O kalabalıkların “öğrenci” olduklarını ODTÜ yönetimi açıkladı, polisin gösterdiği şiddetin dengesiz, oransız güç gösterisi olduğunu söyledi. Arka arkaya atılan gaz bombalarından bir öğrencinin beyin kanaması geçirdiği medyada yer aldı. Eğer Devlet Bahçeli gündemi izlemiyor ve birilerinin kulağına fısıldadığı şeyleri tekrarlıyorsa oldukça ayıp bir durum doğrusu..
BİR ‘TERÖRİST’ TUTTURMUŞLAR
Ayrıca... Hepimiz o sıralardan geçtik, bunları yaşadık ve biliyoruz... ODTÜ’de de başka üniversitelerde de (diğer ülkelerde de) her dönemde hükümet üyelerine karşı gösteriler yapılmıştır, gelecekte de olacaktır, bunları polis şiddetiyle ve bu susturma politikalarıyla, aynen hapse tıkılan gazetecilere, hatta İlker Başbuğ’a yapıldığı gibi “terörizm”le maskeleyip başka yönlere çekerek toplumu da yanıltmak doğru değildir.
Devlet Bahçeli’nin gündemle ilgili açıklamalarının hemen hepsi çok geç yapılır ama hem geç, hem yanlış olması bir genel başkan için gerçekten üzücü!
Başkanlık sistemini kısa ve öz olarak anlatmak lazım, zira sonunda referandumda olduğu gibi “kimse bir şey anlamadan”, “yetmez ama evet” sesleri arasında, şimdiden geri dönen ve yıllar öncesine dayanan “mağduriyet açıklamalarıyla sempati yaratarak” o da olup bitecek.. Yani nasılsa olup bitecek belki ama hiç değilse konuşalım, inceleyelim.. Şimdi, biliyoruz ki bu sistem bir tek ABD’de başarılı olmuş, diğer ülkelerde baskı rejimleriyle son bulmuş ve bunun da önemli nedenleri var.. ABD’nin başka ülkelerde olmayan çok farklı yapısı gibi. Mesela..
- ABD’de Başkan’ın ikna etmek zorunda olduğu bir meclis ve bir senato var (başkan suç işlerse senatonun 2/3 oyu ile mahkum edilebiliyor) bizde senato var mı, yok.. Bizde kimseyi ikna etmek zorunda mı; hayır..
-ABD’de “çok güçlü ve tam bağımsız bir yargı” var, bizde durum bu mu? Hayır.. “Siyasallaşmış bir yargı” söz konusu (Bkz; referandum sonrasında HSYK ve Anayasa Mahkemesi üyelerinin seçimi, bakınız HSYK’nın başında Adalet Bakanı’nın bulunması, bakınız MİT, Deniz Feneri gibi davalarda hakim, savcı değişiklikleri, bakınız “özel yetkili mahkemeler hukuk dışı” denerek kaldırılmalarına rağmen yüzlerce insanı 20 yıl hapse mahkum edecek yetki verilmesi).. ABD’de “disiplinsiz parti yapısı” var, milletvekilleri özgür iradeleriyle karar verebiliyor, parti genel başkanları tarafından da seçilmiyor. Türkiye’de bu var mı, yok..
-ABD’de her biri ayrı bir devlet gibi eyaletler, o eyaletlerin başında her biri “ayrı bir başkan” gibi valiler, kısacası “başkanın diktatöre dönüşmesini önleyen, gücü paylaştığı” bir federatif devlet yapısı var. Türkiye’de var mı; yok!
O zaman, bol bol konuşalım ve sonunda da güle güle (!) kullanalım başkanlık sistemini.. Kendi düşen ağlamaz, değil mi?
Yeni bir yıla herkes neşe içinde girerken “siyasi nedenlerle ve hukuka-adalete güvensizlik yaratan bir tabloyla” cezaevinde tutulan (sadece “hukuka aykırı olduğu için kaldırılan” özel yetkili mahkemelerin yalnız bu davalara bakmasına izin verilmesi bile yeterli güvensizliği yaratıyor), soğuk taş duvarlar içinde yılbaşı geçirecek insanları unutmak istemiyorum.
Askeri Hakim Albay Onur Uluocak 19 aydan beri tutuklu bulunduğu Hadımköy Askeri Cezaevi’nden bir mektup göndermiş. Ağustos 2011 tarihinde Cumhurbaşkanı tarafından Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) üyesi seçilen Deniz Kurmay Albay Osman Gündüz Bora Oğurlu’nun da “bir Balyoz şüphelisi” olduğunu, 22 Ağustos 2011 tarihinde “hakkında kuvvetli suç şüphesi” bulunması nedeniyle tutuklama istemiyle İstanbul Özel Yetkili 12. Ağır Ceza Mahkemesi’ne sevk edildiğini..
Üzerine atılı üç eylem olduğunu ve imzasız ve sanal bir yazıda “özel kurye” olarak göründüğü için “darbeye teşebbüs” iddiası ile suçlandığını..
Beraber sevk edildiği diğer subaylar tutuklandığı halde, sorgu hakimine “Cumhurbaşkanı tarafından AYİM üyeliğine seçildiğini” söyleyince serbest bırakıldığını.. Başlangıçta hakkında kuvvetli suç şüphesi ile tutuklanmasını isteyen Özel Yetkili Savcılığın 11 Kasım 2011 tarihinde bu kez “isnat edilen suça ilişkin maddi deliller bulunmadığından bahisle delil yetersizliği” gerekçesiyle hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verdiğini..
Oysa şüpheli Bora Uğurlu’nun üzerine atılı eylemler açısından “hakkında dava açılan diğer 142 sanıktan hiçbir farkı olmadığını”, hatta yine “sözde darbe senaryosu”na göre durumunun birçok sanıktan daha ağır olduğunu anlatıyor. (Devam edecek..)
Ümit denen şey asla kaybolmamalı, her şey kaybolabilir ama ümit “o her şeyin geri kazanılabilmesi” için en gerekli duygudur.. Tabii başta “sağlık” olmak üzere.. Sevgili okurlarım, mutlu, mutsuz, kolay, zor günleri bir arada yaşadığımız bir yılı daha geride bırakırken 2013’ün hepinize yepyeni umutlar, beklemediğiniz sürpriz mutluluklar, sağlık, başarı ve tüm güzellikleri, kısacası “kendim için de umduğum her şeyi” getirmesini diliyorum. İnşallah daha uzun yılları birlikte ve huzurla paylaşırız. Yeni yılınız kutlu olsun!
Yorum Gönder