Türkiye'de işbaşına gelen her iktidar, kadrolaşmaya gider, kurum ve kuruluşların başına adamlarını getirir, yargıdan spora, eğitimden çalışma hayatına, kılık kıyafetten yeme içmeye kadar akla gelebilecek her alanda, kendi dünya görüşü doğrultusunda değişiklikler yapardı.
Tüm bunlar elbette ki muhalefetin tepkisini çeker, hararetli tartışmalar yaşanırdı. Ama Türkiye, son 10 yıldır işbaşında olan iktidar sayesinde şimdiye kadar hiç görülmemiş bir kadrolaşma, değiştirilme ve dönüştürülme sürecine girdi. Bu süreci yönlendirenler, “Nasıl olsa çoğunluk bizde. Halkın yüzde 50'si de oy verdiğine göre istediğimizi yaparız. Zaten muhalefete falan da gerek yok” anlayışına sahip oldukları için kırıp dökerek, önüne geleni ezip geçerek, itiraz edeni, sorun yaratanı bir yolunu bulup zindana tıkarak, yollarına devam ediyorlar.
“Türkiye'de ortalık güllük gülistanlık, İleri Demokrasi var, dünya bize gıptayla bakıyor, borç istiyor, lider ülkeyiz” palavrasına herkesin gözü kapalı inanmasını isteyenlerin, gerçekler ortaya çıkmaya başladığında başvurdukları en etkili yöntem, gündem değiştirmek oluyor. Kürtaj, 3 çocuk, Muhteşem Yüzyıl dizisi, Kuran dersi, Çamlıca'ya Cami, Taksim Meydanı, darbe girişimleri, Kuvvetler ayrımı vb konuları ortaya atıp, tartışmaları ve dikkatleri başka yere çekiyorlar.
Gündemin değiştirilmesine en somut örneklerden biri de, eski cumhurbaşkanlarından Turgut Özal'ın zehirlenerek öldürüldüğü iddiasıdır.
Farklı dönemlerde ortaya atılan bu iddiayı herkesin tartışması için yandaş medya elinden geleni yapıyor.
Bu konuda kesin karar verecek olan Adli Tıp Kurumu'dur. Ama bu hassas kurum da, tıpkı bilimsellikten bir zerre şaşmaması gereken TÜBİTAK gibi kadrolaşmanın en açık biçimde yaşandığı, siyasi iktidarın emrinden dışarı çıkamayan resmi yerlerden biri olduğuna dair yapılan eleştiri ve suçlamalara yanıt vermemiştir. Durum böyle olduğu içindir ki, Özal'ın mezarının açılmasının ve bozulmadığı söylenen cenazenin üzerinde yapılan araştırmaların ardından, “Zehirlenme yoktur” demekten kaçınan, kuşku bırakan ifadeler içeren bir rapor yayınlayarak, Özal öldürüldü iddiasını tartışmaya açık bıraktı.
Anlaşılan o ki, gündem değiştirilmek istendiğinde, Özal ile ilgili yeni otopsiler yapılması, öldürülmüş olabilir yönünde ifadeler içeren raporlar açıklanması talep edilecektir.
Böylesine büyük bir iddianın açıklığa kavuşturulması elbette çok önemlidir. Peki, bunun için kime güveneceğiz? Yapısı iktidar tarafından tamamen değiştirilen Adli Tıp Kurumuna mı? Yandaş medya bu kurumdaki değişikliği bilmiyor mu? Bal gibi de biliyor, ama amaç gündemi saptırmak ve halkın kafasını bulandırmak olunca durum değişiyor. Allah yandaş medyanın şerrinden korusun.
Gelin birlikte tam 3 bin yıl öncesine, Eski Mısır'a gidelim. Tarihin en önemli simalarından biri olan Firavun 3. Ramses'in nasıl öldürüldüğünü merak ediyorsanız, aktaracaklarımı lütfen dikkatle okuyun.
Siyasi baskı olmaksızın neler yapabileceğinin en büyük örneğini yabancı bilim adamları gösterdi. Mısır'ın büyük firavunu 3. Ramses'in nasıl öldüğüne dair çalışmalar yürüten yabancı Adli Tıp Uzmanları, olayın üzerindeki 3 bin yıllık sır perdesi kaldırdı.
Bilim adamları, 65 yaşındaki 3. Ramses'in bir darbe girişimi sırasında düzenlenen suikasta kurban gittiğini ortaya çıkardı. Adli tıp uzmanları çalışmaları sırasında çok çarpıcı bir ayrıntıya daha ulaştı. Buna göre, Ramses'i öldüren katil ya da katiller, karısı ve yerine geçmek isteyen oğlu tarafından kiralandı. Bilgisayarlı tomografi metodu kullanılarak Ramses'in mumyası üzerinde gerçekleştirilen incelemelerde, firavunun soluk borusuyla şahdamarının kesildiği belirlendi. Saldırganların, 70 milimetre derinliğinde bir yara açtığı ve yara izinin Ramses'in omurgasına kadar gittiği de tespit edildi.
Yabancı Adli Tıp Uzmanlarının, 3 bin yıl önceki bir olayı, açıklığa kavuşturması Türkiye için de büyük önem taşımaktadır. Çünkü bu gelişme, dikkatlerin 19 yıl önce ölen Özal'ın durumuyla ilgili net sonuçlar açıklayamayan Türk Adli Tıp Kurumu'na çevrilmesine neden olmaktadır. Aynı sorunu Odatv davası nedeniyle bilgisayarlara gönderilen virüslü e-postalar konusunda da yaşamadık mı? Ne diyordu raporunda TÜBİTAK? “Ne var diyebiliriz ne de yok…“ Bu da, bazı sanıkları istediğiniz gibi içeride tutun anlamına gelmedi mi?
Elin yabancı adli tıp uzmanları, 3 bin yıl öncesinde olup biteni laga luga etmeden herkesin anlayabileceği bir şekilde ortaya koyuyor da, bizimkiler 19 yıl önce ölen Özal'ın durumu için neden kem küm ediyor?
Not: Cuma akşamı saat 21.30'da, Kanal B'de hazırlayıp sunduğum Bekleme Odası programında, “ODTÜ neden hedef yapıldı” sorusuna yanıtlar arayacağız.
Yorum Gönder