24 Ocak 1993 Pazar günü telefon çaldı, Milliyet gazetesinden verdiler
Uğur’un ölüm haberini.
“Bugünmüş demek ki, bu kadar bekleyeceklerini bile sanmazdım
ya!” diye düşündüm. Sonrasının anıları karmakarışık şekilde
üşüşüyor kafama.
Bugün yirminci yılı Uğur’un
ölümünün.
Yirmi yıl, çabuk değil, yüzyıl gibi, uzun uzun, üze üze, eze eze
geçti.
Uğur öldürüldüğünde, okuma yazma yaşında olmayanlar otuzlarına merdiven
dayamışlar.
Uğursuz, 20 yılda kişiler öldü, anılar soldu, kurumlar göçtü ve bu
arada kavramlar bilerek saptırıldı.
İhanetin adı, oldu akıllılık.
Dönekliğe, vizyon dendi.
Yurtseverlik içeri tıkılırken özgürlüğün çiçeği çiğnendi, laiklik
buruşturulup atıldı bir kenara mollalar cumhuriyetinde, pireler filleri yuttu,
büyük hırsızlıklar deniz fenerleriyle yapılır oldu, bağımsızlık sirke
gönderildi, düşünce dam altına, ampul simgesi oldu karanlığın, yüzsüzlüğün,
yavşaklığın taşınır oldu iftiharla madalyası.
***
Bu arada kavramların içi boşaltılıp başka anlamlar
yüklenildi.
Artık bir şeyi anlatırken en başından, kavramın doğru tanımından
başlamak gerek.
Aramızdan ayrılışının yirminci yılında, Uğur
Mumcu’yu kimi kavramların ışığında bir kez daha kendi
görüşüme göre anlatmak istiyorum, şu önümüzdeki birkaç günde.
Ama en sonda söyleyeceğimi en başta söylemek isterim:
- Uğur Mumcu mutlu bir adamdı, mutlu bir yaşam sürdü.
Gözlem size şaşırtıcı gelebilir, haklısınız. O muhteşem hayatı
hayranlıkla izleyenlerin kaçı, öyle bir mücadele dolu ve bombayla havaya
uçurularak sona eren bir yaşamı babaları, kocaları, oğulları için temenni
ederler?
Peki, böylesine noktalanan bir hayatın mutluluk neresinde, hangi
anındadır?
Sorunun yanıtı “Her yerinde, her
anındadır” olsa gerek.
Uğur Mumcu mutlu bir adamdı; çünkü kendi seçtiği yaşamı sürdürmeyi
becerdi.
Neyi amaçladıysa ona yürüdü. Başka bir yöne yönelmedi, onlarla
ilgilenmedi.
Yaşamların başarısının ölçüsü, sahibinin hedefiyle ne derecede
bağdaştığıdır.
Noktalanan yaşamlara bakıp onlar hakkında yargıya varırken onları başka
yaşamların amacı olmuş olan ölçütlerle değerlendirmeyin,
yanılırsınız.
Başarı da tutarlılık da kişinin öz hedefleri doğrultusunda
değerlendirilmeli.
***
İnsanı öbür mahlukattan ayıran çeşitli kriterler ileri sürmüşlerdir.
Bergsson gibi kimileri bunu insanın gülen tek hayvan
olmasına bağlamıştır, başkaları başka kıstaslara...
Ama kuşkusuz, insanı insan yapan öğelerden biri kendisine sunulanı
sorgulaması ve değiştirmeye çalışmasıdır.
Diğer yaratıklarda böylesine bilinçli bir çaba yoktur, olamaz. Onun tek
çabası varlığını mümkün olduğunca sürdürmek, kurulu düzenin bozulmamasını
sağlamaktır.
Oysa “kurulu düzen” bir
“düzen” değildir, düzen denen sürekli
değişimdir.
Bu sürekli değişimi etkilemek, dünyayı değiştirmek, yaşamı daha iyi,
daha üretici, daha zengin, daha adil, daha yaşanası kılmak çabası insana, daha
doğrusu, bazı insanlara mahsustur.
Mitologya’dan beri, bu çabayı kendi
yükümlülükleri olarak kabul edenlerin yazgısı hep bir bedel ödemek
olmuştur.
Dünyayı değiştirmeye çalışmak, mutlaka karşılığı ödenecek bir bedeli
gerektirmiştir.
Uğur dünyayı değiştirmek isteyenlerden biriydi. Yanma pahasına
karanlığı aydınlığa dönüştürmek isteyenlerdendi.
Bunu seçmişti. Bedelini bilerek..
Dünyayı değiştirmek için yola çıkanların baş döndürücü yaşamıydı
sürdürdüğü.
Kuvvacı, emekten yana, ulusalcı, demokrat, mücadeleci Uğur Mumcu, ömrü
boyunca seçtiği yolda yürüdü, seçtiği yaşamın çizgilerine sadık
kaldı.
Bunun için de mutlu bir adamdı o.
Onu çok özlüyoruz.
Yorum Gönder