Can Ataklı, Donanma Komutanı Nusret Güner’in istifa ettiğini yazdı. Olay
teyid edildi. Konuyla ilgili olarak yapılan haberlerde Nusret Güner’in
“Arkadaşlarımız birer birer hapse atılıyor elimizden hiçbir şey
gelmiyor, gelmediği gibi bir de biz buna yardım ediyoruz” gerekçesiyle
istifa ettiği bildiriliyor.
Önce olayda kişileri yerli yerine
oturtalım. 6 Aralık 2010’da Fikret Seçen başkanlığındaki savcılar
heyetinin Gölcük Donanma Komutanlığı’nda arama yaptığı zaman, Donanma
Komutanı, bugünkü Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Emin Murat Bilgel
idi. Arama sonunda savcılara kravat hediye eden de oydu.
***
Savcılara kravat hediye edilmesi olayını Balyoz Davası’nda 18 yıl hapis
cezasına çarptırılan Donanma Komutanlığı Kurmay Başkanı Tümamiral Semih
Çetin, “Bir İhanetin Öyküsü-Hasdal’da Bir Amiral” kitabında anlatıyor..
Çetin, olay günü, savcı Fikret Seçen’in arayıp komutanlığa gelmek
istediğini ve aradıktan yaklaşık 4.5 saat sonra geldiğini anlattıktan
sonra şöyle diyor:
“Gölcük Ana Üs Komutanı Tuğamiral Gündüz Alp
Demirus da kendilerine usuller gereği refakat ediyordu. Hep beraber
Komutan’ın makam odasına geçtik. Komutan beklenmedik ilk cümlesiyle
Savcı’da kısa bir şaşkınlığa sebep oldu:
-’Sizi bekliyorduk. İstihbarata geldiniz değil mi?’
-’Bir
ihbar üzerine geliyoruz. Arama emrimiz var Amiralim. Ama ihbara göre
bulmayı umduğumuz şeylerin sizinle alakası yok. Sizin zamanınıza ait
değil.’
Komutan rahatladı.”
Derken Savcı Fikret Seçen,İstihbarat
Şube Müdürü’nün odasına giriyor, zemin üzerinde birkaç defa zıpladıktan
sonra, “Amiralim biz bugün buraya bunun için geldik. Aradığımız şey
bunun altında” diyor ve yer karolarını kaldırtıyor, altından çuvallar
çıkıyor.
Savcı, Şube Müdürü’nden başlayarak oradaki personele
sırayla bu malzemelerden haberi olup olmadığını soruyor. Aldığı cevap
hep aynı oluyor: “Hayır.” Bazıları da “ilk kez görüyoruz” diye cevap
veriyor.
***
Semih Çetin diyor ki, “Daha sonra kayıtlara 5 numaralı hard disk ve 1
numaralı cd olarak geçecek olan dijital depolama aygıtlarına, sahte
dijital belgelerin, içimizdeki hainler tarafından konulmuş olabileceği o
an aklıma bile gelmiyordu. Savcı’dan hemen hard disk ve cd’lerin
imajlarını talep ettim. Savcı, ’Amiralim, bunların Donanma
Komutanlığı’na ait olduğunu kabul ederseniz hemen veririm. Ama gördüğüm
kadarıyla bunlar benim peşinde olduğum adamın gizlediği, büyük
olasılıkla suç unsuru içeren belgeler’diye cevap verdi.”
Sonunda tutanaklar imzalanıyor. Bu arada gecenin ikisi oluyor
Tam
bu sırada Donanma Komutanı, kravatları gönderiyor ve Çetin’in
ifadesiyle, “Kimliği belirsiz bir ihbar mektubuyla, gecenin bir yarısı
Donanma Karargâhını yerle bir eden savcılara, bugünün anısına denizci
motifleri taşıyan kravat hediye ediliyor.”
***
Fakat bundan daha elim ve vahim olanı da var. Savcılar gittikten sonra,
İstihbarat Şubesi Müdürü yarbay ile kısım amiri bir binbaşı gelerek
Kurmay Başkanı Semih Çetin’e, “Komutanım, arkadaşlar, yani istihbarat
şubede görevli olan herkes o torbaların orada olduğunu biliyormuş”
diyor.
Semih Çetin, bunun üzerine, İstihbarat Şubesi kısım amirinin
göreve gitmesinden sonra şube müdürünün gelip, İstihbarata Karşı Koyma
biriminin eski hard disklerinin imha edileceğini bildirdiğini,
kendisinin ise “Sorumlusu dönmeden imha etmeyin, adı casusluk
soruşturmasında geçiyor, delilleri kararttılar derler, başınız derde
girer. Dönsün, usulüne uygun şekilde gereğini yaparsınız” dediğini
hatırlıyor ve “O zaman kast ettiğin hard diskler bunlar mıydı” diye
soruyor. Yarbay evet diyor..
Semih Çetin, “Arşivde dursalardı resmi evrak muamelesi yapılırdı” diyor ve midesine kramplar girdiğini belirtiyor.
Hard disklerin kopyaları, savcı tarafından ertesi akşam gönderiliyor.. cd ve dvd’lerin kopyaları ise verilmiyor.
Kısacası
Deniz Kuvvetleri içeriden vurulmuş! Çetin bu sebeple kitabının adına
“Bir İhanetin Öyküsü” diyor.. O hard disklere veya cd ve dvd’lere suç
unsuru planları dışarıdan kim yerleştirebilirdi ki?
Silivri’de bilimsel çalışma!
Kırmızı Kedi Yayınları, Mehmet Perinçek’in “150 Belgede Ermeni
Meselesi” eserini yayınladı. Daha önceki baskıda 100 belge vardı,
Perinçek bu belgeleri 150’ye çıkardı. Yani, Silivri Cezaevi’nde de
Türkiye’nin tezleri için çalışıyor. Zaten gençliğinin en güzel yılları,
tam sekiz yıl, Sovyet arşivlerini taramakla geçmişti. Türkiye’de
bulunmuyordu ki herhangi bir örgüt faaliyetine katılsın! Ona rağmen hâlâ
tutuklu.. Bu, Türkiye için çalışanları tasfiye operasyonu değil mi?
Yorum Gönder