Demokratik hukuk devleti düzenlerinde değil sadece, diktatörlüklerin
geçerli olduğu düzenlerde dahi, yargı kararları çelişkilerinde, hak-adalet
duygularının katledilmesinde böylesine bir örneğin ortaya çıkmış olabileceğini
hiç sanmıyorum... Aynı yargılama sürecinin, suçlamalarının, delilerinin,
dosyalarından.. yürütülmüş yargılamalarda üç kez verilmiş beraat kararlarının
üzerine, eklemlenmiş aleyhte yeni en küçük bir kanıt bile söz konusu olmadan,
aynı dosya yargılamasından, alt-üst yargı kararları, usul çelişkileri üzerinden
ağırlaştırılmış müebbet cezası kararı nasıl verilebilir?
Hukuk bilgeliğine şapka çıkarılacak, daha
1970’li yıllardan, işçilerin, sendikal haklar
savaşımından sonra da 12 Mart-12 Eylül askeri darbeler hukuku siyasi
yargılamalarındaki en önemli davalardan tanıklık ettiğim Av. Alp
Selek’in yüzüne bakabilecek halimiz, söyleyebilecek teselli
sözümüz yok. Sosyolog kızı Pınar Selek, çok
genç yaşlarda toplumda ötekileştirilmişlerin, azınlıkların haklarında verdiği
destek çalışmaları ile, en azından sorumluluk duyabilen kamuoyunun bildiği,
saygı duyduğu bir kimlik... Olabilemez bir gerçekdışılık içinde, Mısır
Çarşısı’ndaki patlamada ölen insanların katili gibi
kamuoyunda damgalandığında, çok ağır, şeytanın aklına gelebilecek yargısız
infazın tarafı, kurbanı olmuştu. Pınar’ın yaşamı, ağır
işkence, uzun tutukluluk, 14 yıllık akıl dışı yargılama süreciyle, ailesiyle
birlikte yeterince karartılmamış gibi, üç beraat üzerine gelen ağırlaştırılmış
müebbet cezası karşısında ancak “Ölüm haberi almış
gibiyim..” diyebiliyor...
Pınar’ın ilk yargılaması sürecini elden
geldiğince yakından izlemiştim. Pınar’a Mısır Çarşısı
patlaması üzerinden soru bile sorulmamıştı. Zaten ölüm ve yaralanmalarla
sonuçlanan büyük patlamanın sabotaj, bomba ile ilişkilendirildiği ortaya çıkmış
tek bir rapor bile yoktu. Polisin hazırladığı bir ön bilgilendirme raporunda,
ancak patlama yerinde bulunmuş kimi kimyasal maddelerin, tüp patlaması yanında,
bomba yapımında da kullanılabileceğinin altının çizilmesinden öte bir bilgi
yoktu. Sonradan yaptırılan, yargılama süreci içinde sunulan gerçek bilirkişi
raporlarının hepsinin bütününden ise patlamanın tüp kaçağından yaşandığı
sonucuna varılıyordu... Duruşmalarda savunmanın, ayrıntılı çizim ve tablolarla,
bilimsel saptamalarla beslenen, tüpgaz patlaması gerçeğini ortaya koyuşuna da
tanıklık ettik. Beraat kararları sadece ağır işkence altında alınmış ifadelerin
yargılamada reddedilmesi ile değil, çok boyutlu bilimsel rapor ve kanıt sunumu
sonucu, maddi suçlama kanıtı oluşturulamaması bağlantılı ortaya
çıktı...
***
Beraat kararlarının üst yargıdan kanıtlarla geri döndüğü gibi, hukukun
gereği bir hukuk mantığı yürütüyorsanız yanılırsınız. Üst yargı, ana
yargılamanın beraat kararlarını bozarken, esastan, aksine güçlü kanıt üzerinden
değil, usule ilişkin tartışmalardan, eksik yargılamadan yola çıktı. Savcılığın
beraat kararına itirazı üzerine üst yargıda açılmış davalarda, kararına itiraz
edilmemiş, yani hukuk üzerinden beraat kararı kesinlemiş sanık üzerinden dahi
beraatın bozulması gibi garabet durumlar da ortaya çıktı. 14 yıllık bir
yargılama, Çin işkencesinin üzerine, aynı dosya yargılamaları içinde, aynı
verilerle “üç beraat kararı üzerine bir ağırlaştırılmış müebbet
hapis cezası” ile bağlantılı yeniden tutuklama kararı ortaya
çıktı...
Vicdanları olduğu kadar, ondan daha anlamlı olarak, hukuk devleti
düzeninin işleyişini kanatan çok sayıda siyasal yargılamalar içinde çarpıcı bir
örnek Pınar Selek davası. DİSK’in bu son karara
ilişkin dün yaptığı değerlendirmedeki, “AKP imparatorluğu
hukukla değil, siyasal kararlarla iktidarda..” saptaması haksız
mı? Ya da Çağdaş Hukukçular’ın Pınar Selek davasında
gelinen noktaya kadarki, hukuk değerlendirilmesi tablosuna, aşağıdaki özet durum
saptamasına ne diyebiliriz?
“Yargıçlık mesleğinin vicdanı ve namusu, her türlü sübjektif
kanaatten uzak ve hukuk kuralları çerçevesinde karar vermektir. Oysa verilen
kararla mesleğin namusu ve onurunun ayaklar altına alındığını
görüyoruz.
Pınar Selek davası kolluk tarafından, örneğine sıkça rasladığımız sahte
raporlarla, yalancı tanıklıklarla, işkence altında alınan ifadelerle, okuma
yazma bilmeyen kişilere zorla ‘parmak
bastırmak’ suretiyle alınan ifadelerle hazırlanmış tam
bir hukuk garabetidir. İşkenceyle alınan tüm beyanlar, tüm gizli ve yalancı
tanıklar yargılama aşamasında Pınar Selek’i hiç tanımadıklarını ve
bu yaşananların bir polis komplosu olduğuna ilişkin beyanlarda bulunmalarına
karşın yargı, delilsiz ve hukuksuz bir biçimde Pınar Selek’i
mahkûm etti. Türkiye’de adalet çarkları paslanmış ve yapılan
müdahaleler sonucunda işleyemez haline gelmiştir. Bunun en çarpıcı örneği Pınar
Selek davasıdır...”
Yorum Gönder