Mumcu cinayetinin ilk savcısı Coşkun: ‘Vicdanen rahatım!’

Yarın, Uğur Mumcu’nun katledilişinin tam yirminci yıl dönümü...
Pazartesi günkü yazım, “Uğur Mumcu, otopsi raporuna göre ak saçlı ve mavi gözlüymüş” başlığıyla çıktı.
Güldal Mumcu’nun, eşi Uğur Mumcu’nun öldürülmesiyle ilgili kronolojik bir akışla yazdığı, “İçimden Geçen Zaman” isimli kitaptan kısa bir alıntı yaptım o yazıda... Güldal Mumcu’nun, soruşturmayı yürüten ilk savcı olan Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcısı Ülkü Coşkun ile ilgili iddialarını anlattım.
Buna göre Ülkü Coşkun, cinayetten üç hafta sonra bilgisine başvurmak için Güldal Mumcu’yu evinde ziyaret etmişti.
Güldal Hanım, Ülkü Coşkun’un evden ayrılırken kendisine, “Üstüme gelmeyin. Namus borcumuz dediler, bugüne kadar hükümetin hiçbir üyesi dosyanın ne olduğunu bana sormadı. Bu işi devlet yapmıştır, siyasi iktidar isterse çözer” dediğini iddia ediyordu...

***
Dün öğle saatlerinde gazetedeki telefonum çaldı. Telefondaki ses kendisini “emekli hâkim Ülkü Coşkun” olarak tanıttı ve aramızda şöyle bir konuşma geçti:

“Hemen belirtmeliyim; sizi umumi bir telefondan arıyorum. Çünkü güvenlik nedeniyle evimde telefonum yok. Cep telefonu da kullanmıyorum. Yıllardır tehdit alıyorum, izleniyorum ve bu nedenle güvenliğime dikkat ediyorum. Sizi, Güldal Hanım’ın kitabından yaptığınız alıntıyla ilgili olarak arıyorum.”
“İyi de beyefendi, ben sizin Ülkü Coşkun olduğunuzdan nasıl emin olacağım? Sizi arayabileceğim hiçbir numaranız yok mu?”
“Hayır, yok... Ama anlatacaklarımı dinlerseniz, benim Ülkü Coşkun olduğumu anlayacaksınız...”
“Buyurun...”
“Güldal Hanım’ın kitabında benimle ilgili iddialarının tamamı hayal ürünü... Benim Uğur Mumcu’yu sıkıyönetim binasında zorla odama aldığımı, içki ikram ettiğimi ve fotoğraf çektirdiğimi iddia ediyor ki; ben hayatım boyunca sıkıyönetimde çalışmadım. Makam odamda bir kez bile içki içmedim. Uğur Mumcu’yu da sadece bir kez yabancı bir haber ajansının Ankara’da verdiği davette gördüm. Yanımda eşim de vardı. Uğur Bey’le bizi, yargı muhabiri bir meslektaşı tanıştırdı. Birlikte fotoğraf çektirdik, o da hâlâ bende durur. Kendisiyle ülkedeki irticai faaliyetler hakkında konuştuk. Çünkü o bu konularda kitabı olan bir yazardı, ben de o soruşturmalara bakıyordum.”
“Ya Uğur Mumcu’nun mavi gözlü, beyaz saçlı olması meselesi?..”
“Evine gittiğimde Güldal Hanım bana bunu söyledi. Raporda ne yazılıysa, neyi gördüysek, onun doğru olduğunu söyledim. Yine de aynı şeyi söylüyorum.”
“Yani Uğur Mumcu’nun gözünün öldükten birkaç saat sonra eladan maviye dönüp, saçlarının ağardığını mı söylüyorsunuz?”
“O raporda üç kişinin imzası var... Ne gördüysek onun altına imza attık...”
“O zaman otopsi yaptığınız kişi Uğur Mumcu değildi!”
“Oydu... Dedim ya; o raporda gördüğümüzü yazdık...”
“İlginç... Peki, Güldal Hanım’a o gün, ‘Bu işi devlet yapmıştır, siyasi iktidar isterse çözer’ de demediniz mi?”
“Asla söylemedim. ‘Bu işi devlet yapmıştır’ falan demedim. Sadece, o günlerde çok fazla faili meçhul siyasi cinayet oluyordu ve ben de Uğur mumcu dosyasına kadar bu tür birçok soruşturmayı yürütmüştüm. Siyasetçilerin verdikleri namus sözünü tutmaları hâlinde, bu işin sorumlularının bulanacağını söyledim. Vicdanen de çok müsterihim. Ben üzerime düşen her şeyi yaptım.”
“Bunu nasıl söylersiniz? Aradan yirmi yıl geçti ve sorumlular hâlâ bulunamadı ki nasıl vicdanen rahat olabilirsiniz? O olayı aydınlatmak sizin görevinizdi ve aydınlatamadınız...”
“Biz elimizden geleni yaptık. Saldırının bir komşu ülkeden kaynaklandığına dair izlenim edindik ve bunu dosyamıza koyduk. Ama bir buçuk yıl sonra ben hâkimliğe tayin edildim ve soruşturma başka savcılara geçti!”
“Yani siz tam sonuca ulaşıyordunuz ki; terfien görevden mi alındınız?”
“Öyle yorumlamamak gerekir...”
“İyi de o zaman nasıl rahat oluyorsunuz? Ben bir gazeteci meslektaşı olarak sizin kadar rahat değilim örneğin. Uğur Mumcu’yu öldürenlerin ve öldürtenlerin bulunmasını 20 yıldır bekliyorum. Niçin yapılmadı bu?”
“Onu benden sonraki savcılara sormanız gerekir...”
“Hayır, siz ilk savcısınız ve dosya bir buçuk yıl sizde kaldı. En sorumlu kişi sizsiniz...”
“Ben yapacağımı yaptım. Söyleyeceklerim bu kadar.”

***
Uğur Mumcu öldürüldüğünde; dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel başta olmak üzere herkes katillerin bulunacağı yolunda namus sözü vermişti.
O namus sözü yirmi yıldır tutulmadı!
Bu yirmi yılın on yılı da AKP iktidarlarında geçti...
Dosyanın ilk savcısı ise bunları söylüyor...
Gelin, kararı siz verin:
Bu devlete, şimdi biz ne diyeceğiz?

*****
HALİDUN!

Dün sizden “Halidun için dua etmenizi” istemiştim... Grev yasağına tepki gösterdiği için işten atılan 300’e yakın THY çalışanından biriydi Halidun Ekmekçi... Önce strese dayalı sedefe yakalanmıştı; cumartesi akşamı da kalp krizi geçirmişti...
Müjdeyi vereyim: Halidun iyi...
Bu genç emekçi kardeşimizden esirgemediğiniz dualarınız için teşekkür ediyorum.

*****
GÜNÜN SORUSU

Hatırlarsınız, Şanlıurfa Belediye Başkanı Ahmet Eşref Fakıbaba, aday gösterilmeyince AKP’den istifa etmişti. Başbakan da onun için, “AK Parti treninden inen bir daha binemez” demişti. Onun yanıtı ise, “Ben parti treninden indim; halkın trenine bindim” olmuştu. Sonuçta Fakıbaba dün aynı trene yeniden bindi! Sorum size: Siyasetimizdeki bu tutarlılık karşısında siz de benim gibi şapkanızı çıkarıyor musunuz?

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget