Ceyhan Mumcu Kardeşini ve Uğradığı Haksızlıkları Anlattı - Cevat Kulaksız

Avukat Ceyhan Mumcu, katledilen kardeşi Uğur Mumcu’nun yaşamından ilginç kesitler

Ceyhan Mumcu Kardeşini ve Uğradığı Haksızlıkları Anlattı - Cevat Kulaksız

TGB (Türkiye Gençler Birliği’nin) Kızılay Konur Sokak’taki merkezlerinde
tertip ettiği panelde, 20 yıl önce bir suikasta kurban giden Uğur Mumcu anısına
bir panel düzenlendi. Avukat Ceyhan Mumcu, katledilen kardeşi Uğur Mumcu’nun
yaşamından ilginç kesitler yanında, o yaşarken ve ölümünden sonra katillerin
bulunmamasındaki devletin ihmali, uğradığı haksızlıklar, hukuksuzlukları, darbe
ve öteki adaletle ilgili sorunları TGB üyesi gençlere anlattı. Genç
öğrencilerin, TGB üyelerinin heyecanla izledikleri panelde Ceyhan Mumcu yaptığı
konuşmada şunları söyledi:


UĞUR MUMCU, DOĞU PERİNÇEK AYNI LİSEDE OKUDU.
“…73 yaşındayım, ama sizinle olmak beni daha da gençleştiriyor Ben, Aydın Güven Gürkan, Doğu Perinçek Deneme Lisesi’nde okuduk. Benden iki sınıf küçükte Uğur Mumcu okuyordu.1955-1958 arası dönemdi. Okulda okurken Doğu Perinçek Karınca adlı bir duvar gazetesi çıkarıyordu. Uğur bu gazetede yazı yazmayı çok istiyor. Uğur’un yazısı, Doğu Periçek’in yazısı yan yana.
Doğu Perinçek dediğimiz zaman benim aklıma o Karınca duvar gazetesi gelir, Uğur’un Doğu Perinçek’le arkadaşlığı gelir; tabi büyük de bir hüzün gelir. Uğur’un sonunu biliyorsunuz. Perinçek de oralarda büyük bir haksızlığa uğratılıyor. Bir şey yapamıyoruz, çok öfkeleniyorum. Hatta geliyo o beni teselli ediyor. 13Aralık günü büyük bir eylem yapıldı. İki gün sonra ben mahkemeye gittim, orada iki gencin tahliyesini istedim. Mehmet Bora Perinçek, biri Deniz Yıldırım. Gerekçelerimi de size şöyleyim. Dünyanın hiçbir yerinde Mehmet Bora Perinçek, İşçi Partisi’nin iddianamesinde var. O İşçi Partili de değil galiba, üye belki ama o kendini Ermeni soykırımı var mıdır yok mudur? Rusça öğrenmiş, Ermenice öğrenmiş. Gitmiş bütün Ermeni kaynaklarını, Sovyet kaynaklarını bulmuş, Türkçeye çevirmiş. Bizim kaynaklarımıza inanmıyorsunuz. Alın işte Ermenilerin kendi kaynakları, Rusların kendi kaynakları diye uğraşıp duruyor. Talat Paşa komitesinde de danışman.
Şimdi iddianamede diyor ki, “efendim, 30 Ağustos törenine katıldı ve Talat Paşa Komitesine de danışman oldu. Burdan terör örgütüne adam kazandırmaya çalışıyor”. Bundan ibaret Mehmet Perinçek’in tutuklanıyor. 30 Ağustos’da ne olmuş, bakıyoruz 26 Ağustos günü vilayete başvurmuşlar Mehmet Bora Perinçek ve Levent Temiz Ülkü Ocakları başkanı ortak dilekçe vermişler, “biz 30 Ağustos töreni yapacağız” diye. Valilik de izin vermiş, gitmişler o töreni yapmışlar. Bir tek de sloganları “Mehmetçik Coni’ye kalkan olamaz” . Ondan sonra da hiçbir olay olmamış, yani polise de hiçbir olumsuz olay intikal etmemiş, o da belgelendi. Mahkeme de sordu, böyle bir suç tipi olur mu, suç tipi dediklerimiz önce bir eylem olur, bu eylemde toplum zarar görür, fertler zarar görür buna suç tipi derler. Bu suç tipleri ceza kanununda tarif edilir. Onun da cezaları kanunda konulur.

“BAYRAM TÖRENİNE GİTTİ” DİYE CEZA MI OLUR?
“Bayram törenine gitti” diye bir suç olamaz, bayram yapıldı diye dünyada böyle benzeri var mı? Bunun bir ölçüsünü ben söylüyorum. Bu iddianameyi Yunancaya (Rumca) çevirelim, Yunanistan’a soralım, sizde böyle milli bir bayram törenine katıldı diye yargıladığınız kimse oldu mu? Bir de Ermenilere soralım, Türkler soykırım yaptı diye bir sürü adamınız araştırma yapıyor. Böyle bir suç tipi sizde olur mu? Şimdi iki türlü cevap verir, insanlığın trajedisi bu. Derler ki “bizde böyle bir suç tipti yoktur”. Vardır dese, varsa örneğini gösterin diyeceğim. Ama ona mukabil de savcılara karşı barışçı ödülü filan veririler.
Şimdi Ağustosta bunu tutukluyorlar. Bir başka trajediye dikkatinizi çekmek istiyorum. O şimdi Türkan Saylan bu işe karşı çıkmış oluyor Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) başkanı, Cumhuriyet gazetesine makale yazmış, “Kızılelma” başlıklı. Böyle şey olur mu? Ülkücülerle, (onlar faşistti) solcular nasıl bir araya gelir” diye eleştiren bir yazı yazmış. Şimdi Türkan Saylan da aynı örgütten sanık oldu. Biliyorsunuz ÇYDD araştırmalar yaptılar ve kimi ÇYDD üyeleri Ergenekon sanığı olarak yargılanıyorlar.
Bu nasıl örgüt? Türkan Saylan, eğer bu terör örgütüyle bu tören yapıldıysa, Türkan Saylan karşı çıkıyor; demek ki ya Türkan Saylan üye değil, Türkan Saylan üyeyse, o zaman Mehmet Bora Perinçek Türkan Hoca’nın istemediği bir şey yapıyor. Onun için savcı bey bunu yazmış adı da Cihan Kansız.
Başka iddianamesi, ODA TV de var. “Terör örgütünün isteği üstüne, şehit haberleri verdi” diyor. Onlarca şehit haberleri çıktı burada diyor, dosya da delil diye koymuş. Şimdi şehit haberi yazmak suç; şimdi savcı bana cevap veriyor, “efendim” diyor, “biz törene katıldı diye yargılamıyoruz, ama o talimatı Veli Küçük’den aldı diye”. Veli Küçük ne söylemiş ona da bakalım diyorum. Veli Küçük Mehmet Bora Perinçek’e demiş ki,  “ülkücü gençliğin Atatürk milliyetçiliği ile bilinçlendirmek lazımdır”; siz bunu yapıyorsunuz, ülkücüler de o tarafı zayıf; onun için birlikte eylem yapın onlar da “Atatürk Milliyetçiliği ile bilinçlensin” bunda bir şey, darbe var mı? Darbe davasının temel şeyi darbeye uygun ortam yaratmak. Madem öyle, ülkücülerle solcular birlikte bir eylem yapıyorlarsa, darbeye uygun ortam değil, birleşiyor demektir.

“DARBEYİ BİR TÜRLÜ BULAMADILAR”
Şimdi böyle bir durumda, Doğu Perinçek de öyle. Olağanüstü öfkeleniyorum. Yani çıkıp medyaya öfkeleniyorum; yani vijdanlar nereye gitti? Eskiden bu böyle değildi yani Uğur’ların gazetecilik zamanı. Yüzüne vurduğun zaman “aa ondan haberim yoktu”  falan diyorlar. Ama haberi olmadıkları olaylarda “efendim işte oralarda silah da bulundu, şu da oldu da bu da oldu da”. Şimdi değiştiriyorlar, eskiden neydi “darbe”; bir türlü darbe çıkmadı, kaç yıldan beri, kaç sayfa okunacak gibi değil. Bunu hep söylüyorlar, “insan takatinin insan beyninin alamayacağı kadar hacimli bir hale geldi o dosyalar. Birleştirdi 22 tane mi ne Ergenekon’u teke birleştirdi; onun için de içinde çıkılmaz, anlaşılmaz bir hale geldi. Olayı takip edemiyorsunuz. Ama darbe yok. Bunca gayrete rağmen bir darbeyi bir türlü bulamadılar. Şimdi şeyi demek istiyorlar, “işte bulduk Balyoz” diye. “Fakat balyoz bununla ilgili değil o ayrı” dediler. Balyozun ayrı hükmünü verdiler. O zaman burada darbe yok. Şimdi “darbe yok” diyorlar, “biz askeri vesayetin önlenmesi için çalışıyoruz”  şimdi suçlama konusu da değişiyor. Böyle bir davanın dünya tarihinde bir benzeri yoktur. Oysa adalet mülkün temeli denir. Selçuklularda, Osmanlılarda, Cumhuriyetimizde mülk adalete dayalıdır. Adaleti olmayan hiçbir toplum var olamaz. E o zaman bu ne biçim adalet? Suç olmayan kimsenin suçu yok, ailelerinize, sokakta sorun, hocalarınıza sorun. Bir ulusal bayram törenine katılmak suç oldu mu, geçmişte hiç duydunuz mu?  Ben Hukuk Fakültelerine de şaşkınlıkla bakıyorum, sizin ceza hukukçularınız nasıl rahat olabiliyor, seza hukuku önce suç tipini anlatır, neler suç tipi olabilir. Ceza hukuku onu anlatır. İnsanlar tutuklanıyor, yargılanıyor ve Deniz yıldırım işte.
Melih Gökçek telefon ediyor Burhan Kuzu’ya, “abi” diyor, “görevi kötüye kullanmak suçu çok ağır”, nedir görevi kötüye kullanmak? Kendisine veya başkasına haksız kazanç sağlamak için kamuya zarar vermek. Ben devleti soyacağım, cezasını vermeyin… Burhan Kuzu da sözde profesör; bir de anayasa komisyonu başkanı, bir de milletvekili. “Tamam dediğin doğru çok ağır düzeltelim” diyor. Hâlbuki o ceza kanunun2005 den beri şimdi AB liğinden geldiler. Ulusal egemenliğin üstünlüğü diyorlar. Dediler ki o zamanki meclis zabıtlarında anlamaya çalışıyoruz.  AB ye girince demokrasi gelecek dendi. Demokrasi standardı yükselecek. Ne oldu üç yıl artı iki yıl toplamı beş yıl, bir de ikiyle çarp on yıl. Bunu nefsimiz kabul etmiş. Dediler ki AB böyle istiyor. O kadar milletvekili maaş alıyor, yav şunu bir inceleyelim, CHP si, AKP si, AB deyince akan sular duruyor. Bölüm bölüm tartışalım diye gidiyor.
Uğur Mumcular yaşasaydı bir TGB çıktı. Bakın Avustralya’da TGB kuruluyor, bu hiç olmadı şimdiye kadar. Yani İttihat ve Terakki Partisi zamanında Fransa’da kurulmuş, Mısır’da filan başka yerlerde. Ama şimdi şunun etkisine bakın, akımın önüne geçilemeyecek, Avustralya’da siz yaştaki çocuklar TGB ni kurmaya çalışıyorlar. Karar veriyorlar ve benden ve İlker Yücel’den görüntülü video istiyorlar.

UĞUR MUMCU ÇOK ÇALIŞKAN BİR ÖĞRENCİ İDİ
Uğur çok çalışkan bir öğrenci idi. Bize hep şöyle derdi, “bırak bu meseleleri önce dersine çalış, önce dersini öğren büyüdüğün zaman bakarsın”. Doğu Perinçek olsun, Uğur Mumcu olsun ikisi arkadaştılar, duvar gazetesini çıkardıkları gibi dersleri de çok iyi idi. Uğur Mumcu’nun bir şeyine örnek vereyim. Hukuk fakültesinde asistan, konuya egemenliğini, o tarihte 12 Mart dönemi. Uğur Mumcu’yu gençleri azdırıyor, kışkırtıyor, bunu üniversiteden atalım diyor o zaman ki Cumhurbaşkanı Ceza Hukuk Profesörü Faruk Erem de cumhurbaşkanlığı hukuk danışmanı. Faruk Erem diyor ki, “mümkün değil, sayın cumhurbaşkanım”. Niye diyor? “Yav” diyor, “idari hukuku asistanı ama ceza hukuku açısından benim doçentlerimden iyi, ceza hukukunu iyi bilir. Onu doktoradan çaktırarak filan elimine etmeyi hiç düşünmeyin” diyor Faruk Erem. Onun üzerine askere götürüp sakıncalı makıncalı önlemler alınabilir diyor diye düşündüler. Uğur50yaşında öldü. 25 yıl içinde iki büyük baskı altında yaşadı. Birisi toplumda çok ileriye gitme şansı. Parti genel başkanlığı teklif edildi bizzat Bülent Ecevit yaptı, reddetti, Demokratik Sol Partinin (DPS) genel başkanı olmasını istedi Ecevit siyasi yasaklıyken. Milletvekili olmasını teklif etti,77 de liste başına almak istedi, Uğur kabul etmedi, yerine Altan Öymen’i önerdi, şu Nagehan’la tartışan var ya. Altan Öymen Uğur’un kabul etmediği milletvekilliğini kabul etti. 77 de Ankara’dan birinci sıraya kondu, öyle milletvekili oldu Altan Öymen. Uğur’a o zaman sormuştum, “niye reddettin” dedim. Dedi ki şimdi gazeteyi bırakmak istemiyorum. O zaman Uğur Alacakaptan da senatör olmuştu. “Milletvekili olursam gazetecilik biter” dedi. Büyük maddi çıkar da teklif ettiler. Hürriyet gazetesi çok istedi, Uğur’un peşine düştü. Cumhuriyet gazetesinde 15 bin lira maaş alırdı, onu kabul etmedi.
Asil Nadir Uğur’dan randevu istedi, randevuyu bile vermedi Uğur. Asil Nadir çok bozuldu, dedi ki Uğur Mumcu’ya, teklif edeceğim transfer ücretini duysaydı öbür gazetecilerin dudakları uçuklardı. Para ise para, mevki ise mevki… Bu sabah Perinçek’le aynı şeyi yaptık, bir örnek vereyim. Apo ile Bekaa’da görüşmenin tam zaptı var. Ama daha önemlisi Abdullah Öcalan’ın mahkemede ve mahkemeden önceki. Diyor ki Doğu Perinçek’le görüştüm, ona dört tane milletvekilliği önerdim. O bana dedi ki, milletvekilliğini reddetti. “Silahı bırak, Türkiye’ye gel, Kürtlere bir rahatsızlık varsa birlikte mücadele edelim. Sen bu halinle Amerika’nın AB nin, Yunanistan’ın onun bunun oyuncağı oluyorsun, sen burada ilişkilerin olduğu sürede, senin milletvekili olman benim bağımsızlığımı yitirir. Milletvekilliği için insanlar nasıl takla atıyor. Başka bir şey daha, onun da kanıtı var.
Fetullah Gülen’le Doğu Perinçek’e diyorlar ki, bir otelde buluşun 15 dakika birlikte oturun bir neskafe için, bizde İşçi Partisi para yardımı teklif ediyorlar. Doğu Perinçek bunu reddediyor, bunun için bir milyon Dolar önerdiler. Ama arkasını Amerika’ya dayamış bir imamla bir araya gelemem, bir milyon dolarınız da sizin olsun”,  yardım konusunda başvuru olduğunda o parayı da teklif edildiğinde reddediyor. Perinçek hiç ses çıkarmayıp Fetullah Hoca ile bir milyon doları reddetti. Bir milyon doları ordan alaydı, Abdullah Öcalan’ın teklifi ile milletvekili olaydı idare ederdi. Ama dürüst nasıl kalınır onu gördüm. Şimdi toplumun verdiği mükâfata bakın Doğu Perinçek’e. Beş senedir hapis. Demin Mehmet Bora Perinçek de anlattığım gibi suçlayacak hiçbir şeyleri yok. Niye tutukladıkları belli değil, o kadar belli değil ki, iddianamede suçladıkları olaylar vardı. Uyduruyorlardı, diyorlardı ki “Yargıtay krokisi bulduk”, sonra bir çıktı ki, Yargıtay krokisi arama, Taraf gazetesinden fakslanmış. O da suçta oldu Allah’tan benim gözlerim zayıftır, kim bize gönderdi, namussuzluğu kim yaptı, kızıyorum. Büyütelim dedim, büyütünce logosu çıktı, Taraf gazetesinin tezgâhı olduğu görüldü. Efendim Yargıtay krokisi dediler, o daha evvel Levent Köktaş’la çıktı, Habib Mürsayım da çıkmış.

DOĞU PERİNÇEK “BELKİ İLERİDE SUÇLU ÇIKABİLİR” DİYE TUTUKLANIYORMUŞ!
Şimdi suçladılar tutukladılar, ikinci iddianameye geldi, biz savunmamızı yaptık, dedik ki, “abi baktık geri aldık onları” diyorlar. Biz söz isteyeceğiz Doğu Perinçek’i savunma yapacağız, savcı diyor ki, “efendim o suçlamamızı geri aldık”. Peki, niye bu adamı böyle tutukluyorsunuz? “Belki ileride suçlu çıkabilir”. Doğu Perinçek’in tutuklanması belki ileride belki suçlu çıkarsa diye böyle bir gariplik var. Tabi Doğu Perinçek’in suçları var! Birkaç tane kitap yazdı orda, dergisini günlük hale getirdi, TV güçleniyor, parti güçleniyor. “İşçi partisi artık diğerleri kısmından çıktı”. Bunu ben söylemiyorum, Ozan Kütahyalı, anketçiler, İşçi Partisinin oylarını küçük göstermek için çaba içindeler. “Aha ben masaya vuruyorum, İşçi Partisi yüzde beşten altıya doğru gidiyor”, diyor, haberiniz olsun diyor. Bunu söyleyen Ozan Kütahyalıydı.

UĞUR BAŞKA ÜLKELERİN AKADEMİK ÜNVANLARINI KABUL ETMEDİ
“Tekrar Uğur’a gelirsek, Uğur Deneme Lisesini bitirdi. Siyasal Bilgilere çok girmek istiyordu, ama hukuk fakültesine girdi. Oradan sonra Hukuk Fakültesine girdi. Sonra Londra’ya gitti. Londra’da lisan okulunu bitirdi. Çünkü Tahsin Bekir Balta’nın kürsüsüne asistan olacak. Ama Uğur çok çekici bir insandı. İngilizler peşine düştüler, “gel bizim üniversitelerimizde hocalık yap”, dediler. En yüksek akademik unvanları vaat ettiler. Yüksek parayı vaat ettiler. İngiltere’den bir rektör Ankara’ya geldi. Bizim Bahçelievler’e evimize geldi, Uğurların evinde badana yapılıyordu, bizim evde yemek oldu. Adam durmadan Uğur’a asılıyor, Sterlinleri yükseltiyor, akademik kariyerleri yükseltiyor. Ama Uğur’un inadını kıramadı. “Ben kendi ülkemde Tahsin Bekir Balta’nın kürsüsünde savunma yapacağım” dedi. Yav gitsene herkes balıklama dalıyor, yurt dışında sana doktora bursu veriyor, doçentlik şansı veriyor. “Akademik geleceğin garanti” diyor.   Aynı şey için Doğu Perinçek için de geçerli. O da Almanya’ya gittiğinde benzeri bir şeyle karşılaşmıştı. Ben bunların görgü tanığıyım her ikisinin. İkisi de asistan oldular aynı fakültede. İkisini de 12 Mart üniversiteden uzaklaştırdı. Akademik yoldan yapamıyorlar. Doktorasını Doğu Perinçek yaptı, Uğurda yapmak üzereydi; “iyisi mi tutuklarız, böyle hallederiz” dediler. 12 Mart’ta ben tanık oldum, Doğu Perinçek her gün cezaevinde dayak yiyordu. Türkiye’de en çok cezaevi işkencesi rekoru Doğu Perinçek’indir. Diyarbakır Cezaevi diyorlar ben onlarla tartışmaya hazırım, hatırlattığım zaman da doğru demek zorunda kalıyorlar.
Sonra üniversiteden ikisi de ayrıldılar. Doğu Perinçek siyasal partisini kurdu; Uğur gazetecilikte kaldı. Akşamda, Yunus Nadi Makale Yarışmasına girdi, o yarışma şimdi hala, hikâye, roman, makale devam ediyor. O zaman Cumhuriyet daha geniş büyüktü, yazarları hem AKP ye yakın liberal, hem sol çizgide olalım diyerek hem CHP ye zarar veriyorlar, hem Cumhuriyet gazetesine. Ama öyle değildi Cumhuriyet gazetesi. Yunus Nadi Makale ödülünü kazandı. Orada sizinle bir tümceyi paylaşmak istiyorum, diğer sol fraksiyonlara (bölüntü) Perinçek’e de kızarlar bazıları Uğur Mumcu’ya da, orada şu tümcesi vardır Uğur’un, “Ulusal Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet Devrimleri ile bağdaşmayan hiçbir sol hareketle biz de bağdaşmayız”. Yani “Kemalizmi ve Cumhuriyeti benimseyen kendi devrimimizi küçümseyen hiçbir sol harekette biz de bağdaşmayız” diyen bir tümcesi vardır. Bunu şunun için söylüyorum, bazıları Uğur Mumcu’yu bilmez, “yav o eskiden solcuydu da sonraları milliyetçi oldu”  veya Perinçek için aynı şeyi yaparlar: “eskiden Maocuydu da, (geçen gün Levent Kırca ile Fatih Altaylı bile bunu söylüyor, Mao’ya bilimsel bir devrici olarak saygı göstermek başka bir şeydir; ille Maocu olmayı gerektirmez. Nitekim Mao da Mustafa Kemal Atatürk’e büyük saygı gösteriyor, hatta ünlü sözü siz de bilirsiniz, “Çin’in Mustafa Kemal’i nerde” diyor. Devrimcilerin birbirlerine sevgi saygı göstermesi hemen “Maocu” falan diye, basit işte bu. Bu yaftaları Fatih Altaylı gibi adamlar yapar. Ama Türkiye’nin trajedisi bunlar büyük tirajlı gazetelerin başında bulunuyorlar. Ne kadar bir fikri perişanlık olduğunu, bizim Levent Kırca işte, Ulusal anarşiyi çok güzel gösterdi.
Yine Cuma günkü o Beyaz TV de gene Ozan Kütahyalı dedi ki, “kim ne derse desin Levent Kırca Fatih Altaylı’yı fena halde madara etti. Onun da sırrı şudur” dedi:”Fatih Altaylı döneğin biridir, manşeti var bende” dedi: “Başını aç kıçını ört” bunu diyen adam Fatih Altaylı’dır.”Levent Kırca da malını biliyor” dedi. “Onun için ben de salakmışım” diye yazı yazmıştı Fatih Altaylı. Ama bütün bunlar iyi şeyler.Bunlar 1 Mayıslar, sizin 19 Mayıslar, 29 Ekimler, 10 Kasımlar, 13 Aralıkların devamı; bunlar artık sizlerin bizlerin karşısına da çıkamıyorlar. Çıktıkları zaman kendi tabanları, yani şimdi Fatih Altaylı, Levent Kırca’nın kaybedeceği hiçbir şey yok. O lafı zaten öyle bitirmiş okuduysanız. “Her şeyini kaybetmiş insanlarla bir daha program yapılmasın” diyor. Ama Fatih Altaylı’nın yetersizliği, deneyimsizliği ve sistemi savunmada acizliği ortaya çıkmış oldu. Onun için Uğur Mumcular ölümsüz kalmışlardır. Bakın 20 yıl geçti. 20 yılda siz bile hiç biriniz Uğur Mumcu’yu bilmezsiniz. Onu tanımadınız, onunla birlikte okuyamadınız. O efsane olarak geliyor, bugün Uğur Mumcu’yu tanımak için bu toplantıyı düzenliyorsunuz. 20 yıldır dünyada hiç kimseye bu kadar program yapılmamıştır. O gün ben TGB ile birlikte gideceğim evinin önüne, sonra İzmit ondan sonra Almanya iki gün orda etkinliklerde bulunacağım. Uğur Mumcu’yu tanımak, sormak, araştırmak sonra olayı failini, cinayeti sorgulamak gündemde. Bu sene zaman aşımı doluyor artık 20 yıl oluyor, önümüzdeki Cuma gününe kadar yeni fail yakalanamadığı takdirde, o dava artık yargıdan çıkıyor, peş peşe gelecek, 20 yıl Eşref Bitlis olayı, ondan sonra Madımak olayı, Başbağlar olayı, bu yıl bunlar bir hayli tartışılacak. Bir hayli gündemde olacak.
Uğur’un 5000 civarında makalesi vardır. Bunu Umug kitaplaştırdı, 40 kadar kitap; yazı dizileri de ayrıca kitaplaşmıştır. Ve Aydınlık dergisinin eski sayılarını bulun, Uğurun yazlarını bulunca ben size buna güvence verebilirim. Bu günkü bir gazetenin köşe yazısını Uğur’unkini koysanız ikisi de bayat haber gibi çıkmaz. Yani al Uğur’un 74 makalesini bu gün bir köşe yazısı koy, bu da nerden çıktı denmez. Bu da devrimciliğinin ortaya koyma yeteneği gibi görüyorum.
Bir gün Uğur’un cenazesi ile ilgili bir İtalyan telefon ediyor, bana telefon etti. “Tuhaf şey hep cenazenin üstünde bir bulut gidiyor, cenaze duruyor bulut duruyor, cenaze gidiyor bulut gidiyor. Bu adam aziz minedir bunun aslı, ben şaşırdım”  diyor. Yok dedim o arkada yürüyen bir milyon kişi; soğuk da bir gün nefesler, onların nefesleri bulut oluyor. Bu esas mucize budur. Türkiye’nin tarihi boyunca yapılmış en büyük cenazedir. Bu sayı aşılmamıştır. Cinayeti çözmek için herkes uğraşmıştır, herkes Uğur’un dostu olmuştur. Yıllar geçti üstünden; Uğur’un düşmanı diye bir adam bulamazsınız. Hepsi bunun faili bulunsun derler. Türkiye’de faili meçhul cinayetler bir Uğur Mumcu için kuruldu. Bir dönem sonra o sonuca gidemedi diye, raporu çıktı da Meclis genel kurulunda görüşelim dendi. Uğurcu Mumcu Cinayeti Araştırma Komisyonu kuruldu. Danıştay, “bu bir hizmet kusurudur” diye karar verdi. Devlet kusurlu bulundu. Buna rağmen failleri bulunamadı. Bizim yapımızda bir şey var. Uğur Mumcu suikastı, bu yirmi yıl içinde başa gelen bütün hükümetlerin başının belası oldu. En büyük talep bu oldu. Emniyet Müdürlerini, MİT i bunaltan en büyük olay bu oldu. Madem maaş alıyorsunuz; komşusu, çocuğu baskı yapıyor, “bulun şunun failini” diye. Böyle bir ilginç olay yaşıyoruz. Aslında ne engel oluyor, tabi sorunun da yavaş yavaş anlıyorsunuz. NATO ve Amerika olunca T.C yurttaşlarının 77 milyonunun arzu etmesine rağmen sonuca gidilememesi bundan dolayı.
Tabi bunu aşmamıza az bir zaman yok, yani olaylar bunu gösteriyor, gelişmeler bunu gösteriyor. Düşünelim biz çocukken neydik, Kore’ye asker gönderdik, bin kişi orda şehit verdik, niye? Kore’de kominisleri tepeleyeceklerdi, kominisleri tepeleyemediler, Kuzey Kore orda kaldı Amerika geri gitti; Vietnam’ı adam edeceğiz dediler, demokrasi getireceğiz dediler Vietnam’dan geri gittiler; Irak’a girdiler ne elde ettiler yani, petrollerini bile Çinliler kapıyormuş, Afganistan’dan çekilme durumuna girdi. Paraları, “dışarıya artık Dolar göndermeyeceğiz” gibi şeylere başvurdular. Çünkü hukuka, ahlaka aykırı siyasetler, insanları sömürmeye dayalı siyasetler eninde sonunda batmaya mahkûmdur. Biz yaş olarak bunları görebildik. Hangi Amerikan yanlısı hükümet yar oldu ki Türkiye. Yani Menderesler, Demireller, Çillerler yani Amerika’ya uyumlu hükümet yapmak için hepsi bir başarısızlığa girdi.
TGB le uğraştılar yazdılar, çizdiler,”merkezi İşçi Partisi” dediler ama TGB nin gelişmesini önleyemiyorlar. Geçenlerde benim sınıf arkadaşım vardı Olcay Göker TRT ci bana telefon etti, dedi ki: “Seçimlerde sana oy vermedim, vermediğime de pişman oldum”, niye dedim. “Yav” dedi: (bunun kocası Samsun valisi idi) bir suikastçı gelmiş asker kılığıyla valiyi öldürecekmiş, bir bayan kürsüde hiç paniğe kapılmadan şöyle demiş,”şu adam tehlikeli bakın demiş; gerçekten bulunmuş, bu genç ne İlker Yücel’miş dedi. Ne kadar soğukkanlı çocukmuş. Yani yüzünüzü bize çevirin oturun, kadın çıldırıyormuş, demek ki biz doğru siyaseti görmüş olduk. Olcay Göker bana bunu izah etti. Benim SBF den sınıf arkadaşım.
Uğur Mumcu olayı çok geniştir. Sizleri görünce Ankara’daki İstanbul’daki 28, Ankara’daki 29 Nisan günlerini düşünüyorum, O Yalçın abi son sınıftaydı, ben birinci sınıftaydım. Bu demek ki ülkenin sorunlarında kaçınılmaz bir şey. Bizden evvel İttihat Terakkiler öyle, Kuvayi Milliyeci’ler öyle, bunu sorunlarını kucağımızda bulduk, bu ideli kimse önleyemeyecek öyle anlaşılıyor. Bunun içinde olmak çok saygın. Ben ilk 29 Nisanlarda o işlere katıldım, geçmişimde döndüğüm zaman bir mutluluk hissediyorum. Geçmişimde durduğum yerleri hala seviyorum, yanlış yerde durmadığımı düşünüyorum.
Şimdilerde darbe marbe saldırıp duruyorlar.

YALANLAR NAGEHAN ALÇI, DENGİR MİR’İN KÜRT YALANI
Geçen gün Nagehan Alçı Dengir Mir Fırat’la konuşuyor, kuyruklu bir yalan söylüyor. Diyor ki, evimizde Kürtçe konuşulmuyordu, Türkçe konuşuluyordu. Demek ki öyle bir sorunları yok, onlara mani olan kimse de yok. Bir gün diyor, Site öğrenci yurduna gittim diyor dönüşte bir baktım, bilbordda “gördüğünüz her Kürdün yüzüne tükürün”. Ben de aradım dedim ki, bu kuyruklu bir yalan, niye 27 Mayıs’ta Cumhurbaşkanı olan Milli Birlik Komitesi Başkanı Cemal Gürsel, kendisine “Kürt Cemal Aga” derdi. Ve Kürt demek Mert demektir, böyle bir şey olabilir mi? Adam Cumhurbaşkanı olmuş, yurttaşların yarısına tükürün”. Bu adam nerden uyduruyor kardeşim? Böyle bilbord hayatta olmadı. Ondan sonra da Nagehan Hanım da şunu düşünsün, İlahiyat Fakültesi olmak üzere Ankara Üniversitesinin bütün öğrencileri niye Demokrat Parti’ye karşı ayaklandı? Demokrat Parti’nin gençlik kolları da vardı. Niye gençliği karşısına aldı, bunun bir şeyi var mı? Şimdi, şu darbe iyiydi, şu darbe kötüydü. Bazen de söylerler, biz solcuyuz darbeler kötüdür. Peki, darbe olmadı, Demokrat Parti zamanında işçilerin neden grev hakkı tanınmadı? Hatta talep de yoktu, 26 Mayıs günü Türkiş’in başkanı o zaman telgraf çekiyor Adnan Menderes’e. Ertesi günü de Cemal Gürsel’e telgraf çekiyor, diyor ki ”kominizme karşı olduğu gibi, greve de karşı Türk işçisi” Yani bağlılık telgrafı çekiyorlar. 27 Mayıs Yönetimi değişiyor, Türkiş başkanı olarak, “biz kominize de karşıyız, greve de karşıyız”. Düşün ordaki subaylar gelip işçinin grev hakkını tanıyorlar. Bu gün grev hakkı varsa 27 Mayıs’ta var. Siz darbeci değildiniz işçinin hakkını tanımazsınız, memurun hakkını tanımazsınız memurun sendikaya mümkün değil. Köylünün hakkını tanımazsınız Toprak Reformunu yanaşmazsınız; hatta Toprak Reformunu İnönü yaptı” diye parti kurarsınız. Kıt kaynaklar planlı olsun. 27 Mayıs ve 27 Mayıs’ın kurumları düşünüldüğü gibi kalmış olsaydı hepimizin istihdamı garanti olacaktı. Çünkü okullar eğitim planlaması ona göre yapılacaktı. Biz gayet rahat iş bulabiliyorduk 27 Mayıs döneminde. Şu kadar mesleğe şu kadar talep var, şu kadar da iş var onu planlıyordu. Şimdi serbest piyasa ekonomisi, artık şansına bağlı, Milli Piyango bileti gibi. Bunun da, memlekette ne oluyor diyen düşüncedir TGB, bu çok doğrudur, mutlaka da olumlu sonuçlar erecektir. Ben Uğur Mumcu’yu andığınız için teşekkür ediyorum.
Not: Bu bir bant çözümüdür. 

Cevat Kulaksız

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget