Mevlana'yı tanıyor muyuz? - Yaşar Nuri Öztürk

Dün (17 Aralık) Şeb-i Arûs’tu; Mevlana’yı andık.Mevlana’yı her Aralık ayında anıyoruz ama tanıyamıyoruz, anlayamıyoruz.

Mevlana'yı tanıyor muyuz? - Yaşar Nuri Öztürk
Dün (17 Aralık) Şeb-i Arûs’tu; Mevlana’yı andık.
Mevlana’yı her Aralık ayında anıyoruz ama tanıyamıyoruz, anlayamıyoruz. Bugün Mevlana’yı en az anlayanlar, Müslümanlardır. Mevlana konusunda daha çok şu kavga ile meşguldürler: Mevlana Türk müydü, İranlı mı? Türk olsa ne, İranlı olsa ne? O, Mesnevi ile, Divan-ı Kebir ile, Fîhî Mâfih ile büyüktür. Konyalı veya Belh’li olduğu için değil.
Büyük İskender: “Benim esas babam kral Philip değil, Aristo’dur” diyor. Neden garip olsun? İskender’in beynini ve ruhunu Philip değil, eserleriyle Aristo yoğurdu. Mevlana da, “Benim canım ne sensin, ne şu; benim canım Cüneyd ile Serî’dir” diyerek, tasavvufun iki büyük ismine dayandırıyor ruhunu. “İnsan cevher, varlık ona arazdır” diyerek zaman ve mekân kategorilerinin bile özüne uygulanmasını kabul etmeyen Mevlana için, hayat macerasının gayesi, insanı sosyal veya tarihsel kılmak değil, kozmik ve evrensel kılmaktır. Onu, milliyet, bölge, iklim, renk, ırk kalıplarına hapsetmeye kalkmak doğru olmaz. Ne var ki, konuyu böyle anlamak bir derinlik ve çap meselesidir. Ve gerçek Mevlana’yı anlayıp anlatabilmeyi gerektirir. Bunu yapamayanlar, bir ‘turistik Mevlana’ ortaya çıkarmak ve onu anmak durumundadırlar. İşte, Mevlana’yı anma adı altında yıllardır yapılan ‘kutsal dans’ gösterileriyle, çekilen beşinci sınıf politikacı nutuklarının arz ettiği manzara budur.
 Nasıl tanıyacaksınız Mevlana’yı? Bunun için Kur’an’ı, tasavvufu, Hz. Muhammed’i, felsefe tarihini anlamak gerekir. Aksi halde, Mevlana’yı ya şeriat yobazının katranına ya da Marksist hezeyanın kızılına batırır, boğarsınız. Fakat Kur’an’ı ve Muhammed’ı nasıl anlayacaksınız?
Tarikat önderi geçinen sahtekârların, sekizinci sınıf parti liderlerinin ellerini öptükleri bir ortamda tasavvuf anlaşılır mı? Hayatının, harplerde ‘kelle koparmak, kâfir boğazlamak’ olarak anlatıldığı bir coğrafyada Hz. Muhammed’in gerçek kişiliği fark edilebilir mi? Anayasal bir direktif olan din kültürü ve ahlak öğretimini, evrensel din esaslarını tanıtmak yerine, İslam tarihinin yorum ekollerinden biri olan Hanefîliğin yozlaştırılmışını belletmek şeklinde uygulayan bir eğitim sisteminin yürürlük alanında: “Kâfir de, putperest de olsan gel, bizim kapımız ümitsizlik kapısı değildir” diyen Mevlana’yı, nasıl anlayıp anlatabilirsiniz?
Camilerde, ilahiyat mekteplerinde hâlâ musıkînin ‘şeytan büyüsü’ olduğuna dair fetvalar veren ‘hoca efendiler’ var. Hal böyle iken, insanlığın birliğini esas alan ve bu yüzden insanlığın ortak dili musikiye hayatında en büyük yeri veren Mevlana’yı nasıl tanıtırsınız? Mevlana, “Ben Kur’an’ın kölesiyim, Muhammed’in yolunun toprağıyım” diyor ve ardından sevgiden, birlikten, hoşgörüden, güzellikten örülü bir dünya öğütlüyor. Öte yanda, “Ben Kur’an’ın ve Muhammed’in askeriyim” diyen ve ardından nefret, kin, bölücülük, karanlık ve çirkinliklerden örülü bir kaos takdim edenler de var. O da Kur’an adına konuşuyor. Bunların farkını kim gösterecek?  

DİNCİLİK, MEVLANA’YI NEDEN SEVMEZ?

 Mevlana, bu toprağın insanına 700 yılı aşan bir zamandan beri ruh ve sonsuzluk üflemektedir. Cumhuriyet Türkiyesi’nin anayasal din işleri kurumu olan Diyanet Reisliği’nin, sayıları düzineleri bulan yayınlarına bakın. İçlerinde, Mevlana’yı anlatan bir tane gören varsa, lütfen bana da bildirsin. Yoksa Mevlana’nın din ve ahlak konusunda çağın Türk çocuklarına verecekleri, fıkıh mollalarının vereceklerinden daha mı azdır? Elbette ki değil ama Mevlana ruhunu devreye sokmak, bir sanayi kolu haline gelmiş bulunan din ticaretinin dayanaklarını yıkacağı için, anılan ticaretin patronları, böyle bir şeye izin vermezler. Koltuğunu onlara borçlu olanlar da susmayı yeğlerler. Malum, “Söz gümüşse sükût altındır.”
Bir felsefî-edebî metin; değeri ne ölçüde büyük olursa olsun, gerçek yorumcusunu bulamaz ise ya bir hiç olarak kalır yahut da insanın zararına kullanılır. Bunun, tarih içinde en güzel örneği, Kur’an’dır. Kur’an, her devirde yeniden yorumu yapıldığında -ki bu onun emridir- insanlığa aydınlıklar getirdi. Onu izleyenler, ilimlerin temellerini attılar; rönesansı hazırladılar. Sonra, yorumlama durdurulunca İslam dünyası düşüşe geçti ve çöküşün eşiğine geldi. Kitap aynı kitap, fakat okuyanlar aynı değil.
 Mevlana’yı, çağa hitap edecek çizgide yorumlayanlar, ne yazık ki, İslam dünyasının dışında bulunuyor.

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget