Biliyorsunuz; dün bu adliyedeki İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi’nde Odatv Davası‘nın 15‘inci duruşması vardı.
Duruşmalar bugüne kadar en büyük duruşma salonunda yapılıyordu ve yaklaşık 200 kişi izleyici kapasitesi olan bu salon bile yoğun ilgi nedeniyle yetersiz kalıyordu.
Dünkü duruşma, Adalet Sarayı‘nın yönetiminden sorumlu İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili Zekeriya Öz‘ün talimatıyla 20 izleyici kapasiteli küçük bir salona alındı. Gerekçe olarak ise büyük duruşma salonundaki “kayıt sisteminin tadilatı” gösterildi.
Başsavcı Vekili, küçük salonun önünde büyük bir izdiham yaşanacağını bildiği için iki gün önce bir karar alarak, duruşmaya sadece sanıkların, sanık yakınlarının, avukatlarının ve gazetecilerin alınacağını, bunların haricinde kimsenin alınmayacağını duyurdu.
Barikatın önünde biriken yaklaşık 100 kişi, koridoru kesen görevlilere dert anlatarak salona girmeye çalışıyordu.
Bir süre bekledim, nasıl olsa gazeteciydim ve cebimde aslan gibi sürekli basın kartım vardı!
Tam o sırada güvenlik görevlileri, içeriye girmeye çalışan sanık avukatlarını da engellemeye başladı. Bazı sanık avukatlarıyla görevliler arasında sert tartışmalar yaşandı. Görevliler koridora asılan listede ismi bulunmayan avukatları alamayacaklarını söylüyor, listede isimleri olmayan sanık avukatları ise bunun savunma hakkını engellemek anlamına geldiğini söylüyordu.
Sonunda avukatlar ne yapacaklarına karar vermek için baro odasına gittiler.
Kimsenin basın mensupları arasında seçim yapamayacağını belirterek itiraz ettim.
Sözlerimin hiçbir etkisi olmadığını görünce anayasal hakkımızın kullandırılmadığını belirterek, arkamdaki kalabalığa döndüm ve “Otuz bir yıllık gazeteciyim. Bu kartı da otuz yıldır taşıyorum. Gördüğünüz gibi beni mahkeme salonuna almıyorlar, halka açık bir duruşmayı izlememe izin vermiyorlar. Suç duyurusunda bulunacağım. Tanığım olur musunuz?” diye sordum.
Kalabalık bağırarak, “Tanığınız” yanıtını verdi. Dört kişi de kartvizitini uzattı.
Bunun üzerine daha birkaç dakika önce hiçbir şekilde listede olanlar dışında kimseyi içeri alamayacağını söyleyen görevli, “Tamam, sizi içeri alacağım, biraz bekleyin” dedi.
Ben iyice sinirlendim ve “Bana sadaka mı veriyorsun? Sadece beni değil, buradaki herkesi salona almak zorundasınız” diye ısrar ettim.
Bu arada tutuksuz sanıklardan İklim Kaleli yanıma geldi ve “Lütfen benim yakınım olarak gelir misiniz? Bir kişilik hakkım var” diye ısrar etti.
Tekrar arkamda bekleyenlere döndüm ve “Bakın gazeteci olarak giremediğim salona, hayatımda ilk kez gördüğüm İklim Kaleli’nin ‘yakını’ olarak giriyorum. Buna da tanık mısınız?” diye sordum ve yine aynı yanıtı aldım.
Başkan Bey son derece nazik bir üslupla büyük salonda tadilat olduğunu, sorunun bundan kaynaklandığını söylüyordu.
“Bunlar bizim sorunumuz değil... Bu yargılamanın bugün yapılacağı iki aydır belli. Neden önlem alınmadı? Bu teknik sorunlar yüzünden sanık avukatlarının ve basın mensuplarının işlerini yapamaz hâle getirilmesi yasalara ve anayasaya aykırı” diye itiraz ettim.
Duruşma salonuna tekrar indiğimde, koridorun başına kurulan barikatın kaldırıldığını ve güvenlik görevlilerinin çekildiğini gördüm.
Tüm izleyiciler benim ardımdan içeri alınmıştı.
Yukarıda anlattığım olaylar dün, İstanbul Adalet Sarayı‘nda yaşandı.
Teknik gerekçeler gösterilerek sanık avukatlarının savunma hakkı ve halkın haber alma hakkı engellenmeye çalışıldı; yargılamanın açıklığı ilkesine gölge düşürüldü. Avukatlar duruşma başladıktan yarım saat sonra salona girebildi.
Ve tüm bunlar Vekiliniz Zekeriya Öz‘ün imzasını taşıyan bir talimat yüzünden yaşandı.
Talimat; yasaların, hatta Anayasa’nın üzerine çıkarıldı!
Bu suçtur Sayın Başsavcı...
Görevimi yapmam engellenmeye çalışıldığı için o talimatın altında imzası olan Savcı Zekeriya Öz hakkında suç duyurusunda bulunuyorum.
Gereğinin yapılmasını arz ederim.
Saygılarımla.
27 Aralık 2012
Mustafa Mutlu
Vatan Gazetesi Yazarı
GÜNÜN SORUSU
Odatv Davası’nda 600 gündür tutuklu yargılanan Soner Yalçın dün akşam nihayet tahliye oldu... Sorum ortaya:
Ne değişti? Yeni bir belge mi bulundu? Bir şey değişmediyse bugün özgür olan kardeşimiz, önceki güne kadar neden demir parmaklıkların arkasındaydı?
Yorum Gönder