ODTÜ, Şark Despotizmi ve Normalleştirme

Burma ile ilgili hafızamda yer eden net bir anıdır.
Birmanya, namı diğer Myanmar olarak bilinen Burma’nın başkenti Rangoon’u gezerken yeşillikler arasında ferah, etkileyici bir üniversite kampusu ile karşılaşmıştık. Obama’nın geçen ayki Burma ziyaretinde bu mekânda yaptığı tarihi bir konuşmayla da gündeme gelen bu kilit üniversite, metruk bir görünüm içindeydi.
Rehbere “neden üniversitede in cin top oynadığını” sorduk.
Rehber başını öne eğerek “Çünkü kapalı” dedi:
“Ne zamandır?”
“İki buçuk yıl oldu…”
“Neden?”
“Öğrenciler protesto gösterileri yapıyordu. Dikta rejimi de çareyi üniversiteyi kapatmakta buldu!”
O zaman kendime “İşte bu!” demiştim: “Asya tipi despotizm böyle bir şey olmalı!”
Başbakan’ın hiç haz etmediği “güçler ayrımının” mucidi Montesquieu’dan Marx’a dek, uzunlamasına irdelenen bir deyimdi, “Şark/Asya tipi despotizm”…
Küreselleşmeye elverişli gelmediği ve de bu sebeple “siyaseten uygun” bulunmadığı için pabucu dama atıldı...
Ancak öğrenciler gösteri düzenliyor diye üniversite kapısına kilit vuracak denli radikal bir despotizm başka nasıl tanımlanabilir bilemiyorum…
Sıradan “despotizm” sözcüğü bu oranda mutlakiyetçi bir baskıyı betimlemek için yetersiz kalıyor. Göz kırpmadan üniversite kapatan anlayış, kafamda bu nedenle o gün bugün bildiğimiz eski usul “şark despotizminin” bir ölçüsü olmuştur.
‘Lazım olmayan olmaz olsun!’
En son Başbakan “Siz nasıl bir üniversitesiniz?Sizin yetiştirdiğiniz öğrenciler bunlarsa Türkiye batmıştır. Bu öğrenciler uydumuz fırlatılırken gururlanacağı yerde lastik yakıp eylem yapıyor. Sonra neymiş? Protesto için derse girmiyorlarmış. Böyle üniversite, öğretim görevlisi olsa ne olur, olmasa ne olur” deyince ister istemez Asya despotizimini ve Rangoon Üniversitesi’nin yazgısını hatırladım.
RTE, “Eğer bu hocalar öğrencilerini böyle yetiştiriyorsa, onlara da yazıklar olsun, bize böyle hocalar lazım değil!” dediğinde döne döne Rangoon Üniversitesi’ni düşündüm.
Başbakan’a uydu tezahüratı yapmak yerine öğrenci protesto mu düzenledi?
Tamam bitmiştir! “Bize lazım değil!” Üstü çizilmiştir.
Kullanılan şu dile, yapılan sınıflamaya bakın: “Böylesi bize lazım değil!” diyor Başbakan…
Hocalar ve öğrenciler, Başbakan nezdinde iki gruba ayrılıyor: “İktidara lazım olanlar/olmayanlar!”
Burma’nın acımasız dikta rejimi de vaktiyle aynen böyle düşünmüş ve “Böyle üniversite bize lazım değil/olmaz olsun!” demiş ve kilidi basmıştı.

Elinde olsa Erdoğan da böyle yapacak…

Kapıya fiilen kilit koyamadığı için, kamuoyu önünde üstünü çiziyor.
Esad röportajıyla yılın gazeteciliğini yapan Ankara temsilcimiz Utku Çakırözer’i AKP kongresine sokmayarak tıpkı üstünü çizmiş olduğu gibi…
TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner’i vaktiyle “Bitaraf olan bertaraf olur!” söylemleriyle hedef aldığı gibi…
Bu kez de ODTÜ öğrencileriyle birlikte rektör Ahmet Acar ve üniversite öğretim camiasını menziline yerleştiriyor…
“Susma, sustukça sıra sana gelecek!” sloganı, günbegün gerçek oluyor.
‘Sıra sokaklarda...’
“Sivilleşme” etiketiyle göstere göstere önce askerler hizaya getirildi…
Ardından “yargı” -Burhan Kuzu’nun ifadesiyle- “normalleştirildi”…
“AKP iktidarının insana bürünmüş şekli” olarak tarif edebileceğimiz Burhan Kuzu’nun Ezgi Başaran söyleşisinde dün demiş olduğu gibi: “Asker kışlasına çekildi, yargı normalleşti, bir tek sokak kaldı!”
Sokağı zapturapta almak aşamasında artık sıra herkese, komşularınızın oğluna, eşlere dostlara geliyor…
“Sokağa çekidüzen verme” faslı arkada bıraktığımız yılın bahar aylarında başladı.
Başbakan bahar başında birdenbire hatırlarsınız “Siz de kimsiniz?” diyerek tiyatroculara parmak salladı:
“Her konuda söz söyleme, her konuda otorite olduğunuzu iddia etme ehliyetini nereden alıyorsunuz? Tiyatro sizin tekelinizde mi? Sanat sizin tekelinizde mi? Sanat konusunda söz söyleme ehliyetine sahip olan sadece sizler misiniz? Geçti o günler” dedi…
Başbakan tarafından “statükonun dizinin dibinde yetişmiş aydınlar, seçkinler, elitistler, malum medya” diye tanımlanan kesimlerin ezcümle; itiraz, eleştiri, söz söyleme hakkı böylece elinden alındı.
Ordu, yargı, iş dünyası ve medya dünyasının ardından sıra sanat dünyasına geldi; tiyatrodan diziler ve “Muhteşem Yüzyıl”a uzanan çizgide dört koldan yürütülen bir “normalleştirme operasyonu” devreye sokuldu.
ODTÜ, bu büyük normalleştirme operasyonun vardığı son evre….
Normalleştirmenin bu boyutlara gelmesine nasıl izin verdik?
Her şeyi nasıl ağır çekim bir film gibi yalnızca izledik?
Bu sorular beni kahrediyor.
Bahis konusu hele ODTÜ olunca; bir ODTÜ’lü olarak içim yanıyor.

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget