Özgürlüğünün birinci gününde evinde ziyaretine gittiğimde, birçok meslektaşımız röportaj için bekliyordu.
Her ne kadar bizleri “terörist”
diye Silivri’ye tıksalar da, neticede bir gazeteciydim, Soner Yalçın’la
ben de röportaj yapmalıydım. Duygularını, düşüncelerini, Silivri’yi
soracak değildim elbet. Bildiğim, iliklerime kadar yaşayıp,
hissettiklerimin nesini soracaktım ki?!..
Öyle uzun boylu bir röportaj olmadı benimki. Tek cümlelik
bir şey istedim; Bu süreçte en ağır bedeli ödeyen onun oğlu Aren, benim
oğlum İlim başta olmak üzere tüm tutsak çocuklarına kendi el yazısıyla
bir mesaj… Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın not defterine bir kalemde
işte şunları yazdı:
İçimde kin yok.
İçimde nefret yok.
Ama içimde büyük bir öfke var.
Çünkü çocuklarımızın gözündeki ışığı söndürdüler.
Çocuklarımızın çocukluklarını yaşamalarına izin vermediler.
Hayatlarına “suikast” yaptılar.
Çocuklarımıza bunu yapanları affetmeyeceğiz!..
Müyesser YILDIZ
29 Aralık 2012
Yorum Gönder