“Mevlana Türk Düşmanıydı” başlıklı yazım birilerini çok kızdırdı. Bana demediklerini bırakmadılar. Ama o yazımda söylediklerimin tümü doğrudur. Ve kaynaklara dayanmaktadır.
Ocak 1975 tarihli Yansıma Dergisi’nde çıkan “Mevlana Hangi Sınıfın Saratçısıydı?” başlıklı makalemde Mevlana’yı şöyle anlatmıştım: “Türk halkının kabaca sömürüldüğü düzenin nimetlerini tam anlamıyla tadan Mevlana; egemen sınıfla tam anlamıyla haysiyet kırıcı bir uzlaşma içine girmiş ve soyluların çirkefine batan birisi olarak yaşamıştır. Mevlana’nın çağında sömürülen yığınlar ve onlara önderlik eden sufiler; kadınları ve çocukları ile birlikte kılıçtan geçirilirken onun padişahlardan bile iltifat görmesi hangi sınıfın malı olduğunun bir belgesidir.”
TARİH TANIK
Mevlana Celaleddin Rumi’nin sadece Konya’daki sultanlarla değil, daha sonra Anadolu’yu istila edip yakıp yıkan Moğollar’la da işbirliği yaptığını tarihi belgeler açıkça gösteriyor. Prof. Halil İnalcık’ın yazdığı gibi; Anadolu şehirlerindeki ahiler (esnaf) Moğollara direnince, kılıçtan geçiriliyolar. Bu ahilerin mallarını, dükkanlarını Moğollar, Mevlana’nın adamlarına veriyorlar.
Sadece bu mu?
Bugün Nasreddin Hoca diye bildiğimiz şahsiyetin aslında Ahi Evren olduğunu Prof. Mikail Bayram tarihsel kayıtlardan buldu çıkarttı. İşte ahilerin başı olan Ahi Evren’i de Moğollar’a öldürten bu ulu (!) Mevlana.
Türk’ü açıkça aşağılayan, halka hakaretler yağdıran bu Mevlana’ya arka çıkan Türk çocuklarına da ister istemez şaşırıyorum.
Yunus Emre Türkçe yazıyor; kızıyor yasaklıyorsunuz; Mevlana, Farsça (Şu sevmediğiniz İranlılar’ın diliyle) yazıyor; atalarınıza hakaretler yağdırıyor; alkışlıyorsunuz. Sizler kendinize hakaretten zevk alan mozoşistler misiniz?
ÇIKARCILARIN ŞAHI
Bana inanmıyorsanız; onun yazdığı kitapları dikkatlice okuyun, kendiniz görün: Bugün bizlere halk adamı gibi gösterilen; insanları ayırmadığı söylenen Mevlana gündelik hayatta bunun tam aksine davranmıştır.
Örneğin çok yaman bir torpilcidir. Beylerle, vezirlerle sultanlarla işbirliği içinde olduğundan bu durumunu kullanarak başkalarının elindeki makamları aldırıp adamlarına verdirir. İnanmayan varsa; Mevlana’nın “Mektuplar”ını okusun. Örneğin, Ziyaeddin Tekkesi’nin sahibinden alınıp kendi adamı Çelebi Hüsameddin’e verilmesini, direnen olursa da tepelenmesini isteyebilmektedir. Yine Emir Pervane’den kendisine lütfta bulunmasını (yani mal ve para vermesini) açıkça talep eder. (Kaynak: Fihi Mafih ve Mecalisi Sebadan Seçmeler; MEB Devlet Kitapları, 1972, s. 219)
Ama sıra halka gelince; onların mal ve paradan uzak durmasını ister ve buna şöyle bir gerekçe uydurur: “Aşk yoksulluktur; bir şeye muhtaç oluştur. Demek ki muhtaç oluş (yoksulluk) asıldır.” (Fihi Mafih, s. 103)
Mevlana; halkı kandırmak için yoksulluğu böyle kutsarken; kendisi zenginlerden yardım istemekte; işgalci Moğollarla mal uğruna işbirliği yapabilmektedir.
İşinin düştüğü kişileri de bir inanç önderine hiç yakışmayacak ölçülerde över (Aynı eser, s. 185), Moğolların elinde oyuncak olan Konya Sultanı’na da “Zamanın İskenderi” diyerek yağcılıkta doruğa çıkar.
Bu çok abartılı ve uzun uzun devam eden haksız övgüleri sıradan beylere karşı bile yapar ve insanın midesini bulandırır.
Piyasada Türkçe çevirisi olan o Mektuplar’ı okuyun da görün bakalım; üç kuruş çıkarı için beş para etmez adamları nasıl övüyormuş ulu (!) Mevlana.
Yarın: Diğer dinlere nasıl bakıyordu?
Yorum Gönder