PKK’lıların; 2009’da, İstanbul Esenler’de, belediye otobüsünde
yolculuk yapan Serap Eser‘i yakarak öldürmesinin yarattığı şok halen
milyonların hafızasını tırmalıyor...
Önceki akşam televizyon bültenlerinde çığlığa dönüşen bir başka görüntünün figüranları ise gözüdönmüş zavallılardı!..
Yüzleri
maskeli bir avuç saldırgan, önce sopa ve baltalarla bir marketin
camlarını parçalıyor ardından içeriye molotof kokteyleri atarak işyerini
cehennem yerine çeviriyordu...
Öfke ve intikam duygusunun yarattığı çılgınlık, benzinin mavi alevinde kan ve korkunun kaosuna dönüşüyordu!..
Çünkü o an içeride masum çocuklar ve kadınlar alışveriş yapıyordu... Görüntüler hem dehşet vericiydi hem de utanç!..
Masum insanlar bir anda alev alan marketten canlarını zor kurtarırken, maskeli eşkiyalar bölgeden hızla uzaklaşıyordu!..
Benzeri
daha önce yaşanan görüntülerdeki vahşetin bu seferki adresi
Mersin‘di... Polis yetkilileri saldırganların “PKK’lılar” olduğunu
belirlemiş...
İnsanlık adına çok yazık!.. Bir yandan “açılım” ve
“diyalog” diye çığlık atan, diğer yandan “barış” sözcüğünü dillerinden
düşürmeyenlerin gözü dönmüş şekilde masum insanlara can pazarı yaşatması
kime hizmet ediyor acaba?..
Var mı bu insani soruyu yanıtlayacak hızlı bir “devrimciiiii”!!!!!
Sarıgül niçin susuyor?..
30 Kasım günü bu köşede, “Sarıgül Amerika’ya niçin gitti?..” başlığı altında şunları sormuştuk:
“İstanbul’un siyasi kulislerinde, Sarıgül’ün Pensilvanya’ya giderek Fethullah Gülen’le görüşmesi de konuşuluyor.
Son
dönemde ABD’ye iki kez gittiği öne sürülen bir belediye başkanı,
Atatürk’ün kurduğu CHP’nin liderliğine bile oynamaya kalkışıyorsa (!),
bu gezinin gerekçesi toplumun önemli bir kesimi için çok yaşamsaldır... O
halde Sarıgül’e iki soru sormakta yarar var; ‘ABD’ye gittiğinizde
Gülen’le görüştünüz mü?.. Bu ziyaretin ‘asıl’ amacı neydi?’ Bir belediye
başkanının; bir ayağı TDH’de diğeri Yaşar Nuri Öztürk’ün eski
partisindeyken, bir kolunu cemaatlere kaptırıp diğer kolunu CHP’nin
içine uzatması ne anlama geliyor?..”
Gelen mail ve telefonlardan
anlıyorum ki, önemli bir okur kitlesi bu soruların yanıtını bekliyor.
Oysa Sarıgül tam 8 gündür bu sorulara yanıt vermek yerine susmayı tercih
ediyor!..
Sarıgül şöyle mi düşünüyor acaba; “Gülen’le görüştüm desem
Şişli halkına ve CHP’lilere ne diyeceğim?.. Görüşmedim desem karşı
taraf bozulacak!..”
Sarıgül’ün şu günlerde tek derdi Kılıçdaroğlu’nun
en yakınındakilerle ve eski bakanlarla toplantılar yaparak CHP’nin
İstanbul adayı olmak!.. Oysa İstanbul’daki siyasi kanaat önderleri aynı
ihtimalleri sıralıyor:
- “Kılıçdaroğlu onu aday yaparak partide
sıkıntı yaratmayacak...” Çünkü AKP’nin “dosya pususunda” olması böyle
bir adaylıkta CHP’yi çok ağır yaralayacak!..
- “Sarıgül aday
yapılırsa kesinlikle kazanamayacak...” Seçim kazanamayınca da, mağlup
bir siyasetçi olarak CHP’ye lider olma iddiasında bile bulunamayacak!..
Anlayacağınız
Sarıgül’e “iyisi mi Şişli’de otur burayı bırakma” demiş olmalılar!..
Hem Sarıgül’ü Sarıgül yapan Şişli’nin zenginliği değil mi?..
Hizbullah reklamları!..
Takıyeye bakar mısınız; “Hüda- Par” adıyla kurulacak partinin Hizbullah terör örgütüyle sözde ilgisi yokmuş!..
O halde partinin adı niçin tıpkı Hizbullah’ta olduğu “Allah’ın Partisi” anlamına geliyor acaba?..
Kurulacak
partinin Hizbullah’la ilgisi yoksa niçin Said Şahin adlı eski
Hizbullahçı partinin sözcüsü gibi konuşuyor?.. Hüseyin Yılmaz adlı
Hizbullahçıların avukatı hangi amaçla partinin propagandasını yapıyor?..
Üstelik Hizbullah’ın yayın organları niçin Hüda Par propagandası yürütüyor?..
Ve
de “Hüda Par”ın Hizbullah’la ilgisi yoksa bir dönem sokaklarda katliam
yapan asıl örgüt ne yapacak?.. Örneğin bu örgütün İlim, Menzil, Selam,
Vahdet ve Vasat gibi fraksiyonları “Hüda Par”dan ayrı mı hareket
edecek?..
Habertürk‘te önceki akşam yayımlanan “Türkiye’nin Nabzı
“adlı programa sözverildiği üzere bağlanabilseydim, bunları ve benzeri
onlarca soruyu gündeme getirecektim...
Ne ilginçtir ki, programı
yapanlar adımı gün ortasından itibaren duyurmalarına rağmen hatta
programın girişinde bile anons etmelerine rağmen nedense beni ekrana
bağlamaktan vazgeçtiler!..
Üstelik programa bağlamayacaklarını bana ve izleycilere de bildirmeyerek saygısızlık da yaptılar...
O
yüzden önceki akşam Habertürk’ü açanlar, “Hüda Par”ın rejimi hedefi
alacağını söyleyen eski bir Hizbullahçı ile Hizbullah avukatının iki
saat süren tek taraflı propagandasını izlediler!..
Acaba Habertürk grubunun duyarlı yöneticisi Kenan Tekdağ‘ın tüm bu yaşananlardan haberi var mıdır?..
Söylemez’in isyanı!..
Madem sansür konusuna geldik devam edelim... Pazartesi akşamı Ulusal
Kanal’da “Alternatif” programını izliyorum.. Sabahattin Önkibar’ın
konuğu eski bakanlardan Ufuk Söylemez ekrandan isyan ediyordu...
Söylemez
haklı olarak kendisinin de katıldığı ve 96 kez yapılan Milli Anayasa
Forumları’nın medyada yer almamasından yakınıyordu...
Sakın yanlış anlamayın; onun yakınmasının nedeni yandaş ve candaş medya değildi!.. İşbirlikçi medyadan da sözetmiyordu...
Adını
verdiği üç gazete kamuoyunda ne ilginçtir ki, “Atatürkçü” olarak
bilinen mevkutelerdi!.. İşte o gazetelerin görmediği forumlar,
onbinlerce yurttaş tarafından izlenmişti...
Üstelik o forumlara
Hüsamettin Cindoruk, İsa Gök, Kamer Genç, Ferit İlsever, Şahin Mengü,
Ufuk Söylemez, Gürkut Acar, Refik Eryılmaz ve Ümit Kocasakal gibi önemli
siyaset ve hukuk adamları da katılmıştı...
Söyler misiniz;
“Atatürk’te birleştik” sloganıyla yapılan yüz kadar toplantıyı Atatürkçü
geçinenler niye görmezler acaba?.. Ufuk Söylemez de işte Ulusal
Kanal’da buna isyan ederken şöyle diyordu:
“Nedir sizin
Atatürkçülere, vatanseverlere, cumhuriyetçilere bu kıskançlığınız ve
düşmanlığınız? Atatürk cumhuriyetine sahip çıkan demokratik halk
hareketinin haber değeri yok mudur? Toplantıları sansür edenlerin
niyetinden şüphemiz var!”
İlahi Ufuk Bey; güvendiğiniz dağlara
karların çoktaaan yağması bir tarafa; söyler misiniz, kendi yazarını
bile utanmadan sansür edenler sizlere neler yapmaz ki?..
Yorum Gönder