Bu zaten yeteri kadar kafa karıştırıyor.
Üstüne bir de Başbakan’ın son birkaç gündeki özel sözleri eklendi. Başbakan “Kürt sorunu yoktur” diyor örneğin. Silah bırakana kadar operasyonların süreceğini söylüyor. Bir yandan KCK operasyonları aynen devam ederken diğer yandan Kandil Dağı’nın da içinde bulunduğu bazı terör örgütü hedefleri bombalanıyor.
Bunlar da çok kafa karıştırıyor.
Bütün bunlar olurken, Türk medyasının neredeyse tamamı da “Yaşasın nihayet barış geliyor” türü başlıklarla, özünde yine içi boş yeni bir açılımın müjdesini veriyor. Kafalar karışmasın da ne olsun?
Elbette artık Türkiye’de herkes Güneydoğu’daki terör olaylarının bitmesini, asker ve polislerimizin şehit olmamasını, masum insanların terör belasına kurban edilmemesini yürekten istiyor. Ki zaten bu nedenledir ki, halkın önemli bölümü bir terör örgütüyle Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi pazarlıklara başlamasını sineye çekiyor, fazla tepki göstermiyor.
Ana muhalefet partisi de bu süreçte “iyi niyetli” bir tutum takınarak “hükümete kredi açtığını” ilan etti, eğer sonuç olumlu olacaksa teröristlerle pazarlığa destek vereceğini bildirdi. Ancak ne gariptir ki, Başbakan bu desteği elinin tersiyle ittiği gibi bir de muhalefetle alay etti.
Bu aşamada CHP, madem terörün bitmesi için teröristlerle pazarlığa bile razı geliyor, o halde çıtayı biraz daha yükseğe çıkarmalı.
İktidar teröristlerle yapılan pazarlıklar hakkında hiçbir bilgi vermiyor. Tam tersine, yandaşları aracılığı ile “her şey çok iyi gidiyor” propagandası yaparak aslında bilgi kirliliğine neden oluyor.
CHP de iktidardan bilgi alamıyor çünkü Başbakan’ın böyle bir niyeti yok. O halde CHP bir heyet kurup İmralı Adası’na göndersin ve Apo ile direkt temas kurarak “ne istediğini” ve “iktidarın ona ne teklif ettiğini” birinci ağızdan öğrensin. Sonra da bunu kamuoyuna açıklasın.
Kimileri “CHP teröristle nasıl görüşür?” diye tepki gösterebilir. Oysa buna hiç gerek yok. CHP teröristle neler konuşulduğunu, hangi tavizlerin verildiğini öğrenip açıklayarak, Türkiye’nin ileride başına açacağı dertlerin önüne şimdiden geçebilir.
Kısacası CHP gerçeği ortaya çıkarmak zorundadır.
Rutkay Aziz’i ilk kez 70’li yıllarda Ankara Sanat Tiyatrosu’nda izlemiştim. Dimitrof’un savunmasıyla ilgili bir oyunda canlandırdığı karaktere hayran kalmıştım.
Yıllar geçti, Rutkay Aziz nedense tiyatrolarda fazla görünmedi.
Şimdi Taner Barlas’la birlikte geri döndü. Üstelik muhteşem bir dönüş yaptı.
Tek perdelik “Adalet Sizsiniz” oyunu gerçekten görülmeli.
Öykü tarihe mal olmuş ve birbirinden yüzlerce yıl aralıklarla yaşanmış ibretlik üç mahkemeyi anlatıyor.
Milattan önce 5. yüzyılda Atina’da, Beş Yüzler Meclisi’nin ölüme mahkûm ettiği düşünür Sokrates, 1633 yılında Roma’da, Engizisyon’un müebbet hapse mahkûm ettiği bilim adamı Galileo ve 1927 yılında Boston’da, bir mahkemenin ölüme mahkûm ettiği iki İtalyan göçmen işçi Sacco ile Vanzetti’nin hikâyeleri anlatılıyor
Rutkay Aziz ve Taner Barlas mahkemeleri temsil eden kukla dekorları kullanarak ortaya muhteşem bir oyun koyuyorlar.
Ümit Denizer’in kaleme aldığı ve tam adı “Adalet, Sizsiniz (Sokrates, Galileo, Sacco, Vanzetti)” olan oyunun; sahne tasarımı ve kostümleri Metin Deniz tarafından hazırlanmış, kukla uygulamaları ise Bülent İşcan’ın eseri.
Rutkay Aziz Taner Barlas ikilisine İzmir’de rastladım. İzmir’in meşhur çöp şişini yerken tiyatro üzerine de sohbet ettik.
Oyun büyük ilgi görmüş. İzmir’den sonra Aydın ve Çanakkale’ye gidecekler ve bugün de Ankara’da olacaklardı. Uğur Mumcu’nun ölüm yıldönümü nedeniyle iki özel gösteri yapacaklar.
Rutkay Aziz “CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na da davetiye gönderdik, umarız o da gelir oyunumuzu izler” dedi.
Bana gelince, oyunu çok beğendim. Hiçbir slogana yer vermeden, zoraki bir mesaj kaygısı taşımadan, tarihten bu yana düşünen, üreten, halka hizmet etmeye çalışan insanların egemenler tarafından düzmece mahkemelerle nasıl mahkûm edilmeye çalışıldığını o kadar güzel sergiliyorlar ki.
Bütün masum sanıklar elbette yaşadıkları dönemlerde çok eziyet çekmişler. Ama onlar bugün hâlâ anımsanıyor, anılıyor, onları mahkûm eden egemenlerin kim olduğunu ise bilen yok.
Bilgiyi Silivri Devlet Hastanesi’nde çalışan bir görevliden aldım. Başhekim emir vermiş, Silivri Cezaevi’nden sevkedilen Ergenekon ve benzeri davaların sanığı olan kişilere yakın ilgi ve saygı göstermek, isteseler bile çay vermek yasaklanmış.
Son olarak hastaneye giden eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ beklerken görevliye “Bir çay içmemiz mümkün olabilir mi?” diye sormuş.
Görevli “Bir sormam lazım” cevabını verince, Başbuğ durumu anlayarak “Bırak, hiç sorma durup dururken senin de başın derde girmesin, çay da içmeyiverelim” demiş. Kendini iktidara iyice kaptıran kimi kamu görevlilerinin ahlâk ve vicdan durumunu görüyor musunuz?
Dünkü yazımda İzmir’de belediye hizmetlerinin kötü olduğu söyleminin büyük haksızlık olduğunu yazmıştım. Yazım üzerine mesaj gönderen İzmirli okurum Atalay Tuna bakın ne diyor:
Sayın Ataklı; Karşıyaka’daki söyleşiye bizde katıldık. İzmir yazınız eksik kalmış.
Sahilinde bira içebileceğiniz kaç kent kaldı?
Doğal yaşam parkı olan kaç kent var?
Metrosunu kendi parası ile yapan kaç kent var. (Tüm engellemelere rağmen.)
Kadınların özgürce gece dolaştığı kaç kent var?
Esas önemli olan kısım bunlar.
Kaleminiz eksik olmasın. Sevgiler.
Yorum Gönder