Üç tarafı denizle çevrili olan ama karasal alanı da büyük olan bir ülkede Deniz Kuvvetleri’nin hangi güçle ve yetenekle darbe yapabileceği bir muamma ama, belli ki ilahlar böyle istiyor. Önce Deniz Kuvvetleri çökertiliyor.
Şu anda Deniz Kuvvetleri’nin üst düzey komutanlarından yani amirallerinden yarıdan fazlası darbecilik, teröristlik, casusluk veya fuhuş yapmak iddialarıyla hapislerde tutuluyor.
Bu da Silahlı Kuvvetler’in tamamında ama özellikle Deniz Kuvvetleri bünyesinde çok ciddi bir moral çöküntüsüne neden oluyor. Peki neden Deniz Kuvvetleri bu kadar mercek altında? Tam bilinmiyor ama rivayet muhtelif. Örneğin tutuklanan yüksek rütbeli subayların önemli bölümünün Boğazlar’la ilgili politikalarda karşı duruş sergiledikleri ileri sürülüyor. Amerikan Donanması kendince gerek gördüğünde Karadeniz’e açılmak istiyor. Oysa bu Montrö Anlaşması gereğince yasak. Montrö Anlaşması değiştirilmek isteniyor ama Deniz Kuvvetleri’nin buna direndiği belirtiliyor.
Ayrıca Deniz Kuvvetleri’nin Akdeniz’de daha etkin rol oynamak istediği ancak NATO’nun ve tabii özellikle Amerika’nın buna karşı olduğu da söylenenler arasında. Deniz Kuvvetleri’ne yakın bazı kaynaklarım “Baş edemedikleri hapse giriyor, çok tuhaf” yorumunda bulundular. Ancak, çok ilginç bir iddia iletildi bana. Elbette bunu doğrulatmam çok zor, ama eğer koca bir Deniz Kuvvetleri camiası bu dedikoduyla çalkalanıyorsa gerçek payının olması da çok yüksektir.
Aldığım bilgiye göre Donanma Komutanı Nusret Güner kasım ayında istifa etmiş.
Gerekçesi çok basit; “Arkadaşlarımız birer birer hapse atılıyor elimizden hiçbir şey gelmiyor, gelmediği gibi bir de biz buna yardım ediyoruz.”
Anlatılanlara göre Nusret Güner, Gölcük’e yapılan baskını ve savcıların daha sonra Balyoz davasında kullanılan belgeleri elleriyle koymuş gibi bulmalarını hâlâ hazmededemiş. Ayrıca o sırada Donanma Komutanı olan şimdiki Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Murat Bilgel’in savcıları hararetle karşılamasını, giderlerken kendilerine kravat hediye etmesini de içine sindirememiş.
Nusret Güner istifa etmiş etmesine de Kuvvet Komutanı Murat Bilgel işleme koymamış, “şu sıradaki bir istifa hepimizi zora sokar, ocak ayı geçtikten sonra tekrar dağerlendirirsin” demiş.
Oramiral Güner bu ayın sonunda istifa kararını tekrar değerlendirecek mi?
Henüz bilinmiyor. Buna karşı Güner’in istifa mektubunun bir örneğini bazı çok güvendiği komutanlara verdiği, böylelikle Deniz Kuvvetleri bünyesinin bundan haberinin olmasını sağladığı belirtiliyor.
Bu arada yarın da sizlere 3 gün tutuklu kalan Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı Koramiral Veysel Kösele’nin tutukluluk macerası ile ilgili aldığım bilgileri aktaracağım.
Bulgaristan’da çok ilginç bir olay yaşandı biliyorsunuz. Türkler’in oluşturduğu Hak ve Özgürlükler Hareketi lideri Ahmet Doğan’a karşı girişilen bir suikast son anda başarısızlığa uğradı.
25 yaşındaki Bulgar Türkü Oktay Enimehmedov elindeki “hava tabancasını” Ahmet Doğan’ın alnına dayadı ve ateş etti. Ancak büyük şans eseri silah tutukluluk yaptı ve saldırgan ikinciyi mermiyi sürerken yakalandı.
Kısa adı HÖH olan Hak ve Özgürlükle Hareketi Bulgaristan’da yaşayan Türklerin kurduğu ve Bulgaristan siyasetinde ciddi ağırlığı olan bir parti. HÖH’ün programında Atatürk ilke ve devrimlerinin benimsendiği açık biçimde yazıyor.
Partinin Bulgaristan’daki bazı isimleriyle konuştum. Söyledikleri çok ilginç bir bilgiyi size de aktarayım.
Parti Başkanı ve yöneticileri son zamanlarda Türkiye’deki iktidardan yana çevrelerin yoğun baskısı altındaymış. İktidar çevrelerinden HÖH yöneticilerini arayanlar “Bulgaristan’da Atatürkçülük yaparak Türk halkının haklarını koruyamazsınız. İslam’a dönün, İslami bir birlik olmanız hâlinde Türkiye’den de destek alırsınız, aksi takdirde yalnız başınıza kalırsınız” diyorlarmış.
HÖH yöneticileri de “Biz elbette Müslümanız, bunu Bulgarlar da biliyor zaten, ancak burada hem varlık göstermek hem de Bulgaristan siyasetinde var olmak istiyoruz. Ayrıca Atatürkçülük neden aleyhimize olurmuş ki” cevabını vermişler.
Uçarken benim de dikkatimi çekerdi de Ercan İnan’ın yazısından gerçeği öğrendim. Yolcu uçakları meğer bazı bölgelerdeki askeri hava üsleri nedeniyle yolu uzatıyor, havada daha fazla kalıyor bu da elbette çok daha fazla masrafa neden oluyormuş. Ercan İnan, haberinde uğranan kayıpları yazdıktan sonra bu yasakların çok mantıksız olduğunu da vurguluyor. Ama gelin görün ki, yılda 800 milyon lira tasarruf ettirecek uygulamaya bir türlü geçilemiyor.
Ancak burada anlamadığım bir nokta şu; yolcu uçakları geçtikleri bazı yerlerde askeri hava üsleri olduğu gerekçesiyle rota değiştiriyor ve yolu uzatıyor. Oysa İstanbul’un ortasında Yeşilköy Atatürk Havalimanı’nda da askeri üs ve savaş uçakları var. Üstelik tam inişin altında Hava Harp Okulu duruyor.
Balıkesir’de 10 bin metreden uçmak yasak ama İstanbul’da askeri üssün yüz metre üzerinden inmek serbest.
Ana muhalefet partisinin “para işlerinden en çok anlayan” ismi olarak bilinen Hurşit Güneş, örtülü ödenekten sonra şimdi de Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı harcamalarına gözünü dikti. Güneş, Başbakan’ın cevaplaması isteğiyle hazırladığı soru önergesini TBMM’ye gönderdi. CHP Kocaeli Milletvekili Güneş, AFAD’ın bir aydaki harcamalarının inanılmaz olduğunu belirterek şunları sordu:
“Açıklanan ‘2012 Yılı Genel Bütçeli İdarelerin Aylık Harcama, Ödenek ve Başlangıç Ödenekleri’ verilerine göre Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD)’nın, toplam harcamalarının yaklaşık yüzde 75’i sadece Aralık ayında harcanmıştır. İlk 11 ayın harcama ortalaması 70.222.000 TL iken bu rakam Aralık ayında birden 33 katına; 2.299.138.000 TL’ye fırlamıştır.
Yukarıdaki bilgiler bağlamında,
1- AFAD’ın Aralık ayındaki harcamalarındaki olağanüstü artışın sebebi nedir?
2- Yaklaşık 2,3 milyar TL’lik bu harcama nerelere yapılmıştır?
3- AFAD’ın satın almaları Kamu İhale Kanunu’na göre yapılmamakta mıdır?
4- AFAD satın almalarını neden merkezi ihale ile yapmamaktadır?
Yorum Gönder