Bir iftira ile bir düzmece suç ile suçsuz olduğunuzu bilerekten sevdiklerinizden, işinizden, özgürlüğünüzden kopartılmak, demir parmaklıklar ardında esaret çekmek nasıl bir şeydir?
İnsan bu durumda kendisi ile baş başa kaldığında vicdanı rahattır ama kurulan komplo karşısında ve adaletin işlemediğini bilerekten günlerini, gecelerini bu duygularla nasıl geçirir acaba?
Düşünüyorum.
Günler haftaları, haftalar ayları, aylar yılları kovalar.
Kaç bahar kaç güz, kaç bayram geçmiştir yuvasından onu bekleyenlerden ayrı.
Allaha verilecek hesabı yoktur çünkü onun yanında günahsızdır bundan ötürü zamanla isyan eder, yine kendisine ve Allaha nedenini binlerce kez sorar. Belki kaldığı hücrenin duvarlarını yumruklar bunu kendisine reva görenlerin yüzlerine tükürürcesine.
Her kahra, içindeki büyük özlemlerle katlanır ama asla ödün vermez ve o muhteşem dik duruşundan da vaz geçmez.
Çünkü onun yüreğinde vatan sevgisi vardır. Güçlüdür, azimlidir, Atasından yadigârdır vatanı.
Zindanların mekânı olması onun için şereftir, gururdur.
Yalnızlığının içerisinde asla yalnız değildir.
Yüzbinlerce yurt sever onunla birliktedir.
Ant içer kaç kez, sayısını unutur belki.
Bir gün buradan çıkacağım ve hesap soracağım der.
Çünkü o masumdur.
Bu kâbus dolu günlerin gecelerin bir gün, bir şekilde sona ereceğinin bilincindedir.
İşte Ergenekon düzmecesi ile tutsak olan her yurtsever böyle düşünür sanırım.
****
Gazeteci Soner Yalçın’ın 682 günlük cezaevi yaşamından sonra özgürlüğüne kavuşması hepimizi sevindirdi. Nihayet Ergenekon ile bağlantısı olmadığı anlaşıldı. Geçmişler olsun diyorum kendisine kolay unutulmayacak o acı günler için.
Soner Yalçın’ın cezaevi çıkışında söylediği sözleri ben de gururla yazıma alıyorum.
Biz cezaevlerinde kalmayı Namık Kemallerden öğrendik…
Biz sürgünlerde yaşamayı Nazım Hikmetten öğrendik…
Biz her şeye inat gazete çıkarmayı Aziz Nesin’ler den, Sabahattin Ali’ler den, Rıfat Ilgaz’lar dan öğrendik…
Biz ölmeyi Abdi İpekçilerden, Çetin Emeç’lerken Uğur Mumculardan, Ahmet Taner Kışlalı’dan, Bahriye Üçok’tan, Hablemis oğullarından, Hrant Dink’ten öğrendik…
Hiç kimse bizi susturamaz…
Hiç kimse bizim kalemimizi egemen kılamaz…
Gazeteci, gerçeklerden yana olmak zorundadır…
Gazeteci, gerçekleri yazmak zorundadır…
Bunu yapmaya devam edeceğiz” dedi…
“Gerçek gazeteciler olarak burada olun, hakikatin yanında olun, inadına olun. Kazanan Türkiye olur, mesleğimiz olur. Bu gazeteciliği ayaklar altına aldırmayalım. Biz bu mesleği 150 yıllık bir mücadeleyle buralara getirdik. Bunu bu kadar kolay teslim etmeyelim.”
Ne anlamlı, ne güzel sözler bunlar. Tabi anlayana.
Hatırlayalım, Tuncay Özkan’ın televizyonunun maliyeciler tarafından basıldığı günleri hatırlayalım. Sonra gözaltına alındığı günleri hatırlayalım.
Tüm meslektaşlarına seslenmiş, bir gün kendilerinin de başlarına böyle şeyler gelebileceğini, sessiz kalmamalarını içeren sözlerle adeta feryat etmişti. Sanki bu günlere gelineceğini bilerekten uyarmıştı.
İşte bugün Soner Yalçın aynı şeyleri söylüyor. Aklı başında olan, vatanını seven tüm yazarlar korkmadan yazmalılar, anlatmalıdırlar Türkiye’de neler olduğunu ve olacağını.
Bilhassa o büyük köşe yazarlarına ben de kendi köşemden sesleniyorum.
Olanlara, yaşananlara sessiz kalmayalım.
Soner Yalçın bir örnek olsun herkese, Ergenekon, Balyoz, Çekiç, Kafes hepsi düzmecedir.
Bu nasıl bir adalettir ki 74 yaşında ki Prof. Dr. Yalçın Küçük halen cezaevindedir.
Efendim kuvvetli suç delilleri varmış.
Nerede bu deliller yahu? Kaç senedir neden bulunamadı?
Sanırım orada ölmesini bekliyorlar.
Vah benim güzel ülkemin adaletine vah!
Adalet nereye gitti acaba?
Bence delillerin yıllardır bulunamadığı, insanların zindanlarda tutulduğu,
Adaletin olmadığı bu davalar çökmüştür.
Kindar Gençlik
AKP Gençlik Kolları Başkanı Zafer Çubukçu AK Parti Genel Merkezi'nde düzenlenen İstiklal Marşı'nın yazarı Mehmet Akif Ersoy, vefatının 76'ncı yılı dolayısı ile yapılan toplantıda ODTÜ ‘lü veya Atatürkçü gençlere meydan okumuş.
Başbakan Erdoğan’a;
Sayın genel başkanım siz hiç üzülmeyin. Sizin ak gençliğiniz. Atalarına sahip çıka çıka, değerlerine sahip çıka çıka o üç beş çapulcuya meydanı bırakmayacak. Edebini koruyarak gerekli dersi verecektir."
Derken ODTÜ de bulunan 500 genci de “edepsiz bir azınlığın çoğunluğa zulüm etmesi” olarak değerlendirmiş.
Boyundan büyük sözler eden bu çocuğa birisi akıllı bir şeyler desin.
Ne yapmak istiyor yani?
Nasıl dersmiş bu? Çapulcular kimmiş?
Edepsiz azınlık kimmiş?
Bunlara açıklık getir ey çocuk!
İşte sevgili başbakanımızın dindar ve kindar gençliği bunlar zahir.
Ortalığı karıştırmak, anarşi yaratmak isteyen bu AKP li genci şiddetle kınıyorum.
Büyükleri az kulağını çekiversinler. Büyük lokma yutup, büyük konuşmasın olur mu?
Bu günlük te bu kadar. Oysa yazacak o kadar çok şey var ki.
Sevgiyle kalın.
Yorum Gönder