Namus ve Cesaret - Ertuğrul Kazancı

Toplumsal bellek, bazı özdeyişlerin tazeliğini koruduğuna tanıktır. Örneğin İsmet İnönü “Namus erbabı, en az namussuzlar kadar cesaretli olmadıkça o ülke sömürge olur” der.

Sömürü, biri dışa bağlı, bir diğeri ise içten içe olmak kaydıyla iki türlüdür. Emperyalizmin “mazlum” uluslar üzerindeki yüzyıllara dayalı saldırısını Anadolu’da yenilgiye uğratan irade, dış sömürüyü yok eden güçtür.

1936’daki iş yasasıyla emeği değerlendiren, “Kamu İktisadi Teşekkülleri” eliyle çalışma, üretim ve ucuz tüketim sağlayan adımlar, iç sömürü karşıtlıklarıdır. 1940 yılında “Köy Enstitüleri” kuran, “vurguncu, tefeci ve teneffüs ettiğimiz havadan bile haksız kazanç peşindeki batakçı tüccarı” silmek için 1942’de “Varlık” vergisi çıkaran, 1945 yılında “çiftçiyi topraklandırma” yasası ardında yer alan tavırlar, yine iç sömürüye karşı çıkışlardır.

Cumhuriyet ve devrimin halktan yana tüm safhalarında birbirlerine güç vererek tamamlayan iki öğe daima Atatürk ve İnönü’dür. Örneğin, 28 Eylül 1930 tarihli “Cumhuriyet” gazetesinde, başbakanlık görevinden istifa eden İnönü’ye ilişkin bir haber şöyledir: “İsmet İnönü, devlet yönetiminin başkalarınca üstlenilmesine fırsat vermek için başbakanlığı yeniden ve Atatürk’ün ısrarına karşın kabul etmemekte direnmiş, ısrardan sonra kabul etmiştir. İnönü’nün başbakanlığı kabul etmeme direnişini açıklayan Atatürk, ‘İktidar mevkiinin başka bir deneyime dayanıklılığı olmadığını’ belirterek ‘Eğer İnönü, hükümet kurmaktan kesin şekilde kaçınsaydı, başbakanlığı bizzat üstlenmekten başka çare kalmazdı. Ya ben, ya o’ demiştir”.

Değer ölçütü
Namus erbabı, eğer namussuzlar kadar cesaret sahibi olmasalardı; “Kurtuluş” Savaşı’nda İstanbul hükümetinin idam fermanından korkarak zafer için çaba göstermezlerdi.

Namus erbabı, eğer namussuzlar kadar cesaret taşımasalardı, bu ülke boş ve asılsız kör geleneklerin tutsaklığına teslim olacaktı.

Namus erbabı, eğer namussuzlar kadar cesaretli davranmasalardı, “aymazlık, sapkınlık ve hıyanet” içindeki karanlıklar “galebe” çalacaklardı.

Namus, sadece bireysel söz ve davranışlarla sınırlı değildir. Namusun onurlu sınırsızlığı, ülke ve ulusa yönelen bağlılıktır. Mandacılığı yadsıyan, emperyalist ülkelere peşkeş edilmiş siyasetleri silkeleyen ve tıpkı şanlı Anadolu İhtilali gibi dirençlerle yoğurulmuş kalkışmalardır.

Halk kitlelerini yanıltarak toplumsal değer yargılarını saptırmak ve böylece politikada kulaç atmak, namusluca iş değildir. İnönü’nün ölçütü şudur: “Politika ciddi bir iştir. Çünkü devlet yönetme sanatıdır. Politikacı da devlet yönetme sanatına talip olan kişidir. Onun için özü ve sözü doğru olmalıdır.” İnönü, “doğruluk” kıstasıyla politika ve politikacıyı namus kavramı içine çekmektedir.

İnönü’nün: “Varsın bütün ret ve inkârlar devri üzerimde yaşansın” yaklaşımını göze alarak teşvik ettiği demokrasiyi, devrim değerlerini yok etme pahasına çoğunluk diktalarına döndürenleri, tarih yargılayacaktır.

Sonuç

“İnönü Savaşları” kahramanı, “Mudanya Ateşkesi” ve “Lozan” antlaşmalarının yapıcısı, Cumhuriyetin kurucularından İnönü’yü sevgiyle anıyoruz. İsmet İnönü, bu ülke ve halkın şükran duyması gereken en saygın kişilerindendir.

O, kendisini düzeysizce hedefleyenlere de hep tek yanıtla yetinmiştir: “Haydi canım sen de!..”

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget