WİNSTON CHURCHİLL VE ÇANAKKALE MUHAREBELERİ (1)(18 MART 1915)
19 Mart 2013 Çanakkale Deniz Muharebesinin 98nci yıldönümü. Türk Halkı Çanakkale Muharebelerini bu tarihte büyük bir saygı ile anar. Osmanlının bu son muhteşem zaferi sadece deniz muharebesinden ibaret değildir. Asıl büyük çatışma 24 Nisan gününde başlayarak Ocak 1916 tarihine kadar dokuz ayı aşkın bir süre devam etmiştir. Bu büyük zaferin başlangıç ve sonunu daha sonraki yıllarda Dünya tarihinde önemli roller üstlenecek iki isim sivrilecektir. Çanakkale muharebelerini başlatan, tezgâhlayan ve uygulamaya koyan en önemli kişi İngiltere Deniz Bakanı Winston Churchill, savaşın kaderini değiştiren kişi ise genç bir kurmay yarbay ( sonradan Albay) Mustafa Kemaldir. Ülkemizde ne hikmetse Çanakkale Muharebeleri denince hep deniz zaferinden bahsedilir, belki alışkanlıkla ve daha ziyade kasıtlı olarak Kara muharebelerinden bahsedilmez ve bahsedilse bile Mustafa Kemal ihmal edilir, önemsiz gösterilmeye çalışılır. Biz bu yıl, farklı bir yaklaşımla bu güne kadar pek işlenmedik şekilde Deniz Muharebelerinin baş mimarı Winston Churchil’i ele alacak, onu 18 Mart gününe kadar değişik yönleri ile tanıtırken, savaşı nasıl sahnelediğini birkaç bölüm halinde anlatmaya çalışacağız.SAVAŞ ÖNCESİ GELİŞMELER
Bilindiği gibi, 1911 Trablusgarp ve 1912 Balkan Savaşları sırasında Deniz gücünün ne kadar önemli olduğu anlaşılınca 1912 yılında Deniz Kuvvetlerini yeniden düzenlemek ve geliştirmek amacı ile Dünyanın en güçlü denizcilik ülkesi İngiltere’den Tüm amiral Sir Arthur H. Limpus başkanlığında bir heyet getirildi. Bir yıl sonra da Kara Kuvvetlerini güçlendirmek için yine dünyanın en güçlü Kara gücüne sahip ülkesi Almanya’dan General Otto Liman von Sanders’in başında bulunduğu bir başka heyet geldi.
(Ünlü Liman paşanın gelişi ile ilgili pek az bilinen bir konuyu burada sizlerle paylaşmak isteriz.) Liman Paşa Almanya’da Tümgeneral rütbesinde iken yapılan anlaşma gereği Osmanlı Devleti kendisine bir üst rütbe yani Korgenerallik rütbesi ve Kolordu Komutanlığı görevini verdi. Türk Ordusunu kendi kontrolleri altına almayı hedef almış olan Almanlar anlaşmanın bu maddesinden ustaca yararlanmak istediler ve Alman İmparatoru kendisini vaktinden evvel Korgeneral rütbesine yükseltince, Osmanlı Devleti de onu Müşir ( Mareşal) rütbesi ile onurlandırdı. Ancak artık bu rütbe ile Kolorduya değil bir Orduya komuta etmesi gerekiyordu. (1) Bu nedenle denilebilir ki böylece Üçlü İttifak ve İtilaf grupları arsında çıkması olası bir savaşta, Türk Ordularının Almanya’nın menfaatlerine uygun bir şekilde kullanılması garanti altına alınmış gibi oldu.
Gelişmesi ve yönetimi deniz Bakanı Cemal Paşanın teşvik ve desteği ile İngiliz Tüm Amiral Limpus başkanlığındaki bir İngiliz heyetine bırakılan Türk Donanmasına gelince; yine her iki savaşta güçlü birkaç gemiye sahip olunmaması nedeni ile Ege Adalarının tamamının Yunanlılara kaptırılması halkı çok rahatsız etmişti. Mevcut Deniz gücünü güçlendirme amacıyla İttihat ve Terakki Partisi bir “Donanma cemiyeti” kurmuş ve Türk halkını bu cemiyete yardımcı olmaya davet etmişti. Türk halkı bu kampanyaya büyük ilgi göstermiş, yaşlısı, genci, talebelerin cep harçlıkları, gelinlik kızların takı ve çeyiz paraları dâhil gönüllü katkıları ile büyük miktarda bir yardım toplanabilmişti.
Balkan Savaşları sonunda Yunan Donanması büyük devletlerin desteğini aldığından işgal ettiği adaların hiç birini iade etmeye niyetli görünmüyordu. Türklerde bu adaları, özellikle Limni, İmroz ve Midilli adalarını Yunanlılardan daha güçlü bir Deniz Gücüne sahip olmadan geri almanın imkânsız olduğunu anlamışlardı. Amiral Limpus ve ıslah heyetinin teşviki ile Brezilya’dan bir gemi almak için faaliyete geçtiler. Halen İngiliz tersanelerinde inşa edilen ve Ocak 1914’de satın alınan bu gemiye Sultan Osman adı verildi, geminin inşaatı Temmuz ayında tamamlanacaktı. Bu gemi ve 1911 yılında sipariş edilen Reşadiye gemileri Türk donanmasına büyük katkı sağlayacaktı. Yunanlılar da daha fazla güçlenmek için harekete geçtiler ve 1912 yılında Almanya’dan modern bir savaş gemisi Salamis’i aldılar. Bunun yanında kendilerine en büyük destek, büyük bir Yunan ve Ermeni dostu olan İstanbul’daki Amerika Birleşik Devletleri Büyük Elçisi Henry de Morgenthau’dan geldi. Büyük Elçi, Cemal Paşanın bütün itirazlarına rağmen aracı oldu ve Yunanistan’ın ABD’den iki modern savaş gemisi Mississipi ve İdaho’yu almasını sağladı.(2)
Sultan Osman ve Reşadiye birinci sınıf modern savaş gemileri idiler. Özellikle 13,5 inçlik toplarla da donatılan Sultan Osman zamanının en güçlü gemilerinden biri haline getirildi ve inşaatı Mayıs ayında tamamlandı. Reşadiye de Temmuz başında hazır hale getirilmişti. (3) Bu gemileri teslim almak için Temmuz ayı başında, Deniz Kurmay Albay Rauf ( Orbay) Bey başkanlığında 500 kişilik bir heyet İngiltere’ye gönderilmişti. Temmuz ayının son günlerinde birden sahneye İngiltere Denizcilik Bakanı Winston Churchill çıktı. Bu gemilerin Türklere teslim edilmemesi gerektiğini hükümet üyelerine bildirdi ve olaya bütün ağırlığını koyarak bedelinin yarısından fazlası ödenmiş iki savaş gemisine el koydu. Olayı Churchill şu sözlerle anlatıyor:
“ 27 Temmuz günü Türkler Almanya’ya bir ittifak teklifinde bulundu, 31 Temmuzda Seferberlik emri verdi ve 2 Ağustosta da Almanya ile bir anlaşma imzaladılar.28 Temmuz günü ben her iki savaş gemisini İngiliz Donanması için istedim.500 kişilik bir Türk mürettebatı ilk gemiyi almak için Tyne’de bekliyordu. Türk Albay gemiyi teslim almak ve bordasına Türk bayrağı çekmek istedi. Bu kritik günlerde (31 Temmuz) ben bütün sorumluluğu üstlenerek buna izin verilmemesi talimatını verdim. Eğer Türkler gemiyi almak için bir teşebbüste bulunurlarsa bunu silah zoruyla önlemelerini emrettim. Bu kararı sadece İngiliz donanmasının menfaatlerini düşünerek verdim. Bu iki geminin ilavesi İngiltere’nin emniyeti için şarttı. Daha sonraki yıllarda bu kararımdan dolayı çok tenkit edildim.
İki geminin teslim edilmemesinin Türkiye’de hayal kırıklığı yarattığı ve Türkiye’yi bize karşı savaşmaya yönlendirdiği iddia edildi.” (4) İngilizlerin kötü niyetini anlayan Türk heyeti bir atılım yaparak gemiyi ele geçirmek ve gemiye Türk bayrağı çekmek istedi, gemiyi savunan birliklerle Türkler arasında çıkan çatışmada her iki taraftan yaralananlar oldu. Neticede Sultan Osman–1 HMS_Agincourt ve Reşadiye’de HMS Erin adlarını alarak Kuzey Denizindeki İngiliz Donanmasına katıldılar.(5)
Bu olay Dünya ölçüsünde çıkması muhtemel bir savaşta Türk toplumu üzerinde İngilizler ve müttefikleri adına çok olumsuz bir tepki yarattı. En önemlisi de Türkler, artık batının kendilerini tarihi düşmanları Ruslar ve Yunanlılarla birlikte içerdeki en büyük tehlikelerden biri olan Ermeniler karşısında feda etmeye hazır olduklarını anladılar. Çıkacak savaşın sonucunda Antant devletleri kazanırsa Osmanlı devletinin yaşamını devam ettirmesi imkânsız gibi görünüyordu ve Üçlü İttifak adeta Türkiye’yi Almanya’ya doğru iteliyordu.
Churchill bu iki gemiyi Türk Halkının nasıl özlemle beklediğini çok iyi biliyordu. İstanbul’daki Donanmayı geliştirme amacında olması gereken ekip ona her şeyi bildirmişti. Türkler bu gemiler sayesinde Ege’de Yunan, Karadeniz’de de Rus donanması ile baş edebilecek bir durumda olacaklardı. İstanbul’da gemilerle ilgili bir “Donanma Haftası” düzenleniyordu. Sultan Osman Çanakkale Boğazından girer girmez karşılanacak, Amiral Limpus onu karşılayacak, İstanbul’a kadar Türk Donanması ona eşlik edecek ve Denizcilik Bakanı Cemal Paşa Türk-İngiliz dostluğu lehinde konuşma yapacaktı.(6) Churchill’in bu ani, uluslar arası nezaket kurallarına aykırı ve tamamen düşmanca davranışı; bundan böyle İngiliz Deniz Bakanı ile Türkler arasında can yakıcı bir düşmanlığın doğmasına sebebiyet verdi.
Bu olayın üzerinden bir hafta bile geçmeden ortaya çıkan Göben ve Breslaw olayı ve Türkiye’ye sığınarak İngilizlerin gasp ettiği Sultan Osman ve Reşadiye gemileri yerine Alman İmparatorunun bu iki gemiyi Türk Halkına hediye ettiği efsanesi Winston Churchill ile Türkler arasındaki mesafeyi daha da aralayacaktır. Churchill, daha Türkler savaşa girmeden, Ağustos ayından itibaren önceleri Yunanlılarla, daha sonra Bulgarlarla ve daha sonra da Fransızlar ve Ruslarla Çanakkale Boğazına saldırmak için devamlı bir arayış içinde bulunacak, İngiliz Savaş Konseyi içinde etkinliği en fazla olan Bakanlardan biri olması nedeniyle de sonunda İngiliz ve Fransız savaş gemilerinden oluşan çok güçlü bir filo, 18 Mart 1915 sabahı Çanakkale Boğazına bilinen ünlü saldırıyı başlatacaktır.
Savaş başlamadan önce Winston Churchill İngiliz Kabinesinin en Türk yanlısı bakanı olarak tanınırken, acaba neden Gladstone’lar, Salisbury’ler gibi Türk düşmanı olmayı tercih etmişti. Çanakkale Muharebelerinin çok az bilinen yönlerinden biri işte bu, Denizcilik Bakanı ile Boğazlar arasındaki ilişkidir. Bu nedenle biz bu yazımızda sizlere, bütün siyasi varlığını Çanakkale Boğazına sadece Deniz Kuvvetleri ile de olsa saldırmaya bağlayan; Büyük Britanya Deniz Bakanı ve Birinci Dünya Savaşı’nın en ünlü devlet adamlarından Winston Churchill’i tanıtmaya çalışacağız.
DİPNOTLAR:
(1) Ali İhsan Sabis: Harb Hatıralarım–1,s.49–54 (İnkılap Kitabevi, 2.Basım, İstanbul–1943)
(2) Çanakkale Savaşları Sebep ve Sonuçları Uluslar arası Sempozyumu, s.143( Jürgen Rohwer, TTK, Ankara–1993)
(3) Dawid Wilder: The Chanak Affair, s.24–25 (Hunchinson of london–1969)
(4) Winston Chuchill: The World Crises, The Aftermath ( Londra-!944)
(5) Philp J. Haythornthwaite: Gallipoli 1915, Frontal Assault on Turkey, s.6 (London–1991)
(6) David Fromkin: A Peace The End All Peace, s.56–57 (Avan books, New York–1990
Dr. M. Galip Baysan
Yorum Gönder