Sevgili okurlar; bir yılı daha bitirdik. Bu gece hepimiz yeni yılın umutlarıyla
2013’e adım atacağız. Ne yazık ki 2012 yılını da mutlu ve huzurlu geçiremedik.
Yeni yıl içinse sadece iyi dileklerimizi söyleyebiliriz ama bunun gerçekten
yararlı olup olmayacağını da bilemiyorum.
Yılın
olayları
Medyada âdettir, yılın sonuna gelindiğinde, yılın olayları,
yılın önemli isimleri belirlenir. Benim, geçen yıl yaşadığımız olaylar içinde
favorim savcıların MİT Müsteşarı’nı ifadeye çağırmaları, ama Müsteşar’ın ortadan
kaybolması, ardından da Başbakan’ın derin öfkesi oldu. Bu kırılma
noktasıydı.
MİT krizi
Geçen yılın şubat ayında bir sabah
beklenmedik bir haberle şaşırdık. Özel yetkili savcılar MİT Müsteşarı ile eski
MİT Müsteşarı ve yardımcısını KCK davası nedeniyle “sanık” sıfatıyla ifadeye
çağırıyordu. Oysa MİT Müsteşarı yasa gereği Başbakanlık koruması
altındaydı.
Görevin niteliği
Özel yetkili savcılar, MİT
Müsteşarı’nı terör örgütlerinin liderleriyle yapılan gizli görüşmeler ve daha
sonra KCK’nın yapılandırılmasındaki rolü nedeniyle suçluyordu. İddialara göre
MİT PKK’nın bazı eylemlerini organize etmişti ve bu olaylarda pek çok asker,
polis ve sivil şehit vermiştik.
Müsteşar kayıp
Savcılık
eski ve yeni müsteşarları ifadeye çağırıyordu ama ikisi de kayıptı. Bir tür
“kaçak” hâldeydiler. Duruma hemen Başbakan Erdoğan el koydu ve “Benden izin
alınmadan nasıl böyle bir girişimde bulunabilirler” diyerek öfkelendi ve yargıyı
“Devlet içinde devlet olmakla” suçladı.
İlker Başbuğ
olayı
Başbakan’ın bu çok sert çıkışı sonucu bir hukuk tartışması
başladı. Evet yasaya göre MİT Müsteşarı Başbakan izni olmadan sorgulanamıyordu
ama, çok kısa bir süre önce yaşanan eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ olayı
da kafaları ister istemez karıştırıyordu,
Özel yetkili
mahkemeler
İlker Başbuğ Ergenekon davasını yürüten mahkeme tarafından
tutuklanmıştı. Başbuğ 12 Eylül 2010’da kabul edilen Anayasa’ya göre ancak
Anayasa Mahkemesi tarafından yargılanabileceğini ileri sürerek karara itiraz
etti. Mahkeme çok ilginç bir gerekçeyle itirazı reddetti.
Herkes için
geçerli
Mahkeme tarafından Özel Yetkili Mahkemeler’in kuruluş
esaslarına göre bu mahkemelerin istedikleri herkesi hiçbir izin almadan ifadeye
çağırabilecekleri, sorgulayabilecekleri, tutuklayıp yargılayabilecekleri
belirtildi. İlker Başbuğ bu durumda “çaresiz” kalmıştı. Hapse
girdi.
Sıra MİT’e gelince
Ancak MİT olayında bu esaslara
uyulmadı. Çünkü Başbakan gelişmelere çok öfkelenmişti. Müsteşar 5 gün ortaya hiç
çıkmadı. Bu süre içinde AKP Meclis’ten 7 saat içinde bir yasa geçirdi,
böylelikle MİT Müsteşarı’nı özel yetkili mahkemelere karşı koruyan sağlam bir
yasal kalkan oluşturuldu.
Sadece MİT değil
Ancak yeni çıkan
kanun dikkatli okunduğunda ilginç bir ayrıntı göze çarpıyordu. Çünkü yeni madde
MİT Müsteşarı’na örülen koruma duvarını aynen koruyordu ama eklenen bir cümle
daha önemliydi. Buna göre Başbakan’ın özel görev verdiği herkes aynı korumaya
tabi tutulacaktı.
Özel temsilci
Çünkü bugünkü MİT
Müsteşarı, teröristlerle yapılan ilk pazarlıklarda MİT’te değil Başbakanlık’ta
çalışıyordu ve orada bulunma nedeni “Başbakan’ın özel temsilcisi” sıfatını
taşımasıydı. Yani savcılık müsteşarı, müsteşar olmadan önceki bir suçlamayla
ifadeye çağırabilirdi.
İçten kırılma
MİT olayı, AKP
iktidarına güç veren kesimlerde ilk ve ciddi kırılmayı ortaya çıkardı. MİT
operasyonunu düzenlediği ileri sürülen ve dini bir ağırlığı da bulunan bir kesim
o günden itibaren Tayyip Erdoğan’a karşı, açıktan olmasa da ciddi bir yıpratma
kampanyası başlattı.
Sessiz ve derinden
O gün bu gündür, bu
kesimin Erdoğan’a karşı başlattığı yıpratma kampanyası sürüyor. Açık beyanlarda
“Hiçbir sorun olmadığı” söylense bile, bu kesimin sözcüsü konumundaki isimler
her fırsatta “desteğin kesilebileceği” sinyallerini veriyor. Erdoğan ise giderek
sertleşiyor.
Savcılara yıldırma
Gerçi MİT Müsteşarı bu
olayla tam koruma altına alınmış olsa bile, “izin isteme” formülü aynen durduğu
için, aynı savcı bu kez resmen izin başvurusunda bulundu. Bir cevap verilmedi
kendisine ama bir sabah aniden görevinden alınıverdi. Yerine yenisi
atandı.
Aynı uygulama
Ancak gariptir, yeni atanan savcı da
“izin talebini” yineledi. Ardından o savcı da yerinden oldu. Şimdi Başbakan’ın
“izin talebine bir cevap verip vermeyeceği” beklenirken, yeni atanan savcının
benzer bir talepte bulunup bulunmayacağı da şiddetle merak
ediliyor.
Çömez’den farkı var mı?
Şimdi bir soru sormak
istiyorum. Londra’da kaçak yaşayan eski AKP Milletvekili Turhan Çömez ile MİT
Müsteşarı arasında fark var mı? İkisi de Özel Yetkili Savcılar tarafından
“sanık” olarak ifadeye çağrılıyor, ikisi de gelmiyor. Biri İngiltere’nin diğeri
Başbakanlığın koruması altında.
Diğer olaylar
Kısaca
2012’nin önemli olayları hatırlayalım. Hrant Dink davası bitti, mahkeme,
olduğuna inandığı “çete”yi bulamadı. Oysa bu olayda sorumluluğu ve ihmali
bulunan herkes ortadaydı, haklarında çeşitli kitaplar bile yazılmıştı. “Var ama
bulamıyoruz” dendi, olay da bitti.
Başbakan’ın sağlığı
2012
yılına Başbakan Erdoğan’ın geçirdiği ameliyatlar da damgasını vurdu. Doktorları
hiçbir açıklama yapmadı ama yakınları Erdoğan’ın sağlık durumunun çok iyi
olduğunu belirtiyor. Zaten bu Başbakan’ın inanılmaz temposunu izlerken de gözle
görülebiliyor.
Afyon’u unutmayalım
Yaz aylarında Afyon’dan
gelen korkunç bir haber hepimizi şoke etmişti. Bir cephanelikteki patlamada 25
askerimiz şehit olmuştu. Tabii buna teröre şehit verdiğimiz yüze yakın polis ve
askerimizi de eklemeliyiz. Çeşitli olaylarda yitirdiğimiz yurttaşlarımızı da
unutamayız.
Balyozda acele kararlar
Bitirdiğimiz yılın
önemli gelişmelerinden biri de yüzlerce askerin yagılandığı Balyoz Davası’nın
sona ermesiydi. Açıklanan kararlar hem tepki gördü hem de kimseyi tatmin etmedi,
gözler Yargıtay’a çevrildi. Hukukçuların hâkim görüşü bu davanın Yargıtay’dan
döneceği yolunda.
Üniversitelere saldırı
Bana göre yılın
önemli olayları sıralamasına yılın son günlerinde ODTÜ’de yaşanan olayları da
koymak gerek. Özellikle iktidar ve yandaşlarının üniversitelere yönelik hasmane
tutum ve davranışları demokrasi ve özgürlükler konusunda ciddi kuşkular
yaratacak boyutta.
Soner Yalçın özgür
Yeni yıla 4 gün kala
684 gün tutuklu kalan gazeteci Soner Yalçın nihayet özgürlüğüne kavuştu.
Gazeteciliğin yargılanması olarak tarihe geçecek bu olay sanıyorum aynı zamanda
kara bir leke olarak da hafızalarda kalacaktır. Bu dava “sevilmeyenlerden” nasıl
intikam alındığının bir kanıtıdır.
Parça parça
tahliye
Odatv davası olarak bilinen davada güya yargılanan
gazeteciler parça parça tahliye edildiler. Sanki gizli bir el “Biz bunları
sevmiyoruz, burunlarını sürtün” talimatı vermiş gibi. Belli ki her gazeteci
kendilerine biçilen intikam süreleri kadar hapiste tutuldular. Başka bir izahı
olabilir mi?
Hepinize iyi yıllar dilerim.
Yorum Gönder