Çam Ağacı Süslemesi! Eski Bir Türk Geleneği

Prof. Dr. Muazzez İlmiye Çığ,ın Noel adeti kabul  edilen çam süslemesiyle ilgili olarak çarpıcı açıklamaları var. Kabul edilenin aksine çam ağacı süslemesinin eski bir Türk geleneği olduğunu söyleyen dünyaca ünlü Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ, bu âdeti Avrupa,ya Trüklerin aktardığını belirtiyor.
Dilek Ağacı
Muazzez İlmiye Çığ, tarihi değiştirecek araştırmasını şöyle dile getiriyor: Çam ağacı süslemek, tamamıyla Türk âdetidir. Yeni Türk devletleri ile münasebetimiz bize yepyeni şeyler öğretiyor. Eski Türklerde yerin göbeğinden göğe kadar bir ağaç tasavvur ediliyor.
Buna hayat ağacı deniyor. Altay'daki çamlar, her zaman, şaşılacak kadar güzeldiler. Oklar gibi düzgün. Çam, eskiden Türklerde mukaddes ağaç sayılırdı. Onu eve alırlardı. Onun şerefine, daha üç-dört bin yıl önce, insanların putlara tapındıkları zamanlarda bayramlar düzenlediler.
Bayram, ilkin Dünya'nın merkezinde, tanrıların ve ruhların dinlendikleri yerde yaşayan Yersu'ya adanırdı. Yersu'nun yanında, gür beyaz sakallı bir ihtiyar olan Ülgen bulunurdu.
İnsanlar, onu daima, zengin kırmızı kaftan içinde gördüler. Ülgen, aydınlık ruhların reisi idi. O, altın kapıları olan altın yeraltı sarayında, altın bir taht üzerinde oturmaktaydı. Güneş ve ay, ona itaat ederlerdi.
Selçuklu mimarisinde ağac bezemesi
Çam bayramı; kışın en soğuk zamanında, karakışta, 25 Aralık'ta yapılırdı. O zaman, gün geceye galip gelirdi. Ve güneş, toprak üzerinde biraz daha uzun süre kalırdı. İnsanlar, Ülgen'e dua ederler, güneşin dönüşü için ona teşekkür ederlerdi. Duaların işitilmesi için Ülgen'in sevgili ağacı olan çam ağacını süslerlerdi. Onu eve getirirler, dallarına parlak kurdeleler bağlarlar, yanına hediyeler yığarlardı. Bütün gece, güneşin karanlığa galibiyeti hâdisesi dolayısıyla eğlenirlerdi. Bütün gece "Koraçun, Koraçun" diye bağırırlardı. Böylece bayramı "Koraçun" diye adlandırdılar. Bu söz, eski Türklerin dilinde, "azalsın" manasına geliyordu... Yâni, gece azalsın, gündüz artsın.
Çamın etrafında sabaha kadar "inderbay" adı verilen bir halka (dairevi) oyunu oynarlardı: insanlar, güneşi sembolize eden daireye katılırlardı. Böylece, semâvî ışık vereni (güneşi) geri dönmeye çağırırlardı. Herkes, en mahrem dileğin bile, esrarengiz bu gecede değişmeden gerçekleşeceğine inanırdı.
Gerçekten de, Ülgen, bir kere olsun ret cevabı vermedi, hayatta bir kere olsun mahcup etmedi. Bayramdan sonra gece daima kısaldı. Kızıl güneş ise hep, gökyüzünde daha uzun, daha uzun süre kaldı. Bu arada, kaftan, şapka, kuşak, deri çizme yâni Ayaz Ata' nın kıyafeti de eski Türklerin gardırobundan. Onlar, tıpatıp böyle bir kıyafet içinde dolaşıyorlardı. Arkeologlar, bunun doğruluğunu mükemmel bir şekilde ispat ettiler.
Ülgen; efsanelerin söyledikleri gibi, bazen kılık değiştirirdi. O zaman Erlik adını alırdı. Bununla birlikte, Erlik'in Ülgen'in kardeşi olması mümkündür. Şimdi gerçeklerin iç yüzünü öğrenmek güç, bunca yüz yıl geçti. Galiba, bu o kadarda da önemli değil.
Tanrı Ülgen
Çok daha önemli başka bir şey var. Eski Türklerde Ülgen ve Erlik, iyiliği ve kötülüğü, ışığı ve karanlığı temsil ediyorlardı. Onun için, 25 Aralık'ta, bütün insanlar, hatta en kötüler bile, iyi ve cömert olmaktaydılar. Bu tarihte Erlik, kötülük sembolüdür. O, bu gün torba içinde hediyeler getirirdi. Çocuklar da onu ararlardı. Onlar şarkılarla dolaşırlar, tekerlemeler söylerdi. Türkçe "kolyad" sözü, kelimesi kelimesine şöyle çevriliyor: "mutluluk, saadet dileme". Sümerlerde de var. Bir ucunda Gök tanrısı duruyor. Türklerde güneş kutsal ama tanrı olarak kabul edilmiyordu. 22 Aralık'ta güneş yeniden fazla olarak dünyayı aydınlatmaya, günler uzamaya başlayacaktı. Türklerin Gök tanrısı gün ile geceyi tanzim ediyor gökte. Sözde gün ile gece sürekli münakaşa halinde. 22 Aralık'ta gün geceyi yeniyor. Bunu "yeniden doğuş bayramı" olarak eski Türkler kutluyorlarmış. Türkistan'da bir ağaç varmış, adı akçam. Bu akçam ağacı başka yerde yetişmiyormuş. Akçam ağacını evlerine getiriyorlar, altına o sene Tanrı onlara güzel şeyler, güzel bir yaşam verdi diye, hediyeler koyuyorlar, dallarına da ertesi sene için Tanrı'dan niyaz ettiklerini adak olarak, istedikleri şeyler için paçavra veya kurdele asıyorlardı. O günlerde büyük bayram, şenliğe dönüşmüştü. Aileler toplanıp, varsa büyükler ziyaret edilip, özel yemekler yenilip, güzel elbiseler giyiliyordu. Bu gelenek daha sonra Türkler yoluyla Avrupa'ya geçiyor. Konunun Noel'le ilgisi yok.
Kilim motifinde Hayat Ağacı

Kaynaklara göre, "akçam ağacı" sadece Orta Asya'da yetişiyormuş. Örneğin, diğer ülkelerde bu ağaç bilinmezmiş. O yüzden, bu olayın Türklerden Hıristiyanlara geçtiği savunuluyor. Hıristiyanlar, Hunların Avrupa'ya gelişlerinden sonra onlardan görerek almışlardır bu töreni, deniyor. İsa'nın doğumu ile hiç ilgisi yok. Doğum, güneşin yeniden doğuşu. İsa evrenin nuru, güneşi olarak algılanıyor ve bu olayın pagan halklardan alınıp İsa'ya yakıştırıldığı yazılıyor.
İmparator Konstantin (324-337) zamanında İznik'te toplanan konsülde, 22 Aralık'ta güneşin doğumu için yapılan bu "pagan bayramı" İsa'nın doğumu olarak 24 Aralık'a alınıyor ve buna da "Noel Bayramı" deniyor ve Batı kilisesi (Katolikler) bunu 25 Aralık'ta kutlamaya başlamışlar. Çam süsleme ise, ilk olarak 1605'te Almanya'da görülüyor ve oradan Fransa'ya ve diğer Hristiyan ülkelere geçiyor.
İnanabilir misiniz, yüzyıllardır Hıristiyanların İsa'nın doğuşu olarak kutladığı Noel Bayramı'nın çok eski Türklerin "yeniden doğuş bayramı" olduğuna? Nereden nereye; inanılacak gibi değil, değil mi?
Türklerin tek tanrılı dinlere girmesinden önceki inançlarına göre, yerin göbeği sayılan yeryüzünün tam ortasında bir "akçam ağacı" bulunuyor. Bu ağacın tepesi de gökyüzünde oturan tanrı Ülgen'in sarayına kadar uzuyor ve buna "hayat ağacı" diyorlar. Bu ağacı motif olarak bizim bütün halı, kilim ve işlemelerimizde bulabiliriz. Ülgen, insanların koruyucusu; sakallı ve kaftan giymiş olarak sarayında oturuyor ve geceyi, gündüzü, güneşi yönetiyor. Türkler 'de güneş çok önemli. İnançlarına göre, gecelerin kısalıp gündüzlerin uzamaya başladığı 22 Aralık'ta gece, gündüzle savaşıyor. Uzun bir savaştan sonra da gün, geceyi yenerek zafer kazanıyor. Bu, güneşin yeniden doğuşu; bir "yeni doğum" olarak algılanıyor, Türklerde. Bayramın adı Nardugan. Nar-güneş, dugan da yeni doğan anlamında. Gök bilimi olarak o günden itibaren geceler kısalmaya, günler uzamaya başlıyor. İşte bu güneşin zaferini ve yeniden doğuşunu Türkler, büyük şenliklerle "akçam ağacı" altında kutluyorlar.
Güneşi geri verdi, diye Ülgen'e dualar ediyorlar. Duaları tanrıya gitsin, diye ağacın altına hediyeler koyuyorlar; dallarına kumaş parçaları bağlayarak o yıl için dilekler diliyorlar tanrıdan.
Noel Baba olarak bilinen Aziz Nicholas

Halen, yaşayan bir efsane olan Noel Baba (ayrıca Aziz Nicholas, Santa Claus, Saint Nicholas,
Saint Nick, Father Christmas, Kris Kringle veya Santy olarak da bilinir), aslında gerçekten yaşamış birisidir.
M.S. 245 yılında zengin bir ailenin oğlu olarak Antalya'ya bağlı Pata-ra'da (bugünkü Demre) dünyaya gelmiştir. Dini eğitim alıp rahip olduktan sonra hayatını çocuklara ve denizcilere adamıştır. Hatta yaşadığı dönemde denizcilerin kurtarıcısı olarak da ün-lenmiştir. Babasından kalan bütün mirası yardım işlerine harcamış, ancak bunu yaparken kimliğini hep saklamıştrr. Özellikle İsa'nın doğum yıldönümü olan 25 Aralık'ta, yaşadığı Demre'deki yoksul insanların kapılarının önüne gizlice altın, oyuncaklar ve çerez bırakmış ve bu olay uzun süre halk tarafından anlaşılamamıştır.
Sonunda hayali bir kahramana dönüşen Noel Baba bu yardımlarına devam ettiği bir sene gece bekçisi tarafından fark edilmiş, şüphelenen bekçi Noel Babayı yakalamış ve başlığını çıkarınca, Aziz Nikolas olduğunu görmüş. Elindeki çuvalda da altınlar oyuncaklar ve çerezler bulunduğunu görünce hediyelerin sahibinin Aziz Nikolas olduğu ortaya çıkmış. Bu tarihten sonra herkes onu Noel Baba olarak tanımıştır.
İyilikseverliği ve bilgeliği ile tanınan Noel Baba (St. Nicholas) M.S. 343 yılının 6 Aralık günü vefat etmiştir.
St. Nicholas kilisesi Demre
Mezarı Demre'de olan Noel Babanın mezarının yanında ayrıca onun adı verilen bir de kilise inşa edilmiştir. M.S. 5. yüzyıldan sonra Noel babanın mezarı Hıristiyanlar tarafından her yıl ziyaret edilmiştir. Ancak bunu gören İtalyan tüccarlar 1087 yılında mezardan Noel Babanın kemiklerinin bir kısmını çalarak Bari'ye (İtalya) götürmüş ve yaptıkları bazilikaya gömmüşlerdir. Ona ait olduğu sanılan geride kalmış bir kısım kemik ise bugün Antalya Müzesi'nde saklanmaktadır.



Çetin İmir/Bütün Dünya
Kaynakça: Prof. Dr Muazzez ilmiye Çığ/Aralık2007

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget