ABD Temsilciler Meclisi’nin Cumhuriyetçi üyesi Pete Sessions,
Barrack Obama’nın yemin töreninde yaptığı konuşmayı şu sözlerle
değerlendiriyor: “Şaşkınlık içindeyim. Birden bire şunu anladık ki seçimlerden
sonra Amerika’nın büyük geleceğini değil, düşüşünü yöneteceğiz.”
ABD’nin gerileme sürecine girdiği ve ülkeyi yönetenlerin artık “yere
çakılmamak” için “düşüşü yönetmeye” odaklanacağı zaten son savunma stratejisiyle
de anlaşılıyordu.
ABD’nin düşüşü yönetip yönetemeyeceği de kuşkusuz başlı başına bir sorundur.
Biz şimdilik bu sorunu bir kenara bırakarak, Obama’nın konuşmasını daha
ayrıntılı incelemeye geçelim:
1. SÜREKLİ SAVAŞ DOKTRİNİ RAFA KALKTI
Barrack Obama’nın yeni dönem konuşması, ABD’nin Reagan’la
başlayan, baba Bush ve Clinton’la süren, oğul Bush’la zirve
yapan “sürekli savaş doktrininin” artık rafa kaldırdığını ortaya koymuş
oldu.
“Sürdürülebilir güvenlik ve kalıcı barış sürekli savaşmayı
gerektirmiyor” diyen ABD Başkanı Barrack Obama, yeni dönemi “diğer
milletlerle sorunları barışçı yöntemlerle çözmeye çalışacağız” sözleriyle
açıklıyordu.
Obama, “biz sadece savaşı değil barışı kazanan, yeminli düşmanları
dosta dönüştürenlerin mirasçılarıyız” diyerek, ABD’nin 1980-2010 yılları
arasındaki 30 yıllık dünya jandarmalığı döneminin artık kapandığını işaret
ediyordu.
Obama “ABD’nin 10 yıllık savaş döneminin bittiğini” ilan
ederken, müttefiklerine sadece “Asya’dan Afrika’ya, Güney Amerika’dan
Ortadoğu’ya demokrasiyi destekleyeceğiz” genel mesajıyla yetiniyordu.
Özetle Obama, ABD hâkim sınıfları içinde süren “dünyayı ateşe verme
ile geri çekilme” tartışmasının, şu aşamada, geri çekilme yönünde ağırlık
kazandığını teyit etmiş oluyor ve Monroe’nun “kabuğa çekilme” doktrinine
dönme işareti veriyordu.
2. NEO-LİBERALİZMİN İFLASI
Obama konuşmasında, Amerikan yüzyılı inşa etme hedefinin ideolojisi
olan neo-liberalizmin de aslında iflas ettiğini itiraf ediyordu.
Neo-liberal politikaların merkezindeki “birey”, Obama’nın konuşmasında
“birlik” haline geliyordu. “Halk olarak biz” diyen Obama,
neo-liberalizmin “bireysel özgürlüğünün” de yeni dönemde “kolektif eylemle
korunabileceğini” savunuyordu.
Hele Amerikan devrimine yönelik şu sözler, neo-liberal ekonomi anlayışının da
çöküşü demekti: “1776 yılının vatanseverleri bir Kral’ın baskıcılığının
yerine, bir avuç kişinin imtiyazlarını veya güruhun yönetimini koymak için
mücadele etmemişlerdi.”
Ve Obama “bu ülkede özgürlüğün sadece şanslılara, mutluluğun ise
sadece bir avuç insana ait olduğuna inanmıyoruz” diyerek, küresel ekonomik
krizden en çok etkilenen orta sınıfa sesleniyordu.
ABD Başkanı, Yeni Amerika’nın orta sınıfı esas alacağını sık sık
belirtiyordu: “Gittikçe daha da daralan bir grubun halinin çok iyi olup,
gittikçe büyüyen bir kesimin idare edebilir bir şekilde olmasıyla bu ülkenin
başarı kazanamayacağını halk anlıyor. Biz Amerika’nın refahının yükselen orta
sınıfın omuzlarında olacağına inanıyoruz.”
KÜÇÜK AMERİKA’LARA BÜYÜK SORUNLAR
Kuşkusuz bu durum Obama ve ABD için bir tercih değil, felaketi
geciktirmeye yönelik bir zorunluluktur. Ve bu zorunluluk dünyanın ağırlık
merkezinin Atlantik’ten Asya-Pasifik’e kaymasından ve 21. yüzyılın Amerika değil
Asya yüzyılı olacağı gerçeğinden kaynaklanmaktadır.
Ve Yeni Amerika bu süreci atlatabilmek ve mevzilerini koruyabilmek adına, en
çok Küçük Amerika’ları zora sokacaktır. Şöyle ki; ABD, Afrika’yı Fransa ve
İngiltere ile Ortadoğu’yu da Türkiye-Kürdistan-İsrail üçlüsüyle Çin ve Rusya’ya
karşı savunmaya çalışacaktır. Ancak ABD’nin Suriye ve İran’a askeri müdahalede
bulunamayacağı gerçeği, Washington ile Ankara ve Tel Aviv hatlarında önemli
sıkıntılar yaratacaktır!
Yorum Gönder