2009 yerel seçimlerinde AKP’den aday gösterilmeyince Şanlıurfa’dan Bağımsız Belediye Başkanı adayı olan... Büyük sürpriz yaparak seçimi kazanan Ahmet Eşref Fakıbaba önceki gün eski yuvası AKP’ye döndü. AKP Grup Toplantısı’ndan önce yapılan rozet takma töreninde hemen yanıbaşındaki Başbakan Erdoğan’a bakarak duygularını dile getirdi:
“Sizleri, ailemi çok özlemiştim. Bana bu fırsatı verdiniz, size yürekten teşekkür ediyorum, minnettarım. Sizin hoşgörünüz, büyüklüğünüz bana bu fırsatı verdi.”
2009’da aday gösterilmediğinde aynı Fakıbaba ve aynı Erdoğan birbirleri için neler demişlerdi derseniz...
Recep Tayyip Erdoğan: “AKP treninden inen bir daha binemez. Çünkü bu bir takım oyunu. Yani seni belediye başkanı yaparken AK parti güzel de, değişiklik yapınca niye rahatsızlık duyuyorsun.”
Ahmet Eşref Fakıbaba: “Ben parti treninden indim, halkın trenine bindim. Halk kendisine yanlış yapmayanı treninden indirmez.”
Erdoğan ve Fakıbaba’ya yeni tren yolculuğunda başarılar...
Elektrik haracı...
TRT payı, kayıp kaçak bedeli, sayaç okuma parası...
Elinize elektrik faturanızı aldığınızda, tükettiğiniz elektrik parası dışında ödemek zorunda olduğunuz kalemler böyle. İyi de bunların yasal dayanağı var mı? CHP Antalya milletvekili Osman Kaptan uyarıyor:
“Bu üç kalemden sadece TRT payının yasal dayanağı var. Kayıp - kaçak bedeli ve sayaç okuma olarak belirtilen iki kalemin yasal dayanağı yok. Bankaların yasa dışı kart paralarına karşı dava açanlar paralarını geri alabiliyor. Aynı şey sözünü ettiğim iki kalem için de yapılabilir ve tüketici şimdiye kadar ödediği kaçak bedeli ve sayaç okuma paralarını geri alabilir...”
Film gibi dava
İzmir merkezli “Casusluk ve fuhuş” davasının iddianamesi önceki gün açıklandı.
İstanbul’da da benzer bir dava vardı. Adı “Askeri casusluk ve şantaj” idi. Hiçbir tutuklu sanığın kalmadığı dava şu an Yargıtay’da. Sanıklar bu davayı anlatıyor:
“Delil olduğu iddia edilen dijital dosyaların tamamı, 4 bekâr evinde ve evde kimse yok iken yapılan aramalarda bulunan flashdisk, hard disk, CD ve DVD’lerdir.
Davanın 1 numaralı sanığı olduğu iddia edilen İbrahim Sezer’in arkadaşına ait bir evde yapılan aramada bir çanta içerisinde davaya esas teşkil edecek dijital deliller bulunduğu iddia edilmiş, ancak İbrahim Sezer’in kendisine ait olmadığını ısrarla belirttiği çanta polis tarafından kaybedilmiştir. Halen çanta yoktur ve parmak izi-DNA alınamamış olup, delili kaybedenler hakkında bir işlem yapılmamıştır.
* İbrahim Sezer’in telefon dinleme tutanaklarına aslında olmayan konuşmaları ekleyen iki polis hakkında halen İstanbul 4’üncü Sulh Ceza Mahkemesi’nde kovuşturma devam etmektedir.
* Sanıklardan Emrah Karaca hakkında Emniyet Müdürlüğü’ne ihbar maksatlı bir e-mail gelmiş, bunun üzerine savcı arama kararı almış, ancak polis Emrah Karaca için çıkarılan arama emri ile sehven Emrah Küçükakça’nın evine gitmiştir. Emrah Küçükakça’nın evinde arama kararı verilen Emrah Karaca’ya yönelik deliller elde edilmiştir. Bulunan dijital belgelerde hiç adı geçmemesine rağmen Emrah Küçükakça davada sanık durumuna düşmüştür...
Davanın ilan edilen ismi casusluk ve şantaj olmasına rağmen bütün sanıklar, savcının da talebiyle, askeri casusluk, fuhuş ve şantajdan beraat ettiler.”
Ülkemizde yargı düzeni şaşırtıcı bir hal aldı...
Yangın
Tarihi binaları göz göre göre yaktığımız o kadar açık ki...
Uzmanların tartışmasına şöyle bir kulak verdiğinizde herşey anlaşılıyor.Yapılması gereken.. Yanma ihtimali olan tarihi binalara yangın uzmanları ile anıtlar kurulundan uzmanları çağıracaksınız...
Binaya zarar vermeden yangın alarmı ve söndürme sisteminin nasıl kurulacağını bu şekilde saptayacak ve kuruluşu sağlayacaksınız.
Bu yapılsaydı Haydarpaşı Garı da yanmazdı. Acaba bu işlemi bundan sonra gerçekleştirmek mümkün olacak mı? Kuşkuluyuz...
Bu arada Kadir Topbaş’ın Newyork itfaiyesi ayarında gördüğü bizim itfaiyenin de ihmali görülüyor yangında... Yangının bitmediğini görememiş itfaiye... Bitti diye zabıt tutarken yangın çatıda hortlamış. Geçmiş olsun.
İthal saman için Erzurum’da “resmi dağıtım töreni’ yapıldı!
“Yerli malı yurdun malı herkes onu kullanmalı”, şiarından geldik,
“İthal malı, yabancı malı, her inek onu kullanmalı” ya...
Akif Kökçe
Milli
Başbakan Erdoğan başkanlığında geçen hafta yapılan Bilim Teknoloji Yüksek Kurulu’nun 25’inci toplantısında, “milli ilaç” gündeme geldi.
Milli uçak, milli otomobil, milli tablet ve milli tohumdan sonra, milli ilaç... Başbakan ulusalcılığa karşı savaş ilan etmiş durumda ama bir yandan da her şeyin millisini yani ulusalını istiyor.
Konuyu yazan Abbas Güçlü arkadaşımız “saman”ı bile üretemeyip ithal ettiğimizi hatırlattı dün. Demek ki önce “milli saman” üretmemiz gerekiyor.
Ekonomisi ve dış politikası dışarıdan kumandalı bir ülke neyin millisini üretebilir?
Milli üretim ulusun gücüne inanan, kaynaklarını sömürtmeyen iktidarların harcıdır.
Ne yazık ki “milli” ne varsa kayboldu son yıllarda.
Tok sesli şarkıcı Metin Milli bile görünmüyor ortalıkta.
Muğla’da olmayan okula müdür atanmış. Olabilir. Yakında öğrenci de atanır, hiçbir eksiği kalmaz!
* * *
Tayyip Erdoğan, “Ekmeği bıçakla kesmek zulümdür” demiş.
Türkiye’de zulüm olarak bula bula bir tek bunu buldu demek!
Fahrettin Fidan
Yorum Gönder