HDP üzerinden,  PKK yandaşı olarak yaftalamaya da kimsenin hakkı yoktur. 


HDP ve seçmenleri Allah’ın kendilerine verdiği akıllarını kullanarak yaptıkları muhakeme sonucunda, ülkenin yararına bir aday olarak gördükleri için KILIÇDAROĞLU'nu destekleme kararı almışlar ve ilk turda aldıkları bu kararlarında, Zafer Partisine rağmen, ikinci tur için de,  ısrarcı olmuşlardır. 


HDP'nin almış olduğu “ERDOĞAN asla bizim alternatif tercihimiz olamaz, oylarımız ikinci turda da KILIÇDAROĞLU 'nundur” kararı,  ülkenin geleceği adına çok doğru, akılcı, yararlı ve kutlanacak bir karardır. Bu kararı alan HDP yöneticilerini alınlarından öpüyorum. 


Hiç kimse şu sözü asla unutmasın; ”hasmımın hasmı dostumdur”. 


Baki olması tercih edilir ama, bazen dostluklar da baki olmayabiliyor,  maalesef. Onun da bir çaresi vardır. Gittiği yere kadar gider, koşullara göre sonrasına bakılır.

Güner Yiğitbaşı

25/05/2023

Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

Sarıklı şeriatçının konuşması, Afgan Taliban Lideri A. Birader’in sözleri Türkiye üzerinde uygulanmak istenilen Atatürk, Atatürk devrimlerine karşı Şeriatçı bir plan uygulanmakta.(1)

Dostlarla oluşturduğumuz grubumuz üyeleri birbirimize ilginç bulduğumuz konuşma, resim vs gibi oluşumları birbirimize gönderir bir çeşit dayanışma içinde oluruz. Bir gün cep telefonuma çok etkileyici bir konuşma videosu gönderildi. Atatürk devrim ve inkılaplarına inanmış laik T.C. nin bir vatandaşı olarak bu videodaki konuşmaları duyunca tüylerim diken diken oldu ve sizlerle paylaşmak istedim. Videoda başı sarıklı sakallı bir adam önündeki mikrofona, elindeki kâğıttan şu konuşmayı yapıyordu:
Neyin bayramı? Aklınızı başınıza toplayın Cumhuriyet Bayramı bilmem ne bayramı 23 Nisan 19 Mayıs 29 Ekim gibi bayramlar neyin bayramlarıdır. Bunlar Müslümanlar için birer bayram günü değil, birer kara gündür. Zira:
1-Devletin dini İslam’dır maddesinin anayasadan kaldırılmış olması, kaldırdıkları gün bayram yapıyorlar.
2-Allah kanunlarını değil de Kuran hükümlerini kaldırmalarının bayramı.
3-Şeriati ve Şeriye ve vekaletinin lağvetmenin
4-Hilafeti kaldırıp ümmetti Muhammed’i halifesiz bırakmanın
5-Mahkemelerden ailelerden ve mekteplerden Kuran ve Kuran hükümlerinin kaldırmanın
6-Cuma günkü kaldırıp milyonlarca Müslümanın cumaya gitmesine engel olmanın
7-Medresleri ve tekkeleri kapatıp Ümmedi Muhammed’in ilim ve feyiz almalarına mâni olmanın
8-Kuran Harflerini kaldırıp yerine Latin Harflerini getirmenin
9-Mekteplerden dine dersini kaldırmanın                                                                                             
10 İslam Takvimi kaldırıp yerine İslam olmayan Miladi takvimi kabul etmenin.
11- Kılık kıyafeti değiştirmenin
12 Kadınların ve kızların namusundan ibaret olan başörtülerine el uzatmanın
13- Kafir şapkasını giymenin
14- Halkevlerinin açmanın diskotek ve dans evlerine müsaade etmenin
15-19 Mayıs’ta gelinlik kızları soyup soğana çevirerek mayısa bulaştırmanın.
16-Meyhaneleri açıp şarap içmeyi fuhuş yuvalarında zina etmeyi, faiz alıp vermeyi serbest bırakmanın.
17-Allaha mahsusu olan hakimiyet hakkının kanun koyma yetkisinin millete tanıyıp milleti putlaştırmanın putlar önünde divan durup putlar önünde saygı duruşu yapmanın.
18- Putlar önünde divan durup putlar önünde saygı duruşu yapmanın 
19-Devleti dinden dini devletten ayırıp dini devleti dinsiz bırakmanın.
20-Elhasır küfür ve kafirleşmenin putperestliğin temellerinin atıldığı hükümlerdir. İşte Mustafa Kemal’in getirdiği inkılaplar ve devrimler bunlardır ve işte Kemalistlerin övmekle bitiremedikleri evler bunlardır. Binaenaleyh herhangi bir Müslüman bu günlere bayram gözüyle bakamaz ve bayram olarak kabul edemez çünkü görüldüğü üzere bu günler Müslümanın din ve imanına mukaddesatına haysiyet ve şerefine tarih ve kültürüne örf ve adetine karşı işlenen ihanet ve ihanetin vurulan darbe ve yapılan tahribatın Müslümanların ağzına kilit vurmanın karşı çıkanların darağaçlarında sallandırmanın veya zindanlara atıp korkunç işkencelere tabi tutmanın nihayet ehli imana kan kusturmanın temellerinin atıldığı kararların alındığı günlerdir. Kalbinde azıcık bir imanı olan bir Müslüman bu kara günleri nasıl bayram kabul edebilir. Oturup ağlaması ve kurtuluş çarelerini araması lazım gelirken tertip edilen bu merasimlere şenliklere nasıl katılabilir. Bu onun dinin de imanının da nikahının da gitmesine sebep olmaz mı? Şayet katıldın ise hemen Kelime-i Şehadet getir tövbe ve istifar et ve bir daha katılamamaya karar ver ve bu yazıyı da başkalarına okut”. Tik Tok (2)

Afgan Mülteciler Türkiye’ye gizli maksatla gönderiliyormuş.
Laik Türkiye Cumhuriyeti Şeriatçı ve Taliban tehdidi altında

Türkiye İran sınırında kafileler halinde genç insanların Türkiye’ye yaz kış giriş yaptıklarını görmüşsünüzdür. Gerçek Mülteciler hemen her yaştan yanlarında eşleri çocukları ile gelirler. Amma Afganistan’dan gelen bu genç insanlar, gerek Afganistan’dan kurgulu, planlı maksatlar için gönderildiklerini; Türkiye girişine de bu girenlere göz yuman yumduran da Türkiye’de 20 yıllık iktidarları süresince bu mültecilerin girmesine göz yuman AKP-RTE iktidarı olduğu belli. Gerek bu Afganlar gerek aşağıda sakallı bir kişinin elindeki kâğıttan okuduğu Atatürk devrimlerine karşı duran Şeriatçının sözleri gösteriyor ki Türkiye’de içerde ve dışarıda dinci bir yapılanmanın hazırlığı planlamasının olduğu açıkça belli olmakta.

Dinci Afganistan Lideri sakallı başı sarıklı Abdulgani Birader’in bir fotoğraflı videosu cep telefonuma düştü. Orada şunlar yazılı idi:
Akıncılarımız Türkiye’de konuşlandırıldı. Cundullah ve Hizbullah ile birlikte bir devrim yapmak üzere bekliyoruz.

Laik Türkiye Cumhuriyeti Şeriatçı ve Taliban tehdidi altında

Türkiye’yi de kendi dünyamızda görmek için mücadele ediyoruz.”
Bu seçimin hala şaka olduğunu sananlar var!”(3)
Laik T. C. nin Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan, Afganistan Taliban konu edinildiğinde, dünyanın en gerici Talibanı için onlarla bizim gönül bağımız var”dediğini hepimiz anımsıyoruz. Yine Cumhurbaşkanı Erdoğan Taliban Afganistan’ından gelen, daha doğrusu Taliban başı Birader tarafından kafilelerle halinde gönderilen bu militanların nasıl bir sinsi yıkıcı bir amaç için geldiklerini yukarıda A. Birader’in sözü ile anlayabilmiş midir acaba yahut da bu sinsi planı biliyor muydu ki. Günümüzde hangi devlet böylesine kalabalık halinde gelen yabancıları kayıtsız kontrolsüz ülkesi içine alabilir.    
Yukarıdaki Taliban’ın anlatımından öğrendiğimize göre, Türkiye’deki 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı, 30 Ağustos Zafer Bayramı, Cumhuriyet Bayramı gibi ulusal bayramlarımızın şeriata uymadığından bahsedilmekte, böylesi bayramlar için “kara gün” denilmekte; hem de “Türkiye’yi kendi dünyamızda görmek için mücadele ediyoruz” diye yıkıcı kötü emellerini dışa vurmaktalar, “Türkiye’de devrim yapmak için bekliyoruz” denilmekte. Görüyorsunuz dincilik politikası ülkemizi nerelere sürüklemekte olduğunu, ülkemizin Talibanlaştırmak çabalarının olduğunu böylece yıkıcıların ağzından öğreniyoruz.
Şimdi burada dinci duyguları devlet katına yerleştirmeye çalışan 20 yıllık AKP-RTE iktidarında Ahmet Necdet Sezer dışındaki Abdullah Gül ile R. Tayyip Erdoğan’ın tüm ulusal bayramlarımıza katılmayıp genellikle es geçtiklerini biliyoruz. Hele Abdullah Gül, kulağım ağrıyor, raporluyum” diye ulusal bayramlara “raporluyum” diye katılmadıklarını anımsayınız. Demek ki bizim son iki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve R. Tayyip Erdoğan, yukarıda 20 maddelik Atatürk Devrim ve İlkelerini ret eden, ulusal bayramlarımız için “kara gün” diyen Şeriatçı kafası beyni sarıklı adamın telkinleri doğrultusunda düşündükleri gibi olsa gerek ulusal bayramlarımıza katılmıyor olmalılar. Üstelik Diyanet İşleri Başkanlarına da ulusal bayramlara denk gelen Cuma vaazlarında Atatürk’ten hiç bahsetmediklerini hepimiz biliyoruz.
Ülkemizde uyguladığı devrim ve ilkelerle dünyanın hayranlığını kazanan, örnek gösterilen ve çağdaş bir devlet kuran Ulusal Kahramanımız Atatürk ve devrimlerine ilgisiz kalan yöneticileri, böylesi gericileri gördükçe üzüntü duyuyoruz.
Dinci tavır ve uygulamaları ile yukarıdaki 20 maddelik metni okuyan duyan Cumhuriyet savcıları, Devrim Kanunlarına muhalefetten ilgili kişiler hakkında davalar açması gerekir.
Cevat Kulaksız kulcevat599@gmail.com.

(1) Kaynak Tik Tok

(2) Sakallı cübbeli elindeki 20 maddelik Şeriatçı tebliği okurken (videosu

(3)Afganistan Taliban Lideri Abdulgani Birader
3 Fotoğraf dini saikleri hep ön plana çıkaran R. Tayyip Erdoğan sakallı şeriatçılarla

İstikrar Ve Topal Ördek Aldatmacası
Cumhur İttifakı ve ERDOĞAN; 2. tur seçimleri için neye güveniyor ve neyi savunuyor?


Diyorlar ki; biz ilk turda Meclis çoğunluğunu kazandık. Şayet,  Cumhurbaşkanlığını Millet İttifakının adayı KILIÇDAROĞLU kazanırsa, yönetimde istikrar kalmaz bozulur, Cumhurbaşkanı seçilen KILIÇDAROĞLU meclis çoğunluğuna sahip olmadığı için,  eli kolu bağlanır,  ülkeyi yönetemez VE yönetim krizi çıkar. 


