Sevgili okurlar; bu hafta sizlerle Muhteşem Yüzyıl adlı TV dizisi üzerinden
koparılan fırtınayla ilgili dikkatimi çeken bazı noktaları paylaşmak istiyorum.
Dizinin bir belgesel olup olmadığı, tarihimizi kötüleyip kötülemediğini bir
kenara bırakıp Başbakan’ın söylediği “Bizim ecdadımız bu değildi” sözleri
üzerinde durmak istiyorum.
Ecdat - geçmiş
Öncelikle merakım
şu; ecdat kime denir? Ecdat Arapça bir kelime. Türkçesi ata. Daha doğrusu
‘ata’nın çoğulu, atalar demek. Bir ülkede yaşayan herkesin atası aynı mıdır?
Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayanlar “ataları” olarak kimi kabul
etmelidirler? Yoksa “ata” kavramı ile “geçmişimiz” kavramını mı
karıştırıyoruz?
Kastedilen kimdir?
En büyük merakım şu;
Başbakan “Ecdadımız” dediği Osmanlı’yı “Türkler’in atası” olarak mı tanımlıyor?
Bu durumda Osmanlı Hanedanı Türkiye’de yaşayan Kürtlerin de atası mıdır? Ya da
Başbakan’ın her fırsatta saydığı etnik kimliklerin hepsinin atası olarak da
Osmanlı Hanedanı’nı mı görüyor? Bu bilinmelidir.
Osmanlı; bir
aile
Hemen belirtmek istiyorum ki, bana göre Osmanlı bizim atamız
değil, geçmişimizdir. Eğer kastedilen Türklerse, tarih boyunca kurulan 50 Türk
devletinin 49’uncusudur. Sonuncusu ise şu an sahip olduğumuz Türkiye
Cumhuriyeti’dir. Osmanlı ise Anadolu’ya gelen Türkler içindeki boylardan yani
ailelerden biridir. Adı da Kayı’dır.
Anadolu’da
Türkler
Türklerin Anadolu’ya resmi girişleri olarak 1071 yılı kabul
edilir. Bu tarihte Alpaslan liderliğindeki Türkler Anadolu’ya gelmiş ve o sırada
bu topraklarda egemen olan Bizans’ın ordusuyla ile karşı karşıya kalmış.
Malazgirt’te yapılan meydan savaşını Alpaslan kazanmıştır. Bu tarih Türkler’in
Anadolu’ya girişi olarak kabul edilir.
Anadolu
Beylikleri
1071’den sonraki 200 yıllık süreçte Türkler Anadolu’da
“Anadolu Selçuklu Devleti” gibi büyük devletle birlikte çok sayıda “Beylik” adı
altında küçük devletler kurmuşlar ve bölgelerinde egemen olmuşlardır.
Beylikler’in temel özelliği bunların aynı zamanda birer aşiret - büyük aile
olmalarıdır. Kalabalıklaştıkça devlet gibi yönetilmişlerdir.
Kayı
Boyu
Osmanlı İmparatorluğu’nun temellerini atan aşiretin adı da
Kayı’dır. 1200’lerde Anadolu’daki Türkler dağılmış, küçük birimlere çekilmiş
hâlde yaşıyorlardı. Altay Dağları’nda yaşayan Oğuz Türkleri’nin göç eden bir
kolu olarak kabul edilen Kayı Boyu da kendine mekân olarak önce Ankara, sonra
Bilecik- Söğüt havalisini seçmişti.
İslam gelenekleri
Kayı
Boyu, çevresini saran Bizans tekfurlarının hâkimiyetindeki Hırıstiyan ve diğer
dinlere bağlı nüfusa karşı İslam geleneklerini yaşatmaya çabalıyordu. Bu ailenin
asıl efsane lideri olan kişi Ertuğrul Gazi’dir. Ancak Ertuğrul Gazi bir devlet
düzenine geçemeden ölmüştür. Ailenin başına ise “Gazi” unvanlı Osman Bey
geçmiştir
Bizans’a karşı
Osmanlı Devleti’nin tarihinin
başlangıcı bu nedenle 1299‘dur ve o günkü lideri Osman Gazi’nin adıyla anılır.
Osman Gazi’nin adı giderek devletin de adı olmuş ve hızla büyüyen devlete
“Osmanlı” denmeye başlanmıştır. Osmanlı’nın daha derli toplu bir devlet olması
ise Osman Bey’in oğlu Orhan Gazi döneminde gerçekleşmiştir.
Bursa’nın
fethi
Bazı tarihçiler devletin asıl kuruluşunu 1302’de Osman Bey’in,
Koyunhisar’da Bizans ordusunu yenerek zafer kazanması olarak kabul ederler.
Ancak devletin yerine oturması 1324’te Orhan Gazi’nin Bizans’ın en önemli kenti
olan Bursa’yı fethederek başkent yapmasıyla sağlanmıştır. Bursa’nın kaybı
Bizans’ın da sonunu getirecektir.
1402’ye kadar
Bursa’nın
başkent olmasıyla rahatlayan Osmanlı devleti hızla serpilmeye başladı.
Genişledi, Bizans’a karşı ciddi bir tehdit oldu. Orhan Bey’in oğlu Murat
(Birinci) döneminde Rumeli’ye de geçildi, Edirne’ye kadar hatta oradan daha da
Batı’ya gidildi. Murat’ın oğlu Yıldırım unvanlı I. Beyazıt dönemi çok iyi
başladı ama hiç de iyi bitmedi.
Fetret dönemi
İstanbul’u da
fethetmeye çalışan ama başaramayan Yıldırım Beyazıt’ı 1402’de Timur’la giriştiği
Ankara savaşı bitirdi. Bu olay Osmanlı devletini “fetret dönemi” olarak
adlandırılan “ilk” duraklama dönemine soktu. Beyazıt’tan sonra Çelebi Mehmet
döneminde devlet yıkılma tehlikesi geçirdi. Şeyh Bedrettin isyanı da bu
dönemdedir.
Murat’la diriliş
Taht kavgalarıyla geçen ve
Bizans’ın da müdâhil olduğu bir dizi olay sonunda şehzade Murat (ikinci) tahta
çıkarak devleti tekrar toparladı, güvenliği sağladı. II. Murat bir süre sonra
tahtını oğlu Mehmet’e (Fatih) bıraktı, ancak Mehmet’in henüz çok genç olması
nedeniyle tekrar tahta çıktı. Sonunda II. Mehmet devletin başına
oturdu.
İstanbul’un fethi
İkinci Mehmet, atalarının en
büyük ideali olan İstanbul’u almak için kolları sıvadı ve 1453’te bunu başardı.
Bin yıllık Bizans saltanatı da böylelikle tarihe gömüldü, Mehmet’e “Fatih”
unvanı verildi. Osmanlı Devleti bundan sonra artık “Osmanlı İmparatorluğu”
olarak anılmaya başlandı. İstanbul alınmasa belki Osmanlı da tarihe
karışacaktı.
Hanedan devleti
İstanbul’un fethine kadar
geldik. Hepimizin bildiği tarih bu. Uzatmaya gerek yok. Söylemek istediğim şu
ki, 600 yıl hüküm süren bu devlet sonuçta bir “aile” devleti. Devlet yönetimi
“babadan oğula” geçmiş. Oğulun çok akıllı, zeki, bilgili ve yetenekli olmasının
hiçbir önemi yok. Gün gelmiş deli, gün gelmiş meczup tahta
çıkmış.
Tarih böyle
Bu sadece Osmanlı için mi geçerli.
Hayır. Tarih boyunca toplumları “hanedanlar” yönetmiş. Taa ki 1789 Fransız
İhtilali’ne kadar. Ancak bu tarihten sonra “devlet yönetmenin” sadece bir aileye
ve fertlerine özgü bir şey olmaması gerektiği anlaşılmış ve o tarihten sonra
hanedanlar birer birer yıkılmaya başlamış.
Neden
ecdadımız?
İşte bu nedenle Osmanlı Hanedanı’nı, zaferleriyle,
başarılarıyla, tarihe geçen öneli adımlarıyla, ama aynı zamanda zaafları,
yanlışları ve hatta kötülükleri ile “ecdadımız” olarak değil “geçmişimiz” olarak
görmeyi tercih ediyorum. Ayrıca başta da yazdığım gibi “Neye göre ve hangimizin
ecdadı?” sorusunu da gerekli buluyorum.
Küçük bir
örnek
Sohbetimizin sonunda hepsi eskiden hanedanlarla yönetilen
Avrupa ve Asya ülkelerinden hangisinin “babadan oğula geçen bir yöntemle”
yönetilmiş eski devletlerini “ecdat” olarak kabul ettiklerini de sormak
istiyorum. Örneğin bugün bir Fransız 1789’da yıkılan imparator ailesini ecdadı
olarak kabul etmekte midir?
Benim miladım 1923
Bu açıdan
bakınca, kendisini Türk olarak tanımlayan biri olarak, ecdadımızın Osmanlı‘ya
değil en az iki bin yıl öncesine dayandığına inanıyorum ve bugün için miladın
Cumhuriyet’in ilanı olan 1923 olduğunu düşünüyorum. Çünkü artık biz böyle
yaşıyoruz ve böyle yaşamak istiyoruz. Kurduğumuz son devlet bu çünkü. Artık
akıllısıyla delisiyle bir ailenin fertlerinin değil, halkın seçtiği kimselerin
yönetimindeyiz.
Hepinize iyi haftalar dilerim.
Yorum Gönder