Bonus Özelleştirme - Işık Kansu

CHP’li Yıldıray Sapan, geçen hafta Meclis kürsüsünden bir özelleştirme öyküsü anlattı.
1.8 milyon aboneye sahip, Türkiye’nin en büyük 5. elektrik dağıtım firması olan Akdeniz Elektrik Dağıtım AŞ (AKEDAŞ) çevresinde gelişen öykü, özetle şöyle:
“AKEDAŞ 2010’da özelleştirilmek istendi. İhaleyi 1 milyar 165 milyon dolara, Muhteşem Yüzyıl dizisini yayımlayan kanalın da sahibi olan firma aldı. Ama ne hikmetse, bir süre sonra teminatını yakarak ihaleden çekildi. İkinci firma da üçüncü firma da teminatını yakarak ihaleden çekildi.
Tekrar özelleştirmeye çıkıldı. İlk ihalede 1 milyar 165 milyon dolara verilen AKEDAŞ, 546 milyon dolara, yani tam tamına yarı fiyatına özelleştirildi. Üstelik önceki ihalede, ihale bedelinin tamamının bir seferde ödenmesi şart koşulmuşken bu ihalede 4 eşit taksite bölündü.
İhaleyi kazanan firma, yargı kararlarına rağmen Oymapınar HES’i geri vermemekte direnen firma. Firmanın sahibi, Başbakan’ın hemşerisi. Başbakan, bir süre önce Seydişehir Alüminyum Fabrikası’nı yine böyle bir yöntemle yok pahasına özelleştirmiş, Oymapınar HES’i de bonus olarak yanında vermişti. Danıştay kararlarına rağmen Başbakan, Türkiye’nin en büyük santrallarından biri olan Oymapınar HES’i bir türlü geri almaya yanaşmadı.”
Çok bereketli bir dönemdeyiz. Biraz kazıdınız mı, her yerden deniz feneri fışkırıyor!

10 Aralık

İnsan Hakları Günü’nde, Muzaffer İlhan Erdost’a sorduk, “Haksızlık bıçağı onurumuza dayandı diyebilir miyiz?” diye. “Çiğnenen onur, bütün bir ulusun onuruysa, prangalanan, cehennem ateşinde korlaşan bıçak yeterli mi çiğnenen onurumuzu karartmaya?” dedi ve ekledi:
“Geçmişin karanlığından çağın aydınlığına soluk soluğa koşan çocuklarımızın üzerine ağan Kuran’ın aydınlığından karanlığına inen bir boğulma bu. Kuran’ın aydınlığından, çünkü, ‘Her resulü (peygamberi), halkına açık seçik beyanda bulunması için kendi toplumunun diliyle gönderen’ (İbrahim, 4) ve ‘Akılları çalıştırmak için Kuran’ın Arapça indirildiğini’ (Yusuf, 1) duyuran ve buyuran ayetler, zihinsel gelişmelerini tamamlamamış çocuklara, özellikle erkeğin ve evin kölesi olmaktan kurtulamamış kız çocuklara tek bir sözcüğünü olsun anlayamadıkları Kuran’ı ezberleterek, akıllarının karartılmasına, bilinçlerinin kilitlenmesine siyaset sahne yapılıyor; bilimi İslamlaştırma politikası olarak, ulusal eğitimin temellerine cehaletin ve hilafetin tohumları ekiliyor. Kimin için bu cehalet, kimin kölesi olmaya koşuyor bu çocuklar?
Laikliğe düşman, laik cumhuriyete düşman, bağımsızlığa ve ulusa düşman, insana ve insanlaşmaya düşman, tanrılaşan ‘dolar’a kurban, petro-dolara köle bir siyasal erkin karanlığında ‘meçhule giden’ o gemide gibiyiz!
Tepemizde ‘Balyoz’, bileklerimizde ‘Ergenekon’ kelepçesi, Kürecik’te radar üssü, Urfa yöresine konuşlandırılacak Patriyotlar -‘patriyot’ yurtsever demektir-, ulusun onurunu her gün yeniden yedi kat yerin altına gömmeye, ulusu ulus olarak gömeceği o büyük mezarı kazmaya hazırlanıyor.”

Cambaz

Recep Tayyip Erdoğan, BDP’li milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasında ısrarlı mı? AKP’nin son grup toplantısı, ileri sürüldüğü gibi bu konuda bir “ikna odası” gibi mi kullanıldı?
Emekli Anayasa Mahkemesi Genel Sekreteri Bülent Serim’e göre, Başbakan’ın tutumu tümüyle seçmene bir selam:
“Asıl amaç dokunulmazlıkları kaldırmak değil, kaldırır gibi yapmak ve başarılı olamayınca da denedim ama olmadı diyebilmek. Çünkü Başbakan, Habur olayından sonra kaybettiği oyları geri alabilmek ve buna milliyetçi oyları katabilmek için, KCK operasyonlarından sonra BDP pervasızlığına da bir ders verilmesi gerektiğini hesaplıyor. Anayasanın 83. maddesine göre grup kararı alınamayacak olması da Başbakan’a yardımcı oluyor.”
Yine cambaza baktırıyorlar yani.

AST’ın

Dönüşü

Ankara Sanat Tiyatrosu’nun (AST) yeni sezonda sahneye koyduğu “Selamün Kavlen Karakolu” oyununu izledik. Çocukluğumuzdan beri bir seyirci olarak tiyatro okulumuz olan AST’ın epeydir yaşadığı bocalamayı aştığına tanıklık ettik.
AST, gerçek kimliğine geri dönmüş.
Sanırız, bu sıçrayıştaki en önemli etken, Yücel Erten’in, Aziz Nesin’den uyarladığı oyuna değen büyülü yönetmen eli olmuş.
Yücel Erten, “Bütün olumsuz koşullara rağmen o nasıl bir aşk, nasıl bir dirençtir, nasıl bir güçtür ki, bir tiyatroyu yarım yüzyıl yaşatmayı başarmıştır?” diyor.
Bu aşk, direnç ve güç ile yeniden doğmayı biz Cumhuriyetçiler çok iyi biliriz. AST ile kan kardeşliğimiz oradan gelir...

Halkın Nabzı

Dostumuz Mehmet Büyükbörekçi, çarşıda, pazarda amatör gazetecilik yapar. Geçenlerde karnabahar alırken manava sormuş:
- Okullardaki kıyafet serbestliğine ne dersin?
Manav, şırak diye yapıştırmış yanıtı:
- Diyorlar ki, “Büyüklerimiz, ünlü bir giysi mağazasını almışlar.” Sürümden kazanacaklarmış.
Halkımız, uçuk da olsa, işlerin nasıl yürüdüğünü çakmış durumda.

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget