Bir Mahkeme Düşünün - Orhan Bursalı

• Savunmasını yapan sanıkların ikide bir sözünü kessin.. “Onu diyemezsin, bunu diyemezsin, şunu söyleyeceksin, böyle konuşacaksın..” desin...
• Mahkemenin tutumuna, verdiği kararlara karşı savunmanın itirazlarını, mahkemenin işine karışmak olarak nitelendirsin ve savunmaların önünü kessin...
• Mahkemenin örneğin sanıkların tanık dinleme isteklerini reddetsin, yerine getirmesin, aleyhte 100 tanığın dinlediği sanığın, dinlenmesini istediği 40 tanıktan tekini bile yerine getirmesin; ama “siz adil davranmıyorsunuz” diye itiraz eden savunmaya, “mahkemeye adil değilsin diyemezsin, yoksa...” desin, söz kessin, dışarı atmakla tehdit etsin...
• Yargılamanın en önemli unsuru olan delillerin tartışılmasını engellesin, es geçsin, savunmanın isteklerini bastırsın ve polisin/savcılığın ileri sürdüğü kanıtlanmaya baştan sona muhtaç, pek çoğu yalan dolan ve senaryo iddiaları, sanki doğruymuş gibi, zımnen “Savcının iddiaları benim kabullerimdir”, tutumunu alsın...
• Deliller hiç tartışılmadan savcılığa son mütalaa isteğinde bulunsun! Bunu anımsatan ve itiraz eden sanık ve avukatları ise tahrik etmekle suçlasın...
• Savunmanın sorulmasını istedikleri konusunda, en azından bazıları için “sorulması” kararını alsın ama çoğunu hiç sormasın veya gelen yanıtları kısmen saklasın...
• Sanık ve avukat savunmalarına, 3 kişilik heyetin ikisi-üçü birden karışsın, “Mahkemenin tutumu hakkında konuşup durursanız bunun yanıtını ayırsınız, mahkemeyi boks torbasına çevirirseniz, mahkemeyi töhmet altında bırakırsanız, mahkeme bu tip eylemlere sakin kalmaz, yargılama faaliyetini engellerseniz cevabını alırsınız..” desin...
• Bütün itirazlar karşısında pişkinlikle “vicdanımız rahat, mahkemeyi yargılamayın” desin!
• Savunmanın yeniden ve yeniden sözünü kessin ve “Bulmuşsunuz basını ve milletvekillerini konuşuyorsunuz..” biçiminde laf atsın!
• Savcının gösterdiği gizli açık “tanık”larına, yasal hakkını kullanarak soru sormak isteyen sanık ve avukatlarına “Susun oturun, tanığı yönlendirmeyin” diye müdahale etsin ve tanıklara soru sorulmasını engelleyerek tanıkların lehine gerçeğin ortaya çıkmasını istemesin...
• Hem gizli, hem açık hem de tutuklu bir tanığın, gizli tanık iken, kimliği açık tanık olarak verdiği ifadeleri “evet doğru söylüyor” diye doğrulasın!
• Düşünün ki iki yıl boyunca aklına ek iddianame istemek gelmeyen savcılık ve mahkeme, birden davayı yeni iddianamelerle daha büyük bir cadı kazanına dönüştürmeye kalksın...
• Düşünün ki, mesela ihbar mektupları ile birlikte gönderilen “belgeler”in aynı yazıcıdan alındığı ortaya çıksın, ama mahkeme bunu duymazlıktan gelsin...
• Davanın en önemli delilleri, mesela Ümraniye bombaları nerede diye sorulduğunda imha edildi yanıtı alınsın!
• Katalog suçları tam anlamıyla kötüye kullansın, ipe sapa gelmez söylentilerle tutukladıkları insanları, beş-on yıl içeride tutmak için “katalog suçlara” soksun!
Bunlar nerede görülmüş.. Ama bunları Ergenekon mahkemelerine gidenler yaşıyor, görüyor. Geçen perşembe ve cuma günkü duruşmalarda savunmaları ve heyetin tutumunu gördükten sonra, kendime neredeyim diye sorduğumu ve içeriden bir sesin “mahkemede falan değilsin, kafaların kesilmesine karar verildiği ve arka bahçede giyotinlerin kurulduğu karşı ihtilalin yerindesin” dediğini duyuyordum.
Yargılananların dışarıya verdikleri “hukuksuzluğu, adaletsizliği gebertin bu ülkede” mesajını, Silivri kapılarına yığılan on binlerin, belki de yarın yığılacak yüz binlerin aldığını görüyorum.
Bu mahkemeler hakkında Meclis, “öldü” kararını çoktan verdi. Ama onlar bugüne kadar yaptıkları tüm hukuksuzluklar, yasadışılıklar yüzlerine vuruldukça, heyyyytleşiyorsa ve kabarıyorsa.. hukuksuzluklarında ısrar ediyorlarsa, güçlü bir dayanakları vardır, dersiniz. Bu dayanaklarının kim olduğunu sormayın.
***
Günlük siyaseti izleyin. Çoktan çöken bu davaları ve kararları kimlerin ayakta tutmaya çalıştığının işaretleri bol miktarda var. Mesela Turgut Özal için “mutlaka zehirlendi” diye basbar bağıranlara bakın. Özal’ı da bir “zehirleseler”, Ergenekon denen o “terör örgütünün” geçmişte ne büyük cinayetler işlediğini “kanıtlayıp” Silivri’deki tüm hukuksuzluklara asmalara kesmelere, uyduruk senaryolara, delilsiz yargılamalara, sahte ve uyduruk delillerle insanlara eziyet ve işkence çektirmelerine, Silivri’yi siyasi olarak ipe çekmelerine.. haklılık kazandıracaklar akılları sıra.. (Olayı damardan gören Ahmet Hakan’ın kulaklarını çınlatalım)
“Ordu hâlâ darbe yapabilir” zırvalıklarını yaymaya çalışanları, Ali Sirmen iyi yazdı! Bunların hepsi, bir iyi niyetli dışında, Silivri çöktükçe, göğüslerini Silivri duvarlarına üçüncü dördüncü duvar olarak inşa eden, yeminli hukuk ve insanlık düşmanları...
Düşünüyorum da, bu cemaat aklını epey kaçırdı. Erdoğan’a kafa tutuyor ama artık öküzün yerde can çekişmesine rağmen, üzerlerine kalan şu Silivri’de böyle ısrar etmelerine akıl sır erdirmek mümkün olmuyor.
Bu konuyu bir açıklasalar da öğrensek...

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget