Önce ne olduğunu anlayalım. Cameron, partisindeki AB karşıtlarına taviz verdi ve 2015 seçimlerinin ardından AB üyeliğinin yeni bir şekil almasını müzakereye açacağını, ayrıca bir “çık kal” referandumu düzenleyeceğini açıkladı.
Cameron’un iç kamuoyuna dönük yaptığı bu manevranın amacı 2015 seçimlerine kadar ülkesindeki AB tartışmasını dondurmak. Zira Cameron, AB karşıtı Bağımsız İngiltere Partisi’nin önümüzdeki yılın Avrupa Parlamentosu seçimlerinde alması beklenen yüksek oyun 2015 genel seçimlerinde muhafazakârların başını yemesini istemiyor.
2015 seçimlerini kazandığı takdirde Cameron’un referandum düzenlemesi için en erken tarih bugünden 4 yıl sonrası olabilir ki, o zamana kadar da köprülerin altından daha çok sular akar.
Bu konuları doğru bir isimle, AB’nin bundan önceki Genişleme Genel Müdürü Michael Leigh’le konuştum. 30 yılını AB’de geçiren Michael Leigh halen Avrupa’nın geleceğiyle ilgili önemli projelerde çalışıyor. Leigh, Cameron’un stratejisini riskli bulanlardan. Ona göre AB’nin Cameron’un istediği konularda ilişkiyi müzakareye açması zaten çok zor. Ayrıca İngiltere finans piyasasının kalbi City bu konuşmadan tedirgin, uluslararası yatırımcılar bu işten hoşlanmaz.
Öte yandan da İngiltere’nin ABD ile özel bir ilişkisi var. Obama güçlü bir AB içinde güçlü bir İngiltere istiyor.
Türkiye’nin AB üyeliği tartışılırken AB’deki gelişmelerin paralelinde farklı üyelik seçenekleri gündeme geliyor. Çok vitesli Avrupa’ya eklemlenecek bir Türkiye’den söz ediliyor. Leigh ise alakart üyelik seçeneklerinin mümkün olamayacağı görüşünde.
Önümüzdeki dönemde Türkiye ile müzakerelerde başlık açılabilir ancak Leigh, başta basın ve ifade özgürlüğü olmak üzere siyasi kriterlere uyumda çıkan sorunları hatırlatıyor. Her durumda Türkiye’nin üyelik olasılığı 2020’lere sarkmış durumda.
Gelelim güncel konu “İmralı süreci” ile Avrupa Birliği bağlantısına. Avrupa Birliği’ne üye olup da parçalanan bir ülke yok. Bu açıdan Türkiye için AB üyeliğini savunmak, Kürt sorununun parçalanmaya kadar gitmemesinin de bir tür güvencesi.
Leigh’le bu konuya değinmedik, ama o Cameron’un konuşmasını yorumlarken İngiltere’nin AB’den sapmasının İskoçya’daki ayrılma isteğini tekrar alevlendirebileceği görüşünde. Bunun AB içindeki izdüşümünün ise Belçika’da Flaman, İspanya’da ise Katalan ayrılıkçıları cesaretlendirebileceğine değiniyor.
Bugünün Avrupa Birliği kendi içinde kültürel hakların arkasında dururken parçalanmayı hiçbir şekilde desteklemiyor. Ayrılıkçılık Avrupa ruhuna aykırı ve onay görmüyor. Tam tersine Avrupa felsefesi egemenliklerin daha yüksek bir güç ve ideal için bir potada birleşmesini öngörüyor.
Cameron’un konuşmasından yola çıkarak “AB dağılıyor” diye sevinmeden önce bütün bunları düşünmek gerek.
Yorum Gönder