SÖZCÜ, aralarında Cumhurbaşkanı Atatürk'ün de imzasının da bulunduğu "Menemen Olayı" ile ilgili tarihi belgelere ulaştı.
Cumhuriyetimizin
ve laikliğin sembol isimlerinden Asteğmen Kubilay'ın mürteciler
tarafından şehit edilişinin 82. yıldönümü. 82 yıl önce, Vali Kazım Bey,
saat 17.40'da makine başına geçti ve İçişleri Bakanlığı'nın sorduğu
soruları cevaplandırıyor. Olayın faillerinin sıraladıktan sonra Vali
bakanlığın sorularını tek tek cevaplandırıyor. İşte 82 yıl önceki tarihi
belgeden bölümler:
Ne zaman, nerede içtima ederler ve ne ile meşgul olurlarmış?
Olayın
failleri 6 kişidir. Mehdi ve müritler iki-üç aydan beri sık sık
Manisa'nın Lalapaşa mahallesinde çırak Mustafa'nın kahvesi ile tatlıcı
Hüseyin Efendinin, Manisa'da Tabur İmamı İlyas Efendinin toplanarak
zikir ederler ve görüşürlerdi.
“Halifelik ve padişahlık gelecek”
Harekete geçmeye ne vakit karar verilmiş, kim vermiş, maksat ve hedef neymiş?
7
Aralık 1930 tarihine kadar Lalapaşa Mahallesinde tatlıcı Mutaf
Efendinin evinde yapılan toplantıda harekete geçilme kararı verilmiş,
'mehdi' denilen Derviş Mehmet'in bu konudaki teklifi müritlerce kabul
edilmiştir.
Hedef ve maksatları: Menemen'de Derviş Mehmet'in
mehdiliğini ve şeriatı ilan, halkı imana davet ile beraber bu
hareketlerini diğer ilçe ve illere yaymaktır. 3,5 ay önce İstanbul'dan
gelen İbrahim Efendinin huzurunda Manisa'da Tabur İmamı İlyas Efendinin
evinde yapılan toplantıda Laz İmam İbrahim Efendi; Abdülhamid'in oğlu
Selim Efendinin büyük bir kuvvetle bu yıl memleketi işgal ve Ankara
hükümetini devirip Halife ve Padişahlığa çıkacağını ve şeriatın tekrar
kurulacağını ve bu meselelerin İstanbul'da yapılan toplantılarda
görüşüldüğünü bildirmiştir.
Hangi köylere ve ne gün uğramışlar, kimlerle görüşmüşler?
7
Aralık'ta Manisa'dan çıkan mürtecilerden Mehdi Mehmet, Şamdan Mehmet,
Sütçü Mehmet aynı günde Manisa'ya 5 saat uzaklıktaki Paşaköyüne gelerek
Mehdi'nin kayınvalidesi Rukiye'nin evinde misafir olmuşlar. Daha önce
Bıçakçı Mustafa ve Giritli İsmail tarafından bu eve bırakılan silah ve
cephaneleri bir gün sonra alıp gitmişler.
8 Aralık'ta kendilerine
katılan Giritli Hasan, Mehmet Emin, Nalıncı Hasan, Ramazan ile birlikte
gece yola çıkıp Sünbül köyü civarındaki ormanda su başında istirahat
etmişler. Ramazan, yanlarından kaçmış, saat 22.00'de 6 kişi Bozalan
köyüne gelmişler. Burada Sütçü Mehmet'in kardeşi Hacı İsmail'in evinde
bir hafta kalmışlar. Burada zikir çekmişler. Ancak, gelip gidenlerin çok
olması üzerine Sütçü Mehmet'in teklifi üzerine onlara bir kulübe
yapılmış ve mürtecileri buraya nakletmişler. Burada da bir hafta
kalmışlar. Mürtecilerin burada kaldıklarına dair hükümete haber veren
olmamış, onlar da ihbar olup olmadığını bazı köylüler de araştırmış.
Menemen’e eşekle yolculuk
Tarih
22 Aralık saat 17.00 de Bozalan'daki kulübelerinden hareket eden
mürtecileri, Bozalanlı Hacı İsmail'in küçük oğlu Hüseyin ile Göreceli
Abdülkerim, kendi eşeğiyle Görece kabristanına kadar getirmiş ve
Abdülkerim'in 'Allah muvaffakiyet versin. Şeriatı kurduktan ve muzaffer
olduktan sonra ben ve arkadaşlarım size katılacak' demiş. Mürteciler,
Menemen'e doğru yola devam ederek Gediz nehrini kayıkla geçmişler ve 23
Aralık saat 06.30'da Menemen'e gelmişler.
Sabah saat 06.30'da
zafer ilkokulunun önünden Müftü ya da diğer adıyla Kise köyü mescidine
gelmişler. Saat 07.15'te sabah namazının ardından, camiden aldıkları
"İnna Fetehnalek" yazılı bayrakla ve kendilerini 5-10 kişilik bir halk
kitlesi takip etmek suretiyle yarım saat içinde Belediye meydanı ile
Belediye arasındaki sokağı takiben ve hükümet önünden geçerek Bergama
caddesine, Şeref Beyin un ve yağ fabrikası önünden geçerek Pazarbaşı
mahallesine gelmişler, Kılıçaslan sokağında Saffet Hocanın evine yakın
bir köşede toplanmışlar. Buradan Belediye meydanına doğru yollarına
devam etmişler.
Kafile, caminin önünden geçerek Türbe mevkiine,
Tuvukpazarı, Arasta Çarşısı, Tosun hanı, Keçeciler çarşısı başından
tekbir getirerek ve sokaklarda halkı meydana davet ederek saat 07.40'ta
Belediye meydanına gelmiş ve bayrağı dikmişlerdir. Belediye arabacısı
Hüseyin, kazmasıyla toprağı kazarak çukur açmaya yardım etmiştir.
“Bize top ve mermi tesir etmez”
Mürteciler,
çektikleri esrarın tesiriyle devamlı 'şeriat ve tevhit bayrağı altına
giriniz. Kurtulmak isteyen gelir, kalanlar kılıçtan geçecektir. Ben
mehdi resulüm. Arkamızdan 60 bin kişi gelmektedir. Sokakların her
tarafını silahlı adamlarımız tutmuştur. Asker bize silah atmaz., bize
top ve mermi tesir etmez' gibi ifadelerle halkı ayaklandırmaya
çalışmaktaydılar. Bunlardan nalıncı Hasan, bayrak muhafızlığı görevini
yapmakta, Ali oğlu Hasan, Emrullah oğlu Mehmet Emin silahsız olarak
bayrak muhafızına yardım etmekteydiler.
Er Ali, Yüzbaşı Fahri Efendiye koştu
Bu
manzarayı ilk olarak avukat katibi Mehmet Tevfik Efendi hükümet
binasında bulunan Jandarma yazıcısı Ali'ye haber verince, Ali hemen
topladığı 4 askeri 'silahbaşı' etmiş ve hükümet binasının avlusundaki
duvarın arkasına yerleştirerek kendisi bayrak tarafına doğru ve bu
adamların içine koşmuş, bunların emellerini ve çirkin hareketlerini
sormuştur.
Mehdi olan Derviş Mehmet, kendisinin 12. imam
olacağını, herkesin bayrak altına geçeceğini, yine tekbir getirerek
söylemesi, kendisine düşmanca bir vaziyet almaları, halkın toplanması
üzerine ürken Er Ali, hemen meydandaki otomobillerden biri ile jandarma
yüzbaşısı Fahri Efendinin evine gitmiş ve olayı haber vermiştir. Yüzbaşı
Fahri Efendi10 adım mesafeye yaklaşınca niçin toplandıklarını, bayrağın
sebebini sormuş ve toplanmanın yasak olduğunu anlatarak halka bile 'biz
konuşuyoruz, siz ne bekliyorsunuz. İşinize gidin' denmesi üzerine halk
bir şey dememiş, Mehdi de 'şimdi 12. imama ve tevhide sizi iman
ettireceğim' demiş. İşte bu sözler üzerine halkın bir kısmı el
çırpmıştır.
Askerler, pencere önlerinde mevzilendi
Yüzbaşı
bundan telaş ederek halkın bunlarla birleştiği düşüncesiyle çirkin bir
tecavüze uğramamak ve hükümetin başına bir gaile açarak sonunda
milletten birkaç yüz kişinin öldürülmesine sebebiyet verilmesi gibi
endişelerle askeri kuvvet istemek için hükümet binasına dönmüş. Önceden
yazıcı Ali tarafından mevziiye sokulan 4 jandarma erini geriye çekerek
hükümet binasına girmiş ve Mevki Komutanlığına başvurmak üzere santral
odasına gelmiştir. Getirdiği jandarmalarla asker gelinceye kadar
hükümete bir tecavüz olursa müdafaa etmelerini ve ateş açmalarını
emreder. Jandarmalardan ikisini cephe kapısının iki tarafındaki iki
pencereye yerleştirir. Yüzbaşı Fahri Efendi, telefonla önce 3. Alaya ve
ilçe kaymakamının telefonu çalışmayınca telgrafhane telefonu vasıtasıyla
Kaymakama ve ayrıca vilayete bilgi vermiştir.
PTT Müdürü haber verdi
Posta müdürü bizzat Kaymakamın evine gidip durumdan Kaymakamı haberdar
etmiş, Kaymakam da aldığı heyecanlı haberi tahlil etmeden ve telefonunun
bozukluğu nedeniyle Jandarma Bölük Komutanlığıyla konuşmadan ortak
tedbir almak ve vilayeti de haberdar etmek amacıyla Mevki Komutanının
yanına gitmiş ve kışlaya giderken Alay komutanına yolda rastlamıştır.
Asteğmen Kubilay geliyor
Jandarma
yüzbaşısının hükümet binasına girmesinin ardından 4. Alay İaşe subayı
ve nöbetçi Yüzbaşısı Mehmet Ali Bey de o esnada Kubilay Beyin
müfrezesinin takip ettiği yoldan ve daha önce Belediye meydanına doğru
gelirken mürtecilerle karşılaşır. Mehdi Derviş Mehmet bu subayı çağırır
ve aralarında bir konuşma olur. Buna da Jandarma Yüzbaşısına söylendiği
gibi yüksek sesle tevhitten ve şeriattan, irşattan bahseder. Yüzbaşı,
bu manzaranın vahametini görünce o da hükümet konağındaki santrala gelir
ve Mevki Komutanlığından Nedim Bey'den bir müfreze ister. Nedim Bey,
Jandarma Komutanlığının isteği üzerine Kubilay Bey müfrezesinin yola
çıktığını ve o müfreze ile irtibat kurmasını emreder.
Kubilay, “Mehdi Mehmet”in yakasına yapıştı
Kubilay
Bey müfrezesi saat 8.30'da olay yerine geliyor. Askerlerine manga kolu
nizamında süngü taktırarak telgrafhane yakınında bırakıyor. Kendisi
mürtecilerin yanına gidiyor. Mehdi Mehmet'in yakasına yapışarak çekiyor
ve yaptıkları hareketin yanlışlığını anlatıyor. Bunlarla uğraşırken yere
düşüyor. Mürtecilerden biri tarafından atılan kurşunla yaralanıyor.
Fakat derhal ayağa kalkarak camiye doğru giderken yaranın tesiriyle
avluda düşüyor. Kahraman Kubilay Bey'in yaralandığını gören müfrezedeki
askerler hiçbir alaka göstermeksizin olay yerini terkedip dağılıyorlar.
Bundan dolayıdır ki komutanlarının uğradığı feci vahşet ve akibetten
bile haberdar olamıyorlar.
Kafasını kesip, astılar
5-10
dakika sonra yaralının cami avlusunda olduğunu uzaktan gören Mehdi
Mehmet'le, Şamdan Mehmet giderek yanlarındaki bir bıçakla ve pek feci
bir surette başını kesiyorlar. Kesilen başı avludaki musalla taşına
vurarak silkeledikten sonra Belediye meydanına getirip bayrak direğine
takıyorlar. Meydandaki elektrik direğine bir kuşakla bağlanan bayrağın
direği kırılmak istidadını gösterince mürtecilerin talebi üzerine
Yanyalı Arnavut kamil, 70-80 metre uzaklıktaki dükkanından ip getiriyor
ve bayrak sopasını elektrik direğine bağlıyor. Mürteciler, kesilen başın
etrafında dolaşarak halkın katılımını artırmaya çalışırken ikinci
safhanın müfrezeleri geliyor.
Bekçi Bahri Bey silahını ateşledi
Yüzbaşı
Bahri Bey'in kumandasında bulunan müfreze olay yerine geldi. Halkın
dağılması için ihtarları yaptıktan sonra ateş açmışlardır. Bilindiği
gibi tepelenmiş ve bunlar dağlara kaçmışlardır. Bu sırada hapishane
yanında silahsız olarak bulunan ve Kubilay Beyin şahadetini gören Kır
Bekçisi Hasan Çavuş 5 dakika mesafedeki Ahi Hızır Mahallesindeki evine
koşarak oradan silahını alır ve yetişerek askerlerin ateşine katılır.
Mürtecilerin ateşi sonucu oluyor. İkinci bekçi de Nalıncı Ali ustanın
dükkanının önünde şehit düşer.
Kafaları ve ruhları dumanlanmış
Aylardan
beri politika cereyanlarıyla çok tahrik edilmiş ve bir kısım
gazetelerin zalimane safsataları da olayların çıkmasında etkili
olmuştur. Bundan dolayıdır ki kafaları ve ruhları taassubun yaman
ateşiyle dumanlaşmış mürteci, esrarkeş tarikatçılar olayın başından beri
endişesizdiler. Gerek meydanda ve gerekse kasabanın içinde pervasızca
hareket ettiler. Başarmaları halinde askerin de kendilerine silah
atmayacağı ve halkın halkın kendilerine katılacağı hakkında ümitlerini
besliyorlardı. Gösterilere 300 kişi katılmış, bunların bir kısmı olayı
seyrederken, bazıları ise yardımcı olmuştur.
Yüzbaşı
Fahri Efendi yalnız üç büyük silah taşıyan şakileri ilk andan beri
görmüştü. Onlar açıkta kendileri duvar arkasında ve pusuda idi. Jandarma
yazıcısı Ali Efendi kendi tabiriyle bu vaziyeti fiilen hazırlamıştı.
Fakat, yapılacak bir teslim ihtarı bir yaylım ateşi halkı dağıtmak ve
bizzat halk tarafından bunların bağlattırılması mümkündü. Kubilay Beyin
düşmanla temasını görür görmez ortaya atılır bunları yakalardı. Çatışsa
bile facia böyle vahşet derecesini bulmazdı.
Kubilay’dan geriye kanlı şapkası kaldı
23
Aralık 1930 tarihinde Alay Başhekimi Yüzbaşı H.Suat, Menemen Hükümet
Tabibi 43. Alay Doktoru Necati Bey'in düzenlediği ölüm raporunu
okuyorum:
"Menemen Hükümet Konağı önünde altı silahlı asi şahsın
yakalanması için görevlendirilen Kubilay Efendi , çıkan arbedede
asilerden herhangi birisi tarafından vurulmuştur. Sağ koltuk altından
vurulan Kubilay Efendi 30 metre ilerisindeki camiye kaçmıştır. Orada baş
cismi derekinin üst kenarından arka ve yukarıya doğru boyundan tamamen
ayrılmıştır. Kesilme, keskin ağızlı bir tarafı küt, oluklu ve takriben
25 santimetrelik bir bıçakla yapılmıştır.
Asteğmen Kubilay'ın
ölümünden sonra da onunla ilgili yazışmalar yapılıyor. İzmir Polis
Müdürlüğü, Kubilay'ın "kanlı şapkası"nın peşindedir. İzmir Valisi Kazım
Bey'in imzasıyla İçişleri Bakanlığı'na gönderilen "gizli" kayıtlı 20
Mayıs 1931 tarihli yazıda şöyle deniliyor:
"Menemen irtica
hadisesinde şehit edilen Kubilay Beyin kanlı elbiseleriyle gömüldüğü,
yalnız kanlı şapkasının Rıza Bey isminde öğretmen arkadaşlarından bir
zatta olduğu anlaşılmıştır" deniliyor.
Asteğmen Kubilay’ın o
karlı şapkası, bugün Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi
İnkılap Tarihi Enstitüsü Devrim Müzesi’nde bulunuyor. İrticai
kalkışmada kullanılan tüm aletler de kanlı şapkanın yanında. Ancak,
Kubilay'ın başının takıldığı sancak yok.
Atatürk, Menemen’de
yaşanan irticai kalkışmayı Edirne’de kendisine ulaştırılan telgraftan
öğrenmişti. Kanlı ayaklanmayı gerçekleştiren Derviş Mehmet ve
arkadaşlarından 28’i yaptıklarının cezasını idam sehpasına çıkarılarak
ödediler.
Yorum Gönder