Aykırı konular (2) - Rifat Serdaroğlu

Cumhuriyetin en önemli eseri, yarattığı çağdaş toplum idi. Bu toplum ilerici, aydınlık ve idealistti. Bu duygular toplumda en büyük erdemdi. İnsanlar paraları ile değil, kişilikleri ile saygı kazanırlardı. Aileler çocuklarına mütevazı olmayı, zenginlik sergilemenin affedilmez bir görgüsüzlük olduğunu, anne-babanın toplumdaki statüsünün onları hiç ilgilendirmediğini, gençlerin ve çocukların ancak okuldaki başarılarıyla kişilik kazanacaklarını öğretirlerdi.

Aileler, çağdaş yaşama kavuşma emelinde idiler. Kadına saygı, kız çocuğunu eğitme, tasarruf-temizlik ve kibar olmak en önemli konulardı.

Cumhuriyetin ilk 25 yılında toplum, yaşanan devrimin getirdiği heyecanla gelişiyordu. O yıllarda her yerde bir idealizm rüzgârı esiyordu.
Düşünün 1930’lu yıllarda Adnan Saygun, Muzaffer Sarısözen ve Macar sanatçı Bela Bartok katır sırtında dağ-tepe geziyorlar, Türk Halk Müziği ezgilerini derliyorlar, çok zor koşullarda onların yok olmaması için idealistçe savaşıyorlardı!

O yılların ünlü sanatçılarına bakın; Reşat Nuri Güntekin- Ahmet Hamdi Tanpınar gibi edebiyatçılar, Nuri İyem-Cemal Tollu- Eşref Üren gibi ressamlar hepsi birden eğitim seferberliğinin birer neferi olarak Anadolu’nun çeşitli şehirlerinde öğretmenlik yapıyorlardı. Gencecik mühendisler Anadolu’ya yayılmış şantiyelerde çalışıyorlardı. Doktorlarımız o günün zor şartlarında veremle-sıtma ile mücadele edip, Anadolu’yu yıllardır bitiren bu hastalıkları yok etmek için uğraşıyorlardı.

Kimsenin aklına köşeyi dönmek gelmiyordu. Onlar Cumhuriyetin askerleri, Cumhuriyetin Kubilay’ları idiler. Onurlu ve gururlu bir toplum yetiştirmek için çabalıyorlardı.

Bu ruh, devrimlerin verdiği bir heyecandı ve bu heyecan bizi diğer Ortadoğu toplumlarından farklı hale, “kaliteli bir toplum” haline getirmişti.
Bu toplumsal kalite doğal olarak kurumlara da yansımıştı. Üniversitelerimiz- Mahkemelerimiz- Devlet dairelerimiz güvenilir ve düzenli idi. Yasalar çerçevesinde haklı iseniz, güvende idiniz. Bu kurumların bozulmayacağı düşünülürdü.
İlk kokuşma 1980 de başladı. YÖK Kanunu ile yapılan değişiklik sonucu, Akademik Kariyer yapma yöntemleri yozlaştırıldı. Daha sonra “Her İl’e bir Üniversite” diye başlatılan anlamsız girişimle üniversitelerimizin kalitesi düştü. Buralarda yetişen gençler bulundukları küçük şehirden çıkmadan diploma alıp, “diplomalı kasabalılar” ordusunu oluşturmaya başladılar.
Diğer yandan hala kaynağını çözemediğimiz büyük paralar harcanarak, liseden itibaren gençler, apartman dairelerinde başlarındaki ağabeyleri tarafından eğitildiler. Daha sonra cemaat dershanelerinde bedava kurslar görerek bir biçimde, Siyasal ve Hukuk fakültelerini doldurdular.
Sonra da Vali-Kaymakam-Yargıç-Savcı oldular.

1989’dan itibaren belediyelerce sosyal yardım adı altında dağıtılan ihtiyaç maddeleriyle halkımız sadaka kültürüne alıştırıldı. Halkın çalışıp kazanma, alın teriyle elde etme duyguları köreltildi. Onur ve gurur değerleri zedelendi, bunların yerini “ne-nerede- bedava dağıtılıyor, bende kapayım” duygusu yerleşti.
Bütün bunlar yapılırken din-iman faktörü öne çıkarıldı. Her mahallede bir cemaat yapılanması, bir şeyh, bir şıh türedi.

Bütün bu süreçte, 1980’den 2002’ye kadar geçen dönemde cemaat, hep iktidar olmaya aday partileri destekledi. Önce ANAP, sonra DYP, Refah, DSP, CHP ve en sonunda da AKP desteklendi. Bu taktikle, her dönemde iktidardaki partinin içinde cemaatin Bakanları-Milletvekilleri, bürokraside elemanları oldu.

Ve sonunda, 2005 yılında açıkça “Karşı Devrim” harekâtı başlatıldı.
Ergenekon adıyla başlatılan bu süreçte, cemaat-AKP-ABD el ele vererek Türk toplumunu değiştirmek için çeşitli projeler uyguladılar. Türk Milletini yolsuzluk ve borç batağında bitirdiler. Toplumun kalitesi iyice düştü. Her tarafı bademler sardı!

Televizyonu açıyorsunuz; Profesör-Vali-Müsteşar-Genel Müdür-Köşe Yazarı- İş adamı- Araştırmacı-Doktor-Avukat diye tanıtılan, alaturka veya alafranga kentsoylu kültüründen hiçbir iz taşımayan kaba-saba ve cahil diplomalılar her konuda yalan-yanlış ahkâm kesiyorlar.
Bu adamlar kim, nerede yetişti bunlar diye dehşete düşüyorsunuz!
Bir Vali çıkıyor, en olmadık davranışı sergiliyor, bu nasıl Vali, hiç mi devlet terbiyesi almadı derken, filanca tarikat şeyhinin kardeşi olduğunu öğreniyorsunuz.
Bir cemaat televizyonunda, uzmanlığı ortopedi olan bir doktor, her sabah kocakarı ilaçları ve yalan-yanlış bilgilerle halkı zehirliyor. Başka bir TV de cinlerin hayatımızdaki önemi anlatılıyor! Bakanlıklar, cemaat ve tarikatların savaş alanı haline gelmiş. 21. Yüzyıl Cumhuriyet Türkiye’sinde tarikattan izin almadan bir Başhekim atanamıyor!

AKP İktidarının en önemli taktiği, cahil diplomalıları belli makamlara getirmek ve onlardan şartsız itaat istemektir. İşte ODTÜ olayları sonrası, Başbakan’a yağ çekmek uğruna, acınacak duruma düşen AKP’nin atadığı Re(a)ktör bademler.

Sporcuların bile kalitesini düşürdüler. Bir Metin Oktay’ı, bir Baba Hakkı’yı, bir Can Bartu’yu düşünün, bir de MV maaşını beğenmeyip, yorumculuk yapan Şaban’ı!

Türk Milletine yürekten bağlı bir vatandaşı, bir Atatürk askeri olarak diyorum ki;
Yüce Türk Milletini bu duruma düşüren din bezirgânları-cemaat tarikat beslemeleri ile “çağdaşlık” kavgamız, onları ortaçağ karanlığına göndermeden bitmeyecektir, bitmemelidir.
Duydunuz mu Türk Gençliği…

Sağlık ve başarı dileklerimle
31 Aralık 2012
Rifat Serdaroğlu

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget