Okulda serbest kıyafet ve güvenlik sorunu!

Eğitim-Sen Şube Başkanı ve Kamu-Sen Temsilcisi Muzaffer Karadağ bir basın toplantısı düzenleyerek “okullarda ‘serbest kıyafet’ düzenlemesi nedeniyle disiplin sağlanamadığını” söylemiş. Özellikle liselerde “güvenlik problemi”nin baş gösterdiğini..
Binlerce öğrencisi olan okullara gelenlerin “öğrenci olup olmadığının anlaşılmasında” büyük sorun yaşandığını.. Okul içi ve çevresinde “disiplin olaylarında olağanüstü artış” yaşandığını.. “Her gün yeni kıyafet” isteyen öğrenciler yüzünden velilerin zor duruma düştüğünü..

BAŞÖRTÜSÜ VURGUSU

Bunları açıkladıktan sonra “Okullarda başörtüsü serbest olsun ama bu ucube ‘serbest kıyafet uygulaması’ kalksın” demiş. İşte okulların durumunu en yakından bilen kişilerin, kuruluşların kısacık bir sürede gördüğü “serbest kıyafet gerçeği” bu.. Şimdi “ben söylemiştim” demeyip ne yapsın bunları daha önce defalarca tekrarlamış olanlar?
Hepsini tek tek anlatmadık mı? Okul çevrelerine konuşlanan uyuşturucu satıcılarının bile bu durumdan yararlanacağını söylemedik mi, velilerin çekeceği sıkıntıyı hatırlatarak “Kıyafeti serbest bırakan Avrupa ülkeleri veya okulları pişman vaziyette, eskiye dönmeye çalışıyorlar” demedik mi?

YUVAYA KADAR..

Eğitim-Sen Şube Başkanı’nın yaptığı “başörtüsü” vurgusu ise, bu kıyafet serbestliğinin getirilmesinin gerçek nedeni olan “zaten Kur’an derslerinde takılacak olan başörtüsünün bir süre sonra okullarda tümüyle serbest bırakılması”na sıranın nasılsa geleceğidir. Önce liseler, arkasından ilköğretim okulları ve okul öncesi eğitime kadar gidecek bu konu nasılsa.. Mesele bu kadarla kalsa yine iyi..
Küçücük çocuklar bile “kadın” muamelesi görecek, bu “çocuğun kadın sayılması” algısı tüm toplumda yaratılacak.. Sonra da tabii “çocuk gelinler”in, hasta ruhlu yaratıkların kadın yerine koyarak saldırdığı “tecavüze uğrayan çocuklar”ın arkası kesilmeyecek.
Milli Eğitim Bakanlığı sonuçta bu konunun tüm sorumluluğunu taşıyan kurum olacağını unutmamalı. Okullarda serbest kıyafet uygulaması onun için çok önceden uzun uzun tartışılmalıydı, tepeden inme yapılacak değişiklikler olmamalı bunlar!


*****
Ahmet Hakan’ın kendisiyle çelişkisi..

Birkaç gündür yazacağım, bir türlü sıra gelmedi, yeni yılda yazalım.. Daha önce de defalarca yaptığı gibi sanatçılara yüklenme ve hatta “aleyhte kampanya başlatma” fırsatı yakalayınca kaçırmıyor Ahmet Hakan.. Köşelerden-gazetelerden kendisine hakaret olursa onları aşağılayarak (köklü-büyük bir gazetede yazıyor olmanın avantajını da kullanarak) karşı saldırıya geçiyor ama kendisi benzer hakaretleri aynı sırada başkalarına yapmaktan çekinmiyor. Ne “pespaye”si kalıyor, ne “maganda”sı, ne “küstah”lığı, “yeteneksizliği”, “zavallılığı”.. Bunu o kadar çok kişiye ve hatta partiye ve parti genel başkanlarına, siyasetçilere ve sanatçılara (sevdikleri hariç tabii) karşı kampanya halinde yürüttü ki saymak zor.. Son olarak eline Levent Kırca’yı geçirdi, onun “siyasi görüşleri nedeniyle” şu sıralarda işini yapamaması, iktidarın da “ona vurulması”ndan hoşlanacak olması işi kolaylaştırdı, malzeme yaptı Kırca’yı..

BİR DAKİKA..

Yalnız burada duralım, ben Levent Kırca’nın son yaptığı konuşmada, özellikle “benim de işim var, bir karı buldum..” diye başlayan cümlede tutar bir taraf olduğunu düşünüyor değilim, asla söylenmemesi gereken sözlerdi.. Eğer yılların Kırca’sının büyük bir kaza yaptığını, ağzından çıkan korkunç laf için özür dilediğini bilmesem, düşünmesem hele de yılların “kadın hakları savunucusu-aktivisti” olarak, köşesinde bu konulara her zaman öncelik vermiş biri olarak ona ilk cevap yazan ben olurdum..
Her ne kadar son yıllarda görüşmesek de onun böylesi bir hatayı kasten, isteyerek yapmadığına (uzun yıllar yakından tanımış biri olarak da) inanıyorum.. “Siyasi nedenlerle mesleğini yapamıyor olma”nın, siyasi baskılarla ortaya çıkan engellerin hiçbir dönemde görülmediği kadar önüne dikilmiş olmasının psikolojisini ‘kontrol edemeyeceği şekilde’ bozduğunu tahmin ediyorum. Ki psikolojisi bozulmakla beraber kontrol etmeye çalışanların sayısı çok fazla ve sebep olanların da için için mutlu olduklarına hiç şüphe yok..
Bu nedenle arkadaşım olsa da olmasa da bir sanatçıya, yaptığı TV programları, oynadığı oyunlarla bu toplumu yıllarca güldürmüş, takdirle anılmış, sevilmiş bir sanatçıya zor anında bu kadar yüklenilmesini fırsatçılık olarak görüyorum.

YA KENDİSİNE DE OLSA?

Aynen usta bir köşe yazarının 40-50 yıllık meslek hayatında yaptığı tek bir hatayla, yazdığı tek bir cümleyle onu yargısız infaz etmek, bir anda ömür boyu ilmek ilmek işlenmiş bir çabayı silivermek gibi.. Bunu da gördük Türkiye’de çünkü.. Hükümet üyeleri, siyasetçiler kadın-erkek dinlemeden istediklerine ağzına geleni söyler, duyulmamış şekilde hakaret ya da küfür eder, fahiş siyasi hatalar yapar ve 3 cümlelik açıklamayla sıyrılıverir, gazetecisi, sanatçısı ise tek hatada biter.. Böyle bir çelişkiler yumağı içinde yaşıyoruz.
Yani, bugün “yüklenelim, ona yüklenmenin getireceği bir kayıp yok, tam aksine..” diyerek popülist kampanyalar açanlar da bir gün “yüklenilecek” hale gelebilirler, dünya hali bu..

BAHTSIZ BEDEVİ!

İnanmayan varsa; “bahtsız bedevi” sözünün anlamına baksın, bunun ülke yöneten bir siyasetçi tarafından Meclis kürsüsünden bir başka siyasetçiye söylenmesi Levent Kırca’nın sözünden daha mı az yanlıştır?
Başbakan Yardımcısı tarafından Milletvekili Aylin Nazlıaka’ya söylenen söz, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı’nın kadınlara, genç kızlara attığı berbat tweet’ler (sonuncusunda geçen hafta “genelevleri neden kaldırıyorsunuz” diye soran bir kıza “orada mı çalışıyorsun, bu ne merak” dedi) daha mı az yanlış? Her neyse, ben kimseyi savunuyor değilim, herkes kendi hatasının açıklamasını yapar, ben haksızlıklara takılıyorum.. Ahmet Hakan’ın özellikle sanatçılara köşesinden yaptığı kampanyalardan söz ediyorum.. Daha önce hışmına uğrayanların sayısı az değil.. Ama Levent Kırca için yazdığı “Ben ona hiç gülmedim, ona aslında olması gerekenden fazla değer verildi, o muhalif sanatçı değil” benzeri cümlelerde kendi kendisiyle çelişki var. O daha önce yazılarında Kırca’yı takdir etti, onun “muhalif sanatçı” kimliğini övdü, hatta “Nerdesin Levent Kırca, şimdi sen olsan kim bilir neler söyler, neler oynardın” dediği, göklere çıkardığı yazıları ben hatırlıyorum..
Araştırdım, başka hatırlayanlar da var, hem de çok emin şekilde hatırlayanlar var. O nedenle Ahmet Hakan arkadaşımız artık başkalarına kampanya açmamalı, kendine verdiği gazla öyle sürükleniyor, hatta aynı konuda farklı görüş bildiren meslektaşlarını bile öyle yerden yere vuruyor ki, o kıyamet arasında daha önce yazdıklarını da unutuyor. Eğer bunu sürdürecekse bari kampanyalardan önce kendi arşivine bir göz gezdirsin!
Bir de şu çelişki var tabii; birini eleştirirken bunu öyle “cinayet haline” getiriyor ki eleştirdiği yanlışın çok benzerini hakaretleriyle o yazıda kendisi yapıyor, bu da göz gezdirmeye değer!

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget