Yaklaşık dört yıldır tutuklu olan ve Silivri’de yatan Malatya İnönü Üniversitesi eski Rektörü Prof. Fatih Hilmioğlu’nun öyküsünü... Dört yıl önce karaciğer kanseri başlangıcı teşhisine rağmen hapse konuldu Hilmioğlu, iki ay önce de 22 yaşındaki oğlu Emir’i kaybetti.
“Evinde karısına sarılarak ağlamayı bile çok gördüler ona” diyor Müyesser ve şöyle devam ediyor:
“Cenaze için Ankara’ya getirildi ama ‘kaçabilir’ gerekçesiyle, geceyi evinde değil Sincan Cezaevi’nde geçirmesi uygun (!) görüldü. Oğlunu kaybettikten sonra durumu daha da kötüleşti. Günlerini adeta battaniye altında geçirdi; ne duruşmalara katıldı ne de kimseden bir şey istedi. Sevineyim mi, üzüleyim mi bilmiyorum ama öğrendim ki, cezaevi doktorlarının yoğun gayretleri sonucu İstanbul’da bir devlet hastanesine yatmasına izin verilmiş... İşte buna sevinmek durumunda kaldım.
Hemen ardından, ‘Durumu ağırlaştı ki, izin çıktı’ diye kaygılandım... Bu defa da üzüldüm, korktum.
Doktor olan abim Faruk Yıldız, savcılıktan izin alıp hiç tanımadığı, meslek büyüğü Prof. Dr. Hilmioğlu’nu yattığı hastanede ziyaret etti.
Hastane odasındaki kapısında jandarma ve cezaevi görevlileri varmış. Eşi yanında refakatçi kalıyormuş. Yatağı camın kenarında, camın önünde de oğlu Emir’in fotoğrafı... Tüm gün ona bakıyormuş!”
Hayatını bu ülkenin aydınlanmasına adamış bir bilim insanını saçma sapan suçlamalarla, üstelik hasta olduğunu bile bile hücreye tıktık ve tüm hastaların en doğal hakkı olan bu sözcükleri sevgili eşine fısıldamasına engel olduk!
Sonra bir darbe de “kader”den yedi ve canını, Emir’ini kaybetti!
Ve elbet o zalimler de günün birinde, “Dudaklarını alnıma koyabilir misin; ateşim mi var?” cümlesini kurar...
Umarım, işte o zaman onlar da Fatih Hilmioğlu gibi yalnız olurlar ve yaptıkları işkencenin ne kadar canice olduğunu anlarlar...
“Yine de anlamazlar” mı diyorsunuz?
Ne diyeyim; haklısınız!
Eğer kar yolumu kesmezse, yarın memleketimdeyim. Doğduğum ama yaşamadığım Kırşehir’de...
Kırşehir Öğrenim Gençliğine Yardım Derneği ile Kırşehir ve İlçeleri Yardımlaşma Dayanışma Kültür Derneği’nin Atatürk’ün Kırşehir’e gelişinin 93’üncü yıldönümü dolayısıyla düzenlediği panelin iki konuşmacısından biriyim. Yarın saat 13.00’te İl Kültür Müdürlüğü Toplantı Salonu’nda gerçekleştirilecek panelin diğer konuşmacısı ise Ankara Barosu Başkanı Av. Metin Feyzioğlu...
Paneli Ankara Yenimahalle Belediye Başkanı Fethi Yaşar yönetecek.
Tüm hemşerilerimi bekliyorum.
Bugün 21 Aralık 2012... Maya takvimine göre kıyamet günü... Sorum binlerce lira harcayarak kıyametten etkilenmeyeceği söylenen Şirince’ye sığınanlara:
Kıyamet hâlâ kopmadığına göre sizi yanıltan Mayalara maddi ve manevi tazminat davası açmayı düşünüyor musunuz?
Başbakan’ın fırçası, Muhteşem Yüzyıl dizisindeki saraylıları dine imana döndürdü!
Fırça sonrasındaki ilk hafta, başta Hürrem olmak üzere tüm saray kadınları başlarındaki taçları çıkarmış; birdenbire kapanıvermişti... Öpüşme, koklaşma sahneleri de yok olmuştu.
Bu hafta da Hürrem namaza başladı!
Öyle ki kıldığı namazın ve ettiği duaların neredeyse tamamını izledik!
Bu arada Süleyman da duruldu: O hoşgörülü, duygusal, naif ve tuttuğunu öpen padişah gitti; sakallarını daha da uzatan, tellallar çıkararak ramazanda uyulması gereken kurallara uymayanlara vereceği cezaları duyuran
biri geldi!
Hürrem’le Süleyman beş vakte kadar, yanlarına şehzadelerini ve sultanlarını alarak hacca da giderler... Diyeceksiniz ki, “İyi de Osmanlı padişahları hiç hacca gitmemiş ki... Tarihi çarpıtmak olmaz mı?”
Bu durumda dizi yapımcısının vereceği yanıtı biliyoruz: “Canım alt tarafı kurmaca bir televizyon dizisi... Her şey tarihe uygun olacak değil ya...”
Baskı karşısında “dönme” tarihi yazıyorsunuz!
Hepinize helal olsun!
Yorum Gönder