Yarı Aydın, Tam Dönek! - Hikmet Çetinkaya

Hava soğuk, yağmur serpiştiriyor...
Paul Celan gözlerimize köpükten parmaklarını daldırıyor.
Bir televizyonda ODTÜ olayları, hukuk, yasalar tartışılıyor.
Tartışma sonunda sola geliyor, her türlü demokratik eylem, solcular teröristtirle noktalanıyor.
Deniz’ler, Mahir’ler, Hüseyin’ler, Cihan’lar, 17 yaşındaki Erdal Eren...
Kimse söz etmiyor, eli kanlı faşistlerden, 90’lı yıllardaki faili meçhullerden, gözaltında kayıplardan, Bahçelievler, Balgat, İzmir İnciraltı, Kahramanmaraş, Sivas, Gazi Mahallesi katliamlarından.
Biri, Türkiye’nin demokratik ve özgür bir ülke olduğunun altını kalın çizgilerle çiziyor:
Türkiyede 10 yıllık AKP iktidarı döneminde demokrasimiz ve özgürlüklerimiz bir hayli gelişti...
Konuşan kişi eski bir solcu olduğunu söylüyor...
Solu yerden yere vuruyor, derin devlet yapılanmasından söz ediyor ama Hizbullah’ı, ırkçılığı, faşoları görmezden geliyor.
Hele hele PKK terörüne teğet geçiyor...
Susurluku ağzına almıyor...
1994 yılında hazırlanan TBMM Faili Meçhul Cinayetleri Araştırma Komisyonu Raporu’nu bir kenara itiyor.
O rapor, Türkiye’de derin devleti, korunup kollanan eli silahlı çeteleri anlatıyor açık açık...
Belli ki o raporu alıp okumamış!
O rapor hazırlandığında, yüzüne bakılırsa, lise öğrencisi falan...
***
Paul Celan’ın bulutları tül gibi titriyor gökyüzünde...
Bir ses yankılanıyor o sırada:
Sen erguvan rengi ölümlerle
ölmedin...
Nesnelerinde, toprağın, kumun uykuya yattığı saatlerde, büyüyor sözcükler.
Geceler kıvılcımlarla, bir kaynaşmaya dönerken bir ana, düşlerinde oğlunu görüyor.
Sınır boylarında Mehmetler, üşüyor nöbetçi kulübelerinde...
Bizim eski solcu ise bilmiş bilmiş konuşuyor:
Türkiyede üniversiteli gençler, 68 kuşağının darbeci geleneğini benimserler...
ODTÜ’lü öğrencilere hesap soruyor aklınca... Aklınca AKP iktidarına göz kırpıyor:
Bak ben sizin yanınızdayım!
Ben böylelerini yıllar önce gördüm...
Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Turgut Özal, Erbakan Hoca, Tansu Çiller, Mesut Yılmaz dönemlerinde...
Onların yanı başındaydılar.
Bir anda sattılar...
Darbeci paşalarla kadeh tokuşturmaya başladılar.
12 Eylül’ü, 28 Şubat sürecini bir anımsayın bakalım, kimler vardı, kimler yoktu?
***
Duygularımız kör bir çizgide kalmış...
Kin ve öç alma yaşam biçimine dönüşmüş!
İstanbul’un göbeğinde ünlü modacı Barbaros Şansal öldüresiye dövülüyor, Çağlayan Adliyesi’nde görülen KCK davasını faşolar tekbirgetirerek basıyor...
Vasıf Öngören’in İstanbul Şehir Tiyatroları sahnesinde sergilenen Zengin Mutfağıoyununu basıyor faşolar, tıpkı 1978’de olduğu gibi...
Kadına şiddet, çocuk gelinler, işçi ölümleri... Tutuklu gazeteciler, bilim insanları, üniversiteli gençler... Kayıp çocuklarını arayan Cumartesi Anneleri...
Nerede vicdanın sesi?
Vajina kelimesinden yüzü kızaran hükümet üyeleri!
Uludere katliamı, 34 can, çoğu 18 yaşından küçük kaçakçı çocuklar...
Uludere için vicdan sahibi olan herkes ağlıyor...
Bir yıl geçmiş aradan ama hâlâ failleri belli değilmiş.
Yaşamımızı altüst eden ölümler, acılar, hüzünler... PKK’nin kaçırdığı askerlerimiz...
Kaymakamlar, sağlık memurları.
Üzerimize simsiyah bir bulut çökerken içimiz yanıyor.
Kalabalıklar hayata gözlerini karanlıklarda açtı her sabah.
Korkudan ürperdik, çocuk yüreğinin atışını dinledik...
İçimiz dışımız savaş alanlarıydı, bunu hiç ama hiç anlamadık...
***
Hava soğuk, yağmur serpiştiriyor...
2012’nin son yazısı bu!
Biraz karışık bir yazı oldu, 2012 gibi...
Herkese aydınlık ve mutlu yıllar yine de...

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget