İktidar bloku dağılıyor mu? - Merdan Yanardağ

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın hafta içinde katıldığı iki televizyon programında söyledikleri, AKP-Cemaat çatışmasının artık geri dönülemez bir aşamaya geldiğine ilişkin yorumların çoğalmasına yol açtı. Erdoğan, NTV-Star ortak yayınında evinin alt katındaki özel ofisinin dinlendiğini açıkladı. TRT’nin bütün kanallarında ortak yayınlanan programında da, “Eğer dinleniyorsanız bunu en yakınınızdakiler yapar” dedi. Bu sözlerin Cemaati hedeflediği açıktı.

Geçen ay 300 polisten oluşan özel koruma birliğinin tamamını değiştiren Erdoğan’ın Cemaatin operasyonlarına karşı tedbir aldığı anlaşılıyordu. Peki, bütün bu olan bitenler AKP-Cemaat koalisyonunun dağılmaya başladığı anlamına gelir mi? İslamcı, muhafazakâr ve  liberallerden oluşan gerici tarihsel blok dağılır mı?

Öncelikle belirteyim; AKP-Cemaat koalisyonunun bozulduğunu söylemek için çok erken. Ancak yine altını çizerek saptamak gerekiyor ki, iktidar bloku henüz bozulmasa bile, derinden sarsıldığı da çok açık. AKP’nin merkezinde yer aldığı 10 yıllık muhafazakâr-İslamcı iktidar, yolun sonuna yaklaşıyor.

Çünkü AKP ve Cemaat arasındaki itişme artık fantastik bir “komplo teorisi” olmaktan çoktan çıkmış durumda.

***

Bölgedeki gelişmeler, özellikle Suriye’ye yönelik müdahale hazırlıkları bütün hesapları altüst etmiş görünüyor. Bilindiği gibi, AKP-Cemaat çatışması tepe noktasına MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın Oslo’da PKK yöneticileriyle yaptığı görüşmeler nedeniyle ifadeye çağrılmasıyla çıktı.

Erdoğan’ın özel temsilcisi sıfatıyla bu görüşmelere katılan Fidan’ın ifadeye çağrılması açıkça Başbakanı hedefliyordu. Nitekim Erdoğan da “Hedef benim” dedi. Çatışmanın ikinci tepe noktasını ise Özel Yetkili Mahkemelerin kaldırılması oluşturdu. Çünkü bu mahkemeler, 2007 yılından itibaren tam anlamıyla bir operasyon ve iktidar aracı olarak kullanılıyordu.

Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ geçen Mayıs ayında çıktı ve birden bire, “Hukuk devletlerinde Özel Yetkili Mahkemeler olmaz, bunları gözden geçireceğiz” dedi. Bu sözler üzerine Cemaatin sözcüleri adeta paniğe kapıldılar. AKP’yi Ergenekoncularla uzlaşmakla suçlayanlar bile oldu. Gülen’in sözcüsü sayılan Zaman Gazetesi yazarı Hüseyin Gülerce şunları yazdı:

“Özel yetkili mahkemelerin kaldırılacağı yolundaki açıklamalar, ‘Ak Parti nereye gidiyor?’ sorularını arttırıyor. Hele Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın; ‘Özel Yetkili Mahkemeler hukuk devletlerinde olmaması gereken mahkemelerdir. Gereken yapılıyor, yapılacak’ sözleri, gözlerifal taşı gibi açtı.” (Zaman, 6 Haziran 2012)

Öyle anlaşılıyor ki, Cemaat, AKP’nin nereye gittiği konusunda ciddi bir kuşkuya sahip. Özel Yetkili Mahkemeler bütün itirazlara karşın kaldırıldı. Ancak yine de bir orta yolbulunmuştu; Ergenekon, Balyoz ve KCK gibi davalar bitene kadar bu mahkemeler görevlerini yapacaktı.

Son dinleme krizinde bütün parmakların Cemaati işaret etmesi üzerine, ODTÜ’den yükselen protesto eylemine dikkat çeken Hüseyin Gülerce, AKP’yi bir kez daha uyardı:

“Darbecilerin tetikçilerine, siyasi hesap adına kimse öğrenci muamelesi yapmasın. Oyun, sadece Ak Parti’yi bitirme planının devam ettiğini anlatmıyor. Ak Parti yönetiminin unutmaması gereken şudur; yalnız kalırsanız, pusuda bekleyenlerin işini kolaylaştırırsınız…” (Zaman, 26 Aralık 2012)

ODTÜ öğrencileri ve öğretim üyelerinin demokratik protesto eylemini “darbe tetikçiliği” diye niteleyen Gülerce, “Bizi harcarsanız sol sizin işinizi bitirir” diye AKP’yi korkutmaya çalışıyor.

CEMAATİN DERİN KORKUSU

Cemaat korkuyor. Çünkü, siyasal hedeflerine ulaştığını ve gücünün sınırlarına geldiğini gören, dolayısıyla daha fazla ilerlemesi halinde sert bir kırılmanın yaşanacağını sezen AKP, ortamı “normalleştirmeye” çalışıyor.

Rejimin, Amerikancı ılımlı İslam modeli yönünde dönüşümünün büyük ölçüde tamamlandığını düşünen AKP, yeni düzenin sağlamlaştırılması gerektiğinin farkında. Bu ihtiyaç, her durumda bir uzlaşma arayışı demektir. Tıpkı devrim ya da karşı devrim yıllarının hızı ve ritminin bir süre sonra yerini sükûnete, sağlamlaşma ve yerleşme dönemine bırakma zorunluluğu gibi…

AKP, Suriye ile savaşın eşiğine geldiği bir dönemde askerle daha fazla kavga etmek istemiyor. PKK ile bir ateşkes arıyor. Çünkü hem askerle kavga edip hem de savaşa hazırlanamayacağını anlamış görünüyor. Üstelik Suriye’ye askeri bir müdahalenin, bölgesel bir yangına, dahası nükleer silahların kullanıldığı bir dünya savaşına yol açabileceği ortadayken, çatışmayı daha fazla tırmandırmak istemiyor.

AKP Hükümeti, Suriye’ye müdahale ihalesinin üzerine kalması ve yalnızlaşması durumunda, iktidarını koruyamayacağını görüyor. ABD ve İsrail’in çıkarlarını gözeten Cemaat ise bu nedenle AKP’ye yükleniyor.

Cemaatin gelişmelerden büyük bir endişe duyduğu ve korktuğu görülüyor. Derin bir korku bu. Suç işleyenlerin, haksızlık yapanların, hile ve sahtekârlıkla rejimi değiştirmeye çalışanların duyduğu, iliklere işleyen bir korku… Rövanş tedirginliği!

Hüseyin Gülerce’nin Zaman Gazetesi’ndeki başka bir yazısının her satırına bu korkunun sindiği görülüyor. Cemaat, AKP’nin ‘Birinci Cumhuriyet artığı’ güçlerle uzlaşması halinde, bir öfke patlamasının altında ezilebileceğinden korkuyor. Gülerce şunları yazıyor:

“Şimdi ne oldu da, Ak Parti yöneticileri, sanki onlar gitmiş de başkaları gelmiş gibi davranıyor? Evet, ne oldu? Ak Parti kendi kurduğu mahkemelere, şimdi ‘hukuksuz’ diyor... Ne oldu, nasıl oldu, neden oldu? (...) Demokrasi yokuşundan düzlüğe henüz çıkmadık. ‘İktidar gevşemesin, aman bütün kazanımlar yok olmasın’ diye düşünmeyelim mi? Allah korusun, ‘ya ters bir rüzgâr eserse’ diye huzursuz olmayalım mı?” (Zaman, 6 Haziran 2012)

***

Öyle anlaşılıyor ki Cemaat tedbir almaya yöneldi. Bir yandan Erdoğan’ı dinleyip, hakkında dosya oluşturmaya başladılar, diğer yandan da Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e yaklaştılar.

Ancak; bütün bunlar AKP-Cemaat koalisyonunun hemen bozulacağı anlamına gelmiyor. Cemaat yazarlarının yaptığı uyarıların yer yer etkili olduğu anlaşılıyor. Örneğin, Başbakan önceki gün (28 Aralık) TRT’de katıldığı programda AKP-Cemaat çatışmasına ilişkin bir soru üzerine, şunları söylüyor:

“Buna gülerim. Biz bunları yazılı ve görsel medyadan öğreniyoruz. Hatta zaman zaman bazı arkadaşlarım inanmaya da başlıyor. ‘Aman ha’ diyoruz. Çünkü böyle bir şeye inanmaya başladığınız anda biz kaybederiz.”

Erdoğan’ın her şeye karşın gerici tarihsel bloku korumaya çalıştığı anlaşılıyor. Şimdilik gerçek tablo da budur. Gelişmeleri dikkatle izlemek, ancak bu çatışmaya gereğinden fazla anlam yüklememek gerekli

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget