SEVGİLİ okuyucularım, bugün sizi biraz geçmiş yıllara götürüp belleğinizi
tazelemek istiyorum. Günlerden 17 Mayıs 2006. Silahlı bir kişi bazı ihmallerden
yararlanıp Danıştay binasına girdi.
Danıştay 2. Dairesi bir süre önce bir
öğretmen hakkında türban kararı vermiş ve sıkmabaşlı öğretmenin okuldan
atılmasını sağlamıştı. Ama olayın öncesi vardı. Danıştay bu kararı verince,
Vakit isimli şeriatçı gazete bu kararda imzaları olan Daire Başkanı Mustafa
Birden ile dört Danıştay üyesinin fotoğraflarını 13 Şubat 2006 günü birinci
sayfadan dokuz sütuna manşet yapıp “İşte o üyeler” başlığı ile yayınlamış ve
onları açıkça hedef göstermişti.
Ben de ertesi günkü yazımda “Bu nasıl bir
rezalettir, bu hakimlerin can güvenliğini bundan sonra kim koruyacaktır”
demiştim.
İş bu kadarla da kalmamıştı. Yargının bu kararı sonrasında
iktidarın bütün elemanları tepinmeye başladılar.
Tayyip konuştu: “Efendi, bu
karar (sıkmabaş kararı) senin işin değil. Diyanet’in işi! Bu kararı kınıyorum.
Hiçbir hukuk anlayışı içinde tanımlanamaz.”
Bir yüksek yargı organına
“Efendi” diye hitap ediyordu.
Bay Abdullah Gül konuştu:
“Bu anlayış
diktatör rejimlerin felsefesidir. Kaygıyla karşılıyorum. Hayretler içinde
kaldık. Bunlar (Bu gibi mahkeme kararları) çok yanlış ve tehlikeli
şeylerdir.”
Hükümetin bütün bakanları da bu kararı kınamakta sıraya girdiler.
Her biri “Adeta hukuk bilgini” kesilmişti!
Her zaman konuşurlardı ya, güya
“Bağımsız yargı” vardı!..
Evet, kendi işlerine gelen kararlar verdiği sürece
yargı, “Bağımsız yargı (!)” idi!
O sözünü ettikleri bağımsız yargı masalını
bir süre sonra kendi elleriyle sona erdirdiler. Yaptıkları değişikliklerle tüm
yüksek yargıyı, adli ve idari yargıyı ele geçirmeyi başardılar.
Yargı artık
tümüyle siyasi iktidarın emrinde ve elinde. Yandaş yargı oluştu. Ne yazık ki
böyle.
Şimdi konuyu dağıtmayalım, işin sonrasına bakalım.
* * *
Vakit gazetesinin Danıştay 2. Dairesi başkan ve üyelerini açıkça hedef
gösteren yayınından bir süre sonra Danıştay katliamı gerçekleşti. Yayın, amacına
ulaşmıştı.
Alparslan Arslan isimli bir avukat tabancasıyla 2. Daire’ye çıktı,
toplantıda bulunan heyeti bastı, hedef gözetmeden ateş etti. Sonuç bir
felaketti:
Daire Başkanı Mustafa Birden, üyeler Ayfer Özdemir, Ayla Gönenç,
Mustafa Yücel Özbilgin ve tetkik hakimi Ahmet Çobanoğlu yaralandı.
Özbilgin
aynı gün hastanede vefat etti.
Sanık yakalandığında tekbir getirmişti. İşte
savcılıktaki ifadesi:
“Türban kararı nedeniyle mahkeme başkanını vurmaya
karar verdim. Odaya girdiğimde Allahüekber diye tekbir getirdim. Ayrıca kaçarken
polisle boğuştuğum sırada da tekbir getirmiş olabilirim…”
İddianame sayfa
11:
“(Olay sonrasında kaçarken) Çıkış kapısına yaklaşan Alparslan Arslan’ın
polisler tarafından yakalandığı, polislerden kurtulmak amacıyla silahı ile bir
el ateş ettiği, güvenlik odasına alındığı sırada tekbir getirerek ‘Osmanlı’nın
torunuyum, Allah’ın askerleriyiz’ şeklinde bağırdığı…”
Utanmaz sıkılmaz
yandaş medya bu konuda da sürekli yalan haber yaptı, saldırganın tekbir
getirdiğini inkar etti!
* * *
Tekbirli Danıştay saldırısı iktidarı rahatsız etmişti. Birbiri ardına
demeçler vermeye başladılar:
Tayyip: “Bu iş başörtüsüyle ilgili değil.
Saldırı iktidarımıza yöneliktir…”
Bülent Arınç: “Saldırıdan siyasi rant
devşirmeyin…”
Cemil Çiçek: “Olayın türbanla bağlantısı tespit
edilmedi…”
Hepsi bir olmuş, olayı çarpıtmaya kalkışıyorlardı.
* * *
Şimdi yazımızın ana konusuna gelelim ve o gün öğleden sonra Meclis’teki
oturumun tutanaklarına bir bakalım. O günün en önemli konusu olan Danıştay
saldırısı tartışılıyor.
Kürsüde Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet
Ali Şahin var. Sinirler gergin. Görüşmeler karşılıklı laf atma ortamında
yapılıyor. Kim konuşsa ötekiler laf atıyor ve konu ister istemez
dağılıyor.
Ancak Mehmet Ali Şahin’in birkaç cümlesi var ki, bugün bile
anımsanması ve üzerinde durulması gerekiyor… Çünkü çok önemli. Tutanaklardan
aynen veriyorum:
“…Bu tür olaylarda ilk tahkikat gizlidir. Benim şu anda,
bugün, şu saat itibariyle elde etmiş olduğum bilgileri dahi, bu gizlilik
sebebiyle, üzülerek sizlerle paylaşamadığımı ifade etmek istiyorum. (CHP
sıralarından gürültüler.)”
Saldırıdan sonra henüz birkaç saat geçmiş, katil
yakalanmış. Beyefendi hangi bilgileri elde etmiş de, başkalarıyla paylaşması
mümkün olmuyor?
Kendisinin yine tutanaklardan çok, ama çok önemli sözlerini
şimdi aktarıyorum:
“Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin
(devamla):
“Bekleyin. Çok kısa sürede bu olayın hangi amaçla yapıldığı ve
arkasında kimlerin olduğu ortaya çıkarılacaktır. Hatta, hissiyatımı
(duygularımı) sizlerle paylaşmak isterim. Bir takım SÜRPRİZLERE de hazır olun.
(AKP sıralarından alkışlar.)”
* * *
Sevgili okuyucularım, katil Alparslan Danıştay’ı basıyor. Ölü ve yaralılar
var… Ve Başbakan Yardımcısı olan şahıs birkaç saat sonra Meclis kürsüsünden bu
sözleri söylüyor, “Sürprizlere hazır olun” diyor.
Ancak karşılıklı laf
atmalar nedeniyle bu sözler gargaraya geliyor ve üzerinde hiç kimse -ne yazık
ki- durmuyor.
“Sürprizlerin” ne olduğunu anlamak için haftalar ve aylar
geçmesi gerekiyor.
Alparslan Arslan isimli katil Ankara’da Ağır Ceza
Mahkemesi’nde yargılanıyor, deli numaraları yapsa bile suçunu itiraf ediyor ve
ağır hapis cezası alıyor.
Dosya Yargıtay’a gelince bazı gizli güçler devreye
giriyor.
O sırada İstanbul’da görülen Ergenekon davası başlatılmış…
Ancak
dava dosyasında Ergenekon sanıklarından hiçbirinin silah taşıdığı, cinayet
işlediği, ya da teröre bulaştığı konusunda en ufak bir bilgi ve belge yok.
O
halde ne yapmalı? Ergenekon’a bazı terör eylemleri yüklemeli! Alparslan ve
Danıştay cinayeti bu iş için biçilmiş kaftan!
Böylece Alparslan’ı aldılar,
bir de kirli adam bulup ikisini birden Ergenekon davasına monte
ettiler.
Alparslan, Ergenekon sanıklarından birini bile tanımıyordu, onlar da
Alpaslan’ı tanımıyordu!
Ama olsun varsın, orada bir katilin bulunması
gerekliydi. Kamuoyunun kandırılması ve gözünün boyanması ancak böyle mümkün
olurdu.
Alparslan Arslan şimdi “Ergenekoncu” olarak yargılanıyor, yurtsever
aydınlara bu yolla leke sürülüyor.
* * *
Evet, cinayetten birkaç saat sonra Mehmet Ali Şahin hem de Meclis kürsüsünden
böyle diyordu:
“Sürprizlere hazır olun!..”
Bu sözlerinin anlamı bugüne
kadar kendisine sorulmadı, o da açıklamadı.
Hangi sürprizin geleceğini
nereden biliyordu? O saatte ne poliste ayrıntılı bilgi vardı, ne de savcılıkta.
Her şey sıfır düzeyinde idi. Adam sadece tekbir getirdiğini ve cinayeti türban
kararı nedeniyle işlediğini anlatıyordu.
Evet, bu sözlerinin anlamı bugüne
kadar Mehmet Ali Şahin’e sorulmadı ama işin perde arkası daha sonra ortaya
çıktı.
“Sürpriz” dediği şey, Danıştay cinayetinin bir süre sonra Ergenekon
davasına bağlanmasıydı…
Çünkü Ergenekon olayı daha önceden
ayarlanmıştı.
Deli numarası yapan, ruhsal dengesinin bozuk olduğu anlaşılan
bir katil şimdi gazeteciler, subaylar, generaller, Genelkurmay Başkanı ve
üniversite hocalarıyla birlikte aynı davada yargılanıyor.
İnanılır gibi değil
ama burası Türkiye abicim, her yol açık!
http://sozcu.com.tr/ergenekonun-surprizi.html
Yorum Gönder