Üniversitelerden ne bekliyordunuz ki - Mustafa Mutlu

Daha beş-altı yıl öncesine kadar iktidarın hedefindeki ilk kurumlardan biri olan üniversitelerin iktidar yalakalığının doruğa çıktığı günlerden geçiyoruz.
Başbakan, bir uydunun fırlatılışı için ODTÜ’ye gitti, öğrenciler tarafından protestoya uğradı.
Sonuçta üniversite yerleşkesine binlerce polis girdi; protestocu öğrencileri analarından doğduklarına pişman etti.
Bunun üzerine Rektör Bey başta olmak üzere ODTÜ’lü hocalar öğrencilerine sahip çıktı ve polis şiddetini kınadı.
Sen misin kınayan?
Ertesi gün Başbakan tarafından sert bir şekilde eleştirildiler ve hatta terör destekçisi ilan edildiler...
Ancak “yeterince yıpratılmadıkları” düşünülmüş olmalı ki devreye bu kez meslektaşları girdi:
30’dan fazla üniversitenin rektörleri birer açıklama yaparak ODTÜ’lü öğrencileri ve onlara sahip çıkan hocaları kınadı.
Sadece Galatasaray, İstanbul, İTÜ, Marmara, Mimar Sinan ve Yıldız Teknik Üniversitelerinden birkaç yürekli öğretim üyesi, bu açıklamalara katılmadıkları için rektörlerini kınamaya cesaret etti.

***
Buraya kadar anlattıklarımı zaten biliyorsunuz... Ben size şimdi bu iktidar yandaşlığının bilmediğiniz başka bir boyutunu anlatayım:
Son üç senede 40’tan fazla üniversitede konferans verdim. Bunların tamamı, öğrencilerin talebiyle ve organizasyonuyla gerçekleşti.
Öğrencilerin yumurtayla protesto ettiği yandaş yazarları konferans için üniversiteye davet eden, havaalanında bizzat karşılayıp, resmi makam arabalarıyla üniversite yerleşkesine götüren, lüks hediyelerle onları onore eden ve verdikleri konferansı sonuna kadar izleyen rektör beylerden biriyle bile tanışma olanağı bulamadım.
Çünkü benim üniversitelerine gittiğim günlerde rektör beyler ya “rahatsızlandı” ya da yurt dışına çıktı!
Rektörleri bırakın; bu ziyaretlerde bir tek olsun rektör yardımcısıyla, dekanla, bölüm başkanıyla... Ve hatta profesörle, doçentle tanışamadım.
Deyim yerindeyse gittiğim üniversitelerde öğretim üyesi bırakmadım! Aralarında İstanbul, Dokuz Eylül, Çukurova, Akdeniz, İnönü, Kocaeli, Anadolu, Osmangazi ve Gaziantep Üniversiteleri’nin yer aldığı kırkı aşkın üniversite benim konferans günlerimde sadece öğrencilere kaldı!
Akademisyenler, “Kazayla yolda karşılaşırız da el sıkışmak zorunda kalırlar ve bu arada biri de fotoğraf çeker” kaygısıyla, odalarından bile çıkmadılar!

***
Son olayda kendi rektörlerine tepki gösteren birkaç yürekli hocayı bir kenara koyuyorum ama ben bugün bu kadroların iktidar yağcılığı yapmalarına, dik duran meslektaşlarını satmalarına kesinlikle şaşırmıyorum.
Başka türlü davranamazlar.
Çünkü aydın olmak, özellikle baskıcı iktidarlar döneminde “bedel” ödemeyi gerektirir!
Dolayısıyla akademisyenlerin tıpkı 12 Mart ve 12 Eylül dönemlerinde olduğu gibi gerekirse işsiz kalmayı, sürgün edilmeyi, açığa alınmayı göze alarak dik durmaları...
Öğrencilerine “dik durma” eğitimini uygulamalı olarak vermeleri gerekir!

***
Bugün ne yazık ki (ODTÜ hariç) öğrenciler, hocalarına bu dersi veriyor...

*****
SONER!

Odatv Davası’nda yarın duruşma günü...
Davanın son tutuklu sanığı gazeteci-yazar Soner Yalçın!
İlginçtir ki gazetecilik yaşamı boyunca savaştığı “derin devlet”in üyesi olmakla suçlanıyor.
Suçlanmasına neden olan tüm delillerin düzmece olduğu da kanıtlandı.
Ayrıca yargılandığı mahkeme onun kaçacağına da ihtimal vermiyor; delilleri karartacağına da...
Gelin görün ki Soner tam 681 gündür tutuklu...
Eminim ki Odatv Davası, terör kisvesiyle gazeteciliğin yargılandığı bir dava olarak tarihe geçecek...
27 Aralık Perşembe sabahı saat dokuzda İstanbul Adliyesi’nde olun ve ileride çocuklarınız bu haksız yargılama sırasında sizin ne yaptığınızı sorduğunda, en azından “Oradaydım” diyebilme hakkına kavuşun!

*****
GÜNÜN SORUSU

İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü‘nün Cağaloğlu‘nda tarihe tanıklık etmiş 147 yıllık binası “elektrik kontağından çıktığı tahmin edilen” bir yangın sonucu kül oldu... Sorum size:
Bu binanın yerinde çok yakında beş yıldızlı bir otelin ya da alışveriş merkezinin yükseldiğini görürseniz; şaşırır mısınız?

*****
Dinlenmekten neden korkuyor ki?

Başbakan bir televizyon programında kendisinin de dinlendiğini, evinde ve ofisinde yapılan aramalarda “böcek” bulunduğunu söyledi.
Bir haftadır herkes bunu konuşuyor:
Yok o böceği kim koymuş da yok devlet niye bulamıyormuş da...
Bırakın bunları beyler ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın 2008‘in Haziran ayında “kanunsuz dinlemeler” konusunda söylediklerini hatırlayın:
“Korkacak bir şeyiniz yoksa dinlenmekten de korkmayın. Zaten, iki kişi konuştu mu bir üçüncü dinler. Dinlenmek istemiyorsan fazla konuşmayacaksın.”

***
Konu bundan ibaret...
Madem demokraside herkes eşit; o zaman Başbakan da bizim gibi “dinlenmekten” korkmamalı...
Hem bilmiyor musunuz; o zaten kimseden korkmaz!

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget