‘Kasaptaki et’in soğanı tamamdır! - Ruhat Mengi

Hayret ki ne hayret, bugüne kadar susanların hepsi konuşmaya başladı ve üstelik öyle konuşuyorlar ki olayları en yakından takip edenlerin, ne söylenip neler yapıldığını bilenlerin bile “vayy, belki de ben yanıldım, yanlış duydum veya hiç söylenmedi de ben halusinasyon gördüm” diye şüpheye düşmesi işten değil.
Emrindeki yüzlerce subay, silah arkadaşı olan komutanlar “onun döneminde darbe hazırlığı yaptıkları ve bir seminerle de provasını gerçekleştirdikleri” iddiasıyla tutuklandığında (Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ “terör örgütü lideri olmak” gibi akla hayale gelmeyecek komiklikte bir iddiayla
-ki yabancı basın bile komikliğini yazmıştır- tutuklandığında da) yıllar boyu ağzını açmadan Fransız kesilen Genelkurmay eski Başkanı Hilmi Özkök konuşmuş..
Çok acıklı, duygulu bir konuşma.. Kendisine o tutuklamalar sırasında “neden sustuğu” sorulduğunda verdiği “kasaptaki ete soğan doğramam, manavdaki kerevize limon sıkmam” gibi muhteşem!! cevaplarla tarihe geçmişti, şimdi (Başbakan yargıyla ilgili eleştiri yapar yapmaz) kasaptaki etin “piştiğine” karar vermiş olacak ki soğan doğruyor, hatta salçayı bile koyuyor, bir “maydanoz” eksik.. Hatta dikkatle bakınca maydanoz da ortada..
Ve nihayet “tutuklu askerlerden büyük bir çoğunluğun hiçbir günahı, suçu olmadığını” söylüyor.

DEFALARCA SÖYLEMİŞ... MİŞ!

Daha önce her konuşmasında “tutuklananların bir şeyler yaptığını” bir şekilde ima etmiş olmasına rağmen toplumun hafıza zayıflığına güvenerek ve “daha önce defalarca söylediğim gibi” diye birkaç kez tekrarlayarak son yılların modası “ yanıltma”yı da eksik bırakmıyor..
Başbakan Erdoğan’ın “tutuklu askerlerin durumuna ilişkin” yaptığı açıklamayı desteklediğini belirterek başlıyor (Aferin, önce korkuyu sağlam temele yüklemek gerek).. Sonra yargıya aynen onun söylediklerini tekrarlıyor; “Kesin delil varsa ver hükmü, bitir işi.. Yok da yüzlerce subayı, astsubayı örgüt elemanı olmaktan veya örgüt kuran olarak, hele hele Genelkurmay Başkanı’nı bu şekilde değerlendirirseniz gerçekten TSK içindeki bütün moral değerleri altüst edersiniz” diyor..

YARGIYA MÜDAHALE!

“Böyle bir durumda sadece TSK değil, tüm ulus bu sıkıntıyı değerlendirme arzusuyla doludur. TSK’yı terörizmle ilişkilendirdiğiniz zaman işler çok değişir ve konu acıklı hale gelir. Durumun en kısa zamanda düzeltilmesi gerek, yasama-yürütme-yargı koordineli bir çalışmayla bu üzüntüyü ortadan kaldırmalı” diyor.. Hani kendisi daha önce aynı dava konusunda tutuklamalar ve dahi mahkumiyet kararları sonrasında “yargıya güvendiğini, verdiği kararları adil bulduğunu” söylemişti.. Hilmi Özkök’ün görüşlerinin “Başbakan’a paralel” olarak değiştiğini görmek o “tüm ulus”un ve TSK’nın moralini daha da fazla bozmayacak mı?
Yıllardır operasyonlar, tutukluluklar aralıksız sürerken sustu da şimdi mi aklı başına geldi ya da koskoca orgeneral o zaman korktu da şimdi mi cesaretlendi demeyecekler mi? Ayrıca, sadece “tutuklular”dan söz ediyor; madem ki yargıya müdahaleye karar vermiştir (ki “özel yetkili mahkemeler”in hukuk dışı olduğu ve bu nedenle kaldırıldıkları bilindiğine göre “yargı” bile sayılmazlar ama) acaba haklarında 18-20 yıl mahkumiyet kararı verilen subaylar, generaller için söyleyeceği bir şey yok mudur?

SAHTE DELİLLERE SUSTU!

Örneğin “sahte oldukları bilirkişi raporlarıyla kanıtlanan CD’ler, deliller gerçek kabul edilerek yanlış hüküm verildiği”ni, o sahte delilleri de “dönemin Genelkurmay Başkanı olarak” en iyi kendisinin anlayacağını çok daha önceden söyleyemez miydi? Bunu rahatça yazabilirim çünkü kendisi gibi “olayların dışında bırakılmış, tüm sanık taleplerine rağmen mahkemeye çağrılarak ifadesi bile alınmamış” olan Aytaç Yalman; “dönemimizde bir darbe hazırlığı yapılmışsa bu konuda sadece ben ve Hilmi Özkök konuşabiliriz, en iyi biz biliriz” sözlerini telefonda (kendisini programa davet ederken) bana söylemiş, ben de defalarca TV’den ikisine “neden bildiklerinizi açıklamıyorsunuz” diye sormuştum. (Aynen 27 Nisan muhtırası dillerden düşürülmezken muhtıranın sahibi Büyükanıt’ın kenara çekilmesi gibi..)
Bence hazır kasaptaki et soğanıyla pişerken biraz daha düşünsün, hatırladığı çok şey olabilir.. Malum ortamın ürkütücülüğü, sivil-asker yüzlerce insana yapılan hukuksuzluklar, yanlış mahkeme kararlarıyla topluma salınan korku, TSK’nın moral bozukluğu zirveden eleştiriliyor artık.. Her ne kadar mantığı olanlar “iyi de kim kimi eleştiriyor, kim istedi de oldu bunlar” diyorsa da kendisi konuşabilir..
Aman yemeği yakmadan!

*****
Başbakan’a öneri!

Bir de “gazeteci” kisvesi altında siyasi militanlık yapan, daha insanlar için tutuklama kararı çıkar çıkmaz ekranlardan-köşelerden onları mahkemelerden önce “darbeci” veya “terörist” damgası yapıştırıp mahkum eden, ailelerine-çocuklarına bir de bu üzüntüyü yaşatan, hatta bunları “kendi meslektaşlarına bile” yapan yüzü kızarmazlar var..
Şimdi de köşelerinden Başbakan’a “onlar sizi yasaklatacaklardı, kafanıza balyoz indireceklerdi, Hilmi Özkök dik durmasaydı şöyle olacak, böyle olacaktı. Yargının moralini bozmayın” diye öneriler getiriyor, tarihten, eski savaşlardan filan örnekler bularak onun değişen söylemine karşı çıkıyor, provoke etmeye çalışıyorlar.. Tamam, artık toplum ve şüphesiz Başbakan’ın kendisi de onları ve nasıl bir niyet ve kin içinde olduklarını gayet iyi biliyor ama bir nokta daha var..
“Dik durmasaydı” diye övdükleri Özkök de şimdi “Ben yürekten inanıyorum ki tutuklananların büyük bir çoğunluğunun hiçbir suçu, günahı yoktur” dediğine göre ne yapacaklar? Ondan da iyi bildiklerini söyleyerek Özkök’e de mi öneriler getirecekler?
Darbe karşıtlığı “darbeden farksız başka hukuksuzlukları, insan hakkı ihlallerini” onaylamak ve kendi de yapmak değildir. Yargısız infaz değildir, sahte olduğu bilirkişi raporlarıyla ispatlanmış delillerin “delil kabul edilmesi”ne göz yummak değildir.. Bu yaptıklarının adı da “gazetecilik” değildir!

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget