ODTÜ’de Faşizme Geçit Yok!.. (Bölüm –II)

Birinci bölüm Odtü’de; Faşizme Yine Geçit Yok! 

İdealistti 68 kuşağı… Öncüydü ODTÜ. Bu gün olduğu gibi…

İdealisti 78’ kuşağı.. Biraz da gözü kara!.. Haklıydılar!.. Bu gün olduğu gibi!..

Haklılıktır insanları ve toplumları güçlü kılan… Kurtuluş Savaşı, emperyalizmin topuna tüfeğine karşılık haklılıkla kazanılmadı mı!?…

Onlar bireysel bir çıkar savaşının içinde olmadılar. Satılmamışlardı. Cemaat çadırlarından beslenmemişlerdi. Tek dertleri toplumun dertleriydi. Ülkenin tam bağımsızlığını yitirmekte oluşuydu onları isyana sürükleyen!.. Tıpkı bugün gibi…

Dün de bir tek topları ve tüfekleri eksikti idealistin gençliği susturmak,  korkutmak, sindirmek için gençliğin üzerine yürüyenlerin… bu günde!..

Kurbanlar verdi başta ODTÜ olmak üzere pek çok üniversite…

O kurbanlar, hep kurban oldukları yaşlarda kaldılar… Gönüllerde, gençliklerinin tazeliğiyle yaşıyorlar. Üzerlerine yürüyenler, yürütenler silinip gittiler güç sahnesinden… Her gün yarınlara gebedir.

Kaba kuvvetle kazanılan savaşlar, zafere dönüşemez, ömürleri kısadır! Ancak, zaferle kazanılmışsa demokrasi; işte o kalıcıdır!..

Dünden bugüne gelinen hoşgörüsüzlüğün, kaba kuvvetin ve de demokrasi adına alınan yolun, daha doğrusu alınamayan yolun boyutlarını göstermek adına, yarım asır öncesine, ta 1965’lere uzanan bir olay aktarmak isterim..

Yıl 1965..ODTÜ’nün akademik yılı açılış töreni yapılmaktadır.

Yer, Mimarlık fakültesi önü.. Tören için öğrenciler, öğretim üyeleri, büyük elçiler, üst düzey bürokratlar törende hazır…

Başbakan Sayın Suat Hayri Ürgüplü de, törenin en saygın konuğu.

ODTÜ Rektörü Sayın Kemal Kurdaş da ev sahibi. En öndeler..

Sayın S. Hayri Ürgüplü kısa bir değerlendirme yaptı törenin başında. Arkasından Sayın Kurdaş’ın akademik açıklamalarından sonra öğrenci birliği başkanımız Sayın Muammer Soysal çıktı kürsüye…

Önce ezilmiş, horlanmış, halk kitlelerinden söz etti.. Üniversite gençliğinin, halkın hem bir parçası, hem de kendi toplumunun aydınlanmasında öncü rolü üstlenmesi gerektiğini anlattı…  Bu nedenle, başta Amerikan işbirlikçileri ve çıkar çevreleriyle, dışarıda, emperyalizmin her çeşidiyle mücadeleyi gençlik olarak, ön planda tutmanın yurtseverlik görevi olduğunu söyledi kürsüde..

Ve, konuşmanın ilerleyen bir yerinde “faşist İran Şahı’na da karşıyız!” cümleleri döküldü ağzından..

Beklenmeyen bir alkış koptu törendekilerden!..

Özellikle bu sözlerin, başta öğrenciler ve katılımcılardan hararetli alkış alması üzerine, İran Büyükelçisi töreni terk etmek için hiddetle yerinden fırladı… Büyükelçinin yolu bizzat Sayın Başbakan tarafından büyükelçiyi ikna için kesildi.. Birkaç dakikayı bile bulmayan bir hareketlilikten sonra, büyükelçi töreni terk etti, Başbakan da geçip yerine oturdu.. Kürsüde 2. kez yine Sayın Rektör, Kurdaş vardı!..

Yaptığı kısa konuşmada, üniversitelerin, bir ülkenin demokratik yapısını yansıtmada ayna olduğunu, buralarda her türlü fikirlerin paylaşılmasına, tahammül gösterilmesi gerektiğini, ülkeye gerçek demokrasi ve fikir özgürlüğünün böyle geleceğini söyledi.. Ve bu kısa fakat tam bir demokrasi dersi veren konuşmanın ardından, çok önemli bir şey daha yaptı!.. Kürsüden inerek, doğruca, gerginliğin faili konumunda olan öğrenci birliği başkanının yanına kadar gitti; tüm protokolün ve öğrencilerin huzurunda öperek kutladı onu!.. Bu kutlama hiç yadırganmadı… Aksine, büyük alkış aldı.  Ertesi gün basında Büyükelçi’nin töreni terk edişi yer aldı da Kurdaş’ın kutlamasıyla ilgili tek satır bir kınama bir eleştiri bir yorum yer almadı!..  Olay, demokrasinin bir gereği olarak görülmüştü!..

De hadi demokrasimiz o günden bugüne gelişmiş!?

İşte demokrasi buydu.. özgürlük buydu.. Başbakan O’ydu, rektör O’ydu..

Ve işte ’68 kuşağının yetiştiği, onları idealist ve yurtsever kılan ortam da oydu!..

*

dün:1965. Bugün 2013’e bir adım!..

Aradan geçen zaman… 47 yıl… Dile kolay. Yarım asra bir adım.

De hadi, yandaşlarının değil, benim gözlerimin içine bakarak konuş: “ileri demokrasi!”

*

”Siz nasıl üniversitesiniz? Sizin yetiştirdiğiniz öğrenciler bunlarsa Türkiye batmıştır.” Ve hızını alamıyor, devamını da haykırıyor Başbakan!.

“Yazıklar olsun!…”  Kime… Hocalara. Kime… Rektöre

Hangilerine… Öğrencilerine sahip çıkanlara!..

Al benden de o kadar!… Yazıklar olsun!..

Kime… “Yazıklar olsun” cümlesinin onursuzluna boyun eğip-sinip kendisine söylenmediği mazeretine sığınıp tek kelime ile, bile seslerini çıkaramayan o “bilimsellik sıfatlı tatlı su samurlarına!..”

Bir şey daha var diyecek:

Hayır, Türkiye batmadı… Sadece demokrasi adı altında, yarı çıkmaz bataklıklara saplandı. Batacaksa da; buna ne ODTÜ gençliği, ne öğrencilerine sahip çıkan hocalar sebep!.. Ne de idealist Üniversite gençliği.

İkide bir meydanlarda söylenen sözün tekrarında cevap: Aynaya bak!..

Kibiri gör, öfkeyi gör, hazımsızlığın dayanılmaz ağırlığında gör… Bir türlü doymaz ve tatmin olmaz ihtiraslarda ara yıkımın nedenlerini.

NOT: Bitmedi daha diyeceklerim… Bölüm III ile devam edeceğim)

**********

NOT: Bu yazı, bir devam yazısıdır. I. Bölümle bir bütünlük arz eder. Dileyene, veya I.Bölüm eline ulaşmamış olanlara iletebilirim.(M.H.A)

Mehmet Halil Arık
Emekli eğitimci – DENİZLİ
mehmethalilarik@gmail.com

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget