Barzani beyin kanaması geçiren ve Almanya’da tedavi gören Irak Cumhurbaşkanı Talabani’nin durumuyla ilgili olarak: "Her şeye hazırlıklı olmak gerekir." demiş.
Azraili yense bile Talabani’nin siyaseten yolun sonuna geldiğine, bununla bağlantılı olarak Irak’ın resmen bölünüp "Kürdistan"ın
kurulmasına kesin gözüyle bakılıyor. Talabani ve Irak’ın akıbetinin
tetikleyeceği gelişmelerle taşların yeniden karılacağı, İngilizlerin 1.
Dünya Savaşı'nda "cetvelle çizdiği sınırlar"ın yeniden belirleneceği de artık açık açık konuşuluyor.
Time Dergisi’in son sayısında Barzani’nin Başbakanı
Neçirvan Barzani’yle bir söyleşi yapıldı. Geçen ay Başbakan Erdoğan’ın
Dolmabahçe’de birkaç saat başbaşa görüştüğü Neçirvan Barzani, Time'a
şunları söyledi:
"Türkiye’de
çok şey değişti... Aramızdaki tek sorun o, PKK meselesi. Türkiye’nin bir
şeyi anlaması gerekiyor: bu siyasi bir sorundur, askeri olarak
çözülemez. Bu sorunu çözmek için siyasi bir karar gereklidir. Bu konuyu
Türkiye ile sürekli olarak gündeme getirdik ve tartıştık. Her zaman. Ve
böyle yapmaya devam edeceğiz. Bu rolü oynamaya çalışıyoruz ki bu soruna
bir siyasi çözüm bulunabilsin."
Mesaj net: "Kürdistan"ın ilânı için beklenmesinin sebeplerinden birisi Türkiye’nin, PKK ve Öcalan "sorunu"nu halletmesi, böylece Barzani ve şûrekasının olası bir "bela veya ortaktan" kurtarılması!..
Neçirvan Barzani, "Bağımsız bir Kürdistan’a her zamandan daha fazla yakın olduğunuzu söylemek mümkün mü?" sorusunu da şöyle cevapladı:
"Evet, gayet iyi bir fırsata sahip olduğumuz
kanısındayım; ama birçok zorluğumuz da var. Bir bağımsız Kürdistan için
en başta, çevremizdekilerden en az bir ülkeyi buna ikna etmeliyiz.
Onları ikna etmeden bunu yapamayız. Denize çıkışı olmayan bir ülke
olarak bir ortağımız olmalı. Bölgesel güç olan bir ortağımız buna ikna
olmalı ve uluslararası düzeyde bir büyük güç de bunu desteklemeli."
Gayet açık; malum proje Türkiye üzerinden tüm hızıyla yürüyor.
Benim dikkatimi çeken Time’ın Barzani’yi: "Eğer
büyüyen Türk-Kürt yakınlaşmasının şeref payesini hak edecek tek bir
adam varsa, o, Irak Kürdistanı’nın Başbakanı Neçirvan Barzani’dir." diye takdim etmesi oldu.
Neden mi? 2007 yılına gidelim. ABD’in dış
politikasını belirleyen Ulusal Dış Politika Komitesi’dir. İşte bu komite
için 15 Ekim 2007’de "Kürdistan İşçi Partisinin Silahsızlandırılması, Dağıtılması ve Yeniden Entegre Edilmesi"
başlıklı bir rapor hazırlanır. Hazırlayan, 2010’da ABD’de yapılan ve
ismi açıklanmayan bazı Türklerin de katıldığı Atlantik Konsey toplantısı
raporu ile adını duyuran David L. Phillips’tir. Bu zat, ABD Dışişleri
ve BM Genel Sekreteri'nin kıdemli danışmanlığını yapan, 20 yıldır "Kürt sorunu" üzerinde çalışan, ağırlıklı olarak Güneydoğu olmak üzere Türkiye’ye 30’dan fazla ziyarette bulunan birisidir.
Phillips’in 2007 tarihli raporunun hazırlanmasına bizim Dışişleri Bakanlığı da destek ve katkı verir. Bugün tanık olduğumuz "açılımların" çoğu o raporda yer alır.
Raporun konumuzu ilgilendiren kısmına gelirsek;
Abdullah Gül’ün başbakanlığı döneminde çıkartmak istediği pişmanlık
yasasını milliyetçiler ve askerin önlediği anlatılıyor, Erdoğan’ın ise
PKK’ya karşı kararlı biçimde hareket etmesi yönünde ağır baskı altında
olduğu, askeri harekat taleplerine direnmesi gerektiği vurgulanıyordu.
Rapordaki can alıcı cümle ise şuydu:
"Sorunu Gül ve Neçirvan Barzani gibi genç isimler çözebilir!.."
Görüldüğü üzere Neçirvan Barzani artık "başrol"de.
Talabani’den sonra yaşlanan ve yıpranan Mesut Barzani’nin de yolcu edileceği, “Kürdistan”
tramvayının tamamen ABD’nin rahle-i tedrisinden geçen Neçirvan Barzanı
ve Kubat Talabani gibi genç isimlerin kaptanlığında yoluna devam edeceği
görülüyor.
Haliyle insan, "Türk-Kürt yakınlaşmasının şeref payesini" Türk tarafında "hak eden/edecek" ismi ve Türkiye cephesinde o tramvaydan kimin inip bineceğini merak ediyor işte!..
Silivri, Hasdal, Hadımköy ve Maltepe’ye kucak dolusu sevgiler...
Müyesser YILDIZ
26 Aralık 2012
Yorum Gönder