Durum o kadar mantık dışı ki, bunun hakkında makale kaleme almak bile yoğun
sabır ve sinir kontrolü gerektiriyor.
Ergenekon’dan tutuklu aydınlarımız hakkında bir türlü beş yıldır elle
tutulur herhangi bir delil bulunamadığı için, kimilerinin “bulabildiği
formül”, Danıştay cinayetini akıl almaz bir çeviklikle Ergenekon’a
yükleyip, böylece bu “çok tehlikeli silahlı terör örgütü”
olarak sunulan gruba bir cinayet hediye etme kararıydı. Birileri
düğmeye bastı ve ardından akıl almaz bir “montaj sanayi”
operasyonuyla, Danıştay 2. Daire üyesi Özbilgin’in canına
mal olan ve Daire Başkanı Birden ile üç üyenin yaralanmasına
yol açan, failleri Alparslan Arslan ve Osman
Yıldırım olan siyasi cinayet, durup dururken Ergenekon’un küfesine
atılıverdi. Hem de Arslan’ın açık açık “Cinayeti türban davasında
aldıkları karar yüzünden işledim” demesine rağmen! Hem de malum 13
Şubat 2006 Pazartesi tarihli Vakit gazetesi, bu üyeleri “Türban
Kararı” dolayısıyla doğrudan hedef göstermişken... Yani olayın akış
mantığı A’dan Z’ye, yine Atatürkçülere yönelik bir hain saldırıyı işaret
ederken, gerekçe ve itiraf konuyu net olarak izah ederken, olay bir sürrealist
komplo senaryosuna çekiliverdi!
Her birimiz, izlediğimiz onca polisiye
filmden biliriz. Herhangi bir komplo senaryosu imal edebilmek için, uyduruk da
olsa, eğreti de dursa, sonuçta suçu üzerine atmak istenilen kişiyi tuzağa
düşürebilmek için, bir hikâye, bir sahte delil, bir bağlantı kurgulanır. Burada
da “Bu cinayeti Atatürkçüler, darbe ortamı yaratmak için
işlediler” kurgusunu ortaya atmaya cesaret etmek için, basitinden de
olsa bir bağlantı lazım. Yani uzun lafın kısası, bu cinayette tetiği çeken
Arslan, onun etrafında gezinenler veya silahı tedarik edenlerden en az birinin,
“Ulusalcı-Atatürkçü” gruplardan biriyle bir ilişkisini
ortaya çıkarmak lazım. İyi de aradan geçen onca yıla rağmen Arslan’ın veya
Yıldırım’ın, mesela CHP’nin, İP’nin, bir eski ilçe başkanı veya ADD’nin bir il
başkanı olduğuna dair bir kanıt bulunabildi mi? Hayır. Ortaya yalnız
Yıldırım tarafından atılmış, Muzaffer Tekin’e yönelik alakasız bir suçlama ve
gizli tanık 9’un bunları onayladığı iddiası var. Birçok gazetede Yıldırım ve
“GT9”un aynı kişi olduğunun yayımlandığını da anımsarsak bu da havada kalıyor.
Daha da acısı, askerde sürekli komutanlarına saldıran Yıldırım hakkında
cinayetten çok önce, 2005’te tam teşekküllü bir üniversite hastanesinin
“ileri derecede antisosyal kişilik bozukluğu” tanısı koymuş olduğu
gerçeği var. Yani Yıldırım’ın hiçbir tanıklığı hukuki olarak ne geçerli ne
inandırıcı olabilir. Anlayacağınız, bu mantık tanımaz “komplo” teorisini somut
verilerle Ergenekon’a bağlayacak HİÇBİR ŞEY ELDE YOK... Buna rağmen, gazeteci
sıfatlı şatafatlı kadınlar, iddialı profesörler, utanmadan TV’lerde, Ergenekon
hakkında “Zaten Danıştay davası da bu davaya bağlandı” diye fikir
beyan edip ortalığı bulandırabiliyorlar!
O zaman neden bu kadar
mütevazı davranıyorlar ki? Danıştay davası yetmez. Mesela Papa
cinayeti veya Kennedy cinayeti davaları da
Ergenekon’a bağlanabilir diyorum. Madem hiçbir kanıta, mantıklı silsileye
ihtiyaç duyulmuyor, o zaman bu davalar da dosyaya eklenerek olay uluslararası
kamuoyunda daha da etkili hale getirilebilir. Böylece o “son derece
tehlikeli” örgüt, tüm geçmiş “uluslararası marifetleri ve
bağlantılarıyla” da teşhir edilmiş ve çökertilmiş olur! Belki yeni bir
dünya lideri de bu sayede kurtulur! Mesela NATO’nun bir komutanının arabasının
arkasındaki bir vasıtada tesadüfen bulunacak bir ulusalcı gazeteci kıskıvrak
yakalanır ve onun mikrokozmik odasında ele geçirilecek belgeler, Ergenekon
davasının dosya birikimine yüzde 5’lik bir eklenti yapabilir. Burada
gerçekötesi cümleler olarak okuduğunuz fikirlerimle alay ediyorsanız, o zaman
lütfen bu Danıştay veya Cumhuriyet gazetesi bombalanması olaylarının faillerinin
Perinçek’le, Özkan’la, Balbay’la, İbrahim Özcan’la, Haberal’la, Hilmioğlu’yla,
Erenerol’la, Poyraz’la bu yadsınamaz bağlantıları nelerdir, açıklayın da biz de
öğrenelim!
Sizler bu satırları okurken, salı sabahı, Taxim
Hill’de, sağlık durumu her geçen gün maalesef daha kötüye giden eski İnönü
Üniversitesi Rektörü Fatih Hilmioğlu’nun tahliye edilmesini
talep eden bir basın toplantısı yapılıyor olacak. Umarım bu zulüm son bulur.
Mücadele, hukuk, mantık, demokrasi, insan hakları ve insaf adına her
cephede sürmeye devam ediyor...
Yorum Gönder