Şu anda parlamenter sistemin yürürlükte olmadığı, Cumhurbaşkanlığı Hükümet sisteminin var  olduğu, bu sistemde Cumhurbaşkanının büyük anayasal yetkilerle donatıldığı, yetkileri daralan ve işlevsiz kılınan organın, yürütme değil,  yasama organı olduğu, Meclisin bütçe yapma yetkisinin dahi elinden alınarak Cumhurbaşkanına verildiği gerçekleri karşısında, ERDOĞAN'ın bu seçim tezlerinin tamamen gerçek dışı olduğu, maalesef,  seçmenimize yasal dayanaklarıyla anlatılıp,  seçmenimiz aydınlatılarak ikna edilmemektedir. 


Biz, meclis çoğunluğunun Cumhur İttifakınca elde edilmesiyle,  istikrarın bozulmayacağı ve Cumhurbaşkanının asla topal ördek olmayacağı, bilakis,  anayasanın 116 maddesi uyarınca,  dönem sonunu beklemeden seçimleri yenileyerek meclisi fes etme yetkisi olan Cumhurbaşkanının bu yetkisinin, seçimleri göze alamayacak meclis çoğunluğunu, kendisiyle uyumlu çalışmaları, partizanca çalışarak kendisine engel çıkarmamaları için, büyük bir koz olduğunu, Cumhurbaşkanı seçilecek olan KILIÇDAROĞLU'nun;  meclisi,  kendisiyle ve ülkenin  yararıyla uyumlu olarak çalıştırmak için bu yetkisinin caydırıcı gücünü ve anayasanın doğrudan kendisine tanıdığı devasa yetkileri kullanarak,  ülkeyi istikrarlı ve meclis çoğunluğuyla uyumlu olarak yöneteceğini,  yazdığımız önceki makalelerle izah etmeye çalışmıştık. 


Aynı görüşümüzü muhafaza ediyoruz. KILIÇDAROĞLU, anayasanın doğrudan kendisine tanıdığı devasa yetkileri ve 116. maddenin tanıdığı seçimleri yenileme yetkisini uyumlu ve dengeli bir şekilde kullandığında, seçilerek meclise gelen ve yenilenecek olan bir seçimde tekrar meclise dönme garantisi bulunmayan Cumhur İttifakının, yürütmeyi kilitleyerek iş yaptırmayan meclis çoğunluğunu yola getirecek ve meclis çoğunluğunun göreceli üstünlüğünü dengeleyecek ve Cumhurbaşkanı seçilecek olan KILIÇDAROĞLU; asla topal ördek durumuna düşmeyecektir. 


Devamlılık ve uyum olarak tanımlayabileceğimiz istikrar meselesine gelince, yönetimde istikrar; yani uyum ve devamlılık niçin ve ne zaman istenir?


Ülkenin;  güzel,  halk yararına,  özgürce ve yargının bağımsız olduğu adaletin tam tecelli ettiği bir şekilde yönetimi halinde, bu yönetimin istikrarını, uyumunu ve devamlılığını sağlamak için, yönetimde istikrar istenir ve talep edilir. Ülkemiz, şu anda ERDOĞAN Saray yönetimi tarafından uçurumun kenarına getirilmiş, özgürlükler ve yargı bağımsızlığı, hak ve adalet kalmamış, hazinesi tamtakır edilmiş,  işsizliğin, fakirliğin ve yolsuzluğun diz boyu olduğu çok kötü bir şekilde yönetilmekte olup, ERDOĞAN'ın tekrar Cumhurbaşkanı seçilerek bu kötü yönetimin istikrarını ve devamını,  kim ister soruyorum sizlere?


İşte, Meclis çoğunluğunun Cumhur İttifakının eline geçmiş olması nedeniyle;  yönetimde, asla istikrarın bozulmayacağı, Cumhurbaşkanının asla topal ördek olmayacağı, seçmene gerekçeleriyle çok iyi anlatılmalı ve seçmen ikna edilmelidir.  Cumhur İttifakı ve ERDOĞAN'ın gerçek dışı olan bu seçim stratejisi,  elinden alınmalıdır. 


Bu gerçeklere rağmen, Millet İttifakını ve KILIÇDAROĞLU'nu izliyorum, bu konuya gerektiği önemin verilmediğini,  boş sözlerle vakit geçirdiklerini izleyerek,  kahroluyorum. 


Bu konuda yazdığım aydınlatıcı makalelerimi,  birçok sosyal medya sayfasında ve köşem bulunan internet gazetesinde yayımladım, hatta daha geniş kitlelere ulaşması için,  Cumhuriyet Gazetesine de gönderdim. Üzülerek söylemem gerekirse, Cumhuriyet Gazetesi de oralı olmadı. 


Tekrarlıyorum, bu konuda seçmeni aydınlatıp ikna edemezseniz, maalesef ikinci turda da hüsrana uğrarsınız. Demedi demeyiniz.

Güner Yiğitbaşı

23/05/2023

Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

Görmemişin oğlu olmuş tutmuş.......
Haberlerdeki at pazarlıklarını, gerdan kırıp nazlanmaları, alaycı gülüşleri, ilkelerimiz var gibi ilkesizlikleri izledikçe birden aklıma geliverdi, yazı başlığındaki sonunu biplediğim güzel atasözümüz.


Evet, ikinci tur Cumhurbaşkanlığı seçimi kapıya dayanmış ve seçime sayılı günler kalmış olmasına rağmen, Görmemişin Oğlu Olmuş Tutmuş S.....ni koparmış atasözünün en geçerli olduğu günleri yaşıyoruz maalesef.


Ata İttifakının Cumhurbaşkanı adayı Sinan OĞAN birinci turda yüzde beş civarında oy alınca birdenbire ikinci turun kilit ismi oluverdi, seçim sonrasının ilk günlerinde.


Seçim sonrasının ilk günlerinde diyoruz, zira; kendilerine yönelen ilk rağbeti, ikinci tur sürecini iyi değerlendiremediler,  maalesef OĞAN ve ÖZDAĞ


Kendilerine verilen yüzde beşlik oyu, istedikleri şekilde kullanmaya ve yönlendirmeye mutlak haklarının olduğunu, bu oyların tapusuna sahip olduklarını sandılar.


Tam bir görmemişin oğlu olmuş tutmuş s.....ni koparmış sözünü haklı kılan aciz durumlara düştüler. Sanki,  Cumhurbaşkanı seçildiler de, kendilerine Cumhurbaşkanı yardımcısı seçip belirleyecekler. 


Sinan OĞAN ve Ümit ÖZDAĞ; iktidardaki Cumhur İttifakının bileşeni olmasalar da,  Cumhur İttifakının karşısında ve muhalefette yer aldıklarını, seçime  muhalif kimlikleriyle girdiklerini ve kendilerine verilen yüzde beş oyun da Cumhur İttifakına karşı ve muhalif oldukları için verildiği gerçeğini düşünecek aklıselimi  gösteremediler.


At pazarlığına girdiler, kendi şahsi ikbal ve makamlarını düşündüler, taleplerini ERDOĞAN ile KILIÇDAROĞLU'na karşı açık artırmaya çıkardılar.EDOĞAN'a muhalif oldukları için kendilerine yüzde beş civarında oy veren seçmeni küstürdüler, 


Her vesileyle ATATÜRK'çü olduğunu söyleyen Sinan OĞAN; ERDOĞAN'ın Zafer Partisine gelerek kendisini ziyaret etmesini beklemeden, ATATÜRK düşmanı, ” keşke Yunan kazansaydı” diyerek ihanet kusan Fesli KADİR'i bile ayağına kadar giderek ziyaret eden, yine ATATÜRK ve Cumhuriyet düşmanı, anayasanın ilk dört maddesine tahammül edemeyen Hizbullah terör örgütünün uzantısı HÜDA-PAR'ı Cumhur İttifakına alarak meclise taşıyan ERDOĞAN'ın ayağına kadar gitti ve gülücükler saçarak tokalaştı ve at pazarlığı yaptı.

Bay Sinan OĞAN; ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz, sen asla ve asla ATATÜRKÇÜ ve de milliyetçi o-la-maz-sın.


İnsanların ayağına fırsat bir kez gelir. Kısa vadeli şahsi çıkarını değil, uzun vadeli siyasal çıkar ve geleceğini düşünen,  ülkesini seven akıllı bir siyasetçi,  bu fırsatı yerinde ve iyi kullanır. Sinan OĞAN, önüne gelen bu fırsatı tepmiş ve siyaseten kaybetmiştir.


Sinan OĞAN'a verilen oylar; KILIÇAROĞLU'na verilmeyen ama, ERDOĞAN' a asla verilmeyecek olan muhalif oylardır. Bu oylar, Sinan OĞAN'ın;  görmemişin oğlu olmuş tavrı nedeniyle,  çoktan Sinan OĞAN'ın inisiyatifinden çıkmış ve KILIÇDAROĞLU'nun hanesine yazılmıştır.


Bir insanın gerçek yüzü kumar ve içki masasında görülür ve anlaşılır ya, işte Sinan OĞAN ve bir nebze de Ümit ÖZDAĞ gerçek yüzlerini, samimiyetsizliklerini, asla ve asla milliyetçi ve ATATÜRK'çü olmadıklarını,  şu son bir hafta içinde sergiledikleri kaygan ve güvenilemez tutumları ve kararsızlıklarıyla göstermişlerdir. 


Sinan OĞAN; kulis haberlerine göre sanırım, istikrar adına Mecliste çoğunluğunu elde eden Cumhur İttifakına destek verecekmiş.


Sinan OĞAN ve onun gibiler hiç kendilerini ve milleti aldatmasınlar.


Cumhurbaşkanı seçildiği an, meclis çoğunluğunun dizginleri;  anayasanın 116. maddesine göre dönem sonunu beklemeden her an tek başına seçimlerin yenilenmesi kararı alarak meclisi feshetme yetkisine sahip olacak olan KILIÇDAROĞLU'nun eline geçecektir. KILIÇDAROĞLU; seçimleri yenileme ve sair çok geniş anayasal yetkileri sayesinde,  Cumhur İttifakının meclis çoğunluğunu demokrasi rayına oturtacaktır. Aksi halde, seçimleri yenileme kararı alarak elindeki kartı kullanacaktır. Hiç kimsenin şüphesi olmasın.

Güner Yiğitbaşı

22/05/2023

Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

Cumhurbaşkanı'nın Meclisi Fes etme Yetkisi 600 Milletvekilinden Daha Değerlidir
Evet yanlış okumadınız yazı başlığını. 


Anayasanın 116. maddesinde yer alan,  Cumhurbaşkanının, dönem sonunu beklemeksizin,  meclis seçimlerini yenileme, bunu tersten okursanız meclisi fes etme yetkisi, bırakınız meclis çoğunluğunu, diğer yetkileriyle birlikte düşünüldüğünde,  600 milletvekilinin tümünden de önemlidir. 


Hatırlayınız, ERDOĞAN;  116. maddenin tanıdığı yetkiye dayanarak seçimleri yenileme kararı almadı mı? Aldı tabi. 


Bugüne kadar meclis çoğunluğu ve Cumhurbaşkanlığı AKP'nin elinde olduğu için,  116. maddenin Cumhurbaşkanına tanıdığı bu yetkinin önemi hep gizli kaldı. 


ERDOĞAN, Meclisteki çoğunluğuna dayanarak istediği yasayı çıkardığı ve icraatları meclis tarafından engellenmediği için,  ERDOĞAN;  bu yetkisini, sadece bu seçimler için ve onu da dönem sonunda, seçimlere çok az kala kullandı. 


Tersinin olduğunu düşünelim. Meclis çoğunluğu ERDOĞAN'ın lideri olduğu Cumhur İttifakının elinde ama, şayet Cumhurbaşkanlığına Millet İttifakının ortak adayı KILIÇDAROĞLU'nu seçecek olursak, Cumhur İttifakının meclis çoğunluğu üzerinde;  KILIÇDAROĞLU'nun, Anayasanın 116. maddesinden kaynaklı,  seçimleri yenileme, yani meclisi fes etme yetkisi,  Demokles’in kılıcı gibi asılı duracaktır. 


