6 Profesör ve 3 Büyük Yazar - Galip Baysan

Bu günlerde tarafsız yayın bulmak o kadar zorlaştı ki, inanılmaz. Taraflı, tarafsız birbirinin aksi yayınları izleyerek bireyler kendi tarafsız görüşlerini meydana getirmek mecburiyetinde kalıyorlar. Ancak bu konuda da yağlamadan elini ayağını çekmiş, özgür yayın ve yayıncı bulmak, samanlıkta iğne aramak gibi bir şey. Bu nedenle her gece TV’lerde sörf yapmak bir mecburiyet halini aldı. Hafta sonu yine böyle gezerken zannederim CNN Türk’te ilginç bir tartışmaya şahit oldum. Bir hanım spikerin koordinesinde 6 profesör günümüzün önemli olayları üzerinde görüş beyan ediyorlardı. Konuşmalardan ve kenar yazılarından anladığım kadarı ile, profesörlerin ikisi Muhalefet Partilerini temsil ediyorlardı. Yani biri CHP’li diğeri MHP’li milletvekilleriydiler.
Konuşmacıların en çok üzerinde durdukları konu Başbakanın kuvvetler birliği- kuvvetler ayrılığı konusundaki ilginç görüşleri oldu. Bu görüşler üzerinde konuşmak istemiyorum. Çünkü herkesin eğer kendine ait görüşü varsa, demokratik anlayış gereği kendi görüşlerimize uysa da uymasa da dinlemek gerekir. Ama yine de Sedat Laçiner ve Mehmet Altan gibi TVlerde cok sık gördüğümüz isimlerin belirli kesimleri kollamak yerine, daha özgür fikirlere sahip olmalarını beklerdim. Son hamlelerle Çanakkale Üniversitesinin Rektörlüğüne getirilmiş bir profesör, yani Sedat Laçiner Başbakanı haklı gösterme gayretlerini bir kenara koyup, Yasama-Yürütme-Yargı güçleri arasındaki ilişkiyi bilimsel donelerle ortaya koymak sorumluluğunu üstlenmeliydi ve Başbakanın adeta siyaha beyaz diyen sözlerini mazur gösterme gayretleri içinde olmaması gerekirdi.
Dikkatinize sunmak istediğimiz asıl konu, yine TRT’nin yandaş yayınlarından tanıdığımız bir profesörün Başbakanı ve AKP iktidarını savunma konusunda sıkıntıya düşünce doğrudan ağır bir şekilde Muhalefete saldırması oldu. Sözün özü şöyleydi: “ Sorun iktidarda değil, Muhalefetin zayıf olmasından kaynaklanıyor, eğer muhalefet yeterli ölçüde güçlü olsaydı bu konuştuğumuz konuların hiçbiri gündeme gelmezdi” dedi. Bu saldırı karşısında hem şaşıran ve hem de sinirlenen Muhalefet milletvekili bir düzeltme yapmak gereği duydu ve “sorun muhalefetin zayıflığından değil ama iktidarın tahakküm duygusunun büyüklüğünden kaynaklanmaktadır” dedi ve ne oldu biliyormusunuz? Konuşmacı bu sözleri tamamlayamadan yayın bıçak gibi kesildi. 4-5 dakika içinde yayın yeniden başlayınca; programın artık 4 yandaş profesörle devam ettiğini gördük. Muhalefet Milletvekilleri toplantıdan çıkarılmışlardı.
İşte bu ülkede bir korku, bir baskı rejimi uygulandığının en canlı örneği bizce bu gibi olaylardır. Oturuma katılan Profesör unvanlı 6 bilim adamının özgürce Demokrasi esaslarını savunacak yerde, kuvvetler ayrılığı konusunda dilediğini söylemekten çekinmeyen bir devlet görevlisini haklı göstermek veya karşı görüşleri önleme amacıyla bir araya getirilmeleri ve gerçekleri dile getirmek isteyenlerin seslerinin yayının kesilmesi bahasına susturulması, 2013 yılına girerken bu ülkenin siyasal ve yayınsal yaşamının ibret verici bir sahnesi olduğunu belirtmek istiyoruz.
Bir iki gün sonra yine böyle dolaşırken Türkiye’nin isim yapmış 3 yazarının Taraf Gazetesi, yayınları ve yazarlarının istifası konusunda görüşlerini belirttiklerini görünce yine belki bir şeyler öğreniriz diye durdum ve programı izlemek istedim. Çünkü gazeteciler Mehmetali Birand, Cengiz Çandar ve Hasan Cemal son dönemlerin isim yapmış gazetecileriydi. Taraf gazetesi ve yazarlarının hangi amaçla kurulup, kimler tarafından finanse edildiğini daha ilk günlerinde bir yazımda detaylı olarak belirtmiştim. Bu gazete ülkemizde PKK militanlarını sosyal ve siyasi açıdan desteklemek ve İrticai unsurların Türkiye’de egemen olmasını sağlamak ve Irak-Türkiye-Suriye ve İran’dan koparılacak topraklarla kurulacak büyük bir Kürdistan yaratmak amacıyla kurulmuştu. Yine gelişmelerden anladığımız kadarı ile Radikal Dinci kesim özellikle Ordunun halk üzerindeki prestij ve etkinliğini azaltmak için; PKK yanlısı olsa da, sözünü sakınmayan bir yayın organı ile işbirliği yapmayı, gerek maddi ve gerekse hukuki açıdan desteklemeyi kendi çıkarlarına uygun görünce, Taraf yandaş medyanın gözdesi oldu. AKP yöneticilerine göre kendisine ihtiyaç kalmadığı ve hatta Kürt davasına verdiği tek yanlı destekle iktidara da çatmaya başlayınca destek çekildi.
Burada dikkatinize sunmak istediğimiz en önemli konu; konuşmacıların Kürt ayrımcılığına destek verir tarzda konuşmaları ve özellikle Mehmetali Birand’ın “ Ne başlıklardı onlar, keşke biz de söyleyebilseydik” ifadesi ile başlayan Taraf yayınlarına methiye düzen sözleriydi. Bir an bu yazarlar ve bu bilim adamları bu yönetim biçimi ile Türk toplumunun birlik ve bütünlüğünü nerelere götürebilirler diye düşündüm?
Türk halkını şöyle veya böyle bir Ortaçağ ülkesi olmaktan çıkarıp modern bir toplum yapmak için yıllarca mücadele vermiş ve bize göre oldukça başarılı olduğunu açıkça görebileceğimiz Cumhuriyet İnkılâplarının zedelenmesi, inkarı ve hatta iptali, bu ilkeleri savunan gençlerin suni ihbarlar ve siyasi yargılamalar bahanesi ile tutuklanmaları, konuşmacı yazarları ve bilim adamlarını sanki mutlu etmiş gibiydi. Galiba tek amaç iktidarı kızdırmamak ve Başbakanın hışmına uğramamak olunca tartışmalar böyle yönleniyor.
Şimdi birileri Hasan Cemalin son yazılarına bakarak “ Siz hiç gazete okumuyormusunuz? Kim şimdiye kadar Başbakana bu kadar güçlü çıkışlar yapmıştır?” diyebilir. Cevabımız basitçe “ bu çıkışlar sadece PKK ile mücadele konusunda olmaktadır, bu yazarımızın görevi de herhalde hükümetin Kürt meselesi ile ilgili açılım politikasına destek vermek olmalı” olacak.
Ortadoğu Üniversitesindeki öğrenci olayları karşısında Başbakan ve yöneticilerimizin öğrencilerini ve ardından öğretim üyelerini lanetleyen beyanları bizi hiç şaşırtmadı ama 50 yıl öncesini ve o günlerin yöneticilerini hatırlattı. Ancak hemen ertesi gün bazı üniversitelerin Başbakanın söylemlerinin yanında olduğunu belirten beyanları mide bulandırıcıydı. Bizim zamanımızda Üniversiteler “özgürlük aşığı, akıl ve bilim membaı” kurumlardı.
1930!lu yılların en önemli olayı “ İlahiyat eğitimine ağırlık veren darülfünun ve medreselerin yerine çağdaş bilimlerle donatılmış akıl ve bilgi yuvası çağdaş üniversiteler” kurmaktı. Rahmetli Atatürk bu konu ile çok yakından ilgilenmiş ve da büyük uğraş vermişti. 2013 yılında Dünya, uzayda üs kurup uzayın derinliklerini keşfetmenin arifesinde bulunuyorken, ülkemizin başbakanının bir bilim yuvası öğretmen ve öğrencilerini alışılmadık sert sözlerle karalaması inanılmaz bir olay. Başbakana yağ çekme fırsatını kaçırmamak için olayın üstüne atlayan bazı rektör ve yardımcıların tutum ve davranışları ise Türk Demokratik yaşamı için yüz karası sayılması gereken bir olay kabul edilmelidir.
Bu olayda bizi mutlu eden en önemli husus; bir tane de olsa akıl ve bilim yuvalarının uyanmaya başlaması olmuştur. Tahrik etme, terör ve provakosyonlar bizim nefret ettiğimiz konulardır. Ama uyanış; o bambaşka bir olay. Bize göre Aşilin topuğu gibi, bu yönetimin en zayıf noktası akıl ve bilim yuvaları, yani insanlara düşünmeyi ve sorular sorup cevaplar arama yöntemlerini öğreten eğitim kurumları ve üniversitelerdir. Bu kurumlar Türk Halkının neye dönüştürülmek istendiğini anladıkları zaman Türkiye’yi yeniden gelecek yüzyıllara taşıma arzusu güçlenecek ve radikal dinci oyunları bozulacaktır.
Bu yazıyı özel bir not ve bir soru ile bitirmek istiyoruz. 18 Aralık günü Göktürk uydusunun uzaya gönderilişini canlı izlemek için ODTÜ'ye gelen Tayyip Erdoğan, acaba neden 105 koruma aracı, 20 zırhlı araç, 3600 polis ile kampüse girdi? Bu kadar çok polisle bir şeyler mi başlatmak yoksa bir şeyler mi önlenmek isteniyordu?  Yorumu size bırakıyoruz.

Dr. M. Galip Baysan

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget