Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın “İnşallah Cenab-ı Hak imkan verirse, milletimiz desteğini devam ettirirse, güven duymaya devam ederse, biz de büyük hatalar işlemezsek, fitne ve fesat aramızda yeşermezse daha üç dönem değil, herhalde bir 13 dönem daha Türkiye’de AK Parti’nin iktidarını herkes görecek ve herkes yaşayacak” (Milliyet, 14.01.13) iddiası tam anlamıyla bir psikolojik savaş taktiği. AKP bu taktiği çok iyi uygulayarak beyinleri yıkıyor. Oyunu blöf üzerine kurulu bir poker oyuncusu!
2002’den bu yana kim bilir kaç büyük hata yaptılar; AKP’nin Suriye politikası, panislamist siyaseti bu partinin önümüzdeki seçimde iktidara veda etmesini gerektirir.
AKP İslamcı ve muhafazakar “din vesayeti” sayesinde iktidara geldi ve bu vesayetin devam ettiği sürece iktidarda kalma olasılığı var.
Demokrasinin türlü tanımı var ama biz seçimlerle ilgili tanımını yapalım: Demokrasi, iktidar adaylarının eşit koşullarda seçime girdiği bir rejimdir; din vesayetinin bir parti tarafından kullanıldığı ortamda demokrasiden söz edilemez. İşte bu nedenle anayasa ve yasalar dinin siyasete alet edilmesini yasaklıyor.
Ama...
Ama bakın AKP’nin Başbakanı R. T. Erdoğan TBMM’deki grup toplantısında nasıl konuşuyor:
“Bu ülkede insanlar düşüncelerinden, inançlarından dolayı sadece Diyarbakır zindanlarında zulüm görmediler. Mamak’ta, Metris’te yaşananlar dışarıda farklı gruplara aynı derecede vahşice yaşatıldı. Gerek bu salondaki, gerek bu salon dışındaki yüz binlerce kardeşim bu zulmü iliklerine kadar yaşadılar. Namaz kılıyoruz diye bizimle alay ettiler. İmam hatipliyiz diye bizi aşağıladılar. Sakalı olanı, selam-ı aleyküm diyenleri bile ötelediler. Kitaplarımız yasaklandı. Gazetelerimiz, dergilerimiz, partilerimiz kapatıldı. Siyaset yapmanın önünü türlü engellerle tıkadılar.
Bizzat benim en yakın arkadaşlarım kalleşçe şehit edildiler. Eşi başörtülü olduğu için işinden atılanlar oldu. Kendi öz yurdunda kendi vergisiyle yapılmış okullarda okuyamayan çocuklarımız oldu. İnsanlarımızın iş kurma hakkı kısıtlandı. Bir çoğunun hayat hakkı elinden alındı. Çirkin senaryolarla komplolarla inançlarımız ayaklar altına alınıp çiğnenmek istendi. Birileri Diyarbakır zindanlarında feryat ederken bizler de büyük Türkiye hapishanesi içinde öz vatanında parya muamelesi gördük. Ama dikkatinizi çekiyorum. Hiçbir zaman elimize silah almayı aklımızın ucundan geçirmedik. Sokağa çıkıp anarşiyi üretmeyi aklımıza getirmedik. Çünkü biz düşüncelerimize inandık. İnançlarımıza güvendik.”
Hiçbiri doğru değil
Başbakanın söylediklerinin hiçbiri doğru değil. İslâmın vesayetinin laiklik tarafından sınırlandırılmasını zulüm olarak adlandırıyor. Başbakana göre şeriat doğmalarının yerini Medeni Kanun’un alması zulüm oluyor! Yobaz yetiştiren medreselerin kapatılıp eğitim ve öğrenimin laik okullarda yapılması zulüm! İmam nikahının yasaklanıp yerine “Belediye nikahı”nın uygulanması zulüm! Din adamı meslek okulu olan imam-hatip okullarından diploma alanların bütün meslekleri ele geçirmelerinin engellenmesi zulüm! Kısacası laik düzen bütünüyle zulüm! Başbakan bunu söylüyor aslında ve dinin vesayetini pekiştirmek ve yaygınlaştırmak istiyor ki AKP 13 seçim daha iktidarda kalabilsin.
Yürürlükteki anayasanın “din ve vicdan hürriyeti”ne ilişkin 24. maddesi şöyle bitiyor: “Kimse, devletin sosyal, ekonomik, siyasî veya hukukî temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasî veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez veya kötüye kullanamaz.”
Anayasa dışına çıkan Başbakan
Başbakan parti grubunda yaptığı konuşmasını göndermelerle, üstü kapalı yapmasa, dobra konuşsa, ne demek istediği tam olarak anlaşılacak. Özetle laik düzenin, İslâmın vesayetini zayıflattığını, din diktatoryasını engellediğini söylemek istiyor. Şikayetleri yasa ve anayasa dışı. Said Nursî’nin kitapları, son günlerde serbest bırakılan binlerce kitapla birlikte yasaklanmıştı ama Nur risaleleri her yerde alenen okunuyor, dini eğitim ve öğretim malzemesi olarak kullanılıyordu. Yoksa, kendileri ve Fethullah tayfası nasıl yetişecekti?
Başbakan’ın saptırmalarından biri de şu: Laik düzenden tedirgin mürtecilerin kendilerini zulme uğramış hissetmeleri ile silah kullanan PKK’nın duruşu.
Laik düzenden hoşnut olmayan mürteciler CHP’den başlayarak Demokrat Parti, Adalet Partisi, Yeni Türkiye Partisi, Anavatan Partisi ve Erbakan partileri içinde siyaset yaptılar ve laik düzeni kemirmek için çalıştılar ve başarılı oldular. Oldular ki AKP iktidara geldi. Yeraltı siyaseti başarılı olmasaydı, iktidarların müsamaha ve desteğine mazhar olmasaydı kuşkusuz onlarda laik düzene karşı silaha sarılırlardı.
Başbakan’ın grup toplantısında yaptığı konuşma, eski gelenek ve alışkanlığın devamı olarak, silaha sarılmaktan beter. Göreceksiniz, yukarıya son bölümünü aktardığım, mevcut anayasanın 24. maddesinin yeni anayasada aynen yer almaması için AKP yeni göğü inletecek.
***
Ülkede İslâmî Vesayet taraftarı en fazla yüzde 15 ama İslamcı ve muhafazakârların iktidarından medet umanlar sayesinde AKP iktidara geldi. AKP iktidarı sayesinde, seçmen; hırsızların, uğursuzların, katillerin, rüşvetçilerin, yalancıların, sübyancıların, ensestçilerin, dolandırıcıların yüzde 99’unun “Elhamdüllâh Müslümanım” diyenlerden oluştuğunu görüyor, görecek... Ve belki de “dindar siyaset, sömürüyü, eşitsizliği, sefaleti engelleyemiyormuş” diye düşünmeye başlayacak. Bakalım...
Yorum Gönder