İsmail Yıldız Ergenekon davalarının en uzun
cezaevinde yatanı. 12 Haziran 2007’de gözaltına alındı, 4 gün sonra tutuklandı.
Hala cezaevinde… Dışarıda ismini hatırlayan pek çıkmaz.
AKP nin henüz iktidara gelmediği, siyasal
belirsizliğin olduğu zamanlarda Melih Gökçek, parti kurma çalışması
içerisindeydi. Gökçek 2001 yılında, şimdilerde ruh sağlığı tamamen bozulmuş
olarak beş yıldır tutuklu olan İsmail Yıldız’a (SESAR’a) gelir. Parti kurma işi
iptal olunca Demokrat Parti’nin Genel Başkanlığı’na yönelir, AKP dışında yeni
bir arayış içinde olan Melih Gökçek, AKP nin kazanmaması, kazansa da nasıl
yıpratılacağı konusunda her türlü araştırma ve engelleme çalışmaları yapılması,
danışmanlık hizmeti verilmesi için İsmail Yıldız’ın sahip olduğu SESAR la
anlaşır. Daha sonra Ankara bu şirket 2001-2004 yıllarında AKP ve Melih Gökçek’e
danışmanlık da yapar.
Ekim 2003 tarihinde 12730 numaralı fatura
ile Melih Gökçek, yapılan araştırma ve danışmanlık ücreti olarak SESAR
şirketine, yani şimdiki Ergenekon Sanığı İsmail Yıldız’a. 335 bin TL ödeme
yapar. Şimdilerde Ergenekon delil dosyalarında bulunan faturada “yapılan işler listesinde ise R. Tayyip Erdoğan ve
AKP” gibi kelimeler
seçiliyordu. (Bu ikili araştırma ileride İsmail Yıldız’a nasıl kin ve intikamla
Silivri zindanları olarak geri dönüşeceği dehşetle izlenir.)
Melih Gökçek’in başını ağrıtan, önceleri,
böyle bir para ödenmedi, kendi yazmış” falan gibi sözler ettiği bu gerçek
fatura, şimdilerde Ergenekon dosyalarında saklanıyor ve faturada şunlar yazılı
bulunkata:
AKP VE R. TAYYİP ERDOĞAN’I DA
ARAŞTIRAN FATURADA NELER YAZIYOR
SESAR Araştırma Danışmanlık, Reklam, Turizm, Eğitim, Yayıncılık Bilgisayar İnşaat Ltd. Şti.’nin 012730 nolu faturası 13.6.2003 tarihini taşıyor. “Melih Gökçek, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı, Hipodrom Cad. Ofis Binası No: 18, Varlık, Yenimahalle-Ankara” adresine kesilen 354 milyar 749 milyon 999 bin 350 TL’lik faturanın “Açıklamalar” bölümünde ise şu ifadeler yer alıyor:
1-Danışmanlık Ücreti (Ağustos 2002-Ocak 2003, 6 ay): 216 milyar 457 milyon 627 bin 100 TL
1- ‘AKP Başkanı R.T. Erdoğan’ın Tutarsızlıkları’ Araştırması: 18 milyar 38 milyon 135 bin 590 TL
1- ‘AKP’nin İktidara Gelmesi Nasıl Önlenir?’ Araştırması: 24 milyar 50 milyon 847 bin 450 TL
1- ‘R.T. Erdoğan İktidara Geldiğinde Nasıl Yıpratılır?’ Araştırması: 42 milyar 88 milyon 983 bin 50 TL
TOPLAM: 300 milyar 635 milyon 593 bin 100 TL
KDV: 54 milyar 114 milyon 406 bin 650 TL
Genel Toplam: 354 milyar 749 milyon 999 bin 350 TL [i]
SESAR Araştırma Danışmanlık, Reklam, Turizm, Eğitim, Yayıncılık Bilgisayar İnşaat Ltd. Şti.’nin 012730 nolu faturası 13.6.2003 tarihini taşıyor. “Melih Gökçek, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı, Hipodrom Cad. Ofis Binası No: 18, Varlık, Yenimahalle-Ankara” adresine kesilen 354 milyar 749 milyon 999 bin 350 TL’lik faturanın “Açıklamalar” bölümünde ise şu ifadeler yer alıyor:
1-Danışmanlık Ücreti (Ağustos 2002-Ocak 2003, 6 ay): 216 milyar 457 milyon 627 bin 100 TL
1- ‘AKP Başkanı R.T. Erdoğan’ın Tutarsızlıkları’ Araştırması: 18 milyar 38 milyon 135 bin 590 TL
1- ‘AKP’nin İktidara Gelmesi Nasıl Önlenir?’ Araştırması: 24 milyar 50 milyon 847 bin 450 TL
1- ‘R.T. Erdoğan İktidara Geldiğinde Nasıl Yıpratılır?’ Araştırması: 42 milyar 88 milyon 983 bin 50 TL
TOPLAM: 300 milyar 635 milyon 593 bin 100 TL
KDV: 54 milyar 114 milyon 406 bin 650 TL
Genel Toplam: 354 milyar 749 milyon 999 bin 350 TL [i]
İşte bu alınan para ve AKP aleyhindeki
danışmanlık çalışması, AKP iktidara iyice oturduktan sonra, kin ve intikam
davası olan Ergenekon davaları başlar, gülyabaniler garip İsmail’in başına
çöreklenir.
“İşin garibi İsmail Yıldız bir düşünce
kuruluşunun SESAR(Siyasi Ekonomik Sosyal Araştırmalar ve Strateji Geliştirme
Merkezi) başkanlığını yapıyor
Dahası gelmiş geçmiş birçok siyasi partiye
danışmanlık yapmış olan Yıldız, düşünüp yazarak silahlı terör örgütüne üye
olma, askeri itaatsizliğe teşvik, bütünüyle ele alındığında ise danışmanlık
yapıp iktidara getirdiği partileri canı sıkılınca iktidardan devirme
girişiminde bulunan garip bir adam”.
SESAR VE ERGENEKON
“AKP’lilerden aldım” demişti
Ergenekon davasında tutuklu olan SESAR
Başkanı İsmail Yıldız’ın bilgisayarından AKP milletvekillerine yönelik fişleme
notları çıkmıştı. Yıldız, AKP’lilerin hangisinin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e,
hangisinin Erdoğan’a daha yakın olduğu yönündeki “fişler” için, “Ben bunları
AKP Genel Başkan Yardımcıları’ndan birisinden” aldım açıklamasını yapmıştı
SESAR BAŞKANI İSMAİL YILDIZ “DEVLETİN
GÜVENLİĞİNE İLİŞKİN BELGELERİ TEMİN ETMİŞ”
Siyasi Ekonomik, Sosyal Araştırmalar ve
Strateji Geliştirme Merkezi (Sesar) Başkanı İsmail Yıldız, ergenekon
soruşturması kapsamında polis tarafından 18 Temmuz 2007′de gözaltına alındı.
Ankara Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele
Şubesi ekipleri tarafından gözaltına alınan SESAR Başkanı İsmail Yıldız’ın
evinde ve SESAR merkezinde arama yapıldı. Yapılan arama sonucu bazı
materyallere el konuldu. İşte bu matryaller arasında Sesar tarafından Ankara
Büyükşhir Belediye Bakanı Melih Gökçek’e, danışmaanlık hizmeti karşılığında
kesilen fatura da ele geçinildi. Fatura böylece Ergenekon dosyasına da girmiş
oldu.
Yıldız 21 Temmuz 2007′de ergenekon
operasyonunun 2. dalgasında tutuklanan İsmail Yıldız’ın Silahlı Terör Örgütüne
Üye Olma, Askeri İtaatsizliğe Teşvik, Devletin Güvenliğine İlişkin Belgeleri
Temin etmek, Tahsis Edildiği Amacı Dışında Kullanma, Hukuka Aykırı Olarak
Kişisel Verileri Kaydetme suçlarından cezalandırılması isteniyor. [ii]
BU FATURA KONUSUNDA İSMAİL YILDIZ’IN
İFADESİ
Duruşmada SESAR’ın yönetim kurulu başkanı
olan tutuklu sanıklardan İsmail Yıldız, Mahkeme Başkanı Köksal Şengün’den söz
alarak açıklama yapar. Duruşmadaki diyaloglar şöyle: Sanık Yıldız: Bu faturayla
ilgili açıklama yapmak istiyorum. Başkan Şengün: Bu konuyu ben de merak
ediyorum.
Sanık Yıldız:
“2001 yılında Fazilet Partisi
içindeki Yenilikçi Grup’tan ayrılıp başka bir siyasi parti kurması durumunda
nasıl bir sonuç alabileceklerini araştırdık. Yaptığımız araştırmada yüzde 34’le
iktidara geleceklerini, ancak kadro yetersizliğinden dolayı başarısız
olacaklarını saptadık. Bu süreçte siyasi partiler rakipleri için belli
araştırmalar yaptırır. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek de o
dönemde yeni bir parti kurmayı planlıyordu. Hatta Demokrat Parti’nin (DP) Genel
Başkanı da olmayı düşündü. İşte bu süreçte biz onun
şahsına üç tane araştırma yaptık. Bunlar “Recep Tayyip
Erdoğan Tutarsızlık Araştırması”, “AKP’nin İktidara Gelmesi Nasıl Engellenir”
araştırması. Üçüncüsü ise “AKP İktidara Geldiğinde Nasıl Yıpratılır.” Bu
araştırmaları yalnızca Melih Gökçek bilmiyordu. AKP içindeki herkes bu
çalışmadan haberdardı. Sözleşmeyi Erdoğan’ın avukatı Hayati Bey biliyordu. AKP
hükümetini yıkma gibi bir salaklığı kendime yakıştıramam. Bir hükümeti ancak
kendisi yıkar”.
Başkan Şengün:
“Fatura tarihi 13 Haziran 2003. Siz
araştırmayı AKP kurulurken yaptığınızı söylüyorsunuz ama fatura tarihi
tutmuyor”.
Sanık Yıldız:
“Evet, kurulurken araştırmayı yaptık
ama daha sonra Gökçek ödemeyi yapmayınca bu tarihte faturayı kestik. Fatura
doğrudur.
Başkan Şengün:
Peki, Ankara Büyükşehir Belediye
Başkanı Melih Gökçek böyle bir şeyi neden istesin?
Sanık Yıldız:
“O dönem Gökçek kendisi parti kurmayı
planlıyordu, olmayınca DP’nin başına geçmeyi planladı. O süreçte bu araştırma
yapıldı. Zaten Ankara’da siyasi rakiplerle ilgili bu tip araştırmalar yapılır.
Başkan Şengün:
Faturada 354 milyar (354 bin YTL)
yazıyor.
Sanık Yıldız:
Evet, doğrudur 354 bin YTL’ye denk
geliyor. Gökçek’in şahsına kesilmiştir”.
AKP-RTE Melih Gökçek’in bu yıkcı araştırma
çalışması için ne düşünmüştür ki?[iii]
GECEKONDUDA BULUNAN BOMBALAR KİN VE
İNTİKAM HIRSINI PATLATTI
Ergenekon soruşturması, 2007’de Ümraniye’de
bir astsubayın gecekondusunda el bombaları bulunmasıyla başlamıştı.
Habertürk’ten Öğrendiğimize göre o gecekondu
yıkılmış yerine tıpkı Sivas’ta Madımak girişine kebpçının açıldığı gibi kebapçı
açılmış, Can Dündar’ın dediği gibi, bir hayret ve şaşkınlık ifadesi olarak
olaya ve sonraki sürece biz de “aboov” diyoruz.
Davanın baş sanıklarından Doğu Perinçek
diyor ki:
“Ergenekon Davası’nda örgüt iddiası var. Suçlama budur.
Dört yıldır duruşmalar yapılıyor.
Örgüt yok!
Örgütün kurucuları yok!
Örgütün yöneticileri yok!
Örgütün programı yok!
Örgütün eylemi yok!
Örgütün tanımlanan amaçlarına erişmek için araçları, aletleri yok!”
Örgütü bulamayan mahkeme, davada karar verirken hayli zorlanacak…
“Ergenekon Davası’nda örgüt iddiası var. Suçlama budur.
Dört yıldır duruşmalar yapılıyor.
Örgüt yok!
Örgütün kurucuları yok!
Örgütün yöneticileri yok!
Örgütün programı yok!
Örgütün eylemi yok!
Örgütün tanımlanan amaçlarına erişmek için araçları, aletleri yok!”
Örgütü bulamayan mahkeme, davada karar verirken hayli zorlanacak…
TUTUKLANDĞINDA İSMAİL YILDIZ’IN EŞİ
HAMİLEYDİ
Yıldız, tutuklandığında eşi hamileydi,
çocukları hapisteyken büyüyüverdi. Çocuğunu uzun bir aradan sonra cezaevinde
görebildi. Görebildi dediysek öyle her hafta değil. Ev yok, işyeri darmadığın,
maddi hiçbir geliri yok. Silivri zaten uzak bir yer. Paranız yoksa daha da
uzak. Yıldız’ın kızı nerdeyse liseyi bitirmek üzeredir. Gazetelerin “Ergenekon
bebeği” diye yazdıkları oğlu ise 5 yaşına girmek üzere.
GAZETELER “NEREDESİN EY VİCDAN” DİYE BAŞLIK ATIYOR
Duruşmalarda sanık kürsüsünden heyete
seslenen ve bunu kimi zaman ağlayarak, izleyenleri de ağlatan Yıldız’ın
durumunu yazmak oldukça zor olsa gerek. Yıldız anlatıyor, kendi durumuna
ağlamayan sanıklar ona ağlıyor, avukatlar ağlıyor, seyirci bölümüne dönüp bakıyorsunuz
insanlar mendilleriyle gözyaşlarını siliyor, neredesin
ey vicdan diye mırıldanıyorlar. Köşe başlarını iyice tutan zalimler,
içlerinde biriktirdikleri kinlerini merhametsizce mazlumlara kusmaya
başlamışlardı. Çağın engizisyon mahkemesi Silivri zindanlarında merhametsiz
hükmünü yürütüyordu. Artık İsmailleri “feriştahı gelse kurtaramazdı”. (Halkımız böylesine
ümitsiz olaylar için bu amiyane bir uslüpla “feriştah” özdeyişini kullanır, bu
feriştah nedir bilmiyorum, sanırım melek olsa gerek).
Beş yıla yakın tutukluluk, çocukların
hasreti, maddi sıkıntılar, Silivri-Ergenekon zulmü karşısında çileden çıkan
İsmail Yıldız’ın ruh sağlığını bozulur. Kafası iyice bozulan, daha doğrusu
deliren zaman zaman Bakırköy Akıl Hastanesinde tedaviye alınır.
SONER YALÇIN’IN SAMİZDAT’INDAN İSMAİL
VE DAHA NELER
ODA TV Davasından tutuklu yargılanan Soner
Yalçın’ın tutukluyken yazdığı Samizdat kitabını Ankara Kitap Fuarından alarak
okumaya başladım. Onun adına da, AKP-RTE nin linçinden emekli olmak zorunda
kalan eski Sincan Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Osman Kaçmaz’a da imzalattım.
Osam Kaçmaz Samızdat’ın ilk sayfa boşluğuna şunları yazıyordu:
“T.C.tinin ünlü yazarlarından
Soner Yalçın’ın mahpusta oluşu tüm yurtseverleri derinden üzmüştür. Ancak o
içeride çileçekerken bizler zulüm görüyoruz. Sonsuz bir dünya için tüm
tutuklulara selam olsun”.
Ergenekon davasında sorgusu devam
eden, ruh sağlığı pek de yerinde olmayan Aysel Sağlam [iv],
SESAR Başkanı İsmail Yıldız için savunmasında “….çünkü ilk ben
daha çıktı almadan internetten de takip edsildiğimi anladım. Çoktıyı almadan
SESAR Başkanı Ismail Yıldız’ın açıklamaları değiştirildi. Ve b u kişi JİTEM’İN
mesajını iletti bana. Ben sana Jitem’i anlatmak için geldim buraya”. (Tanığa sus
Baskısı”).
“Asrın Davası” ne hale geldi?
Bu şekilde Aysel Sağlam’ın ifadesine karşı,
mahkeme başkanının Sanık İsmail Yıldız’a söz vermesi ile Yıldız şunları
söyledi:
“Hayır, şimdi Sayın Başkanım şöyle
bir mantık yürütülecek ben hanımefendiye çok fazla soru sornmayı gerek
görmüyorum. Ama hanımefendinin adı Aysel Sağlam’ış galiba kısaltılınca A.S.
olacak ortadaki noktayı kaldırırsak as anlamına geliyor Aysel Sağlam Hanım
burayabeni asmaya gelmiş ben böyle bir şey algılayacağım galiba”. (Samizdat sf 171)
İsmail Yıldız
çevresine kendini vali olarak tanıttı. Genelkurmay Başkanlığı’nın
stratejilerini belirleyen uzman olarakanlattı.
Bazı emekli paşalar Ergenekon’un MİT yapılanması
adı altında örgütlendiği iddiasıyla, 18 Temmuz 2007 de gözaltına alındı, üç
günden sonra tutuklandı. Halen Silivri Cezaevi’nde yatıyor. Yani beş yıldır
hapis.
Dördüncü Adli Tıp İhtisas Kurulu düzenlediği
raporda sağlık durumundan çok hukuki durumunu incelemiş. 18.07.2007 tarihinde
sanığı bulunduğu suça karşı cezai sorumluluğunun tam olduğunu oy birliğiyle
mütalaa etmiş.
Oysa adamın son davranışları ve son
ifadelerine bakıldığı zaman, tamemen ruh sağlığını yitirmiş. Kâğıt peçeteyi
dürüp telefon yaptığı ahizesi ile günde sekiz saat hayali birileri ile
konuşuyor. Bu adama sağlam raporu veriliyor.
“FETULLAH GÜLEN ÖLDÜ. AYDIN DOĞAN
ABİM”
İsmail Yıldız, Silivri duruşmalarının ilginç
isimlerinden. Artık kafayı iyice üşüten Yıldız, 2Aralık 2010 tarihli duruşmada
tanık Aysel Sağlam’ın söylediği konuda bakın ne “bilgiler” verdi:
“Fetullah Gülen öldü,
bir o, sthbarat servisi hava, yani tahrip olduğunda Fetullah Gülen öldü sayın
başanım ve bundan yaklaşık 35 gün kadar önce oldu bu olay ya da 37 gün kadar
önceFetullah Gülen Hoca öldü. Çünkü Fetullah Gülen Hoca esirdi, yurtdışında bir
ülkede esir olarak tutuluyordu. Ve bir başka ilginç nokta bunun daaraştırmanız
gerekiyor bu davanın belkemiğinin temelini oluşturan şahsın ismi: İsmail Tuncay
Güney’dir, bu da öldü. Ve İstanbul’da görüldüğü doğrudur, tebrik etmek lazım
kim tespit ettiyse ülkesine gelip gitmesine izin verildi, ama o da öldü”.
İsmail Yıldız’ın 3 Aralık 2010 tarihli
duruşmada ağabeyinin kim olduğunu açıkladı:
“Sayın başkanım, Fetullah Gülen benim
öpöz ağabeyimdir, nüfus kütüklerine bakılabilir. Aydın Doğan da öp öz
ağabeyimdir, nüfus kütüklerine bakılabilir. Adı İsmail Aydın Doğan’dır. İsmanil
Aydın Yıldız’dır, kütüklerden bakılabilir. İsmanil Bedreddiğn Dalan ‘da öpöz
ağabeyimdir. Sayın Başkanım nüfus kütüklerinden sabittir, bunlarda herhangi bir
sorun yok. Sayın Başkanım, beni yurdışında Ehose İsmail Yıldız olarak bütün
istihbarat servisleri bilir. Ehmose İsmail Yıldız’dır, bütün istihbarat
servislerinin en üst listesindeyimdir ve beni ararlar hep, ben size dedim ki
sayın başkanım ben ofisimden çıkarken 13 tane istihbarat servisinin takibiyle
ofisime, evime gidebiliyorum ya da dolaşabiliyorum. Şimdi bu şartlar altında
konuşacağım”. İşte kafayı böylesine bozan, ruh sağlığı bozulan, kısaca
deliren İsmail Yıldız’ı yargıçlar dinliyor ve tahliye etmiyorlar.
İsmail Yıldız’ın avukatı Dursun Yassıkaya da
Bakırköy Ruh ve
Sinir Hastalıkları Hastanesi‘nin koyduğu tanı üzerine mahkemeye dilekçe
sunarak müvekkilinin tahliyesini istedi. Sanık Yıldız’ın 4 yıldır tutuklu
olduğunun vurgulandığı dilekçede, “Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi‘nin uzman hekimlerince paranoid fikirlerle
ilintili şizofreni tanısı konularak Yıldız’ın tedavisinin imkânsızlığı
gerekçesi ile fiil ehliyetinin olmadığına karar verildiğini öğrenmiş
bulunuyoruz. Hukuk açısından fiil ehliyeti olmayan şahsın ceza ehliyeti
olmayacağı da konulan teşhis ile kesindir. Hal böyle olunca, ehliyetsiz sanığın
tutukluluğunun devamı hukukun hiçbir alnında hiçbir gerekçe ile
gerçekleştirilmez. Müvekkilin içinde bulunduğu durum ile ilgili olarak, yasal
denetim mekanizmalarının işletilerek, tahliyesine karar verilmesini talep
ederiz” ifadelerine yer verildi. Ama akli dengesi böylesine
bozulan İsmail Yıldız’ı yargıçlar onu tahliye etmediler. Ruh sağlığı bozulan
duruşmalarda böylesine garip konuşmalar yapan sadece İsmail Yıldız değildi.
Kenan Temur, Savcı Zekeriya Öz’ün eşinin
eski koruma polisiydi. Sonra İbrahim Şahin’in de koruma polisliğini yaptı. Bu
dönemde ne olduysa oldu, S-1 dökümanında adı geçiyordu. Ergenekon örgütü
üyeliği iddiası ile 1 yıl 8 ay tutuklu kaldı. Bakırköy Ruh ve Siğnir
Hastalıkları Hastanesine sevk edildi. Bir türlü tutuklanmayı kabullenemedi.
Koğuşta süreklidini kitaplar okuyordu. Bir gece Silivri’deki koğuşundan “ben Habibi Neccar’ım, öldürün beni” diye bağırmaya
başladı. Sonra da Bakırköy’e sevk edildi. Daha nice aklını oynatan tutuklular
yatıyordu Silivri zindanlarında. (Samizdat
sf 172-173)
(Habibi Neccar: M.S. 40’lı yıllarda
(İsa),
havarilerinden Yunus (Yuhanna) ve Yahya’yı (Pavlus)Antakya’ya
gönderir. Bu iki elçi Antakya’ya girerken koyunlarını otlatan marangoz Habib-i
Neccar ile karşılaşır (neccar, marangoz demektir). Neccar, yatalak oğlunun
elçiler tarafından iyileştirilmesi üzerine İsa‘nın getirdiği
dine iman eder. Ancak Antakyalılar elçileri hoş karşılamaz ve onları hapse
atarlar. İsa,
bunun üzerine Barnabas’ı
şehre üçüncü elçi olarak gönderir. Elçilerin tüm çabalarına rağmen halk İsa’nın dinine
inanmaz ve onları öldürmeyi planlar. Bunu öğrenen Habib-i Neccar, şehre giderek
Antakyalılara “Sizden hiçbir ücret talep
etmeden Hakk dinini anlatan bu elçilerin söylediklerine uyun” diye
seslenir. İsa’nın elçileri de, Habib-i Neccar da işkence altında şehit olurlar.
Bu olay Kur’an’ın
Yasin suresinde anlatılmaktadır.
İsa’nın
havarilerinden Yunus (Yuhanna) ve Yahya(Pavlos) ile onlara
ilk inanan ve şehit edilen ilk kişi olan Antakyalı Habib-i Neccar’ın türbesi
bulunur.
Antakya’da
bulunan tarihi Habib-i Neccar camisi.
Anadolu’da yapılan ilk camii olarak bilinir).[v]
Esas hakkındaki mütalaanın açıklanması
beklendiği Ergenekon davasının 13.12.12 günü görülecek duruşması için yüzlerce
kişi Silivri Cezaevi’ne geldi.
Eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral
İlker Başbuğ, CHP milletvekilleri Mustafa Balbay ve Mehmet Haberal ile emekli
Tuğgeneral Veli Küçük’ün de aralarında bulunduğu 66′sı tutuklu 275 sanığın
yargılandığı ve 4 yılı aşkın süredir devam eden Ergenekon davasının 270′inci
duruşmasını CHP Milletvekillerinin de aralarında bulunduğu çok sayıda kişi
13.12.2012 günü Silivri önlerine yığıldılar.
Silivri zindanlarında yatanların kimisi
üzüntüden kanser olurken, kimisi kalpten öldü, kimi subaylar onurları için
intihar ettiler, kimileri İsmail Yıldız gibi delirdi.
Tutuklananların hemen hepsi sabaha karşı ala
uykuda sanki kanlı katili yakalar gibi gözaltına alınmışlar; yine gecenin geç
vakitlerine kadar bekletilip sabaha karşı tutuklama kararı alınmış.
Bakın ODA TV davasından tutuklu yatan
Gazeteci Yazar Soner Yalçın, tutuklu iken yazdığı Samizdat kitabında ne diyor: “Bakın iddia ediyorum, meslektaşlarım araştırsın, Ergenekon sorguları,
duruşmaları neden hep genellikle sabaha karşı yapıldı? Amaç imnsanları taciz etmek midir? (Samizdat
sf 137)
Ceza verilenlerin kararlarına bir bakın, hep
cezanın üst sınırından ceza verilmiş.
Üstelik tüm Ergenekoncu olarak
tutuklananlar, Soner Yalçın’ın dediği gibi, sabaha karşı onlarca polislerle
saatlerce evleri aranıyor. (Soner Yalçın’ın evi 30 saat aranmış) ve sabaha
karşı veya gecenin geç saatlerinde kararlar veriliyor.
Tahliye talebini veren yargıçlar, hemen bir
alt mahkemelere sürgün gibi tayin edilirken, tutuklama ve üst sınırdan ceza
veren yargıçlar da ödüllendirilircesine üst derecelere atanması gibi
uygulamalara bakıldığı zaman, ister istemez insanın aklına, tüm davalarda
tutuklananların aleyhinde önyargı olduğunun gerçeği gelmektedir.
Soner Yalçın, Mustafa Balbay, Tuncay Özkan,
Yalçın Küçük, Adnan Akfırat, İsmail Yıldız ve daha niceleri sözde fikir ve
düşünce suçlusu insanlar. Fikir ve düşünce suçlusu gazeteciler son olarak
49 rakamıyla Türkiye dünya şampiyonu. Hem de İran (45), Çin (32) ve
Eritre (28) gibi baskıcı, otoriter rejimleri geride bırakarak… Bu nasıl ileri
demokrasi? Fikir ve düşüncenin özgür, hür olmadığı ülkdede demeokrasi olur mu?
SONNOTLAR
[i]
http://www.gazeteturka.com/news_print.php?id=34121
[ii]
http://www.rotahaber.com/akpye-ergenekoncu-danisman_38211.html
[iii] (12
Ağustos 2008 tarihinde birinci Ergenekon iddianamesinin 22 numaralı ek
klasörüne giren bir faturayı Odatv de haberleştirdi. 13 Ekim 2003 tarihli
faturanın sıra numarası 12730 du. Faturada ödeme yapan kişi olarak Melih Gökçek
görünüyordu. Yapılan işler listesinde ise R. Tayyip Erdoğan ve AKP gibi
kelimeler seçiliyordu. 335 bin TL lık ödeme, yöneticileri Ergenekon sanığı olan
SESAR’a yapılmıştı. Ergenekon davaları bu ödemeyi iddianameye alarak
kamuyaaçtı. Yani İsmail Yıldız AKP çevresinden iyi para kazanmıştı).
[iv] (Aysel
Sağlam Gata Hemşirelik Okulu’ndaöğretmendi. Ruh Sağlığı bozuk olduğu için
işinden atılmıştı. Bu rapor mahkemeye de sunuldu, ama yine de tanık olarak
dinlendi. Taraf’ın buna ilişkin manşeti: (Tanığa sus Baskısı”). “ Samizdat
Soner Yalçın Kırmızı Kedi Yayınevi 2012 Sf 173
Yorum Gönder