Bunların devlet yönetimi, ülke kalkınmasıyla ilgili ne bir program, proje ne de bir niyetleri varmış.
Bunlar iktidar olmanın en etkin ve kolay yolunun din sömürüsü olduğunu keşfetmişler.
Bu istismara da Türk halkının çok müsait olduğu inancıyla (demokrasiyi
araç olarak kullanıp) menfur ikballerine ulaşmayı planlamışlar.
Bunun için halkın cahil bırakılması esas alınıyor. İmam hatipler, cemaat
ve tarikatlar, Kuran kursları, camiler arka bahçe olarak kullanılıyor.
Amaca (şeriata) ulaşmak için her şey mubahtır diye hırsızlıklar meşrulaştırılıyor.
Ülkenin temel direkleri Ordu ve yargı çökertiliyor. Basın uydu
yapılıyor. Tüm bunların din adına yapıldığı inancıyla halkın idraki
körletiliyor. Unvan ya da cüzdanlarının tutsağı olmuş bir takım aydın,
bilim adamı kimlikli mahlukatın gıkı çıkmayınca bunların astıkları
astık, kestikleri kestik oluyor.
Hukuksuzluklar, gaflar ve hataların ardı arkası kesilmiyor.
Hadi diyelim ki halkımız kendilerine sus payı olarak verilen 5 ton kömür uğruna tüm bu rezaletleri görmez hale getiriliyor.
Peki, dünyanın neresinde, bir rektörlük, bir Yargıtay ya da HSYK üyeliği
uğruna yargıçlar, bilim adamları arasından mesleki onurlarını iki
paralık edip hukuk ve “devlet benim” diyen bir zihniyete kulluk edenlere
tanık olunuyor.
* * *
Hiçbir ülke aydını, bilim adamı kendi çıkarları uğruna ülkesini feda
etmez. Bizim aydınlar ilkelliği, karanlığı, liboşluğu simgeliyorlar.
Arap dünyası liderliği hayaliyle, Suriye’ye güya insani duygularla müdahale edip, ümmetler birbirine kırdırılıyor.
Oysa Ermeniler Rusya’nın desteğiyle Yukarı Karabağ bölgesini işgal
ediyor. 40 bin Azeri katlediliyor. Bir milyondan fazla Azeri Türkü de
yerlerinden yurtlarından ediliyor. Ancak Başbakan’ın hem Türk hem ümmet
Azerilere karşı insani duyguları depreşmiyor. Filistin’e yaptığı destek
ve ilginin yüzde birini Karabağ katliamı ve Azerilere gösterseydi Türk
dünyasının lideri olurdu.
Daha önce de “demokrasi götüreceğiz” ya da insani duygular palavrasıyla
Irak’ı işgal ettiler. 1.5 milyon Şii, Sünni Arap’ı birbirine
kırdırdılar. Irak’ı paramparça ettiler. Aynı şeyi Libya’da, Mısır’da da
yaptılar. Bugün Irak Saddam’ı, Libya Kaddafi’yi, Mısır Mübarek’i mumla
arıyor.
Mısır halkı Müslüman Kardeşler’in yaptığı anayasaya, şeriat ağırlıklı
diye büyük tepki gösteriyor. Bizim halkımız, Mısır halkı kadar olamıyor.
Şimdi de son kurbanları Suriye oluyor. Ülkeyi birbirine kırdırıyor. Kuzey Suriye’yi PKK egemenliğine sokuyorlar.
* * *
Türkiye’nin ABD şerikliğiyle Suriye batağına sokulmasının nedenini soran bir bilim adamı, aydın, akil kişiye de tanık olunmuyor.
21. Asır Türkiye’sine bakınız:
“Elhamdülillah şeriatçıyım”, “çıkar için papaz elbisesi bile giyerim” diyen bir kişi Başbakan,
İhaleye fesat karıştırma suçundan fezlekeli, takla sendromlu bir kişi İçişleri Bakanı,
“Bana suikast yapacaklar” diye ağlama yöntemiyle kozmik odayı yerle bir ettiren bir kişi Başbakan Yardımcısı,
Sudan canavarı Başkan Ömer El Beşir’in kankası “İbni El Ahmedi Davut”
Dışişleri Bakanı, İntihalden (kopyacılık) şaibeli bir kişi Milli Eğitim
Bakanı oluyor.
Tüm bunlara karşın halk yinede bunları baş tacı ediyorsa Türk toplumu bu Allahlık yönetime layık oluyor.
Rektörlere bak hizaya gel
Özgür ve bağımsız olmayan üniversiteler bilim değil amigo rektörler
üretir. Dünyanın her yerinde üniversite gençliği mitingler düzenler,
istek ve dileklerini gençlik heyecanı ve taşkınlığıyla dile getirirler.
Bunlar demokrasinin rengi ve gereğidir.
Olayları polis şiddete dönüştürüyor.
Daha önce de hiçbir şiddete başvurmadan parasız eğitim isteyen öğrencileri biber gazı ile coplayıp, zindana attırmışlardı.
O zaman bu 14 gecekondu rektörü neredeydi. Hükümet polisin zulmünü örtmek için suçu öğrencilere yüklüyor.
Başbakan, ODTÜ Rektörü ve hocalarına veryansın ediyor. Bunun üzerine 14
üniversite rektörü “bilimsel bir yağcılıkla” durumdan vazife çıkartıyor.
Kendilerini Başbakan’ın hışmından azade kılmak için ODTÜ rektörü ve
öğrencilerini suçluyorlar. Bu şekilde hem ikinci kez rektörlük seçimini
garantiliyor hem de Cumhurbaşkanı’na “yanlış adam seçmediniz” mesajı
veriyorlar.
Bir üniversitedeki öğrencilerin haklı protestosunu, protesto eden diğer
üniversite rektör ve bilim adamlarına dünyada ilk kez Türkiye’de tanık
olunuyor. Bunlar yalnız bizim ülkemizde neşvu-nema (filizlenme) buluyor.
Bu durumda Jan jak Russo’nun “her toplum layık olduğu yönetimi bulur”
deyimi bizim ülkemizde “her toplum yönetimle birlikte layık olduğu
rektörleri, bilim adamları, aydınları da bulur” şeklinde tecelli ediyor.
http://sozcu.com.tr/azerilere-karsi-insani-duygulari-depresmiyor.html
Yorum Gönder