Cumhur İttifakının Meclis çoğunluğu,  anayasa dışı keyfi yollara sapar, KILIÇDAROĞLU'nu çalıştırmamak için, az da olsa,  elindeki yasama yetkisini kötüye kullanırsa, bir kez daha seçilme hakkı olan KILIÇDAROĞLU'da,  Anayasanın 116. maddesinde sallanan kılıcını çeker ve seçimleri yenileme kararı alır, sonrasını da Cumhur İttifakının Meclis çoğunluğu düşünsün. 


Evet. bu gerçekler karşısında,  KILIÇDAROĞLU mutlaka Cumhurbaşkanı seçilmeli ve ülke yönetiminde üstünlük elde edilmelidir. 


28 Mayısta haydin sandığa, ülkesini seven  değerli Türk seçmenleri.

Güner Yiğitbaşı

20/05/2023

Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

Bugün 19 Mayıs 2023 Mustafa Kemal’in Kurtuluş Savaşına başlamak için Samsun’a çıkışının tam 104 günü. Yurdumuzu her yandan emperyalist devletler tarafından işgallerinin en acılı günlerinden olan 19 Mayıs 1919 gününde, Mustafa Kemal ve Kuvayı Milliye arkadaşları Samsun’a çıkarak yurdumuzun kurtuluşuna başlama günüdür. Çok şükür ki dünyaya örnek gösterilecek bir mücadele ile dünyanın hayran kaldığı bir savaşla yurdumuz düşmanlardan temizlendi. Bu kahramanlık olayı Türk Ulusu tarafından asla unutulmaması gerekir.

Diyanet Cuma vaazlarında neden Atatürk’ü anmıyor?
19 Mayıs 1919’dan 104 yıl sonra bile, Kurtuluş Savaşında düşmanla birlikte olmuş Mustafa Sabri’leri hain din adamlarını anımsatacak biçimde günümüzün uzantıları da bu kurutuluş kahramanlık günümüzü, hele kurtuluşu örgütlemiş Atatürk ve Kuvayi Milliye kahramanlarını anmak istememeleri vatansever Türkler için üzüntü vericidir. Gerçekten Türkiye’de 90 bin camide 90 bin imam, Gençlik Spor ve Atatürk’ü anma yıldönümüne denk düşen Cuma hutbelerinde Atatürk’e yer vermemişlerdir. 

Camide tanık olduğum bir olay, bana bu yazıyı yazmama neden oldu. 19 Mayıs 2023 Cuma günü, 19 Mayıs 1919 un 104ncü günü ve de denk gelen 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramının yıldönümünde Mahallemizde bulunan Yunus Emre Camisine gittim. Vaaz veren kadrolu cami imamı, 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı nedeniyle gençlere önem verdiklerini göstermek için sanırım, “bugün Cuma namazını genç bir arkadaşımız kıldıracak” dedi ve o genç imamın özgeçmişini okudu. O az sakallı genç imam namaz kıldırmaya başladı ve hutbede günün anlamına uyan Atatürk ve Kuvayi Milliye kahramanlarını rahmetle anmalarını beklemişken vaazında hiç yer vermedi, imanlı gençliğin önemini vurguladı. Misafir genç imam hutbeden inerken, ön sağ sıralarda hutbeye yakın saflarda oturan birinden, “19 Mayıs günü Atatürk’e vaazda yer verilmedi” gibi yavaştan bir ses duydum, sanırım oradakilerin çoğu da duydu.

Çoğunlukla hutbe konuşmalarının metnini Diyanet İşleri Başkanlığından yazılıp gönderilmekte, imamlar da bunu hutbede okumaktalar. O zaman Diyanet İşleri Başkanı 

Dizkapaklarım ağrıdığı için arka geri orta sıralarda benim gibi olanlarla yan yana oturakta oturuyordum. Önümüzdeki üç dört sol ön sırada oturan 30-35 yaşlarında uzun saçlarını ensesine topuz gibi toparlamış bir adam dizlerinin üzerine kaykılarak ve o adama doğru başını uzatıp elini de kaldırmış halde “ne alaka ne alaka” diye bağırdığını gördüm. Bu adam için tahrik için bir provokatör kişi diye düşündüm. Neyse olayı üsteleyen itiraz eden kimse olmadığı için ses çıkmadı. Bu ara en ön safta oturan asıl imam, elinde cep telefonu ile hutbede Cuma vaazı veren genç imamı videoya alıyordu. 

Genç imama itiraz eden adam gibi ben de “Atatürk’ü 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramında bari neden anmıyorsunuz” diye itiraz edecektim ki o öndeki adam benden önce davrandı.  Camideki o kadar kalabalık insandan imama itirazı destekleyen bir kişi bile çıkmadı, çünkü din baskısı ile baskılanmış biatçı cemaatten hiçbir ses çıkmadı.

Değil camide, ulusal bayram ve günlerde bile Cumhurbaşkanı ve devletin öteki ileri gelenleri bazen mecbur kaldıkları için mi nedense “Mustafa Kemal” diyorlar Atatürk demiyorlardı. Sadece bu camide değil, 20 yıllık AKP-RTE iktidarının hemen her Cuma vaazlarında ne kadar denk gelirse gelsin asla “Atatürk” demiyorlardı. Anımsayınız Zamanın Başbakanı ve günümüzün Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan, iki Kuvayi Milliye kahramanı Atatürk ve İnönü için “iki ayyaş” demişti. Son 19 Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramında Cumhurbaşkanı valiler bayram törenlerine katılmadıklarını gördük, sadece vali yardımcılarının katıldığını gördük. Kurtuluş Savaşımızın başlangıcı olan Atatürk’ün “benim doğum günüm” dediği çok önemli bir ulusal günümüzde devlet yetkililerinin böylesine ilgisiz kalması insana üzüntü veriyor.  

Bence, Atatürk’ü anmamalarının nedeni, ta Kurtuluş Savaşında, Padişah halife 6. Mehmet Vahdettin ve şeyhülislam Sabri Efendilerin Kuvayi Milliye’ye karşı duranların uzantılardır gibi diye düşünmek lazım diyorum.

Cevat Kulaksız

 Cevat Kulaksız kulcevat599@gmail.com

19 Mayıs 1919'un Mana Ve Önemi
Ülkelerin tarihlerinde hiç unutamadıkları, ülkenin kaderini değiştiren, yeni bir çağ açan, o ülke için yeni bir milat olan,  çok özel günler vardır. 


İşte,  19 Mayıs 1919 tarihi de,  mavi gözlü, sarışın o Osmanlı subayının,  kuruluşunu kafasında planladığı günümüzün  modern ve laik Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş temelinin atıldığı ve bu temele ilk harcın konulduğu çok önemli ve özel bir gündür. 


Mavi gözlü sarışın o genç Osmanlı subayı,  19 Mayıs 1919 günü Samsuna ayak basmış,  üzerindeki Osmanlı kimliğini ve üniformasını çıkararak,  düşman işgali altındaki, onurunu, gücünü ve topraklarını kaybetmiş,  çökme aşamasına gelmiş Osmanlının enkazından,  saltanatın ve hilafetin kaldırılacağı,  halkın kendi kendini yöneteceği laik ve demokratik yepyeni bir Türkiye Cumhuriyeti Devletini kurmaya yönelik direniş planını uygulamak üzere düğmeye basmıştır. 


19 Mayıs 1919 tarihi itibariyle artık Osmanlı ile arasındaki gemileri yakarak,  ayak bastığı Samsundan,   Anadolu'nun derinliklerine doğru yeni ve aydınlık bir yelken açan eskinin o Osmanlı subayı Mustafa KEMAL,  halkımızı da arkasına alarak,  adeta devleşmiş ve ülkemizi işgal eden emperyalist devletlerle giriştiği kurtuluş savaşından muzaffer çıkarak,  bugünkü bağımsız, demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyeti Devletini kurmuştur. 


19 Mayıs 1919 tarihi ile Atatürk'ü Anma Gençlik Ve Spor Bayramı olarak kutlanan her yılın 19 Mayısları;  bizim gibi,  laik ve demokrat, Türkiye Cumhuriyetinin demokratik ve laik niteliğine aşık evlatları için,  bu nedenle çok önemli ve çok özel bir gündür.    


19 Mayıs 1919 tarihi ve Atatürk'ü Anma Gençlik Ve Spor Bayramı olarak kutladığımız her yılın 19 Mayısları,  demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyeti devletini bir türlü kabullenemeyen,  içlerine sindiremeyen karşı devrimci ve ümmetçi,  anti laik,  Osmanlı hayranı ve Osmanlının özlemi içinde yanıp tutuşan Atatürk düşmanı  kesimler tarafından,  bu nedenle sevilmemekte,  onlar için karabasan olmakta,  milli bayram olarak coşkuyla kutlanmak istenmemekte,  ATATÜRK'ün Samsuna çıktığı 19 Mayıs 1919 ve onun yıldönümü olan her yılın 19 Mayısları,  halkımıza unutturulmak istenmektedir. 


Ama,  ne yaparlarsa yapsınlar,  19 Mayısları ve diğer özel günlerimizi ve milli bayramlarımızı,  laik Türkiye Cumhuriyetini kuran,  önemli devrimleri gerçekleştiren,  saltanatı ve hilafeti kaldıran ATATÜRK'ü,  Türk Milletine asla unutturamayacaklar ve Türk Milletinin gönlünde yer eden ATATÜRK sevgisini asla yok edemeyeceklerdir. 


Demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyeti Devletinin,  Cumhuriyetin bu değerlerine aşık tüm evlatlarının,  19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik Ve Spor Bayramlarını gönülden kutluyor ve milli bayramlarımızı;  bugün tüm elde ettiklerini kendisine borçlu oldukları ATATÜRK'e besledikleri kinlerini kusma ve hayranı oldukları Osmanlı'ya karşı yapıldığına inandıkları kötülüklerin  yıl dönümü  olarak gören karşı devrimcileri,  bu kin ve nefretleriyle baş başa bırakıyoruz. 


Tam bağımsız ve ulusal egemenliğe dayanan yeni Türkiye Cumhuriyetinin temellerini oluşturan ilk belge olması nedeniyle,  Türkiye Cumhuriyeti açısından önemi büyük olan Amasya Tamiminde yer alan en önemli kararlardan biri de; ”Milletin bağımsızlığını,  yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır. ”kararıdır.  Bunu çok önemsediğimiz ve bugün dahi geçerliliğini koruduğu için, son söz olarak burada yer vermeyi uygun buluyoruz. 


ATATÜRK'ün;  Amasya tamiminde dile getirdiği gibi, Laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti Devletini ve bu devletin eşit ve özgür yurttaşları olan Türk Milletini; ülkeyi uçurumun kenarına getiren tek adama dayalı ERDOĞAN saray yönetiminden ve günümüzün post modern saltanatından, 28 Mayıs'da ikinci turu yapılacak olan seçimlerde kullanacakları oylarıyla,  yine, duyarlı vatanını ve milletini seven Türk seçmeninin azim ve kararı kurtaracaktır. 


Bu vesileyle,  en başta Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK olmak üzere,  onun, erinden generaline kadar,  ülkemizi düşman işgalinden kurtararak,  bugünkü modern demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasında emeği ve kanı bulunan tüm silah arkadaşlarını ve diğer tüm isimsiz kahramanları;  saygıyla, rahmetle, minnet ve şükranla anıyorum.

Güner Yiğitbaşı

19/Mayıs/2023

Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

Türk Halkına Açık Mektup
Önümüzde,  28 Mayıs da yapılacak olan, çok önemli ikinci tur Cumhurbaşkanlığı seçimi vardır. 


