Her şey gün gibi ortada. Ama patronlar medyası, Paris cinayetini saptırmak derdinde.
İlk andan itibaren de dedikleri belliydi:
-Barış sürecini baltalamak isteyenlerin işi...
-Esed’in parmağı vardır...
-İran yapmıştır.
Ama cinayetleri işleyen bir PKK’lı. Fransa polisi de bunu kabul ediyor.
Bizim, PKK aklama üssü gibi çalışan medya ise direniyor:
-Olamaz, bu işte bir bit yeniği olmalı.
Ve bazı uyduruk bilgiler saçılmaya başlandı:
-Ömer’in 5 telefonu; 40 elbisesi varmış.
-Vay vay vay! Öyleyse bu PKK’lı olamaz.
Bizim cahil televizyoncular, aptal köşe yazarları Avrupa’daki PKK’lıların nasıl yaşadıklarını bilmiyorlar ki... Orada Ömer gibi binlercesi “savaş lordu” gibi yaşıyor. Bir elleri yağda bir elleri balda... Para da kadın da lüks de onların elinin altında...
DEDİĞİMİZ ÇIKTI
Türk medyası daha en başında, hiçbir şey belli değil iken; bu cinayetle PKK’yı ayırmaya çalıştı. Biz ise; bu işin bir PKK cinayeti olabileceğini ileri sürdük. 13 Ocak’taki yazımızda bakın ne demişiz:
“Kökü dışarıda olan işbirlikçi medya, bütün gücüyle Türkiye’nin PKK önünde baş eğmesi anlamına gelen süreci güzel göstermeye uğraşıyor.
Bu cinayet; işte bu süreci, yani Türkiye’nin PKK’ya boyun eğmesini çabuklaştırmak için işlenmiş bir cinayettir. Bu işi yapanlar da Fransa’nın sunduğu ortamı kullanan PKK’lılardır. ‘İsteklerimizi kabul edin, yoksa ortalık karışacak!’ demek istediler.”
Dediğimiz çıktı; cinayeti PKK’lı bir militanın işlediği anlaşıldı.
Biz cinayetle PKK’yı ilişkilendirirken; bu kaliamın yarattığı yankılara baktık.
Hükümet, PKK ile barış görüşmesi dediği görüşmeler yapıyordu. Cinayetten sonra, her yerden; “Barış görüşmelerini engellemek isteyenler yaptı!” diye sesler yükseltildi. Vatandaşın şöyle düşünmesini istemişlerdi: “Demekki barış süreci iyi bir şey ki bir takım güçler engellemeye çalışıyor!”
Cinayet bunu dedirtmek için işlenmişti.
KÜRTÇÜLÜK SORUNU
Bunu doğru anlamak için “Kürt sorununu çözmek” adı altında yapılanları dikkatli izlemek gerekiyor.
Şimdiye kadar bu konuda atılan adımlar; Kürt sonununu çözmek için değil; Türkiye Cumhuriyeti’ni çözmek için atılmış gözüküyor.
Problemin, Kürt sorunu değil; “Kürtçülük Sorunu” olduğunu; “Ayrılıkçılık Sorunu” olduğunu görmek önemlidir.
Doğu’daki vatandaşlarımızın kimlik taleplerini; ayrılıkçılığı/Kürtçülüğü besleyecek tarzda değil de onları bütünün eşit ve rahat parçası yapacak biçimde karşılamak gerekir.
Yani; Türkiye’de; “büyük toplum, “kurucu kimlik” olan Türklerden daha ayrıcalıklı bir etnik grup imal etmemek şarttır.
Bugün, eli silahlı yüzde 6’nın istediği sözde eşitlikin; yüzde 96’nın eşitliğini çiğnemek olduğunu bilmeliyiz.
Hükümetin; Türk milleti içinde ikinci bir millet yaratma projesi; Türkiye’yi parçalayacaktır.
Sayın Başbakan hem milliyetçiliği şeytanlık olarak kötülüyor hem de Kürt milliyetçiliğini yükseltecek uygulamaları teker teker devreye sokuyor.
Bu iş için de devletin 1 numaralı kurumu olan TBMM’yi kullanıyor.
Parmak hesabıyla ülkenin kaderi tayin ediliyor.
Batı emperyalizmi, 19. Yüzyıl’da Osmanlı Devleti içindeki etnik yapıları (Rum, Sırp, Hırvat, Arnavut, Bulgar vb...) kışkırttı. Bunları tatmin etmek için “Adem-i merkeziyetçilik” (yani özerklik) yolu devreye soktu.
Tıpkı bugün Kürtçü ayrılıkçıları tahrik ettikleri gibi... Tıpkı bugün özerkliği gündeme getirdikleri gibi...
Başbakan Erdoğan; bu döneme ait biraz tarih okusa çok iyi olacak.
Yorum Gönder