Fidan gibi genç kızlardık. Hayat, şakırdayan bir şelale gibi akardı gözbebeklerimizden. Yirmi yaşında, yirmi bir yaşında, yirmi iki yaşında, işkencecilerin acımasız ellerine terk edildik. Direndik küçücük yüreğimizle, direndik genç kızlık gururumuzla. Tükürülesi suratlarına karşı bahar çiçekleri gibi. Utanmadılar insanlıklarından, utanmadılar erkekliklerinden. Hücrelere atıldık ey halkım, unutma bizi…
Vicdan sustu. Hukuk sustu. İnsanlık sustu. Göz göre göre öldürüldük ey halkım, unutma bizi…
Bağımsızlık, Mustafa Kemal’den armağandı bize. Emperyalizmin ahtapot kollarına teslim edilen ülkemizin bağımsızlığı için kan döktük sokaklara. Mezar taşlarımıza basa basa, devleti yönetenler, gizli emirlerle başlarımızı ezmek, kanlarımızı emmek istediler. Amerikan üsleri kaldırılsın dedik, sokak ortasında sorgusuz sualsiz vurdular. Vurulduk, asıldık, öldürüldük ey halkım, unutma bizi…” Uğur Mumcu (25 Ağustos 1975)
Günlerdir Güldal Mumcu’nun “İçimden Geçen Zaman” kitabını (um:ag yayınları) okuyorum. Müthiş bir kadın o!
İsyan ederek, kahrolarak, Güldal Mumcu’nun cesaretine, yiğitliğine, azmine, yüreğine ve duruşuna bin kat daha daha, daha daha saygı ve hayranlık duyarak okuyorum...
O gün iktidar ve güç sahibi olanlar “namus borcumuz” deyip “namus sözü” vermişlerdi Güldal Mumcu’ya katliamın aydınlatılacağına dair. Sözlerini tutmadılar! Ama biz unutmadık!
24 Ocak 1993’ten bu yana 12 hükümet, 8 başbakan, 16 içişleri, 15 adalet, 9 milli savunma bakanı, 10 emniyet genel müdürü; 10 İstanbul emniyet genel müdürü değişti. Namus borcu hâlâ ödenmedi... Unutmadık!
Devlet güvenlik mahkemesi askeri savcısı Ülkü Coşkun’un 1993 Şubatı’nda Güldal Mumcu’ya söylediği “Bu işi devlet yapmıştır. Siyasi iktidar isterse çözer” sözü, yok ederken insanlığımızı, yeniden öldürüldük! Ama biz unutmadık!
Dönemin Adalet Bakanı Mehmet Ağar’ın “Karşımıza sürekli engeller çıkıyor. Bir duvar örülüyor sanki” deyişini ama duvardan bir tuğla çekmeye yanaşmadığını unutmadık!
12 Eylül faşist darbeyle, terörün bıçakla kesilmiş gibi durduğunu da unutmadık!
Soluk soluk okuyorum bildiğim ve bilmediğim gerçekleri, Güldal Mumcu’nun ironisi ve duyarlılığını da gizlemeyen satırlardan...“Hayat ne garipti. Bazı gerçeklere ulaşanlar ya ortadan kaldırılıyor ya da görevlerini yapamaz hale getiriliyordu. Korku ve baskı, gözdağı vermeler, gerçekler ortaya çıkmasın ve çıkarılmasın diye ustalıkla kullanılıyor ve kurulu düzen devam ettiriliyordu.”
Unutmadık. Unutmayacağız...
Yorum Gönder