İlk turun kazananı olmadığı gibi, kaybedeni de yoktur. Zira, kazananı olmayan bir seçimin kaybedeninden bahsedilemeyeceği tabiidir. Kaybedilen bir seçim olsaydı,  seçimlerin tekrarı da olmazdı. Bu nedenle, 14 Mayıs seçimlerinin sonucu,  sizi olumsuz etkilememelidir, seçimler sil baştan yapılacaktır. 


Seçmen olarak sizlere düşen görev; ülkenin içinde bulunduğu, iş başındaki ERDOĞAN'ın eseri olan ülkenin zor koşullarını;  tekrar, tekrar,  şahsi ve ülke yararlarını göz önünde bulundurarak,  tarafsız ve akılcı bir şekilde düşünmek ve her şartta sandığa gidip oyunuzu kullanarak,  vatandaşlık görevinizi yerine getirmektir. 


Seçmen olarak lütfen duygularınızı, öfkelerinizi bir kenara bırakınız ve son kez,  akılcı düşününüz lütfen. 

İlk turda kazanamamakla birlikte en çok oyu alan ERDOĞAN'ın;  ülkeyi,  21 yıldır tek başına ve meclis çoğunluğunu da arkasına alarak yönettiğini ve geldiğimiz aşamada,  ülkenin içine düşürüldüğü her alandaki zor koşulların tek sorumlusunun,  ERDOĞAN ve onun kötü ve anayasa tanımayan keyfi yönetim anlayışının  olduğunu,  lütfen teslim ediniz. 


21 yıldır ülkeyi kötü yöneten ve sorunlar yumağı içinde bırakan ERDOĞAN'ın bu kötü ve yetersiz yönetiminin ve sonuçlarının; yine ERDOĞAN tarafından telafi edilerek,  ülkenin düze çıkarılmasının imkansız olduğu gerçeğini de,  lütfen kabul ediniz. 


ERDOĞAN'ın daha fazla oy aldığı ilk turdaki seçimin adil ve eşit koşullar içinde yapılmadığını teslim ediniz. Milletvekili adayı olan bakanların dahi istifa etmeden bakanlığın  maddi ve manevi tüm gücünü arkalarına alarak ve gerçeklere yalanlar ve iftiralar katarak propaganda yapıldığını, keza Cumhurbaşkanı adayı ERDOĞAN'ın da Cumhurbaşkanı şapkasıyla,  devletin tüm olanaklarını pervasızca kullanarak, devletin kasasının musluklarını sonuna kadar açarak, devletin emniyet güçlerini, valilerini,  kaymakamlarını ve tüm bürokratlarını seferber ederek, kendisi teröre arka çıktığı, terör örgütleriyle masaya oturarak müzakere ettiği, Hizbullah terör örgütünün legal partisi, anayasanın değiştirilemez ilk dört maddesine açıkça karşı olan Hüda Par  ile ittifak kurarak meclise taşıdığı halde, terör örgütlerinin hedefi olmuş kendisine terör örgütlerince kurşun sıkılarak öldürülmek istenmiş KILIÇDAROĞLU'nu,  düzmece ve montaj görüntülerle, iftiralarla, terör örgütlerine arka çıkmakla ve onlara destek çıkmakla suçlayarak, medya gücünü de arkasına alarak yaptığı siyasi ve insani etiğe sığmayan propagandaya rağmen, seçilemediğini sakın unutmayınız. 


KILIÇDAROĞLU; meydanlarda, seçildiği takdirde vatandaş ve ülke yararına yapacaklarını, projelerini, somut bir şekilde açıkladı, KILIÇDAROĞLU'nun yapmayı vaad ettiği çoğu projenin;  KILIÇDAROĞLU'ndan rol çalan ERDOĞAN tarafından kopya edilip,  seçim öncesinde yerine getirildiğini de, sakın unutmayınız. 


Şu gerçeği de asla unutmayınız. KILIÇDAROĞLU;  ana muhalefet partisinin ve tümü muhalefette olan partilerden oluşan Millet İttifakının lideri olup, henüz iktidarda değildir. Elinde,  devletin yasal gücü, yetkileri, parası mevcut değildir, devleti idare eden  ERDOĞAN'dır. Bu nedenle, vatandaş olarak yapılmasını istediğiniz halde yapılmayan tüm güzel şeyleri yapmayan ve sizleri mutlu edemeyen kişi,  KILIÇDAROĞLU değil, iş başındaki ERDOĞANDIR. 


Sayın seçmen vatandaşım; Milet İttifakına ve onuna ortak adayı olan KILIÇDAROĞLU'na oy veren HDP'li seçmenler  de sizi tedirgin etmemelidir. HDP de, bu ülkenin mecliste temsil edilen yasal bir partisi olup, bu partiye oy ve gönül veren Kürt kökenli vatandaşlarımız da, bu ülkenin eşit yurttaşları olup, onlar da Çanakkale’de, Sakarya'da, İnönü'de, Dumlupınar'da savaşarak bu ülke için kanlarını dökmüşler ve Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundaki temellere harç koymuşlardır. 


Herkes kendisini ATATÜRK'çü ilan ediyor, bu söz de kalmamalı. ATATÜRK ne demiş? ”Ne Mutlu Türk'üm diyene” dememiş mi, ırkçı milliyet anlayışını reddederek, Türk Milleti kavramı ve bayrağı altında toplanan,  ülkesini seven bu duyguları taşıyan  herkesi, etnik kökeni, dini, mezhebi, ana dili ne olursa olsun Türk Milletinin bir ferdi kabul etmemiş midir?


HDP; bir kitle partisi olup, taraftarlarının çoğunluğunu Kürt kökenli vatandaşlarımızın oluşturması nedeniyle, HDP'yi PKK terör örgütüyle özdeş tutmak ve HDP'ye ve Cumhurbaşkanı adayı KILIÇDAROĞLU'na oy veren HDP'li Kürt vatandaşlarımızı PKK'lı olarak yaftalayarak; KILIÇDAROĞLU'nun,  PKK'nın desteğini sağlayan bir aday olarak suçlanması,  büyük bir haksızlık ve aymazlıktır, bunun da ötesinde,  vatan hainliği ve ATATÜRK'ü reddetmek, onun kemiklerini sızlatmaktır. 


Kaldı ki; HDP, Millet İttifakının bileşeni, yani  bu ittifakın içinde yer alan bir parti değildir. ERDOĞAN'ın;  ülkenin ekonomisini bozan, ülkeyi cari açık batağına sokan ve ülkeyi yoksullaştıran, özgürlükleri, yargı bağımsızlığını yok eden, meclisi işlevsiz kılan, siyasal islamcı antidemokratik ve otoriter yönetimine karşı çıktığı için ERDOĞAN'ı desteklemeyen ve bu ülkenin eşit vatandaşları olarak,  bu sorunları çözeceğine inandığı için Millet İttifakının adayı KILIÇDAROĞLU'na oy veren HDP seçmenlerinin oylarından hareketle, KILIÇDAROĞLU'nu,  PKK terör örgütüyle işbirliği yapmakla suçlamak, çok açık söylüyorum;  ülkenin temeline,  birliğine ve dirliğine dinamit koymaktır, vatana ihanettir,  ülkeye. ülkenin birliğine zarar veren, en büyük ve en tehlikeli terör de, budur. 


HDP ile organik bir işbirliği ve müzakereler yapılmadığı, karşılıklı ve tarafları bağlayan protokoller imzalanmadığı, seçildiği takdirde HDP'ye devlet yönetiminde Cumhurbaşkanlığı yardımcılığı ve bakanlık gibi  bir koltuk vaad edilmediği halde, hür iradeleriyle kendisine oy veren  HDP seçmeni dışlamaya, onları ve onların onlarını yok saymaya hakkı ve yetkisi bulunmayan  KILIÇDAROĞLU'nun; tüm bu gerçeklere rağmen,  hala  terör ile işbirliği yapmakla suçlanması ve bu gerçek dışı ve acımasız suçlamayı da,  bu ülkenin birliğini temsil etmesi gereken mevcut Cumhurbaşkanı ve Cumhurbaşkanı adayı ERDOĞAN'ın yapmakta olması çok acıdır, ülkemiz için yüzkarasıdır, iftiradır, İslam’ın en temel kurallarını inkar etmektir.  


Sayın seçmen vatandaşım; bakmayınız, 15. Temmuz hain darbe girişiminde bulunan FETÖ Terör örgütüyle şimdilerde  mücadele ettiğine, iş başındaki ERDOĞAN; bu FETÖ Terör örgütünü devletimizin başına musallat eden, bu örgütü devletin emniyet, adalet ve ordusunun kadrolarına atayan ve bu kadroları işgal ettiren, FETÖ ile aynı menzile koşan kişi de,  bizzat ERDOĞAN'ın kendisi olup, bu tarihsel gerçeği de sakın unutmayınız.    


Sayın seçmen vatandaşım; ilk turda Türkiye Büyük Millet Meclisinde çoğunluğu ERDOĞAN taraftarlarının kazanmış olması da, asla yönetimde istikrarı bozmayacak,  bir yönetim krizi yaratmayacaktır. Zira, değiştirilmesini istediğimiz bu sistemde, parlamenter sistemin aksine, meclis hadım edilmiş, bütçe yapma ve yürütmeyi denetleme yetkileri elinden alınmıştır. Güven oyu, gensoru gibi denetim yolları kapatılmıştır. Seçilmiş cumhurbaşkanı; yürütmeyi, meclisi ve yargıyı emri altına alan devasa ve sınırsız yetkilerle donatılmıştır. Meclis dışından bakanlarını atamakta ve Meclisin güvenoyunu almadan işbaşı yapmakta ve güvensizlik oyuyla iş başından uzaklaştırılamamaktadır. Bakanları atayan da,  görevden uzaklaştıran da tek adam Cumhurbaşkanıdır. 


Cumhurbaşkanı meclisin değil, Meclis Cumhurbaşkanının güdümündedir. Bu nedenle,  Millet İttifakı mecliste çoğunluğu elde edemediği için anayasada değişiklik yaparak bu sistemi değiştiremeyecektir ama, ERDOĞAN'ın elinde kötü işleyen bu sistem ile dahi, KILIÇDAROĞLU'nun ehil, liyakatli ve tarafsız ellerinde ülke yararına sonuçlar doğuracaktır. Zararın neresinden dönersen kardır. 


Ben çok beğenirim, güzel bir söz vardır. Kötü yasa yoktur, kötü uygulayıcı vardır. En güzel bir  yasa dahi,  kötü bir uygulayıcının elinde çok kötü sonuçlar doğuracağı gibi, çok kötü bir yasa da iyi bir uygulayıcının elinde çok güzel sonuçlar verebilir. 


İşte, oylarınızla KILIÇDAROĞLU'nu Cumhurbaşkanı seçtiğinizde, ERDOĞAN'ın kötü  yönetimiyle batırdığı,  tek adamın sultasına ve diktasına soktuğu, özgürlükleri yok ettiği,  yoksullaştırdığı ve namerde muhtaç bıraktığı ülkemiz; bu sistemle dahi,  KILIÇDAROĞLU'nun tarafsız, anayasa ve yasalara saygılı, ülkenin ve insanların yararı için öncelediği iyi yönetimiyle,  düze çıkacak, bu sistemin aksayan ve kötü olan tüm sonuçları ortadan kalkacaktır. 


Sayın seçmen vatandaş; çok önemli bir seçimin arifesindesin, sakın unutma.  Kendini, çocuklarını, torunlarını ve ülkeni düşün,  bu senin son şansındır. 

Kolay gelsin sayın seçmen yurttaşlarım.

Güner Yiğitbaşı

18/05/2023

Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

Türkan Saylan'ın Anısına

18. 05. 2009 tarihinde kaybettiğimiz değerli insan ve doktor Sayın Türkan SAYLAN için,  ölümü nedeniyle,  19/05/2009 tarihinde yazdığımız “GÖZÜNÜZ AYDIN” başlıklı makalemizi,  Türkan SAYLAN'ın her ölüm yıl dönümlerinde aynen yayınlayarak kendisini anmayı,  gelenek haline getirdik ve bu yıl da, 14. ölüm yıldönümünde aynı geleneğe uyarak,  bu yazımızı siz okurlarla aynen paylaşıyorum. 

