‘Vaccinophobia’ - Ali Sirmen

Sevgili,
Balıklı Rum Hastanesi Geriatrikliniğine özellikle pazar günleri öğlen saatlerinde, hastaların ziyaretçileri gelir. Yatanların ziyaretçileri oğuldan çok kızları oluyordu.
Bir pazar annemi ziyarete gittiğimde, hiç unutmuyorum, ben ona pipet ile meyve suyu içirirken, yan odalardan birinden şöyle uyarıda bulunan bir kadın sesi duydum:
- Ye anneciğim. Bak yemezsen bunu, sonra doktor gelir, iğne yapar.
Bunları duyunca gözümde iki damla yaş belirdi, dudaklarımda da tebessüm.
Kim bilir kaç yıl önce, seslenilen kadın, kendisine yemek yedirmeye çalışan kızına aynı şeyleri söylüyordu...
Ama zamanla roller değişmişti.
Hayat böyleydi işte.
Sonra, aklıma çocukluğumu tutsak alan korkulardan biri olan, Frenklerin vaccinophobiadedikleri, iğne olma korkusu geldi.
İğne olmaktan hoşlanan kimse görmedim, çocukların çoğu da korkar, çekinir iğneden.
Çevre de nedense çok yanlış bir davranış ile çocukları iğneyle korkutur.
Yanlış bir davranış tabii, ama ne olacak ki, çocuklarımızı doğru yetişsinler (neye göre doğruysa!) diye yanlışlarımızla büyütürüz. Öyle gördük, öyle de yapıyoruz.
***
Ama kabul etmeliyim ki, benim korkum normal boyutu aşıyordu. O kadar ki, hem de ortaokulda olduğum yıllarda (kaçıncı sınıftı hatırlamıyorum) aşı için sıra beklerken rengim öyle bir atmış ki, görevli bana baktı ve bayılacağımdan korkmuş olmalı ki, Boş ver sen geçdedi.
Aksi gibi çocukluğumda da Atillâ İlhan’ın Üçüncü Şahsın Şiirinde dediği gibi çöp gibi bir oğlandım ipince”...
Verem korkusunun henüz tümden silinmediği o dönemlerde çocuklar için zafiyetten çok korkarlardı. Çaresi de iğneydi.
Yatılı okulda, her gün sabah teneffüslerinden birinde revire gider, adını bilmediğim Hemşire Hanıma iğne vurdururdum.
Boğaz kıyısındaki Feriye Sarayı’nın da feri binası olan küçük revir, iğne fobimin somut odağı haline gelmişti.
Annemde doktorların da katkısıyla yerleşmiş olan zafiyet korkusunun silinmesi yüzünden, iğne kürüne son verildiği beşinci sınıfta bile, iğne fobimin kalıntıları geçmemiş olmalı ki, revirin giriş kapısının önünden geçtiğimde yüreğim hoplardı.
Korkunun tümden kaybolması için aradan yıllar geçmesi gerekecekti.
***
Aradan geçen zamanda ilkokulumun binası yeni eklerle üniversite olmuş, benim iğne fobimin merkezi revir de, yenilenerek rektörlüğe dönüştürülmüştü.
Galatasaray’dan ağabeylerim, hukuk fakültesinden hocalarım ve aramızdaki yaş farkı fazla olmadığı için, hem de arkadaşlarım olan iki rektör, Prof. Dr. Yıldızhan Yayla ile Prof. Dr. Erdoğan Teziç’i orada birkaç kez ziyaret ettim.
Şu günlerde bizim eski revir binası yine gündemin ön sıralarında. Galatasaray Üniversitesi’nin yeni rektörü Prof. Dr. Ethem Tolga’nın ODTÜ olayları ertesinde, diğer bazı üniversite rektörleriyle ortaklaşa yayımladığı bildiri, hem kurumun öğretim elemanlarının, hem de öğrencilerinin çoğunluğu tarafından, bizim eski revir, yeni rektörlük binası önünde, protesto edildi.
Ethem Tolga’nın kimi icraatına yaşayarak tanık olmuş ve kendisi tarafından dolaylı yoldan engellenmiş bir kişi olarak, sonradan yanlış anlaşıldığını söyleyerek tevil etmeye kalktığı (oysa bu bildiri tevil götürmez) bildirisi beni şaşırtmadı, ama Galatasaray eğitim camiasından yetişmiş biri olarak çok üzdü ve utandırdı.
Velhasıl Sevgili, bizim eski revir binasının işlevi değişti, ama korku odağı olma durumu yine değişmedi.
Ama Sevgili, ben bu arada korkumdan kurtuldum. Darısı Ethem Tolga’nın başına...

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget