Bu terörist Karayılan’ın yazdığı kitap, bizi, aynı örgütte, PKK da başka bir teröristin Şemdin Sakık’ın yazdığı ve Abdullah Öcalan’ın yaptıkları şeytani işleri anlatan kitaba götürdü. Bu ibretlik dehşetli olayların anlatıldığı kitabın içeriğini aşağıda anlatmaya çalışacağız; ancak önce bu iki teröristin kitabı için bir giriş yapalım.
BİZDE MEŞHUR OLAN İKİ KARAYILAN VARDIR:
1-Birisi Anadolu’nun işkalinde 1920-1921 yıllarında Gaziantep Savunması’nda Fransızlara karşı yaptığı kahramanca direniş sırasında şehit olan, Nazım Hikmet’in dizelerinde övdüğü Antep’li Kahraman Karayılan. Günümüzde anıt mezarının bulunduğu Gaziantep Şıh Camisi avlusunda, mezarı başında gece gündüz bayrak galgalanır, ziyaretçiler bu kahramanı gözyaşları ile dualarla yadederler. (Ben de 2007 de Gaziantep’e gittiğimde mezarına ziyerette bulunmuştum, hemen yakınında Gaziantep Savaş Müzesi açılmıştı).
2-Öteki Karayılan ise, yurdumuzu o zamanları işkâl edenlerin günümüzdeki terör maşası olan, yurdumuzda binlerce cana kıyan, dağlardaki PKK başı için şehitlerimizin yakınları tarafından gözyaşları ile nefretle lanetlenen, düşman başına öylesine bela Karayılan. O zamanları İzmir’i, Ege bölgemizi emperyalistlerin desteği ile işkâl eden günümüzün Yunaistan’ı, kurulduğundan beri APO’sundan Karayılan’na kadar her türlü Türkiye alehtarı melanetleri desteklemekte. Yunanistan, yandaş kuyruk devleti Güney Kıbrıs’ı da katarak ta Bizans’tan beri, Türklere karşı bitmez tükenmez bir kin beslemekte. Bu kinlerine, başta ABD olmak üzere, dünyanın hemen her yerinde bulunan Ermeni ve Rum diyasporalarının da takviyesini katarak, Türkiye’nin dünyada bütün evrensel çabalarını engelleyen siyaset gütmekteler.
İşte o PKK terörist başı Karayılan, sürekli tuttuğu silahla nasıl kalem-klavye tutmuşsa bir kitap yazmış, Yunanistan’ın bazı militan ruhlu görevlileri de ona kucak açmışlar, kitabını tanıtma gayreti ile çaba göstermekteler. Şimdilik Karayılan’ın bu kitabının içeriğini bilmiyoruz.
Ama şimdilerde mahkûm olup Diyarbakır Cezaevi’nde yatan, şimdiki Muş Milletvekili BDP li Sırrı Sakık’ın kardeşi “Parmaksız Zeki” kod adlı Şemdin Sakık [i] da bir kitap yazmıştı. Ne hikmetse, dağlarda onunla çarpışan kahraman subaylarımız Silivri zindanlarında yatarken, nice askerimizin, vatandaşımzın katili, 18 yıl APO nun militanlığını yapmış Şemdin Sakık, hem de devlet destekli “gizli tanık” olarak, Silivri zindanında yatan o kahraman subaylarımızın aleyhinde tanıklık yapıyor.
BAŞBAĞLAR KATLİAMININ EMRİNİ ŞEMDİN SAKİK VERMİŞ
İsterseniz buraya Şemdin Sakık’la ilgili acısı hafızamızda taze duran acılı bir not düşelim:
5 Temmuz 1993‘de, Erzincan‘ın Kemaliye ilçesine bağlı Başbağlar Köyü‘nde PKK tarafından 33 sivilin öldürüp köyün ateşe verildiği Şemdin Sakık’ın yönettiği olay. Bu vahşet olayda tüm erkekler kurşuna dizildi, burada 29 kişi öldü.Daha sonra köy ateşe verildi ve 214 ev, köy okulu, köy camii, halkevi yakıldı. Yakılan evlerde saklanan 1′i kadın 4 kişi de yanarak can verdi. PKK lideri Abdullah Öcalan “olaydan habersiz olduğunu ve olayın sorumlusunun Dr. Baran kod adlı bir PKK sorumlusu olduğunu” ifade ederek, katliamı PKK’nın düzenlediğini kabul etmiştir. Sonradan yaralı kurtulan erler de, katliam emrini o an orada bulunan ve tanıyıp teşhis ettikleri Şemdin Sakık’ın verdiğini söylemekteler.
Terörist Karayılan kitap yazmış derken, konuyu fazla uzatmadan, Şemdin Sakık’ın yazdığı “Şemdin Sakık’tan Mektuplar” [ii] adlı kitaptan çok ilginç detayları okuyucuya sunmak istiyorum.
KİTABINDA TERÖRİST ŞEMDİN SAKIK, TERÖRİSTBAŞI APO’YU NASIL ANLATIYOR
PKK başı Apo’nun (1948–) baş yardımcılarından, 18 yıl dağlarda PKK eylemlerine katılan, Kuzey Irak’tan Özel Kuvvetlerce yakalanıp Türkiye’ye getirilen ve yargılanıp mahkûm olan Şemdin Sakık’ın, Diyarbakır’da hapishanede yazdığı “Şemdin Sakık’tan Mektuplar” adlı kitabından, Apo’nun ne şeytani işleri olduğunu dehşetle okudum; bu kitapta anlatılan şeytanı eylemleri sizinle paylaşmak için bazılarını aşağıya alıyoruz. Bizzat bir militan başının Diyarbakır Cezaevinden yazdığı ve itiraf niteliğindeki yazıları insan dehşetle okuyor. Bu kadar insanlık dışı şeyler yazanın belki yazmadıkları da vardır.
PKK Doğu’da ve Güneydoğu Anadolu’da görev yapan silahsız, savunmasız 132 öğretmeni katletmişti. Bu katledilme gerekçesini, aynı kitabın 28–29. sayfasında şöyle açıklanıyor:
“Türk Devleti Kürdistan denilen ülkemizi işgal etmiş, bununla yetinmeyip sömürgeleştirmiş ve bunlarla da yetinmeyip asimile etmeye çalışıyor. Kurduğu okul ağlarının her biri beyin yıkama, kültürümüzü unutturma merkezi olarak çalıştırıyor. Buralarda görev yapan öğretmenler hem birer ajan hem de beyin yıkayıcıdırlar. Yoklukları varlıklarından daha iyidir. Bölgedeki eğitim sistemini tümden durdurmayız. Kürtçe eğitim vermedikçe Türkçe eğitime müsaade etmeyeceğiz”.
Abdullah Öcal’ın anası, küçükken ona, şöyle dermiş:
“Komşu çocuklarını dövmeden, onların kafalarını kırmadan, camlarını indirmeden eve gelmeyeceksin, intikamını almadan yemek yemeyeceksin…”! (Sf: 201-203)
Şemdin Sakık kitabının 203. sayfasında Apo için şunları yazıyordu:
“Yoksul Ömerli Köyü’nün en sefil, en fazla dışta kalmış ve horlanmış; toplayıcılıkla ve dilencilikle zar zor geçinen, karın tokluğuna çalışan ve açlık sınırında duran bir aileden gelir. Sırtındaki giysileri yırtık, ayakları çıplak, karnı aç büyür”.
Açlık ve yoksulluk çeken bir köylü ailesinin çocuğu olan APO’nun ancak 20 yaşına geldiğinde saate bakmasını öğrendiğini okuyoruz. (Sf:203) Yaşantısının başında, köyü terk ettiğinde babasının eşyalarını ve arkadaşlarının parasını çalarak, hırsızlığını okul ortamına taşıyarak, böylece şebek, örgüt kurduğunu 204. sayfadan öğreniyoruz.
Bir zamanlar PKK nin iki numaralı militanı olan”Parmaksız Zeki” kod adlı Şemdin Sakık, Diyarbakır Cezaevinde yatarken yazdığı, adeta bir pişmanlık itirafı olan ve mektuplarını içeren kitabında (207. sayfada) şunları yazıyor:
“Kardeşi Osman’ı madden ve manen örgüt taşıyor. Adana’daki kardeşine her ay nafaka gönderiyor. Avrupa’ya taşıdığı akrabaları, topladığımız ganimetlerle yaşıyorlar. Bu aileden olup da, emeğiyle geçimini sağlayan birisi yoktur. Sanatlarını ve meslek sahibi olmalarını bir tarafa bırakalım, kazma kürek sallayacak kadar emektar değiller”. Demek ki Ocalan ailesinin geçim kaynağı PKK nın gasp paralarından geliyor.
“En büyük lider benim” diyen, Kürdün Tanrısı olduğunu iddia eden, sanki her şeyi kendisi yaratmış gibi, marazi hastalıklı ama, çok zalim, gaddar Apo için, yandaşları ve militanları onun için şu vasıfları kullanıyor: “ Zamanın peygamberi, yarı tanrı, tam tanrı, insan üstü, doğunun güneşi, sabah yıldızı, yolunu yitirenlerin kutup yıldızı, sosyalizmin ustadı, halk lideri, ordu komutanı, parti lideri”. Bu nasıl liderlik ki, halkın içine katılmayıp, Şam’da Suriye yönetiminin sağladığı saray gibi evlerde lüks içinde yaşayan, korkusunda operasyonlara katılmayan korkak, cani, psikopat bir lider…(Sf:214) Çocukluğunda kitap nedir, kültür nedir bilmeyen, kitap okumasını sevmeyen, militanlarının kitap okumasını yasaklayan Apo, “ben halkın çıkarları için okumadım” diyebiliyor…(Sf:220)
Apo Militanlarına roman, deneme, felsefe, şiir gibi kitapların okunmasını yasakladığı halde, İran’da Alamut Kalesi’nde dünyanın en gaddar, en zalim terör örgütünü kuran Hasan El Sabbah’ın liderliğini yaptığı Hurufilerin (Haşhaşilerin) geliştirdiği, Bizans oyunları, türlü entrikalarla dolu, arkadan hançerleme, ihanet taktikleri, entrikaları okumalarını öğütlemekte.(Sf: 225–226)
Şemdin Sakik, sanırım biraz kitap okuyor olmalı ki, Apo, o zamanları sağ kolu olan Şemdin Sakık için, ne yazık ki ülkemizin az kitap okuma durumunu, okuyanların başlarına gelenleri alaylı bir şekilde anlatırken şunları söylemekte:
“Ey aptal Şemdin; kitap okumana, okula devam etmene ne gerek var? Baksana, yetmiş milyonluk ülkede kitap okuyanların sayısı bir avuç kadardır. Yazarlar ise parmakla sayılacak kadar azdır. Bunların sefil yaşamlarını, cezaevlerinde nasıl süründüklerini görmüyor musun? Okuma- yazma onların karnını doyurdu mu? Okumayla, araştırmayla, yazıyla ilişkilerini kesenlerin nasıl da köşeyi döndüklerine şahit değimisin? Baksana; okuyanlar, diplomalılar, ihtisas yapanlar yerlerde sürünürken, senin gibi cahil kalmış kavgacıların namı yedi cihanı aştı. Okumayı bırak da köşeyi dönmeye bak. Bak işte, şefin olan adam (Apo) da okulu bırakarak bir üst mertebelere ulaştı. Akıllı ol! Benim gibi ol”… (Sf: 227)
Böylece bir terörist başı, ne hazin ki, ülkemizin okuma yazma grafiğinin düşüklüğünü çizerken, “okuyup yazma eşkıya ol” öğüdünü verirken, bu manyakça öğüdünün doğruluğundan öylesine emin ki, “akıllı ol” diyor. Tıpkı, Hrant Ding’in katilinin azmettiricisi Yasin Hayal’in tutuklanırken, sanki doğru öğüt veriyormuş gibi, “Orhan Pamuk akıllı olsun, akıllı” diye, bağırması gibi. Demek ki ülkemiz insanı, dünyadan, doğrulardan, kültürden öylesine uzak ki, gerçekle doğruyu ayıramayacak kadar aymazlık içinde. Yahut da APO, militanlarının okuyup aydın olmasını istemiyor, çünkü cahilleri yönlendirmek kolay da ondan.
Apo, okuma yazmayı sevmeyen, eline kalem alıp tek çalışma notu yazmayan bir insan; Şam’daki terör karargâhında, adına yazılmış yüzlerce bildiri ve kitap, yanında oluşturduğu komisyonlarca yazılıyor, bunların altına imzasını atılarak, yayınlatıyordu. Dağdaki, uzaktaki militanlarına da “ne kadar da yazan biridir” dedirtiyor, “ben beş yüz kitap yazdım” diye övünüyordu. (Sf: 228)
Böylesine cani ruhlu boş insan Apo, dağlara çıkıp terör eylemlerine katılmaya korkarken, “Kürt halkını ben yarattım, bu kutsal kavgayı ben başlattım… Sadece Türkiye’yi, Ortadoğuyu değil, dünyayı etkiliyorum”, diye yandaşlarına böbürleniyordu. Yazdıkları için, “çözümlemelerim kutsal kitaplar kadar değerlidir” diyen manyakça bir hezeyanlar içinde idi. (Sf: 231- 239)
Romanını yazmaya yanaşmayan Romancı Yaşar Kemal’e yüklenerek “…asmilasyon çocuğu, yeni yetme Kemal’e bakın, böyle büyük bir kişilik ortada dururken, böyle kutsal bir savaş yürütülürken, o gitmiş Çukurova’nın börtü böceğiyle, kurdu kuşuyla uğraşıyor, zavallı köylüler ve Eşkıya Mehmet’i yazıyor” diyerek, dünyaca tanınan ve kabul edilen bu yazarı karalama küçüklüğünü gösterdi. (Sf: 237)
PKK başı Abdullah Öcalan İmralı Ceza Evinde, Şemdin Sakık Diyarbakır Ceza Evinde yatmaktalar.
PKK nın iki numaralı lideri Şemdin Sakık, ceza evinde yazdığı “Şemdin Sakık’tan Mektuplar” adlı kitabında, APO’ yu anlatırken 202. sayfasında şunları yazıyordu:
“…Hangi milletten olduğu anlaşılmadığı gibi, hangi dine mensup olduğu da bir o kadar muğlâktır, (Abdullah Öcalan için söylüyor). Bir bakarsınız ki İslam dinine sarılmış, bir bakarsınız Papa’dan daha fazla İsevî olup çıkmış. Hatta kendisiyle Musa arasında benzerlikler kuracak kadar Yahudileşmiş çıkmış. Bazen Sunî, bazen Alevi, bazen Haricidir.
Kızlarını evlendirdiklerinde başlık parası olarak birkaç, eşek yükü buğday alıp veren “İlk Çağ” geleneğini çocukluğunda yaşayan A. Öcalan kişiliği, insana buğday kadar değer biçen bir sefaletin ürünü olarak şekillendi.-”Benim ablam başlık parası yedi eşek yükü buğday idi, birkaç çuval buğday verip ablamı alıp götürdüler”- derken, geldiği çevreyi anlatıyordu.
……………………………………………..
İtibarlı bir aile düzeyinin olmayışı yedi eşek yükü buğdaya satılmasından çok rahat çıkarılabilir. Ekonomik düzeyi ve dolayısıyla sosyal konumu gelişkin bir ailede böyle bir durum olsa olsa fıkra olur. Ekonomik düzeyi o kadar düşüktür ki henüz para ve altınla tanıştırılmamıştır bile”.
18 yıl dağlarda nice baskınlara katılmış, PKK nın iki numaralı lideri “Parmaksız Zeki” diye anılan, Şemdin Sakık, Halfeti’nin Ömerli Köyü’nden olan PKK Başı Abdullah Öcal’ın için, aynı kitabının 203. sayfasında şunları da yazıyor:
“….dinin yobazlığında ve geleneklerin cehenneminde boğulan, soyu bilinmeyen bir aileden geliyor. …Çürümüş çevrede dev kişilikler yetişmez”.
Terörist başından söz etmişken, onun eşelemesine tavırlarına da değinelim. Yine aynı kitabın 232. sayfasında, “Bu konuda konuştuğu her cümlenin kelimelerin ikisinden biri küfürdür” diye yazan, Şemdin Sakik’in tanık olduğu ve kitabından öğrendiğimize göre, Apo, Beka Vadisindeki terör kampında topladığı yüzlerce militana, terör konuşmalarında, cümlelerinin arasında “eşşoğlu eşekler” sözünü sık sık kullanırmış. “Ulan hayvanoğlu hayvanlar,….öyle davar gibi yan yatmış bön bön bakıyorsunuz!…Eşeklerden, katırlardan müteşekkil bir sürü görünümdesiniz (Sf:242)…. “Bu kadar bilgiyi eşeklere versem onlar bile sizden daha iyi anlamasını bilirler….Ama siz, kabız olmuş eşek gibisiniz… Bre şerefsizler, eşek olduğunu….eşek demesinin büyük bir yetenek olduğunu öğrenmiştik”, (Sf: 243). ….Onlar için eşek demek bile az gelir” (Sf:244) “Alçaklart, şerefsizler, namussuzlar, hainler, hayvanlar, eşekler, eşek oğlu eşekler..” Sf:311)
Apo, yanındaki militanlardan Fuat ismindeki ile konuşurken onu aşağılayarak şöyle babalanıyor:
“- …Sanırım kendine eşek demiştiniz doğu mudur Fuat?”
“-Doğrudur başkanım, derinliğine düşündüğümde sadece bir özelliğimle eşek olduğumu gördüm. Beynimi çalıştırmamakla eşeğe benzerken, üretimsizliğimle bir keneye benzediğimi gördüm. …Doğrusu daha birçok hayvana da benzetebilirsiniz”.
Görüldüğü gibi, militanları Apo’nun her türlü aşağılama ve küfürlerine karşı itirazsız kabul ediyorlar; “eşek” dediği zaman, “eşeğim” diyecek kadar, ruhları aşağılanmış durumdalar.(Sf: 340)
Konumuz Apo olmamakla birlikte, “eşek yükü buğdayın başlık parası” olması, Apo nun lisanındaki eşeknameli sözler, kitabın konusuna girmesi nedeni ile bunu alırken, Apo için söylenen bu notlar okuyucunun da ilgisini çeker düşüncesi ile buraya aldık.
Türkiye’de idamın kaldırıldığı tarih olan 3 Ağustos gününü Apo “Gül Bayramı” ilan ederek, taraftarlarına kırmızı gül dağıttırıyordu.(Sf: 288)
Şemdin Sakik’in kitabının 394–395. sayfalarından öğrendiğimize göre, Apo, kardeşi Osman Öcalan’ın sevdiği kadın olan Zehra ve daha nice kadın ve kız militanlarla, “örgüte yoğunlaştırma kursları” adı altında iki üç ay, yanında bulundurup, yatağına aldığını, onlarla yüzme havuzlarında harem hayatı âlemleri ile eğlendiğini, onlardan bıkınca, uzaklaştırıp ya risklı bölgelerde savaştırarak, suikastla, sorguda ölümle yok ettiğini okuyoruz. (Sf: 394-395)
Apo, militanlarının başarılarından önce seviniyor, sonra yükselmesinden korktuğu için, belli bir süre sonra, onları öldürülmesi çok muhtemel olan bölgelere gönderiyor, ya bir suikaste uğratıyor, ya da uyduruk suçlamalarla sorgu ve işkence ile öldürtüyordu. Sonra da yakınlarına “şehit oldu” haberini gönderiyordu. Bazı militanlar soruda ölünce cesedini parçalattırıp, her parçayı Bekaa yakınlarındaki ayrı yerlere gömdürülüyordu. Birleşmiş Milletler, tarafsız bir heyet oluşturup Bekaa yakınlarında bir kazı çalışması yaptırsın, yüzlerce militanın kemiklerini tespit edebilirler. (Sf: 293–299)
Şemdin Sakık kitabının birçok sayfasında, Apo’nun hoşlanmadığı militanlarını nasıl tuzağa düşürtüp, sorguda işkence ile katledildiğini, cesedinin parçalatarak tavuk çiftliklerine, çeşitli yerlere gömüldüklerini tanıklığı ile anlatıyor.
Şemdin Sakık’ın başarılarından korkmuş olmalı ki, onu, “Türk Genel Kurmayının ajanı diye suçlayıp yakalamak durumunu, Şemdin Sakık öğrenince, kaçarak Barzani bölgesine kaçıyor. Oradan da Türk Özel Kuvvetleri yakalayarak Türkiye’ye getiriyor.
**
Son olarak bir not daha düşelim. Asıl meslekleri gazeteci oldukları halde, suçları henüz kesinleşmemiş uyduruk belgelerle Silivri zindanlarında tutuklu mu, tutsak mı olarak yıllarca yatan gazetecilere bilgisayar ve daktiloyu bile yasaklarken, Diyarbakır Cezaevinde hükümlü yatan Şemdin Sakik’e bilgisayar ve inter imkânı (www.semdinsakiktr.com) sağlamakta olduğunu, o çilekeş gazetecilerin yazılarını elle-kalemle yazdıklarını öğreniyoruz. Demek ki adaletimiz, cezaevlerinde PKK lı teröriste gösterdiği toleransı, gazetecilere, aydınlara göstermiyor.
**
“Adaletin küçüldüğü ülkelerde, büyük olan artık suçlulardır.” Anonim
SONNOTLAR
[i] 1959
yılında Muş’un merkez Zengök Köyü’nde doğdu. Babasının ismi Sabri, annesinin
ismi Kevi’dir. Babasının 3 kadınla yaptığı evlilik sonucu 19 kardeşi mevcuttur.
Kardeşlerinden biri BDP Muş milletvekili Sırrı Sakık’tır. Uzun yılar PKK terör
örgütü kurmayları arasında yer aldı. Parmaksız Zeki kod adını kullandı. 1998
yılında Kuzey Irak’ta Özel Kuvvetler tarafından yakalandı. Halen
cezeaevinde.
[ii]
Şemdin Sakık’tan Mektuplar Şemdin Sakık Tuncay Günay 2005
Yorum Gönder