Değerli bilim insanı Sevgili Türkan SAYLAN'ı sevgi, saygı ve rahmetle anıyor, şükranlarımızı sunuyoruz.  18/05/2023 Güner YİĞİTBAŞI


GÖZÜNÜZ AYDIN

Aydınlanmanın simgesi. . 

Laik. . 

Demokrat. . 

Atatürkçü. .  

Doktor. . 

Eğitimci. . 

Çağdaş ATATÜRK kadını. . 

Darbe karşıtı. .  

Gerçek Vatansever. . 

Sözde değil,  eylemleriyle ülkesinin insanlarına hayatının sonuna kadar hizmet eden,  insan sevgisiyle dolu. . 

Ergenekon gazisi. . 

Hukuk mağduru. . 

Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Genel Başkanı,  saygıdeğer insan Profesör Dr.  Türkan SAYLAN' ı,  geçtiğimiz gün kaybettik.  Onu seven Türk Ulusunun başı sağ olsun. 

Türkan SAYLAN' ı potansiyel suçlu kabul ederek,  kanıttan suçluya gidecek yerde,  belki kanıt elde edebiliriz düşüncesiyle,  ağır hasta olmasına rağmen,  hukuka aykırı olarak onun evinde arama yaptıranlar. . 

Laiklik karşıtları. . 

Demokrasi ve Atatürk düşmanları. . 

Çağdaş,  modern ve Laik Türk Kadınını bir türlü içlerine sindiremeyen,  kadını sadece çocuk doğuran ve cinsel arzu ve isteklerinin tatmin aracı olarak gören gericiler. . 

Türk insanına ve toplumuna,  tıp ve eğitim alanında üstün hizmetler sunmaktan başka hiçbir günahı bulunmayan Türkan SAYLAN' ı misyoner ilan edip,  onu misyonerlik faaliyetinde bulunmak ile suçlayan sözde Müslümanlar. . 

Gözünüz aydın. . . 

Ancak,  onu kaybettik diye sakın sevinmeye kalkmayın. 

SAYLAN' ın,  bugün gazetelerde yer alan son sözlerine kulak verin lütfen. . . 

O sözleri,  size bir kez daha hatırlatalım. 

Sayın Türkan SAYLAN,  ölmeden bir gün önce;  “Görevlerimi tamamladım,  ölüme de hazırım” demiş. 

Çok doğru söylemiş,  kurucusu olduğu Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneğinin okuttuğu ve her biri yarının Türkan SAYLAN' ı olacak olan yüzlerce ve binlerce genç kızımız,  Türkan SAYLAN' dan bayrağı teslim almak ve onun yaratacağı boşluğu doldurmak üzere geliyorlar.  

Dün,  bir tane Türkan SAYLAN' a sahip olan Türk Ulusu;  yarın binlercesine sahip olmak üzere kucağını açmış ve onları bekliyor. 

Dün bir SAYLAN ile baş edemeyenler,  yarın binlercesi ile nasıl baş edecekler merak ediyoruz doğrusu. . 

Yaptıklarınla gurur duyuyor ve sana yapılan haksızlıkları kınayarak,  yapanlar adına senden özür diliyoruz. 

Manevi varlığının önünde saygıyla eğiliyoruz.  Rahat uyu Sayın SAYLAN.

Güner Yiğitbaşı

19. 05. 2009

Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

Komşunun Böylesi
Ankara Yenimahalle Batıkent İnönü Mahallesi Kimyacılar Sitesi 1710. Cad. No 16/1 adresinde dubleks evde oturmaktayım. Komşum 25 yıldır küs olduğum iki sokağın birleştiği köşede (1710. Cad. ile 1706 sokağın kesiştiği yerde) 16 numarada oturan Mustafa Yıldırım diye birisi. 

Neden küs olduğumuzu açıklamak isterim. Yıllar önce, bu komşu dubleks evinin üstüne imara aykırı ve yasak olan bir kaçak kat yapmak istedi, şikâyet ettim buna mâni oldum bunun için adam bana düşman gibi oldu. O istediği evi yaptığı takdirde benim evin güneşini kapatacaktı, hem de kaçak ve yasaktı.

Yine yıllar önce, Gaziantep’te görev yapan oğlumun evine üç aylığına gittim. Geldim ki bu komşum ikimizin bahçemiz arasına kaçak ve imara aykırı, benim bahçemin güneşini engelleyen görüşü kapatan kocaman bir duvar çekmiş. Böyle bir duvarı 300 hanelik sitede hiçbir komşu yapmadı. Bu duvarın arkasına ben şikâyet etmezsem bir kaçak oda çıkaracakmış. Hemen belediyeye şikâyet ettim, belediye ekipleri ceza yazacaklardı, bu komşum bana yalvar yakar özür dileyerek şikâyet dilekçemi geri almamı istedi ben de şikâyet dilekçemi aldım ama, belediye ilgilileri “ama o kaçak duvarı da yıkacaksın” diye de tembih ettiler ve duvarı yıktırdım adam bana düşman gibi davranmaya başladı. 

Aradan böylece küs olarak devam ederken bir süre önce, bu komşu Mustafa Yıldırım evinin yanındaki 1706. Sokağın asfaltın hemen bitişiğine (1710. Cad. ile 1706 sokağın kesiştiği köşe), evi ile asfalt arasında, arka sokaklardan aynı sitedeki komşuların yağmurlama kanalının geldiği borusunun üstüne evine bitişik kaçak imara aykırı çıkıntı bir oda yaptı. Yaparken de küs olmamıza rağmen, yanıma gelerek “komşu sen şikâyet etmezsen ben buraya bir oda çıkaracağım, mutfak yapacağım” dedi. Ben de iyi niyetimle, “bana bir manisi yok, belediye görürse engeller, beni ilgilendirmez” demiştim. Şimdi oraya kaçak oda yaptı, yağmurlama kanallarını üstünde imara aykırı olarak durmakta. İleride sorun çıkaracağından bu yağmurlama kanalının üstüne ve hemen yolun-asfaltın kıyısında yapılan kaçak odanın kaldırılması gerekir.

Bu komşu ile küslüğümüz böylece devam ederken beni üzen başka bir olaya tanık oldum. Benim küçük bir köpeğim var, onu sabaha akşam gezmeye çıkarırım. Köpeğimle gezerken çöp kenarlarına, bahçe duvarlarına asılmış sık sık poşet içinde bayat ekmeklere rastlarım, onları alıp yakın bir parkın içindeki düzlüğe bu atılan bayatlamış ekmekleri, sevabına ufalayıp bırakırım güvercinler de gelip yerler.

Bir gün köpeğimle geziye gitmek için evimizden çıktım, her gün geçmekte olduğum komşu Mustafa’nın evinin köşesine gelince kaldırımdaki akasya ağacına asılmış poşet içindeki ekmekleri gördüm parka güvercinlere götürmek üzere aldım. Köşeye sinmiş ve de böylece bana tuzak kurmuş olan Mustafa’nın büyük kızı oradan çıkarak, elimdeki poşet içindeki ekmeklere uzanırken, “ o ekmekler bizim  sevap kazanmak istiyorsan kendi ekmeğinle yap bizim ekmeğimizi alamazsın” deyip ekmek poşetini aldı, oysa bayat ekmekti; Allah’ım bu ne kötü niyet diye söylendim sadece. Aman Tanrım bayat ekmekle bile komşusuna tuzak kuruyorlar bu nasıl kötü komşuluk diye üzüntü içinde söylendim.

Bu böyle komşu Mustafa ile küslük devam ederken, Mustafa’yla hiç ilişiği ona zararı ilgisi olmayan, hiç kimseye de zararı olmayan arkada üç tane komşular küçük gelen mutfaklarını büyütmek için dört evin alan boşluğuna iki metre kadar uzatmak istediler. (Bu dört evin arka orta tarafından hiç kimseyi ilgilendirmeyen bir ortak alanımız vardı) Komşu olarak bana da teklif ettiler “ortak uzatalım” dediler, kabul edip biz de katıldık. İşe başladık. Evlerimize bitişik bu küs olduğum Mustafa Yıldırım, ona hiçbir zararı bitişiği ilişiği olmadığı halde, Mustafa Yıldırım’ın karısı çatılarımıza çıkarak ne yaptığımız öğrenmiş, Yenimahalle Belediyesine “kaçak inşaat yapıyorlar” diye ihbar şikâyette bulunuyor.  Belediye zabıtaları gelip, “hakkınızda şikâyet var, kaçak inşaat yapıyor muşsunuz” diyerek durdurdular. Hatta memurlar, “buraya helikopterle gelsek bulamayız, buranın hiç kimseye, kamuya bir zararı yok, kendi aranızda anlaşın, anlaşmazsanız yaptırmayız” deyip gittiler. 

Ben üzüntü sinir içinde komşulara “ben yaptırmıyorum vaz geçtim siz yaptırın” dedim.  Fakat iş resmiyete zabıtaya bildirildiği için onlar da yaptıramıyorlardı, ustalar işi bıraktı, sinirler gergin. Onları hiçbir şekilde ilgilendirmediği halde, Mustafa Yıldırım’ın karısı “siz kaç kat çıkarsanız çıkın karışmam amma buna Cevat’a bir çivi bile çaktırmam” diyerek şikayetinde direniyor, böylece komşuya karşı düşmanlığını dışa vuruyordu.

Komşular, Mustafa Yıldırımlara, “burayla sizin hiçbir ilginiz bitişikliğiniz yok, şikâyetiniz yersiz, vaz geçin bu şikâyetten” diyerek ricada bulunuyorlar. Ben artık vaz geçtim diye düşünürken, komşular onları ikna ederek, yapılmasına razı olmuşlar. Hala o kadın, “onlara bir çivi çaktırmam siz kaç kat kaç oda yaparsanız yapın” diye direnmiş. Nihayet komşular ikna etmişler, bize de “gel ikna ettik devam ediyoruz” dediler ve işi bitirdik.

Aradan iki yıl geçti 2023 Nisan’ın ilk günleri idi. Bu komşu Mustafa ile duvarımız bitişiktir. Benim o komşumdan yana evimin bodrum duvarından suların aktığını gördüm. Yan sitede oturmakta olan tesisatçı Aslan Karataş’ı çağırdım. Usta gelip suyun arızanın yerini tespit için duvarı hilti ile kazmaya başladı. Her ihtimale karşı komşu Mustafa Yıldırım’ı da çağırıp suyun aktığı arıza yerini aradığımızı, durumu gelip görmesini istedim. Mustafa Yıldırım geldi, baktı ki gerçekten duvardan suların geldiğini gördü ve “arıza benden yana geliyorsa masrafın yarısını öderim” dedi. 

Usta duvarları kazdığı halde arıza yerini bulamadı, yan mutfağın duvarı, üst katın duvarını, tuvaletin duvarını kısmen kırarak arızayı bulamadı. Sonunda anladık ki yan komşum Mustafa Yıldırım’ın bodrumundan çıkan su borusu çürüyüp patlamış, yani patlak kaçak arıza suyun komşudan geldiğini tespit ettik. Usta kazdığı duvarları tekrar onarıp 3000 lira aldı.  Onun komşunun kaçak suyunun gereksiz masrafını zahmetini çektiğim için Mustafa Yıldırım’dan, söz verdiği gibi üç bin liranın yarısını 1500 lirayı vermesini istediğimde aynen, “o masraf sana az bile” diyerek kaba davranışta bulunarak “vermeyeceğini” söyledi. Mahkemeye versem kazanacağımı sanıyorum, ama uğraşmaya değmez deyip sineye çektim.

Görüldüğü gibi mağdur olan, zarara uğrayan, terbiyesizce tavırlara maruz kalan ben oldum, böylesine düşman başına bir komşu elinden çok rahatsızım, bilmem onunla ne yaparız.

Cevat Kulaksız

Cevat Kulaksız kulcevat599@gmail.com

(Bu makalemizi; sonuna kadar mutlaka okuyunuz ve paylaşınız)

Topal Ördek İstikrar Bozulmasın Sürsün Kuyruklu Yalanı
Haberlerden izledik, yine oy hırsızlığı yapılmış. Hırsız,  her zaman ve her yerde hırsızdır.
Bu hırsızlığın gerekçesini sunuyoruz. Diyarbakır’ın bir ilçesinde; MHP'ye,  asla ve asla verilmesi mümkün olmayacak sayıda devasa bir oy çıkmış, HDP ise sıfır çekmiş. Evet bu sonuç YSK kayıtlarına böyle geçmiş.
Şimdi her şey netleşiyor. YSK kayıtlarına göre;  bir ara,  KILIÇDAROĞLU,  ERDOĞAN'a büyük fark bindirmiş olmasına rağmen, kısa bir süre sonra,  tamamen tersi açıklama yapılarak, ERDOĞAN aynı oranda öne geçti.
Yine oylarımız ve emeklerimiz çalındı maalesef.
Aslında ikinci tur yerine, tüm ülkede  birinci tur seçimlerin yenilenmesi şarttır.
Neyse,  bu yazımızın asıl konusu, ERDOĞAN ve Cumhur İttifakının;  ikinci tur seçimlerde strateji olarak uygulayacağı, biz meclis çoğunluğunu aldık, ülkenin istikrarlı bir şekilde idaresi, istikrarın sürdürülmesi için,  ikinci turda Cumhurbaşkanı olarak ERDOĞAN'a oy atınız propagandası, külliyen yalandır.
Bu sav ve strateji; seçmenin oyunu etkilemeye yönelik bir algı operasyonu ve kuyruklu bir yalandır.
Şu anda yürürlükte olan ve ülkemizi mahveden ve adına Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denilen,  yasama, yargı ve  yürütme erklerinin tüm yetkilerinin tek elde ve tek adamda toplandığı, yetkileri kötüye kullanılmaya müsait, kötüye kullanıldığında da özgürlükleri yok eden, meclisi devre dışı bırakan, yargıyı bağımlı kılan, güçler ayrımını yok eden,  kolaylıkla bir dikta rejimine yol açma riski taşıyan, meclisin bütçe yapma yetkisini dahi elinden alan, ülkeni yönetimini, kararnamelerle ve tek imzayla Cumhurbaşkanının keyfi sultasına açan, meclisin kabul ettiği ve anayasaya aykırılığı dahi iddia edilemeyecek olan kanun hükmündeki  İstanbul Sözleşmesini dahi bir gecede tek imzasıyla cumhurbaşkanının yürürlükten kaldırabildiği,  anayasa dışı ve  keyfi bir yönetime yol açan bir sistemdir.
Anayasayı yeniden tarayarak belirlediğimiz ve aşağıda bir bir sayacağımız,  Cumhurbaşkanına tanınan sınırsız yetkiler dikkate alındığında, meclis çoğunluğunun kaybedilmesinin, hiçbir öneminin olmadığını, cumhurbaşkanlığının kazanılmasının,  meclis çoğunluğunu kazanmaktan çok daha önem arz ettiğini, meclis çoğunluğu olmasa da, cumhurbaşkanına tanınan yetkiler objektif ve ülke yararına kullanıldığı takdirde, bugün şikayet ettiğimiz çoğu kanunsuzlukların, özellikle de yargı bağımlılığının ortadan kalkacağını, tüm özgürlüklerin geri geleceğini, yargı bağımsızlığının hak ve adaletin sağlanacağını, hepiniz göreceksiniz.
Bu nedenle, Cumhur İttifakının ve onun adayı ERDOĞAN'ın;  bana oy verip cumhurbaşkanı seçmezseniz istikrar bozulur, istikrarın sürmesini istiyorsanız beni seçin sözü, büyük bir yalandır, algı yönetimidir. Bilakis, ERDOĞAN'ın seçilmesi, ülke yararına bir istikrar sağlamayacak, şimdi memnun ve mutlu olmadığımız tüm kanunsuzlukların, yağının bağımlılığının, özgürlüklerin yok edilmesinin, yolsuzlukların sürdürülmesinin,  istikrarı olacaktır.
Bu nedenle,  bu yazımızı;  uzun demeden, tüm okuma özürlü vatandaşlarımız da dahil olmak üzere, herkesin okumasını ve paylaşmasını,  bir yurt sever olarak özellikle rica ediyorum
Başlayalım mı? Cumhurbaşkanının, yani ERDOĞAN'ın anayasamıza göre sahip olduğu ve partizanca kötüye kullandığı, ülkeyi her alanda batırdığı ve yaşanmaz kıldığı, felaket sürüklediği, tek başına kullandığı yetkilerini bir bir saymaya.  

Cumhurbaşkanının Görev ve yetkileri

ANAYASA MADDE 104

Cumhurbaşkanı,  Devlet başkanı sıfatıyla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder;  Anayasanın uygulanmasını,  Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını temin eder.  (ERDOĞAN öyle mi yapıyor? Tabii ki; hayır. )

Ülkenin iç ve dış siyaseti hakkında Meclise mesaj verir.  (ERDOĞAN öyle mi yapıyor? Tabii ki; hayır. )

Kanunları tekrar görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderir.  (ERDOĞAN geri göndermiyor , zira Meclis çoğunluğuna talimat vererek istediği kanunu çıkartıyor)

Kanunların,  Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün tümünün veya belirli hükümlerinin Anayasaya şekil veya esas bakımından aykırı oldukları gerekçesiyle Anayasa Mahkemesinde iptal davası açar. (ERDOĞAN, talimatla Meclisten anayasaya aykırı kanun çıkarttığı için,  Anayasa Mahkemesine gitmeye gerek görmüyor)
Cumhurbaşkanı yardımcıları ile bakanları atar ve görevlerine son verir.
Üst kademe kamu yöneticilerini atar,  görevlerine son verir ve bunların atanmalarına ilişkin usul ve esasları Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenler.  (ERDOĞAN bu yetkisini, liyakatsiz ve yandaşlarının lehine kullanıyor ve bu görev ve yetkisini kötüye kullanıyor)
Yabancı devletlere Türkiye Cumhuriyetinin temsilcilerini gönderir,  Türkiye Cumhuriyetine gönderilecek yabancı devlet temsilcilerini kabul eder. (ERDOĞAN bu yetkisini de kötüye kullanıyor, hakkında rüşvet iddiası bulunan bir eski milletvekilini ve meslekten olmayan liyakatsiz kişileri,  büyükelçi olarak atıyor. )
Milletlerarası antlaşmaları onaylar ve yayımlar. (ERDOĞAN, kendisinin kabul ettiği. meclisin kanunla yürürlüğe soktuğu anlaşmaları, örneğin İstanbul Sözleşmesini,  bir gece tek imzasıyla anayasaya aykırı olarak yürürlükten kaldırıyor)
Anayasa değişikliklerine ilişkin kanunları gerekli gördüğü takdirde halkoyuna sunar.

Milli güvenlik politikalarını belirler ve gerekli tedbirleri alır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi adına Türk Silahlı Kuvvetlerinin Başkomutanlığını temsil eder. Türk Silahlı Kuvvetlerinin kullanılmasına karar verir. (ERDOĞAN bu yetkisini de, Suriye politikasında kötüye kullanmıştır)
Sürekli hastalık,  sakatlık ve kocama sebebiyle kişilerin cezalarını hafifletir veya kaldırır.  (ERDOĞAN;  bu yetkisini de,  amacı dışında ve kötüye kullanmış, ittifak ortağı Hüda Par üyesi eski Hizbullah üye ve yöneticilerini affederek,  dışarı çıkarmıştır)

Cumhurbaşkanı,  yürütme yetkisine ilişkin konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarabilir.  (ERDOĞAN bu yetkisini de kötüye ve amacı dışında kullanmıştır)

Cumhurbaşkanı,  ayrıca Anayasada ve kanunlarda verilen seçme ve atama görevleri ile diğer görevleri yerine getirir ve yetkileri kullanır.  

ANAYASA MADDE 108 (Devlet Denetleme Kurulu)

İdarenin hukuka uygunluğunun,  düzenli ve verimli şekilde yürütülmesinin ve geliştirilmesinin sağlanması amacıyla,  Cumhurbaşkanlığına bağlı olarak kurulan Devlet Denetleme Kurulunun başkan ve üyeleri,  Cumhurbaşkanınca atanır.  
Devlet Denetleme Kurulunun işleyişi,  üyelerinin görev süresi ve diğer özlük işleri,  Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenir.  

ANAYASA MADDE 116 (Seçimlerin yenilenmesi)

Cumhurbaşkanının seçimlerin yenilenmesine karar vermesi halinde,  Türkiye Büyük Millet Meclisi genel seçimi ile Cumhurbaşkanlığı seçimi birlikte yapılır.
Cumhurbaşkanının ikinci döneminde Meclis tarafından seçimlerin yenilenmesine karar verilmesi halinde,  Cumhurbaşkanı bir defa daha aday olabilir.

ANAYASA MADDE 117 (Başkomutanlık)

Başkomutanlık,  Türkiye Büyük Millet Meclisinin manevi varlığından ayrılamaz ve Cumhurbaşkanı tarafından temsil olunur.
Cumhurbaşkanınca atanan Genelkurmay Başkanı;  Silahlı Kuvvetlerin komutanı olup,  savaşta Başkomutanlık görevlerini Cumhurbaşkanlığı namına yerine getirir.  

ANAYASA MADDE 118 (Milli Güvenlik Kurulu)

Millî Güvenlik Kurulu;  Cumhurbaşkanının başkanlığında,  Cumhurbaşkanı yardımcıları,  Adalet,  Millî Savunma,  İçişleri,  Dışişleri Bakanları,  Genelkurmay Başkanı,  Kara,  Deniz ve Hava kuvvetleri komutanlarından kurulur.

ANAYASA MADDE 119 (Olağanüstü hal ilanı)

Cumhurbaşkanı. . . . . . .  hallerinde yurdun tamamında veya bir bölgesinde,  süresi altı ayı geçmemek üzere olağanüstü hal ilan edebilir.
Olağanüstü hallerde Cumhurbaşkanı,  olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda,  104 üncü maddenin on yedinci fıkrasının ikinci cümlesinde belirtilen sınırlamalara tabi olmaksızın Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarabilir.  (ERDOĞAN, bu yetkisini de  amacı dışında kötüye kullanmış, 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında ilan ettiği olağanüstü hal döneminde, olağanüstü halin gerekli kıldığı konular dışında da keyfi Cumhurbaşkanlığı kararnameleri çıkararak, kurumları yeniden keyfine göre yapılandırmıştır, örneğin askeri hastaneleri kapatmıştır. ) 
ANAYASA MADDE 130 (Rektör seçim ve atanması)
Kanunun belirlediği usul ve esaslara göre;  rektörler Cumhurbaşkanınca,  dekanlar ise Yükseköğretim Kurulunca seçilir ve atanır.  (ERDOĞAN bu yetkisini de kötüye kullanmış ve liyakat sahibi olmayan yandaşları rektör atamıştır)
ANAYASA MADDE 131 (Yükseköğretim üst kuruluşları)
Yükseköğretim kurumlarının öğretimini planlamak,  düzenlemek,  yönetmek,  denetlemek,  yükseköğretim kurumlarındaki eğitim-öğretim ve bilimsel araştırma faaliyetlerini yönlendirmek bu kurumların kanunda belirtilen amaç ve ilkeler doğrultusunda kurulmasını,  geliştirilmesini ve üniversitelere tahsis edilen kaynakların etkili bir biçimde kullanılmasını sağlamak ve öğretim elemanlarının yetiştirilmesi için planlama yapmak maksadı ile Yükseköğretim Kurulu kurulur.
Yükseköğretim Kurulu,  üniversiteler tarafından seçilen ve sayıları,  nitelikleri,  seçilme usulleri kanunla belirlenen adaylar arasından rektörlük ve öğretim üyeliğinde başarılı hizmet yapmış profesörlere öncelik vermek sureti ile Cumhurbaşkanınca atanan üyeler ve Cumhurbaşkanınca doğrudan doğruya seçilen üyelerden kurulur.  (EDOĞAN, bu yetkisini de kötüye kullanmış, liyakatsiz ve yandaş kişileri kurula seçerek ve atayarak yüksek öğrenime zarar vermiştir)

ANAYASA MADDE 146 (Anayasa Mahkemesi-Kuruluşu)

Anayasa Mahkemesi on beş üyeden kurulur.
Cumhurbaşkanı;  (üç üyeyi )Yargıtay,  (iki üyeyi) Danıştay genel kurullarınca kendi başkan ve üyeleri arasından her boş yer için gösterecekleri üçer aday içinden;  en az ikisi hukukçu olmak üzere (üç üyeyi )Yükseköğretim Kurulunun kendi üyesi olmayan yükseköğretim kurumlarının hukuk,  iktisat ve siyasal bilimler dallarında görev yapan öğretim üyeleri arasından göstereceği üçer aday içinden;  (dört üyeyi) üst kademe yöneticileri,  serbest avukatlar,  birinci sınıf hâkim ve savcılar ile en az beş yıl raportörlük yapmış Anayasa Mahkemesi raportörleri arasından seçer.  (ERDOĞAN; bu yetkisini de amacı dışında ve kötüye kullanmış kendi yandaşlarını seçerek Anayasa Mahkemesini kendisine bağımlı kılmıştır. Son örneği de, Yargıtay kontenjanından bir kişiyi, Yargıtay’da çalışmadan üye olarak seçmiştir)
Anayasa Mahkemesinin (üç üyesi) de; yirmi bir üyesinden on dört'ünü doğrudan Cumhurbaşkanının seçtiği ve yedi üyesini de üniversitelerarası kurulca seçilenler arasından cumhurbaşkanınca atanan Yüksek Öğretim Kurulu tarafından gösterilen adaylar içinden,  cumhurbaşkanı tarafından seçilmektedir.
Anayasa Mahkemesinin on beş üyesinden sadece üç üyesini,  Türkiye Büyük Millet Meclisi seçiyor, on iki üyesinin seçimi,  cumhurbaşkanının onay ve imzasını taşıyor,  ERDOĞAN tarafından kötüye kullanılan bu yetkilerle oluşan bir Anayasa Mahkemesinin tarafsızlığından söz edilebilir mi?
ANAYASA MADDE 154 (Yargıtay)
Yargıtay üyeleri,  birinci sınıfa ayrılmış adlî yargı hâkim ve Cumhuriyet savcıları ile bu meslekten sayılanlar arasından Hâkimler ve Savcılar Kurulunca üye tamsayısının salt çoğunluğu ile ve gizli oyla seçilir.  (HSK'nın on üç üyesinden altısının seçiminde Cumhurbaşkanı söz sahibidir)
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Cumhuriyet Başsavcı vekili,  Yargıtay Genel Kurulunun kendi üyeleri arasından gizli oyla belirleyeceği beşer aday arasından Cumhurbaşkanı tarafından dört yıl için seçilirler.  

MADDE 155 (Danıştay)

Danıştay üyelerinin dörtte üçü,  birinci sınıf idari yargı hâkim ve savcıları ile bu meslekten sayılanlar arasından Hâkimler ve Savcılar Kurulu;  dörtte biri,  nitelikleri kanunda belirtilen görevliler arasından Cumhurbaşkanı;  tarafından seçilir.  (Yani; Danıştay'ın dörtte bir üyesi,  doğrudan cumhurbaşkanı tarafından seçiliyor, dörtte üç Danıştay üyesi de, üyelerinin seçiminde cumhurbaşkanının söz sahibi olduğu Hakimler Savcılar Kurulu tarafından seçiliyor. )
ANAYASA MADDE 159 (Hakimler ve Savcılar Kurulu)
Hakimler üzerinde söz hakkı olan Hâkimler ve Savcılar Kurulu,  mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kurulur ve görev yapar.  
Hâkimler ve Savcılar Kurulu on üç üyeden oluşur
Kurulun,  üç üyesi birinci sınıf olup,  birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş adlî yargı hâkim ve savcıları arasından,  bir üyesi birinci sınıf olup,  birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş idarî yargı hâkim ve savcıları arasından Cumhurbaşkanınca;  
yedi üyesi TBMM  seçiliyor.

Adalet bakanı ve bakan yardımcısı da cumhurbaşkanının atadığı tabii üye.

MADDE 161 (Bütçe ve kesinhesap)

Kamu idarelerinin ve kamu iktisadî teşebbüsleri dışındaki kamu tüzel kişilerinin harcamaları yıllık bütçelerle yapılır.  
Cumhurbaşkanı bütçe kanun teklifini,  malî yılbaşından en az yetmiş beş gün önce,  Türkiye Büyük Millet Meclisine sunar.  Bütçe teklifi Bütçe Komisyonunda görüşülür.  Komisyonun elli beş gün içinde kabul edeceği metin Genel Kurulda görüşülür ve malî yılbaşına kadar karara bağlanır.  
Bütçe kanununun süresinde yürürlüğe konulamaması halinde,  geçici bütçe kanunu çıkarılır.  Geçici bütçe kanununun da çıkarılamaması durumunda,  yeni bütçe kanunu kabul edilinceye kadar bir önceki yılın bütçesi yeniden değerleme oranına göre artırılarak uygulanır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri,  Genel Kurulda kamu idare bütçeleri hakkında düşüncelerini her bütçenin görüşülmesi sırasında açıklarlar,  gider artırıcı veya gelirleri azaltıcı önerilerde bulunamazlar. (Bu anayasa hükmünden de anlaşılmaktadır ki; Meclise ait olması gerek Bütçe yapma ve çıkarma yetkisi, Cumhurbaşkanı tarafından sahiplenilmiş ve Meclis sadece seyirci kılınmış, meclis sadece genel kurulda düşünce açıklayabilmekte,  gider artırıcı veya gelirleri azaltıcı önerilerde bulunamamaktadır, meclis Cumhurbaşkanının hazırladığı bütçeyi uygun bulmaz ve kabul etmezse de, bir önceki yılın bütçesi yeniden değerleme oranına göre, artırılarak uygulanır, yani meclis bütçe yapmakta devre dışıdır. Tüm yetki cumhurbaşkanına aittir)
2547 Sayılı Yüksek Öğretim Kanunu Madde 6
Yükseköğretim Kurulu,  tüm yüksek öğretimi düzenleyen ve yükseköğretim kurumlarının faaliyetlerine yön veren,  bu kanunla kendisine verilen görev ve yetkiler çerçevesinde özerkliğe ve kamu tüzel kişiliğine sahip,  bir kuruluştur.  
Yükseköğretim Kurulu;
Cumhurbaşkanı tarafından;  rektörlük ve öğretim üyeliğinde başarılı hizmet yapmış profesörlere öncelik vermek suretiyle seçilen yedi,  temayüz etmiş üst düzeydeki Devlet görevlileri veya emeklileri arasından seçilen yedi,
Üniversitelerarası Kurulca,  Kurul üyesi olmayan profesör öğretim üyelerinden seçilip Cumhurbaşkanı tarafından atanan yedi,  olmak üzere toplam yirmi bir kişiden oluşur.  

Değerli okurlar; anayasaya ve ilgili yasalara göre,  yetkilerini bir bir yukarıda açıkladığımız, kötüye kullanılmaya açık ve ERDOĞAN tarafından da açık bir şekilde kötüye kullanılan bu devasa yetkilere sahip Cumhurbaşkanlığı koltuğunun;  bugünkü sistemde, yargıya, bürokrasiye, yürütmeye ve hatta büyük oranda meclise hükmeden çok önemli bir koltuk olduğunu, bu nedenle,  meclis çoğunluğuna dahi tercih edilmesi, bu yetkiler karşısında,  meclis çoğunluğunun dahi bir hükmünün kalmadığını ve mutlaka kazanılmasının gerektiğini, ERDOĞAN'ın yetkilerini kötüye kullandığı bu kötü  gidişe son vermek için, Millet İttifakı olarak Cumhurbaşkanlığını kazanarak KILIÇDAROĞLU'nun 13. Cumhurbaşkanı seçilmesinin yaşamsal önemini anlamış olmalısınız.

Tekrar ediyorum. Bu,  anayasa hükümlerine dayalı makalemizi,  sonuna kadar okuyunuz, yayınız ve oyunuzu, çok iyi düşünerek,  bu devasa ve sınır tanımayan denetlenemeyen yetkileri, ülke yararına kullanacağından en küçük bir şüphemizin olmadığı KILIÇDAROĞLU'na veriniz lütfen
Güner Yiğitbaşı
16/05/2023
Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

Rakamların Dili Ve Ülke Gerçekleri Işığında Seçimin Yorumu
Bu yazıyı,  CHP'li kimliğimizle,  ama objektif bir gözle kaleme alıyoruz.  


Kimse kimseyi kandırmasın.  


Evet, ERDOĞAN koltuğunu koruyamamış ve yüzde elli artı bir rakamına ulaşamamış ve bu nedenle seçimi kazanamamış gözüküyorsa da, ekonomik kriz, deprem, sunulan somut projeler, özgürlükçü parlamenter sisteme dönüş vaadi ve muhalefet cephesinin birlik ve beraberliğinden oluşan tüm avantajlara rağmen,  KILIÇDAROĞLU'nun lideri ve ortak adayı olduğu Millet İttifakı ve onun adayı KILIÇDAROĞLU da seçimi kazanamamış ve seçim ikinci tura kalmıştır.  


Oy dağılımına bakıldığında;   Cumhur İttifakının adayı mevcut Cumhurbaşkanı ERDOĞAN, yüzde 49.  30 ;   Millet İttifakının adayı KILIÇDAROĞLU ise;  yüzde 45.  01 oranında oy almıştır.  


Bu rakamların diline baktığımızda,  ERDOĞANKILIÇDAROĞLU'na dört puan fark atarak seçilmeye çok yaklaşmıştır.  


ERDOĞAN'ın; birinci turda almış olduğu 49.  30 oy oranını,  ikinci turda da tutturacağı kesindir.  Zira, ERDOĞAN'ın oylarını konsolide etmekte ustalığı ve elindeki devlet imkanlarını kendi yararı için kullanmaktaki pervasızlığı ve ustalığı,  inkar edilemez bir gerçektir.  


Bize göre, Sinan OĞAN; adaylığı ve almış olduğu yüzde  5.  26 oranındaki oyuyla;   Millet İttifakı ve onun adayı KILIÇDAROĞLU'nun aleyhine değil, bilakis onun  lehine ve kurtarıcı olmuş, aldığı 5.  26'lık oy oranıyla,  ERDOĞAN'ın çok yaklaştığı yüzde 50 artı bir oranına ulaşmasını engelleyerek KILIÇDAROĞLU'nu ipten almıştır.  


Zira;  Sinan OĞAN'ın siyasi geçmişi, adaylıktan çekilen İNCE gibi,  CHP'ye dayanmamakta ve ideolojisi de sosyal demokrat bir ideoloji değildir.  Evet, CHP kökeninden gelen ve CHP'den oy çalacak olan İNCE'nin adaylıktan çekilmesi,  bir ölçüde oyların bölünmesini önleyerek KILIÇDAROĞLU'na yararlı olmuşsa da, Sinan OĞAN'ın almış olduğu 5.  26 lık oylar içinde;   sosyal demokrat ve  CHP'den gelen oyların olmaması, olsa da çok az olması, bu oyların daha ziyade,  MHP, İyi Parti ve AKP'den memnun olmayan ve kararsız kalan sağ ve milliyetçi diye vasıflandırılan kesime ait oylar olması nedeniyle, Sinan OĞAN'ın adaylığı ve almış olduğu oylar, KILIÇDAROĞLU'na yarar sağlamış, ERDOĞAN'a ise zarar vermiş ve ERDOĞAN'ın çok yaklaştığı birinci turda seçimi kazanmasına engel olmuştur.  


Sinan OĞAN şimdi, seçimleri ikinci tura taşımanın sevincini ve mutluluğunu yaşamakta ve seçim kazanmış gibi, ikinci tur için ERDOĞAN ve KILIÇDAROĞLU'nun tekliflerini beklemeye ve pazarlık planları yapmaya başlamış olmalıdır.  


Ancak, Sinan  OĞAN'a bizim tavsiyemiz şudur.  Sakın ola ki;  kendisine verilen yüzde 5.  26 lık oyu,  tapulu malı olarak ve çantada keklik görmesin.  Yukarıda belirttiğimiz gibi bu oylar, kendisini sığınacak liman olarak gören MHP, İYİ Parti ve AKP'den kopup gelen ve kararsız  milliyetçi oylardır, bu oyları siyasi menfaati için kullanmaya ve istismar etmeye, bu oylar üzerinden ERDOĞAN ve KILIÇDAROĞLU ile pazarlık yapmaya kalkışırsa;  bu oyların,  Sinan OĞAN'ın işaret edeceği ERDOĞAN'a veya KILÇDAROĞLU'na yöneleceğinin hiçbir garantisi yoktur.  


Bu nedenle bir tavsiye de KILIÇDAROĞLU'na yapmak istiyorum.  Sinan OĞAN ile masaya oturarak pazarlık yapar ve Sinan  OĞAN'a da orantısız bir taviz vermeye kalkışırsanız,  avucunuzu yalarsınız.  


Seçimde, koşullara göre,  favori gösterilmesine rağmen yeterli oyu alarak ipi göğüsleyemeyen ve hatta oy oranı ERDOĞAN'ın da gerisinde kalan,  alabileceği azami oyu alabilmek için elinden gelen gayreti gösteren,  somut projelerini bir bir seçmenle paylaşan KILIÇDAROĞLU'nu, seçimi kazanamadığı gerekçesiyle,  kimse asla suçlamamalıdır.  


Ülkenin bazı gerçekleri, geniş bir seçmen kesiminin;  sosyo kültürel yapısı, hala kimlik ve din üzerinden politika yaparak bunun üzerinden oyunun rengini belirleme alışkanlığı, bu konuda iktidar cenahından kaynaklı algı yönetimine maruz kalması, kırılması imkansız bazı önyargıları, ERDOĞAN'ın kimlikler ve dini inançlar üzerinden bölücü ve ayrıştırıcı bir siyaset  yapmaktaki ısrarı ve ustalığı, maalesef KILIÇDAROĞLU'nun kazanmasına doğru giden yollar üzerinde engeller oluşturmaktadır.  


Her zaman, ”seçim kaybetmenin suçlusu asla seçmen değildir, siz muhalefet olarak aynaya bakınız” derler ya.  


Ben bu seçimler için;   “seçmen hatalı değildir, muhalefet olarak siz suçu kendinizde arayınız,  aynaya bakınız” sözünü,  asla kabul etmiyorum.  


KILIÇDAROĞLU daha ne yapacak? ülkenin seçmen profiline göre,  elinden gelen tavizi vermiş, herkesle helalleşmiş, birleştirici, ayrıştırmayan, herkesi kucaklayan bir sevgi dilini kullanmış, iş başına gelince ülke ve halk yararına yapacaklarını somut projelerle anlatmış, dürüst, namuslu, hırsızlık yapmayan, herkesin inancına saygılı, bir görüntü sergilemiş, tüm bunlara rağmen;  açıkça dile getirilmese de, alevi olması ve bugüne kadar ERDOĞAN karşısında seçim kazanamamış olması gibi,   bazı seçmen kesiminin bir türlü kıramadığı ön yargıları nedeniyle, belki de Millet İttifakı bileşeni partilerin seçmenleri tarafından dahi,  kendisi dışlanarak hak ettiği ipi göğüsleyememiş ve seçimi kazanamamıştır.  


Bir neden de bize göre, Millet İttifakının bileşeni İyi Parti  ve lideri AKŞENER'in akıl almaz bir şekilde KILIÇDAROĞLU'nun adaylığına karşı çıkışı, KILIÇDAROĞLU'nu seçilemeyecek aday olarak yaftalaması ve masayı devirmesidir.  Sonradan iş tatlıya bağlansa da,  iş işten geçmiş ve çatlayan vazo su sızdırmaya devam etmiş,  Millet İttifakına ve KILIÇDAROĞLU'na olan güveni sarsmış ve AKŞENER'in bu akıl almaz ihaneti, İyi Parti'ye de, ortak aday KILIÇDAROĞLU'na da zarar vermiştir.  


Bize göre, ikinci turun favorisi ERDOĞAN'dır.  


Zira alınan oy oranlarını gösteren rakamlar ortadadır, bu ilk turda alınan oy oranları,  gerçek bir anket olarak karşımızda durmaktadır.  Muhalefetin seçmenlerine söyleyecek hiçbir şeyi kalmamıştır, seçilmek için yeterli olan her şeyi ilk turda söylemiş ve buna rağmen, özellikle depremden mağdur olan, iktidarın yardım elini uzatmadığı deprem bölgesindeki seçmenler dahi, kendilerine çektirilen onca acıya ve yokluğa, sıkıntıya rağmen, eski alışkanlıklarından ve inançlarından, ERDOĞAN'ın yaydığı algılardan kaynaklı ön yargılarını kırıp doğruları görememişler, alınları sözde  secdeye değenleri,  çektikleri açlığa, yokluğa ve acıya karşı tercih etmişlerdir.  


Ülkenin kültürü bu, acı gerçekleri bu.  Bunları kökten değiştiremediğimiz sürece,  layık olduğumuz kişilerce yönetilmeye devam edeceğiz maalesef.  


İkinci turda KILIÇDAROĞLU'nun kazanmasını temenni ediyorum, oy'um yine KILIÇDAROĞLU'nadır.  Ancak, KILIÇDAROĞLU'nun kazanacağı konusunda,  bu sefer iyimser değilim, kazanırsa milli piyangodan çıkmış ikramiye gibi sevinip mutlu olacağım.

Güner Yiğitbaşı

15/05/2023

Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

Anneler gününüz kutlu olsun 

Anne (kadın) olmak bir ayrıcalıktır
Yarın (14/05/2023) anneler günü. 

Çok anlamlı ve çok özel bir gün. 

Dünyada ve ülkemizde,  yıl içinde çok çeşitli günler kutlanır, çoğunu şimdi hatırlamamız dahi mümkün değildir. 

Ama,  anneler günü için öyle söyleyebilir miyiz?

Bizi dünyaya getiren, hiçbir karşılık beklemeksizin,  büyük zahmet ve fedakarlıklarla büyüterek bizleri yetiştiren annelerimizi;  istisnasız,  yılın her günü hatırlar ve çok severiz. 

Ancak; anneler gününde,  annelerimizi hatırlayarak,  onlara çok özel sevgi ve şükranlarımızı sunmak, sağ iseler gidip ellerinden öpmek,  onlara sarılarak kucaklamak,  ana şefkatini ve yüreğinin sıcaklığını yüreğimizde hissetmek,  bir başka güzeldir, büyük bir onur ve mutluluktur. 

Anne olmak, Dünya'nın en güzel duygusu ve zevki olduğunu tahmin ettiğimiz analık duygusunu ve zevkini tadabilmek, Allah tarafından sadece kadınlarımıza tanınan bir ayrıcalıktır. 

Dünya nüfusunun yaklaşık yarısı kadın, diğer yarısı olan biz erkekleri doğurarak Dünya'ya getiren de,  yine kadındır. Yani kadın; erkek ve kadınlardan oluşan tüm Dünya nüfusunun tamamında, yüzde yüzünde de vardır ve söz hakkına sahiptir. 

Bu yalın  gerçek dahi,  annelerimizin ve kadınlarımızın önemini ve vazgeçilmezliğini,  onları çok sevmemiz, başımızın tacı yapmamız, saygı göstermemiz gerektiğini,  açıkça göstermektedir. 

Dünya'ya kadın olarak gelen herkes; yaradılışı gereği,  erişkin yaşlara geldikten sonra evlenip bir yuva kurarak mutlaka bir çocuk sahibi olmayı arzular. 

Ancak, kısmet olup da evlenemediği veya evlendiği halde, kendisinden veya kocasından kaynaklı tıbbı bazı eksiklikler ve bozukluklar nedenleriyle çocuk sahibi olmayan kadınlarımız da, toplum içinde az değildir. 

Bizler, çok iyi biliyoruz ki; doğurup çocuk sahibi olamasalar da, bu kadınlarımız da; kadın olarak, doğuştan  bir ana yüreği ve şefkati taşımakta ve çocuk özlemiyle yanıp tutuşmaktadırlar. 

Bu nedenle, biz anneler gününü; evlenemedikleri için çocuk doğurup  anne olamayan veya  evlenseler de, çeşitli nedenlerle çocuk doğuramadıkları için anne olamayan kadınlarımız da dahil olmak üzere, çocuk doğurarak anne olan tüm kadınlarımızın günü olarak kabul ediyoruz ve tüm kadınlarımızı yürekten  kutluyoruz. 

Şu veya bu nedenle çocuk sahibi olamamış kadınlarımızı, anneleri hayatta olsun veya olmasın, tüm çocukların manevi  anneleri olarak kabul ediyoruz. 

Gerçekten, tahmin ediyoruz ve görüyoruz ki; kadın olmak, anne olmak,  çok özel ve güzel  bir duygu ve zevk olup, bu duygu ve zevk, kadınlarımızı erkeklere nazaran ayrıcalıklı ve üstün kılmaktadır. 

Sanırım, özellikle ülkemizde, kadınlarımızın; bazı erkeklerin şiddetine ve kötü muamelesine maruz kalmalarının altında yatan şuur altı gerçek neden de, kadınların erkeğe karşı olan bu ayrıcalıklı üstünlüğüdür. 

Büyük tesadüf, Türk halkı anneler gününde sandığa gidiyor ve Cumhuriyetin ikinci yüzyılına damgasını vuracak, ülkemizi yönetecek olan Cumhurbaşkanını ve milletvekillerini seçecek, bu seçimde de kadınlarımız, kadınlık sezileriyle yapacakları tercihleri ve kullanacakları oylarıyla,  biz erkeklere göre fark yaratacaklar ve en doğru kararı vererek,  ülkemizin aydınlık ve demokratik  geleceğine önemli katkı sunacaklardır. 

Bu duygularla; 

En başta; ülkemizin kurtarıcısı ve devletimizin kurucusu Sevgili ATATÜRK'ü doğuran hepimizin sevgili annesi ZÜBEYDE annemiz ve rahmetli kendi annem, çocuklarımın annesi eşim olmak üzere; hayatta olan veya olmayan tüm annelerin,  anne adaylarının,  şu veya bu nedenle anne olamayan ancak annelik özlem ve duygularını bedeninde ve ruhunda taşımaya ve yaşamaya devam eden tüm kadınlarımızın Anneler Günü'nü;  en derin saygı, sevgi, minnet ve şükran duygularımla kutluyorum. 

İyi ki, varlar. 

Selam olsun tüm annelerimize ve kadınlarımıza 

Güner Yiğitbaşı

13/05/2023

Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget